Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 6. Maddesi şöyle der; Egemenlik
kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini Anayasanın koyduğu
esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması,
hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Görüldüğü gibi Anayasamızın 6. maddesi,
toplumda üstün emretme gücünün tek sahibinin milletin kendisi olduğunu
belirtir. Milletimiz bu yetkiyi yine anayasada yazılı olduğu şekilde seçilmiş
organlar vasıtasıyla kullanır. Siyasi partiler de bu sistemin ayrılmaz
parçalarıdır. Onlar ne kadar demokratik kurallara uygun yönetilirse, milletin
sesi o kadar güçlü çıkar. Yani partiyi oluşturan üyelerin her konuda söz hakkının
olması, kendi temsilcilerini kendilerinin seçmesi gerekir. Ancak ülkemizdeki
siyasi partilerde aday tespitlerinde üyeler değil, liderler ve genel merkezler
tek seçicidir. Bu şartlarda siyasetçilerin çoğunun liderlere ve genel
merkezlere yakın olmak istediklerini görmekteyiz. Bu da partilerin demokratik
yapısını bozmakta ve siyasetçilerin halktan kopmasını getirmektedir.
Ülkemizin
kurucu partisi ve nispeten diğer partilere göre daha fazla demokratik değerlere
sahip CHP’sinde de toplumun çıkarı yerine kendi bireysel siyasi çıkarını kollayan
ve önceleyen siyasetçiler vardır. Onları elemek de üyelere düşer. Siyasette,
sıfatların, payelerin, makamların doğuştan gelmediğini sadece üyeler ve halk
tarafından verildiğini ve bunun da geçici olduğunu kimsenin unutmaması gerekir.
Bir partinin sahibi yöneticileri değil, üyeleridir. Üyeler, partiye ne kadar
katkıda bulunursa, kendilerini o partiye o kadar ait hissederler. Ve ortak amaç
için canla başla çalışırlar. CHP’de eleştiri, özeleştiri mekanizması çalışır.
Lider partisi değildir. Üyelerin büyük bir kısmı partinin daha iyi çalışması
için fikir üretir, önerilerde bulunur ve ön seçimde ısrar ederler. Bunların ne
kadarı hayata geçer? Tartışılır. Ama üyeler söz haklarını ellerinde tutmak
isterler. 1980 öncesinde ve Erdal İnönü liderliğindeki SHP döneminde parti
demokratik değerlere daha çok sahip çıkıyordu. Ancak 2002’den sonra özellikle
Kılıçdaroğlu döneminde ön seçim büyük çapta uygulanmadı. Milletvekilleri,
belediye başkanları, belediye ve il genel meclis adaylıkları atamayla
gerçekleşti. İl-ilçe başkanlıklarına belediyeler eliyle müdahil olundu. Genel
Merkeze yakın olanlar yönetici yapıldı. Buna rağmen değişim olduysa bunda
üyelerin bilinçli olması rol oynadı. Ama örgütlerin dinamik yapısı bozuldu.
Artık çoğu yönetici partiyi masa başında yönetmeye başladı. Koltuk peşinde
olanlar çalışmak yerine genel merkezde adam bulmaya ve kendilerini genel
merkeze beğendirmeye odaklandılar.
CHP Genel Merkezinin
bu şartların değişmesi için bazı adımları atmaya başladığını görüyoruz. En son CHP
Genel Başkanı Özgür Özel’in cumhurbaşkanlığı adaylığını tespit etmek için bir
milyon altı yüz bin üyenin oyuna başvurulacağını belirtmesi parti içi demokrasi
açısından büyük bir adımdır. Üyelerin devreye girmesi Partiye hareket
getirecektir. İktidara yürümek için tek adamlara değil tüm üyelerin devreye
girmesinde yarar vardır. Onun için cumhurbaşkanlığı adaylık saptanmasında
üyelerin oyuna başvurulması demokratik geleneklerin yerleşmesi için çok değerlidir.
Üyelerin oyuna başvurulması, kamuoyunun görüşünün alınması ve nihayet CHP
meclis grubunun onayı sonucunda cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi olası
ayrışmaları ortadan kaldırır.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 10.02.2025