7 Temmuz 2019 Pazar

BENİM GÜZEL AMA BAHTSIZ KASABAM



UZUNKÖPRÜ





                               

                          

            Kışın son derece kirli havasıyla, zehir akan Ergene Nehriyle, yaz kış açıkta beklenen otobüs terminaliyle, dışarıda yağmur dinse de, içeride akmaya devam eden pazar binasıyla, trafik keşmekeşiyle, olmayan açık ve kapalı otoparkları, yeşil alanları, parklarıyla, çökmek üzere olan Tarihi Köprüsüyle benim güzel ama bahtsız kasabamın şansı ne zaman dönecek, yaşanılır bir kent haline gelecek? Tarımın, hayvancılığın can çekiştiği, fabrikaların kapandığı, esnafın neredeyse müşteri geldiğinde sevinçten havalara uçtuğu, emeklinin, sabit gelirlinin aybaşını zor getirdiği günlerin ülkemizde olduğu gibi kasabamız da da değişmesini özlemle bekliyoruz.
         
              Böyle bir ortamda 31 Mart 2019’da yerel seçimleri yaptık. Aşağı yukarı bu tarihten günümüze kadar 100 gün geçti. Her seçim bir tercih ve umuttur. Eskiye değil yeniye rağbet edildi. Uzunköprü’de bunlardan biriydi. Zamanın etkin ve ekonomik kullanmanın en iyi yolu, bir yere gelmeden önce neyin, nasıl ve ne zaman yapılacağının planlanmasından geçer. Tabii,”önümüzde daha 57 ay var, acele etmeye gerek yok”, diye düşünebilirsiniz. Ancak bundan önce de yıllar geçti. Yapılanların yanında yapılamayanlar da çok.  Zamanın durduğu, mevsimlerin değiştiği ama kendisinin değişmediği benim güzel ama bahtsız kasabamda artık bir şeyler değişmeli. En azından bu umut yaratılmalıdır. İnsanlar heyecanlanmalı, bir şeyler olacağı inancı doğmalı, yetişmiş gençlerin göç etmesi durdurulmalıdır. Bu da güven uyandırmakla olur. Bir yöneticinin güvenilir olduğu algısı nasıl oluşur. Çok basit. Özün, sözün bir olursa, olaylara iyi niyetle yaklaşırsan, ortak aklı devreye koyarsan, insanların kukla olmasını beklemezsen “güven” denen sihirli sözcük senin için oluşur.
          
               Yöneticilik, hakkıyla yapılmak istenirse kolay değildir, zor iştir. Hele toplumsal sorumluluk aldıysanız, kamunun parasını harcıyorsanız keyfi hareket edemezsiniz. Bir yandan yasalara karşı sorumlu olursunuz ama en az onun kadar toplumun vicdanına karşı da hesap vermek zorunda kalırsınız. Eğer toplum vicdanı sizi aklamaz ise görevi bıraktıktan sonraki yaşamınız çekilmez olur. Halkın arasında rahat gezemezsiniz. Gezerken sorgulayan gözlerle karşılaşırsınız. Vatandaş, kendi yöneticilerini her gün yargılar, tartıya çıkarır. Hatta bu konular kasabanın sözlü tarihini oluşturur, yıllarca kahvede, evde, çarşıda her yerde konuşulur.
·   “Telefon ettim, telefonuma çıkmadı”,
·   “Makamına gittim, içerideyken bana yok dedirtti”,
·   “Çocuğuma iş istedim, söz verdi ama yapmadı, kendi akrabalarına, tanıdıklarına iş    verdi”
·   “Mahallemizin bir işi için şeref sözü verdi ama yapmadı." Yöneticilik zor iştir zor.      İğneli koltuktur o koltuk, hele güzel ama bahtsız kasabamda.






orhankalyoncu.blogspot.com.tr    07.07.2019