Son yıllarda inanılmaz olaylara tanık
oluyoruz. Bunların büyük çoğunluğu da olmasını istemediğimiz olaylar. Darbe
girişimi, terör saldırıları, patlayan bombalar ve savaşlar gibi. 21. yüz yılda
insanlık iyiye, güzele gidecek derken birden bire kendimizi, ülke olarak şiddet
ve terör sarmalı içinde bulduk. İster istemez ülkede yaşayan insanlar olarak
etkilenerek endişe duyduk. Artık ekonomik sıkıntılar, trafik sıkışıklığı, hava
kirliliği gibi kronik sorunları bile düşünmez olduk. Öncelik, artık can güvenliğimiz
oldu.
Her ölüm erkendir, acıdır ancak
hastalıklar ve kazalar dışında kör terör sonucu gelen ölümler daha acı bir biçimde içimizi yakıyor. Gencecik emniyet güçleri, askerler, yurttaşlar
hayatlarının baharında acımasız bombalarla, kurşunlarla katledildiler. O
insanların yaşam hakları ellerinden alındı. Anneleri, babaları, eşleri,
çocukları, yakınları ve Türk Milleti tarifsiz acılar içinde kaldı. Özellikle son
yıllarda hain saldırılar sonucu yüzlerce insanımızı ve yabancı konuklarımızı
kaybettik.
Bu insanların yaşaması ve tamamlanması
gereken hayatları vardı. Yarım kaldı. Halbuki ömürlerinin sonuna kadar yaşamak
haklarıydı. Bu hak onlara doğarken verilmişti. Kendilerine, ailelerine,
çocuklarına ve ülkelerine karşı görevleri vardı. Onları yerine getirecek,
nesiller yetiştireceklerdi. Bu bir kader miydi? Kutsal
kitabımızda şöyle yazmakta,”kim, haksız yere bir cana kıyarsa, bütün
insanları öldürmüş gibi olur.” Yine “İslam” sözcüğü Arapça “barış” anlamına
gelmektedir. Barış ve hoşgörü dini olan İslamiyette kör terör ve insan kanı
dökmek yoktur. Bir ırk ve bir dini
kullanarak bu kirli terörü sürdürenler, eninde sonunda bu işledikleri insanlık
suçlarının cezasını çekecektir.
09.01.2017
Orhan Kalyoncu