Kışın son
derece kirli havasıyla, zehir akan Ergene Nehriyle, yaz kış açıkta beklenen
otobüs terminaliyle, dışarıda yağmur dinse de, içeride akmaya devam eden pazar
binasıyla, trafik keşmekeşiyle, olmayan açık ve kapalı otoparkları, yeşil
alanları, parklarıyla, çökmek üzere olan Tarihi Köprüsüyle benim güzel ama
bahtsız kasabamın şansı ne zaman dönecek, yaşanılır bir kent haline gelecek? Tarımın,
hayvancılığın can çekiştiği, fabrikaların kapandığı, esnafın neredeyse müşteri
geldiğinde sevinçten havalara uçtuğu, emeklinin, sabit gelirlinin aybaşını zor
getirdiği günlerin ülkemizde olduğu gibi kasabamız
da da değişmesini özlemle bekliyoruz.
Böyle bir
ortamda 31 Mart 2019’da yerel seçimleri yaptık. Aşağı yukarı bu tarihten
günümüze kadar 100 gün geçti. Her seçim bir tercih ve umuttur. Eskiye değil
yeniye rağbet edildi. Uzunköprü’de bunlardan biriydi. Zamanın etkin
ve ekonomik kullanmanın en iyi yolu, bir yere gelmeden önce neyin, nasıl ve ne
zaman yapılacağının planlanmasından geçer. Tabii,”önümüzde daha 57 ay var,
acele etmeye gerek yok”, diye düşünebilirsiniz. Ancak bundan önce de yıllar
geçti. Yapılanların yanında yapılamayanlar da çok. Zamanın durduğu, mevsimlerin değiştiği ama
kendisinin değişmediği benim güzel ama bahtsız kasabamda artık bir şeyler
değişmeli. En azından bu umut yaratılmalıdır. İnsanlar heyecanlanmalı, bir şeyler
olacağı inancı doğmalı, yetişmiş gençlerin göç etmesi durdurulmalıdır. Bu da
güven uyandırmakla olur. Bir yöneticinin güvenilir olduğu algısı nasıl oluşur.
Çok basit. Özün, sözün bir olursa, olaylara iyi niyetle yaklaşırsan, ortak aklı
devreye koyarsan, insanların kukla olmasını beklemezsen “güven” denen sihirli
sözcük senin için oluşur.
Yöneticilik,
hakkıyla yapılmak istenirse kolay değildir, zor iştir. Hele toplumsal
sorumluluk aldıysanız, kamunun parasını harcıyorsanız keyfi hareket
edemezsiniz. Bir yandan yasalara karşı sorumlu olursunuz ama en az onun kadar
toplumun vicdanına karşı da hesap vermek zorunda kalırsınız. Eğer toplum
vicdanı sizi aklamaz ise görevi bıraktıktan sonraki yaşamınız çekilmez olur.
Halkın arasında rahat gezemezsiniz. Gezerken sorgulayan gözlerle
karşılaşırsınız. Vatandaş, kendi yöneticilerini her gün yargılar, tartıya
çıkarır. Hatta bu konular kasabanın sözlü tarihini oluşturur, yıllarca
kahvede, evde, çarşıda her yerde konuşulur.
· “Telefon
ettim, telefonuma çıkmadı”,
· “Makamına
gittim, içerideyken bana yok dedirtti”,
· “Çocuğuma
iş istedim, söz verdi ama yapmadı, kendi akrabalarına, tanıdıklarına iş verdi”
· “Mahallemizin
bir işi için şeref sözü verdi ama yapmadı." Yöneticilik
zor iştir zor. İğneli koltuktur o koltuk, hele güzel ama bahtsız kasabamda.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 07.07.2019