29 Eylül 2019 Pazar

ERİKLİ'DE DURAN ZAMAN


                             
           
            Keşan ilçemizin mücavir alanı içinde yer alan Erikli Sahili, kendi kendini temizleyen denizi, yemyeşil ormanlarla çevrelenmiş tepeleri, temiz havası ve bol oksijeni ile ülkemizin doğal güzelliğe sahip nadir köşelerinden biridir. Bu harika yerimizi göz bebeğimiz gibi korumamız gerekirken, ne yazık ki tam tersini yapıyoruz. Son yıllarda yazlık konutların yapımının hızlanmasıyla Erikli Sahilinin nüfusu artmış ancak altyapı, su, kanalizasyon arıtma ve yol hizmetleri aynı ölçüde artmamış, yetersiz kalmıştır. Bir de hafta sonu ve bayram tatillerinde gelen günü birlik ziyaretçilerle nüfus adeta patlama yapmakta, bunun sonucunda da hizmet kalitesi sıfıra düşmektedir.Buranın bir de. kronik bir imar problemi vardır. Bu durum 1960’lı yıllarda hazine arazilerinin, bir kısım kumsallar da dahil, Keşan Belediyesi tarafından gelişi güzel satılmasıyla başlamış ve halen çözülememiştir.
           
        Yerel yönetim açısından Erikli sahilinden Keşan Belediyesi, idari yönden de Keşan kaymakamlığı sorumludur. Asayiş, jandarma tarafından sağlanmaktadır. Tüm bu idari makamlara ilaveten bir de 30 yıla yakındır Erikli Sahiline hizmet veren Erikli Sahili Turizmi Geliştirme Kooperatifi vardır. Su, Kanalizasyon arıtım ve yol hizmetlerini yürütmektedir. 5 bine yakın üyesinden hizmet katılım bedeli ve aidat almaktadır. İyi niyetli çalışma yapan idarecilerimize rağmen Eriklide zaman durmuş, hizmetler yetersiz kalmıştır. Çeşmelerden akan şebeke suyu kirli ve azdır. Kanalizasyon arıtımı da artık S.O.S vermektedir.
         
           25 yıldır yaz aylarını geçirdiğim Erikli'de son yıllarda artık herkesin yakındığı bir önemli sorun daha vardır. O da Erikliye gelen bir kısım ziyaretçinin, çadırlarını halkın denize girdiği kumsalın ve denizin hemen dibine kurmasıdır. Bunun sonucunda ziyaretçilerin çöplerini, defi hacetini orada bırakmasından tutun, çevreyi rahatsız etmesine kadar bir sürü şikayetler olmakta, denizin kirlenmesinden dolayı da enfeksiyon hastalıklarının arttığı görülmektedir. Herkesin, doğal güzelliklerden, denizden, kumdan, güneşten yararlanma hakkı vardır. Ancak toplu yaşama kurallarına uymak şartıyla. Niye Bodrum’da, Marmaris’te halkın denize girdiği, güneşlendiği kumsalda ya da plajda çadır kurmak kimsenin aklına gelmiyor da, Eriklide geliyor? Halbuki çözüm çok basittir. Halkın ve gelenlerin sağlığı açısından çadır kuracak kimselere suyu, duşu ve tuvaleti olan kamping alanları tahsis edeceksin. Böylece hem kimse rahatsız olmayacak, hem gelenler de sağlıklı bir şekilde tatillerini geçirme imkanı bulacaklardır.
         
           Sonuç olarak; Saroz’un incisi Erikli, artık bir kooperatifin yönetemeyeceği kadar çok büyümüştür. Mademki; Erikli Sahili, Keşan Belediyesinin mücavir sahasındadır ve her türlü gelirini almaktadır. O halde belediyenin, buraya üvey evlat muamelesi yapmayıp, imar, altyapı ve yönetim sorunlarına sahip çıkması gerekmektedir.

          10.08.2017 tarihinde yazdığım ve Uzunköprü Hür Gazete’de yayınlanan yukarıdaki köşe yazısının üzerinden 2 yıl geçti. Değişen bir şey oldu mu? Erikli’de duran zaman işlemeye başladı mı? Bir bakalım. Önemli bir değişiklik şu oldu. 4 Ağustos 2019 tarihinde, 30 yıllık süresini dolduran Erikli Sahili Turizmi Geliştirme kooperatifinin yapılan olağanüstü genel kurulunda alınan gereği kooperatif, tüm aktif ve pasifiyle Keşan Belediyesine devredildi. Bu karar kooperatif üyelerince istenen bir karardı. Üyeler, Keşan Belediyesinin mücavir sahasında olan bu yerleşim birimine 30 yıldır maddi, manevi katkı sundular. Artık kooperatif amacını, misyonunu ve ömrünü tamamladığı için azımsanamayacak mal varlığıyla Keşan Belediyesine devredildi. Son yıllarda Erikli Köyünden itibaren başlayan yeni yerleşim alanlarıyla ve nüfusuyla büyüyen Erikli Sahiline artık Keşan Belediyesinin sahip çıkması kaçınılmazdır.
          
          Bugün için Erikli Sahilinin en önemli sorunu su ve arıtmadır. Bu konular, oradaki halkın sağlığı açısından acilen ele alınmalıdır. Erikli Sahilinin başka sorunları da vardır. Bunların başında günübirlikçiler ve sahile çadır kuranlar için bir düzen getirilmesi, onlara kamping alanı kurulmasıdır. Yeteri kadar yeşil alan, park ve çocuk oyun alanları yoktur. Otopark ayrı bir sorundur. Özellikle bayram ve tatil günleri arabalar yüzünden yollardan geçilemiyor. Deniz kıyısına yakın demirlemiş motorlu kayıklar da tehlike yaratıyor. Devir işleminden hemen sonra suya yapılan yüzde yüz zamma ve kooperatif aidatının bu yıl da alınmış olmasına rağmen Keşan Belediyesine önümüzdeki yıllarda yapacağı hizmetler için şimdiden kolaylıklar dilerim.



orhankalyoncu.blogspot.com.tr       29.09.2019
           








27 Eylül 2019 Cuma

AYNALARA KIZILMAZ


                                                
                                         
           Aynalara kızılmaz. Yüzündeki kırışıklıkları, saçındaki akları görmek istemiyorsan aynalara  bakmayacaksın.

                       Yöneticiler için basın bir aynadır. Basına kızmaları o yüzdendir.

      Aynalara bakmayacaksın ki yüzündeki kırışıklıkları,             saçlarındaki akları, gözlerindeki sönen ışığı görmeyeceksin.
                
                 Ellerinden gelse tüm aynaları kırar, ayna bulundurmayı yasak  ederler.
               Nedeni, gördükleri kırışıklıklar, saçlarındaki beyaz saç telleridir.
              
            Aynalara bakmasalar da, aynaları yok etseler de gerçekler değişmez. 
        
   Basın aynadır. Basına kızmaları o yüzdendir.
                        Aynalara kızılmaz.
          
     Basın, yöneticiler için bir boy aynasıdır. Boyunu bosunu, endamını, çapını gösterir.

                     Bakmasını bilenler için. 

                    Kendilerine çeki düzen verdiren iyi bir rehberdir.

    Aynaları kırmakla, yok etmekle gerçekler değişmez.
           Bu yüzden aynalara kızılmaz.





         orhankalyoncu.blogspot.com.tr             27.09.2019
     
              
              
       
  
  
                
              

11 Eylül 2019 Çarşamba

ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR

         









                Genç, 24 yaşında aslan gibiydi. Hukuk fakültesini bitirmiş, avukatlık stajını yapıyordu. 5 günlük tatil için ailesinin yazlığına gelmişti. Arkadaşı telefon etti.
  -"Arkadaşım ne haber? Bu akşam çıkar mıyız?"
  -'Tabii,olur. Yemekten sonra çıkarız."
Gece yarısı arkadaşlarıyla eğlenmiş,evlerine dönüyorlardı. Birden yolunu tanımadıkları 3 kişi arabayla kestiler. Nedensiz ve acımasız bir şekilde delikanlının üzerine çullandılar içlerinden birisi içtiği bira şişesini kafasında kırdı ve kanlar içinde yere çöken delikanlıyı bırakıp, son sürat arabalarına binip kaçtılar. Delikanlıyı, ambülansla hemen en yakın hastaneye kaldırdılar, kafasına 6 dikiş atıldı. Ölüm tehlikesi atlatmıştı. Suçlular, ifadesi alındıktan sonra yargılanmak üzere serbest bırakıldılar.
       
                Kadın evliydi,2 çocuğu vardı. Kocası işsizdi. Başlangıçta severek evlenmişti. Ancak çocuklar olduktan sonra kocası işsiz kalmıştı. Her gece içip içip eve geliyordu, Karısını dövüp, camı çerçeveyi yere indiriyordu. Kadının artık dayanacak gücü kalmamıştı. Boşanmak istiyordu. Ailesinin yanına gitti. Dava açtı. Ancak kocası rahat bırakmıyordu. Sonunda bir iş de bulmuştu. Çocukları da okula gitmeye başlamıştı. Ama bir gün boşanmak istediği kocası karşısına çıktı.
  -"Benden ayrılamazsın. Ya benimsin ya da kara toprağın", deyip 22 bıçak salladı ardından boğazını keserek kaçtı. Adamı yakaladılar. Müebbet hapisle yargılanmaya başlandı. Çocuklar yetiştirme yurduna verilmiş ve bir aile dağılmıştı.
        
               Gençler yeni evliydiler, çocukları olmuştu. Özlemle bekledikleri bebeklerini sevinçle kucaklarına aldılar. Erkek, bebeğin adını "Furkan" koymak istiyordu ama kayınvalidesi karşı çıkıyor,"Yusuf" konsun diyordu. Sonunda kayınvalide ve baldız dediklerine karşı çıkan damadı tavayla dövdüler. Mutlu bir evlilik böylece çatırdamaya başlamıştı.
       
              Genç, teknik liseyi bitirmiş, üniversiteye girememişti. Zaten maddi durumları da iyi değildi. Torna atölyesinde çalışmaya başlamıştı. Askerlik çağı da gelmişti. 20 yaşına basmıştı. Bir an önce askerlik görevini yapıp, hayatını kurmak istiyordu. Ve askere gitti. Jandarma komando olmuştu. Isparta'da acemiliğini yaptıktan sonra dağıtımı Doğu'ya çıkmıştı. Sınır karakollarından birindeydi. Bir gün ailesinin kapısı çalındı. Daha bıyıkları terlememiş gencimiz, hayatının baharında teröristler tarafından pusuya düşürülüp şehit olmuştu. Bir can daha ömrünün baharında toprağa düşmüştü. Bu ne ilkti ne de son olacaktı. Herkes bu kör teröre lanet okuyup, bitmesini isteyecekti, çaresiz olarak.
     
             Genç bir kadın feryat ediyordu Van'da. Büyük bir deprem olmuştu, 7,2 şiddetindeydi. Can kaybının da büyük olmasından korkuluyordu. Genç kadın, deprem bölgesini ziyaret eden başbakanın karşısında feryat ediyordu.
  -"5 katlı apartman çöktü, içinde sevdiklerim var, hiç kimse ilgilenmiyor",diyordu.
 Görevliler, "hayır,efendim ilgileniyoruz" diyorlardı. Ancak kadın ısrarlıydı, "Ben şimdi oradan geliyorum, bana vinç getirin, kaldıralım dediler. Ben vinci nereden bulayım", diyordu. Sonunda görevliler kadınla ilgilenmeye söz verdiler. Bir can pazarıydı yaşanan. Geceler soğuktu. Yaralılar yıkılan hastane bahçesinde, sedyeler üzerinde tedavi edilmeye çalışılıyordu.
             
              Ülkemiz,bu acılar içinde uzun yıllar geçirdi. Artık bunlara son vermek gerekmez mi? Deprem Dede'nin sözleri hala her depremde kulaklarımızda çınlamıyor mu? "İnsanları deprem değil, binalar öldürür", demiyor muydu?
Vatandaşlarımızın kaderci anlayışa teslim olmayıp, gelişmiş modern ülkelerdeki gibi bilimsel gerçeklerle ve insana değer veren yasal önlemlerle bu acılara son verilmesini istemesi, çok şey istemek midir? Unutulmasın ki; yaşamak hakkı" insanın yaratılıştan gelen en kutsal, en doğal hakkıdır. Bunu gözetmekte devletin en öncelikli görevidir.
         
           Geçen hafta yaşanan olaylar bana yukarıdaki yazımı hatırlattı. Arşivden çıkarıp okuyucularımıza tekrar anımsatmak istedim. 24 Ekim 2011 tarihinde Uzunköprü Hür Gazete'de yayınlanan bu yazımın üzerinden yaklaşık 8 yıl geçmiş. Ne değişmiş? Her gün görsel ve basılı yayın organlarından bu haberlerin benzerlerini okuyoruz. Hiç bir etkili önlemin alınmadığını da görüyoruz. Bu böyle devam edebilir mi? Çağdaş, gelişmiş ülkelerde bu olayların çok azını duyuyoruz. Kadın cinayetleri neredeyse rekor düzeyde. Önlemlerin başında eğitim gelir kuşkusuz. Ekonomik, sosyal ve hukuksal tedbirler bunu takip eder. Bunları da bizi idare eden iktidardan bekliyoruz. 
       
            En son İstanbul'da olanlar bizi derinden yaraladı ve üzdü. "Ateş düştüğü yeri yakar", diye bir atasözümüz var. Uzunköprü de yaşayan çok yakından tanıdığımız, herkes tarafından sevilen bir aileye ateş değil, kor düştü. Gencecik 26 yaşında evlatlarını bir gaspçının saldırması sonucu kaybettiler. Geçen hafta yine 23 yaşında İTÜ mezunu genç bir mühendisin katledildiğini basından öğrendik. Bu eli kanlı katilleri önlemek, onlara en ağır cezaları vermek devletin görevidir. Artık kınamaktan fazla bir şeyler yapmak gerekir. 15 milyonu aşkın nüfusuyla ve dışarıdan aldığı göçle yaşanmaz bir hale gelen en büyük şehrimizde alarm zilleri çalmaktadır. Yetişmiş, pırıl pırıl gençlerimizi bir hiç uğruna kaybetmek istemiyoruz. Anne-babanın bin bir emekle, özenle yetiştirdiği, tam ülkesine ve topluma hizmet edeceği, kendisine bir gelecek kuracağı zamanda bir gencin katledilmesi ve bunun önlenememesi toplumun intihar etmesinden farksızdır. 
           
         

      

 orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                            08.09.2019
            

HÜR DOĞDUM, HÜR YAŞARIM

            
                                                           
              
                                      
           
               Eylül, bana ayların en hüzünlüsü gibi gelir. Yazın bitmesi, ağaçların yapraklarını dökmesi, havaların soğuması yüzündendir, belki. Yıllar önce, Alpay'ın "Eylül'de Gel" şarkısı dillerden düşmezdi. Neden “Eylül'de gel”, diyor? Okulların açıldığı, sevgililerin kavuşacağı ay olduğu için miydi acaba? Hüzünler olduğu gibi sevinçli haberler de alırız sonbaharın bu  ilk ayında, Uzunköprü Hür Gazetenin kuruluş haberini aldığımız gibi. 26 Eylül 2008 tarihinde de  Hür Gazete doğmuş.
           
             Gazetenin sahibi Selim Bekar, gazeteye yazı yazmayı önerdiği zaman hemen kabul ettim. Yazı yazmak, benim öğrencilik dönemimden kalan bir  göz ağrımdı. Yerel bir gazetenin amatör dünyası içinde, arada sırada önemli gördüğüm konular hakkında görüşlerimi yazıyorum. İnternet kanalıyla dünyanın her tarafından takip edilip, geniş bir okuyucu kitlesine ulaşıyor. Hür Gazete bu yıl 12. yaşına giriyor. Bu sürede önemli işler yapmıştır. Ergene Nehri'nin kirliliğini ve Eski Köy'deki tarlaları kaplayan kumları gündeme taşıması bunların başta gelenlerindendir. Uzunköprü ve çevresinin sorunlarını dile getirmek yerel bir gazetenin kısıtlı olanakları içerisinde küçümsenmeyecek bir olaydır. Hür Gazete de içinde bulunduğu toplum yaşamına katkıda bulunmaya devam ediyor. 
          
.          Demokrasilerde yasama, yürütme, yargıdan sonra 4. kuvvet sayılan görsel ve yazılı basın, doğası gereği muhaliftir. İyiyi güzeli ararken güçlünün hoşuna gitmese de daha güzeli bulmak için eleştirecek, yanlışları gösterecektir. Basın mensubu olan gazetecilere düşen görev güçlünün yanında değil, haklının yanında, bireyin değil, halkın yanında durmaktır. Hür Gazete, halkın doğru haber alma hakkını, Atatürk ilkelerini ve Türk milletinin menfaatini her zaman savunmaya devam edecektir. Hür Gazete’ye uzun, başarılı yıllar dilerim.

 


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                 23.09.2019

                          
                                                       
              

10 Eylül 2019 Salı

BEYAZ SARAY

Beyaz Saray-Uzunköprü

            
        Ne zaman belediye Uzunköprü’de bir proje gerçekleştirmek istese, aklıma daha önce yapılanlar gelir. “Acaba yine paramız boşa mı gidecek”, diye kaygı duyarım. Aşağıdaki örneklere bakarsak, böyle düşünmekte haksız mıyım? 1960-70’li yıllarda çocukluğumuzun ve lise çağlarımızın en güzel günlerini geçirdiğimiz bir parkımız vardı. Uzunköprü’nün iki parkından biri olan Yukarı Park, Hükümet Binasının karşısında, herkesin ulaşabileceği merkezi bir yerdeydi. Gündüz vakti bile özellikle akşam üstleri dolar taşardı. Aileler, çocuklarıyla parka gelir, bir insanın kolaylıkla kucaklayamayacağı asırlık ağaçların altında Cazgırın meşhur limonatasını içer, dövme dondurmasını yerdi
      1980 öncesi, parkın Anabacı Caddesi tarafına, içinde bilardo masası olan bir kahvehane yapıldı. 1989 yerel seçimlerine az bir zaman kala o bina yıktırıldı. Onun yerine belediye tarafından şimdi günümüze kadar gelen Beyaz Saray adlı bina inşa edildi. Bu yapının üst katında kafeterya ve betonarme çay bahçesi, zemin katında dükkanlar, yerin altına inilerek yapılan bodrum katında ise düğün salonu yer aldı. Düğün salonu gibi kalabalıkların bulunacağı mekanların tehlike anında kolay tahliye edilebilmesi için çıkış kapılarının düz ayak olması gerektiği halde merdiven yapıldı. Son olarak da parkın üst tarafı, bir kısım ağaçlar kesilerek açık oto park haline getirildi. Ne yazık ki, güzelim parkımız bir daha eski haline bir türlü kavuşamadı.
      Belediyemizin yaptığı bir başka bina da katlı otopark. 1990’ların sonunda Beyaz Sarayın karşısına yapıldı. Yakın dönemde Avrupa Fonlarından yaralanılarak yenilendi. Ancak katlı otoparkın üst katlarına çıkmak için epey manevra yapmak gerektiğinden, bedava olduğu halde çoğu kişi orayı tercih etmiyor. Üçüncü bina; Uzunköprü’nün son zamanlarda gündemde olan Kapalı Pazar Yeri Binası. Cumhuriyetimizin 75. Yılı münasebetiyle yaptırıldığı için tam adı 75.Yıl Pazar Yeri Binası'dır. Ancak Cumhuriyet’in yapılarına hiç benzemiyor. Yapıldığı andan itibaren oradan şikayetler hiç bitmedi. Kapalı alanda faaliyet gösteren pazarcılar, “dışarıda yağmur yağıyor, içeride dinmiyor, çoğumuz romatizma olduk”, diyorlar. Kısa zamanda eskiyen bu binanın yerine şimdi yenisi yapılması planlanıyor.
      Dördüncü bina, Uzunköprü'nün merkezdeki en yüksek binası olan Belediye Hizmet Binası.1990'lı yılların sonunda Atalar Caddesi ile Anabacı Caddesinin kesiştiği noktada, eski tekel binasının yerine yapılan 7 katlı bu bina, buradaki trafik ve insan yoğunluğunu arttırdı. Sonradan gelen başkanlar, bu belediye binasını başka şekilde değerlendirip, belediyeyi yeni yapılan AKM'ye taşımayı düşündüler. Hatta bir kısım bölümü oraya naklettiler. Yıktırılan Cumhuriyet Mahallesindeki eski otobüs terminali ile eski Atatürk Kültür Merkezini de bu listeye eklersek hepimizin parasıyla bütçesi oluşturulan belediyemizin parasının böyle projelere harcanarak heba olmasından üzüntü duymamak mümkün mü? 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr        09.09.2019
            



5 Eylül 2019 Perşembe

BALIK TUTACAĞIZ











            Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56. Maddesi; "herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir", der. Anayasamızın 56. Maddesinde belirtildiği gibi herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı vardır. Burada, hem devlete hem de vatandaşa bazı görevler düşmektedir. Vatandaşa düşen görev çevreyi kirletmemek, devlete düşen görevde kirletilmesini önlemek ve kirletildiyse bunu yok etmektir. Yerel ölçekte Uzunköprü’ye bakarsak, temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşadığımız söylenebilir mi? Ne yazık ki bu soruya “evet”, diye yanıt veremeyiz.

            İlk olarak 90’lı yılların başından beri ilçemizde artık kangren olmuş bir Ergene Nehri ve havzası kirliliği vardır. Ergene Nehri su yerine Çorlu ve civarındaki fabrikaların zehirli atığını taşımaktadır. Bu durumun sonucunda hem tarım ürünleri hem de insanlar dahil olmak üzere tüm canlılar olumsuz etkilenmektedir. Sıcak havada buharlaşan Ergene Nehrinin bu kirli suyu yağmur damlalarıyla üzerimize ve tarlalara yağmaktadır. İkinci bir çevre kirliliği de tehlike sınırlarında olan hava kirliliğidir. İki yıl önce komşu ilçemiz Keşan'a ait olan hava kirlilik rekoru, oraya doğal gazın gelmesiyle Uzunköprü’ye geçti. Özellikle kışın kalorifer ve soba bacalarından çıkan duman,bir tabaka şeklinde kenti sarmakta, soluk alıp vermeyi zorlaştırmaktadır. Üçüncü çevre kirliliği de, ilçenin ortasından geçen Kırkkavak Deresinin etrafının bilhassa Mescit Mahallesindeki kısmının, çöp ve hayvan pislikleriyle doldurulmasıdır. 
          
            Planlı, yeşil alanı, oksijeni bol sağlıklı yaşanabilir kentler yaratarak insanları mutlu kılmak, hem merkezi idarenin hem de yerel idarelerin işidir. Kırkkavak Deresi ve etrafının temizlenmesi ve ayrıca düzenlenmesi belediyenin asli görevidir. Eskişehir’deki Porsuk Çayı örneği gibi bir proje ile burası kente bir dinlenme alanı olarak kazandırılabilir. Temiz havayı sağlayacak doğal gaz için de, her fırsatta yetkililer, "bu baharda gelecek", diyor. Ama o bahar bir türlü gelmiyor. En önemli sorunumuz olan Ergene Nehrinin temizlenmesi ise iktidarın hazırladığı projenin bitmesine bağlı. Temizlendiğinde hep beraber balık tutacağız.
    

orhankalyoncu.blogspot.com.tr   21.09.2019
 









3 Eylül 2019 Salı

YAP-BOZ


                               
                                                   
                Zamanın birinde bir kasabada bir belediye başkanı,”artık bu kasabanın doğru dürüst şehirler arası bir otobüs terminaline ihtiyacı var”, diyerek yeni bir terminal yaptırmıştı. Bir süre kullanıldıktan sonra bir başka başkan şehirden uzak diye onu atıl bırakmış ve sonra ne olmuştu? Kaçınılmaz sonuç; yıktırıldı.
                Bizde adet böyledir.
                Biri yapar, biri bozar.
               
               Zamanın birinde bir kasabada bir belediye başkanı Tarihi Köprü’den kasabaya girişte Atatürk Heykelinin önüne suları şırıl şırıl akan süs havuzları yaptırmıştı. Sıcak havalarda bir serinlik verir, etrafındaki çiçekler renk cümbüşüyle insanın içini açardı. Bir başka başkan da onu yerle bir etti.
               Biz de adet böyledir.
               Bir yapar, biri bozar.
                  
               Zamanın birinde bir kasabada bir belediye başkanı insanların düğünlerini, toplantılarını, konserlerini, kongrelerini yapabilecekleri bir kültür merkezi yaptırmıştı. Uzun bir süre ihtiyaca cevap verdikten sonra bir başka başkan bu binayı sağlamlaştıralım diye düşünerek bir proje hazırlatıp, ihaleye çıktı. Gel gelelim o kadar masraf yaptıktan sonra binanın onarılamayacak kadar çürük olduğu anlaşıldı ve yıktırıldı.
              Bizde adet böyledir.
              Biri yapar, biri bozar.
                
              Zamanın birinde bir kasabada bir belediye başkanı şehrin en güzel parklarından birini tekrar düzenletip, hizmete açmıştı. Ancak bir başka başkan o parktaki yıllanmış ağaçları da kestirerek orasını açık otopark yaptı.
              Bizde adet böyledir.
              Biri yapar, biri bozar.
               
              Zamanın birinde bir kasabada bir belediye başkanı Kırkkavak Deresinin kenarındaki yeşil alanı imara açmış, bir başka başkan imar durumunu 5 kata çıkarmış, aynı başkan derenin diğer taraflarının imar durumunu 4 kattan 3’e indirmişti.
              Bizde adet böyledir.
              Biri yapar, biri bozar.
            
              Zamanın birinde bir kasabada bir belediye başkanı daha önceki belediye başkanlarının karar aldıkları çevre yolundaki 65 dönümlük yeşil alanı (Fuar Sahası) imara açtı. Sonra gelen başkanlar da imar durumlarını arttırdı.
            Bizde adet böyledir.
            Biri yapar, biri bozar.
            
            Zamanın birinde bir kasabada bir belediye başkanı daha önceki belediye başkanlarının almış olduğu Muradiye Cami'nin etrafının açılması kararını kaldırdı. Böylece Atalarımızın yaptığı 575 yıllık camimizin azametli yapısı yerine çirkin yapıları görmek zorunda bırakıldık.
            Bizde adet böyledir.
            Biri yapar, biri bozar.
            Uzunköprü'nün kaderi bu.

         



orhankalyoncu.blogspot.com.tr        02.09.2019