18 Mart 2017 Cumartesi

REFERANDUM 2017

                                             

Haliç-İstanbul






           

          Referandum kelimesi genelde plebisit kelimesi ile birlikte anılır. Referandum, Latince “referre” (geri getirmek) kökünden gelir. Kısaca halkın, siyasal ve toplumsal bir konuda görüşünün alınması için yapılan halk oylamasıdır. Son yıllarda, daha önce de ülkemizde anayasa değişiklikleriyle ilgili 2007 ve 2010 yıllarında referanduma başvurulmuştu. 16 Nisan 2017 pazar günü yapılacak referandumu diğerlerinden ayıran en önemli fark, "evet" çıktığı takdirde, ülkemizin yönetim şeklinin değişecek olmasıdır. Her şeye bir kişinin karar vermesi, sadece bizi değil, bundan sonraki kuşaklarımızı da etkileyecektir.
         
          Bu anayasa değişikliğinin, içte ve dışta ülke olarak zor bir dönemden geçerken, gündeme getirilmesi gerekli midir? Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti uygulamaya çalıştığı 94 yıllık parlamenter sistemden ne zarar görmüştür? Eğer bu sistemin eksikleri varsa da giderilir, en başta seçim yasaları ve siyasi partiler yasalarını demokratik hale getirerek bu işe başlanabilirdi. Hangi demokratik ülkede %10 seçim barajı vardır ve tüm milletvekili ve yerel yönetici adaylarını genel başkan ve genel merkez seçer?
     
         Bu referandumun acil bir gereksinmeden doğmadığını belirtirken bunun ülkemize maddi ve manevi olarak getireceği külfetleri de unutmamak gerekir. En başta harcanan seçim masrafları, bekletilen ekonomik, siyasi tedbirler ve en önemlisi vatandaşlar arasındaki oluşan (oluşturulan) kutuplaşmadır. Bu ayrışmanın bizi bir ülke, bir vatan yapan ortak paydamıza zarar verdiğini hepimiz görmekteyiz. Bizi bir arada tutan Cumhuriyetimizin kurucu değerleri, Atatürk İlke ve Devrimleridir. 
      
        Çağdaş ülkelerin yönetim şekillerine baktığımız zaman, büyük bir çoğunluğunun demokratik parlamenter rejimle yönetildiğini görürüz. Bu rejimin en büyük özelliği güçler ayrılığıdır. Yani yasama (meclis), yürütme (hükümet), yargı erklerinin ayrı olması ve birbirlerini denetlemesidir. Buna,“checks and balances” denir. Türkçesi de “denetim ve denge” demektir. Bu yüzden hata yapma olasılığı tek kişiye dayalı rejimlere göre daha azdır. Yine demokratik parlamenter rejimlerde iktidardan çok muhalefete bakılır demokrasinin kalitesi için. Çünkü muhalefet özgürce eleştiri hakkını kullanabiliyorsa ve iktidara alternatif olacağını gösterebiliyorsa orada demokrasi işliyor demektir.
        
       “Evet” ya da “hayır” derken, “demokratik parlamenter rejim mi?” yoksa tüm gücü kendinde toplayan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi?” sorularına yanıt arayacağız. Eğer egemenliğimizi siyasi partilerdeki veya bağımsız seçtiğimiz milletvekilleri vasıtasıyla kullanmak istiyorsak tercihimiz kuşkusuz “hayır” olacaktır. Çünkü demokrasilerde mili irade diye tanımlanan egemenlik hakkı tek bir kişiye, bir zümreye devredilemez.  Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Türk Tipi Başkanlık ya da Cumhurbaşkanlığı sisteminde siyasi partiler asıl unsur değil yan unsur olacaktır. Çünkü bakanlar ve cumhurbaşkanlığı yardımcıları dışarıdan atanacak, milletvekillerinden de atanırsa, istifa etmek zorunda kalacaklardır. Böylece halk ile ilişkileri kopacaktır. Halk onlara ulaşamayacak ve dolayısıyla hesap soramayacaktır. Şimdi, mevcut sistemde köyden, kentten yeteneği ve azmi olan her hangi bir yurttaşımız milletvekili de, bakan da olabilmektedir. Onlara, oylarımızla hesap sorabilmekteyiz. Ancak getirilmek istenen sistemde, her şey seçilen cumhurbaşkanının yetkisindedir. Atanan kişilere neyi sorabilirsin? 

11.03.2017
Orhan Kalyoncu