20 Ağustos 2022 Cumartesi

TEK KOLLU CANAVAR ENFLASYON

 

                                         



         Enflasyon; En acımasız vergidir. Halkın cebinden haksız bir şekilde alınan paradır. Enflasyon; sadece belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil, fiyatların genel düzeyinin sürekli bir artış göstermesidir. Genel olarak düşünülenin aksine enflasyon ile hayat pahalılığı aynı şey değildir. Enflasyon, hayat pahalılığından farklıdır.  Hayat pahalılığı; fiyatların yükselmesine bağlı olarak geniş halk kesimlerinin bu fiyatlara yetişemeyip, alım gücünün düşmesidir. Yani diğer bir deyişle, paranın değerinin düşmesi ve fiyatların toptan artması enflasyona, elde edilen gelirin ihtiyaç duyulan mal ve hizmetleri satın almaya yetmemesi de hayat pahalılığına neden olur. Tavuk, yumurta ilişkisi gibi sayabiliriz. Ülkemizde yaşayan dar ve sabit gelirli yurttaşlarımızın son bir yıldır, her geçen gün daha da yükselen enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında çaresiz kaldığını görüyoruz.

       TÜİK’in rakamlarına göre Türkiye’de Temmuz 2022 itibarıyla yıllık enflasyon TÜFE’de %79,60, ÜFE’de %144,61. Bağımsız uzmanlardan oluşan ENAG’a göre ise aynı dönem için yıllık enflasyon oranı (TÜFE) %176,04 olmuştur. Bu resmi rakamların dışında çarşı pazara çıktığımızda ise fiyatların çeşitli kalemlerde uçtuğunu görüyoruz. 2021 yılında tonu 400-600 T.L olan kömür, bir yıl sonra nasıl 2-3 bin lira olur? Buna (sabit ve dar gelirlilerden) kim, nasıl yetişir? 2-3 liraya aldığımız hiçbir şey kalmadı. Pazarda, kuru soğan, patates, salata, domates gibi sebzelerin kilosu 10 T.L’dan aşağı değil. Kasabın yanına yaklaşılmıyor; Bir kilo kıyma160,  biftek v.s 180 T.L. Peynirin kg fiyatları 80-120 T.L arasında değişiyor. Kaşar 140, zeytin 40-50 T.L. 200 gramlık ekmek 4, Simit 4-5, sütün litresi 10 T.L. Temel gıda ürünlerinin bu kadar artması buna karşılık gelirlerin artmaması geçim sıkıntısına neden oluyor. Halk ekmek ve ucuzluk yapan marketlerin önündeki uzayan kuyruklar da bunu gösteriyor. Özellikle büyük şehirlerde ev kiraları almış başını gidiyor. Eski kiraların 3 hatta 4 katına kadar artış gösteriyor. Elektrik, su, doğal gaz, telefon faturaları da öyle. Ev ve araba fiyatlarından ise hiç bahsetmeyelim. “Eskiden emeklilik ikramiyesiyle İstanbul Bostancı’dan ev alınıyordu”, sözü artık inanılması güç bir efsane oldu.

      Türkiye siyaset tarihine damgasını vuran müteveffa başbakan ve cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel enflasyon konusunda şöyle diyor; "doğrudur Türkiye'nin birinci sorunu enflasyondur. Hakikaten bugün halk günlük yaşar. Halkın birinci sorunu geçim sıkıntısıdır. Esasen enflasyon devletleri yıkan bir olaydır. Milletleri içinden bozan bir olaydır. Esasen enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir. Ahlakı bozar. Borcu olan borcunu ödeyemez. Alacağı olan alacağını alamaz. Hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır. Onun için Batılılar enflasyona bir numaralı halk düşmanı derler. Tek kollu canavar derler."

      Enflasyonla mücadele için para arzını düşürmek, talebi kısmak, üretimi desteklemek, tasarruf tedbirlerine başvurmak gerekir. Enflasyon ile baş etmek kolay değildir. Ancak bu canavarı alt etmek iktidarın acilen yerine getirmesi gereken birincil görevidir. Fiyatların artışı durdurulmazsa, ücretlerin ona arkadan yetişmesi mümkün değildir.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                   20.08.2022

14 Ağustos 2022 Pazar

SİYASİ PARTİLERDE PARTİ İÇİ DEMOKRASİNİN DEMOKRASİYE ETKİSİ

 

         


         

2019 YEREL SEÇİMLERİ-Uzunköprü


           Ülkemizde demokrasinin kökleşmesi için önce siyasi partilerin demokratik kurallarla yönetilmesi gerekir. Demokrasi halkın kendi kendine yönetmesi değil midir? Temsili demokrasilerde de halk kendi temsilcilerini yani milletvekillerini seçer ve meclise gönderir. Milletvekilleri orada halktan aldığı yetkiyle seçmenleri adına görev yapar. Ama ülkemizde milletvekilleri listeleri istisnasız tüm partilerde lider ve genel merkez tarafından hazırlanıp, seçmenin önüne konur. Bu sistemde milletvekilleri kendilerini yukarıya bağlı hisseder. Milletvekili eğer partinin üst yönetimi ile ters düşerse, bir daha kendisini listelerde göremeyebilir. Bu yüzden halkın istemleri değil lider ve genel merkezin istemleri ön plandadır. Böylece liyakatten ziyade biat veya itaat söz konusu olmaktadır.

         Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde milletvekillerinin yetkileri azaltılmış olsa bile yasaların yapımında iktidarı ayakta tutan ana organdır. Milletvekili çoğunluğunu kaybeden bir cumhurbaşkanı, sistemi çalıştırmakta zorluk çekebilir. Parlamenter Sistemde ise milletvekilleri sistemin omurgasıdır. Onun için meclisi oluşturan milletvekillerinin atama yoluyla değil parti üyeleri tarafından seçilmesi gerekir. Sadece milletvekilleri mi? Belediye başkanları da genel merkez tarafından atanır. Halk istemese de genel merkez o başkan adayını atayabilir. 3 bin nüfuslu bir beldeye bile belediye başkan adayını partinin genel merkezi atar. Belediye meclisi veya il genel meclisinde de çoğunlukla yetki il veya ilçe başkan ve yönetimindedir. Onlar da aynı yöntemi kullanırlar. Kendilerine karşı gelmeyecek ya da yakın arkadaşlarını atamayı tercih ederler. Emek ve liyakat katiyen ön planda olmaz. 

       Halbuki demokratik örgütlenme yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya olmalıdır. Halk veya parti üyesi sadece oy atarak listeleri onaylamaktadır. Bunun tersi olmalıdır. Onun için siyasi partiler yasasının değişerek ön seçimlerin ve kongrelerde çarşaf listelerin mecburi olması sağlanmalıdır. Delege sistemi yerine parti disiplinine uyan, partinin amacını, ilkelerini özümsemiş, parti görevlerini yerine getiren ve aidatını ödeyen üyeler oy kullanabilmeli, hatta genel başkanı bile bu üyeler seçebilmelidir. Bu demokratik sistem olmasa da ülkemizde, siyasi partilerin çoğunda 1980 öncesi ve 1983’te (siyasi partiler açıldıktan sonra) ön seçimler yapılıyordu. Hatta 1991 genel seçimlerinde tercihli sistem uygulanarak seçmene tercih hakkı verilmişti. 

       Türkiyeyi çok partili sisteme geçiren CHP’sinin son 35 yıllık parti içi demokrasi sürecine kısaca bir göz atarsak, şöyle bir süreç görürüz;1986’da SHP genel başkanı olan İnönü, genel başkanlığı bıraktığı 1993’e kadar olan döneminde Sosyal Demokrat Halkçı Partisinde bütün seçimlerde hakim nezaretinde ön seçim, kongrelerde çarşaf liste uygulandı. 1992 ‘de Deniz Baykal liderliğinde CHP yeniden açılınca bir süre sonra SHP ile birleşti. Arada Hikmet Çetin ve Altan Öymen'in genel başkanlık dönemleri oldu. Deniz Baykal’ın ilk genel başkanlık dönemi 1995-1999, ikinci başkanlık dönemi de 2000- 2010 yılları arasındadır. 2002 genel seçimlerinde CHP, yüzde 19,35 oy alarak barajı geçen ikinci parti olunca Deniz Baykal, bir süre sonra “kavgalı eve kız vermezler”, deyip, demokratik süreçleri kaldırarak atama usulünü yaygınlaştırdı. 2008’te yapılan bir tüzük değişikliği ile de partide ikinci adam olan genel sekreterlik makamını kaldırdı ve parti meclisi içinden MYK üyelerini kendisinin seçme yetkisini aldı. 2010 yılında istifa ettiğinden bu yetkiyi kullanmak ondan sonra gelen genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na kısmet oldu. O günden beri de birkaç kez sınırlı sayıda ön seçime başvurulduysa da 2015’ten beri CHP'sinde ön seçim yapılmıyor. Milletvekilleri, belediye başkanlıkları, belediye ve il genel meclisi üyelikleri atama usulü yapılıyor.

        Türkiye'de demokratik geleneklere sahip bir parti olan Cumhuriyet Halk Partisinin giderek bu alışkanlığını kaybetmesi partiyi heyecansız kılıyor ve parti içi rekabetten yoksun bırakıyor. Bunun yanı sıra üyelerin seçme ve seçilme hakları da elinden alınmış oluyor. Demokratik mücadele katiyen kavga etmek değildir. Yeni nesil siyasetçiler neredeyse sandığın önemini bilmiyor. “Bizden öncekiler koymadılar, biz niye sandık koyalım”, diyorlar. Türkiye’de demokrasi böyle kökleşmez. Türkiye’ye demokrasi getireceğini vaat eden bir partinin çağdaş demokratik ölçütlere uyması gerekir. 1215 yılında İngiltere’de kralın yetkilerini kısıtlayan Magna Carta’dan beri insanlar hak, hukuk, adalet arıyorlar. 1789 Fransa İhtilal’in ana teması özgürlük, eşitlik ve adalet idi. Uzunköprü’de kaymakam Mazhar Müfit Kansu öncülüğünde 2. Meşrutiyet ilanından sonra 1908’de açılan Osmanlı Devletinde ilk ve tek Özgürlük Çeşmesi’nin (Anıtı) dört bir tarafında da Müsavat (eşitlik), Hürriyet (Özgürlük). Uhuvvet (Kardeşlik), Adalet yazıyor.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr        15.08.2022

             

 

9 Ağustos 2022 Salı

İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜ

 

                                                     


 
Cumhuriyet Bayramı-Uzunköprü


             

             

                                                                                      

            1931 yılında CHP 3.Olağan Kurultayında Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor; “partide bir yanlışı, bir eksikliği gördüğünüz zaman kayıtsız, şartsız eleştireceksiniz. Yapılan herhangi bir yanlışa müsamaha göstermek, son derece yanlıştır; mahsuru faydasından büyük olur.” Ata’mızın 91 yıl önceki direktifini çok önemsiyorum. Her zaman olduğu gibi uzak görüşlülüğünü bu konuda da ortaya koymuş. Bu demokratik davranışı günümüzde mumla arıyoruz. Bu ilke ışığında yazıma başlıyorum.  

           Ülke olarak adı konmasa da seçim atmosferine girdik. Her şey seçime endeksli olmaya başladı. Konuşmalar, strateji, iktidarın icraatları, muhalefetin gezileri, mitingler, açılışlar v.b. Vatandaş seçimden önce geçimi düşünüyor ama geçimin de seçimlerden geçtiğini biliyor. Ülkemizi 20 yıldır yöneten iktidara karşı muhalefet partileri bu seçimlerden çok ümitli. Ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi de iktidar yürüyüşünü başlattı. Halkın partisi olduğunu göstermek için meclisin tatile girdiği yaz aylarında tüm milletvekillerinin katıldığı grup toplantılarını illerde yapmaya karar verdi. İlkini 2 Ağustos 2022 salı günü,1977’den beri milletvekili çıkaramadığı Erzurum’da gerçekleştirdi. İkincisini de, bu yazının yazıldığı 9 Ağustos 2022 salı günü Edirne’de gerçekleştiriyor. Bu etkinliklere partililerden ziyade halkın rağbet etmesi önemlidir. Eğer halk ilgilenmezse amaç gerçekleşemez. Partililerin bir gün önce yoğun ilgi göstererek Kemal Kılıçdaroğlu’nu 13.cumhurbaşkanımız diye karşıladıklarını görüyoruz. Karşılayanların içinde önümüzdeki seçimlerin ülkemiz için ne kadar önemli olduğunun ayırdına varanlar kadar siyasi geleceklerini lider ve genel merkeze hoş görünmekten geçtiğini düşünenler de var.      

       Her seçim öncesi yapılacak seçimlerin çok önemli olduğu söylenir. Ama bu seçimler kadar önemli olmamıştır. Çünkü millet meclisinin yetkilerinin azaldığı, güçler ayrımının zayıfladığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine devam edilip, edilmeyeceği 2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine bağlı. Ülke olarak her bakımdan zor bir dönemden geçiyoruz. Onun için bireysel çıkara dayalı siyaset yapmanın artık sonuna gelmek zorundayız. Hiziplerin hakimiyeti yerine üyelerin hakimiyeti sağlanmalıdır. Bunun da yolu ön seçim ve demokratik kongrelerden geçer. Siyaset; sadece makam, mevki düşüncesiyle yapılmaz. Topluma, toplumda yaşayan insanlara hizmet için yapılır. Artık “al gülüm, ver gülüm” ve “başarı için her yol mübah”, anlayışı ile siyaset yapanlar yerine gerçekten halka hizmet edecek liyakatli kişilerin ön plana çıkması sağlanmalıdır. Bunu da düzenleyecek olan partinin lideri ve genel merkezidir. Bu, en az parti politikalarını halka anlatmak kadar önemlidir.

       CHP, güçlü kabul edildiği Edirne ilinde 2019 yerel seçimlerinde Millet İttifakı'nın desteğiyle Edirne Merkez'de (az farkla) ve Uzunköprü'de yerel seçimleri kazandı. Buna karşılık Keşan ve Havsa'da elinde olduğu belediyeleri AKP'ye verdi. 2002 genel seçimlerinden beri CHP, Edirne’de en güçlü parti idi. Oy oranı yüzde ellileri aştığı seçimler oldu. Ancak merkezde son iki yerel seçimlerde oy kaybetti. Keşan ve Havsa’da seçimler kaybedildi. Burada izlenen politikada hata yok mu? Bu başarısızlığın öz eleştirisi yapıldı mı? Pandeminin de etkisiyle örgütler üç ayda bir yapılması gereken il ve ilçe danışma kurulları toplantılarını 3 yıla yakındır yapamadı. Ortak akıl işletilemedi. Milletvekillerinin, belediye başkanlarının, il genel ve belediye meclis üyelerinin başarısında ya da başarısızlıklarında atama yoluyla aday yapılanlar kadar, atamayı yapanlar da sorumlu değil mi? Parti, seçilmişlerin idare ettiği bir yapıda. Seçim, sadece lider ve genel merkezin çabasıyla kazanılmaz. Bir avuç seçilmişlerin demeçleriyle de kazanılmaz. Örgütlerin ölü toprağını üstlerinden atıp, katılımcılığı sağlayarak kazanılır. Seçim, kendi siyasi çıkarını düşünenlerle değil, sahada inanmış insanlarla, üyelerle kazanılır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                09.08.2022