![]() |
2019 YEREL SEÇİMLERİ-Uzunköprü |
Ülkemizde demokrasinin kökleşmesi için önce
siyasi partilerin demokratik kurallarla yönetilmesi gerekir. Demokrasi halkın
kendi kendine yönetmesi değil midir? Temsili demokrasilerde de halk kendi
temsilcilerini yani milletvekillerini seçer ve meclise gönderir.
Milletvekilleri orada halktan aldığı yetkiyle seçmenleri adına görev yapar. Ama
ülkemizde milletvekilleri listeleri istisnasız tüm partilerde lider ve genel
merkez tarafından hazırlanıp, seçmenin önüne konur. Bu sistemde
milletvekilleri kendilerini yukarıya bağlı hisseder. Milletvekili eğer partinin üst yönetimi ile ters düşerse, bir daha kendisini listelerde göremeyebilir.
Bu yüzden halkın istemleri değil lider ve genel merkezin istemleri ön plandadır. Böylece liyakatten ziyade biat veya itaat söz konusu olmaktadır.
Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı Hükümet
Sisteminde milletvekillerinin yetkileri azaltılmış olsa bile yasaların yapımında
iktidarı ayakta tutan ana organdır. Milletvekili çoğunluğunu kaybeden bir
cumhurbaşkanı, sistemi çalıştırmakta zorluk çekebilir. Parlamenter Sistemde ise
milletvekilleri sistemin omurgasıdır. Onun için meclisi oluşturan
milletvekillerinin atama yoluyla değil parti üyeleri tarafından seçilmesi
gerekir. Sadece milletvekilleri mi? Belediye başkanları da genel merkez
tarafından atanır. Halk istemese de genel merkez o başkan adayını atayabilir. 3
bin nüfuslu bir beldeye bile belediye başkan adayını partinin genel merkezi atar.
Belediye meclisi veya il genel meclisinde de çoğunlukla yetki il veya ilçe
başkan ve yönetimindedir. Onlar da aynı yöntemi kullanırlar. Kendilerine karşı
gelmeyecek ya da yakın arkadaşlarını atamayı tercih ederler. Emek ve liyakat
katiyen ön planda olmaz.
Halbuki demokratik örgütlenme yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya olmalıdır. Halk veya parti üyesi sadece oy atarak listeleri onaylamaktadır. Bunun tersi olmalıdır. Onun için siyasi partiler yasasının değişerek ön seçimlerin ve kongrelerde çarşaf listelerin mecburi olması sağlanmalıdır. Delege sistemi yerine parti disiplinine uyan, partinin amacını, ilkelerini özümsemiş, parti görevlerini yerine getiren ve aidatını ödeyen üyeler oy kullanabilmeli, hatta genel başkanı bile bu üyeler seçebilmelidir. Bu demokratik sistem olmasa da ülkemizde, siyasi partilerin çoğunda 1980 öncesi ve 1983’te (siyasi partiler açıldıktan sonra) ön seçimler yapılıyordu. Hatta 1991 genel seçimlerinde tercihli sistem uygulanarak seçmene tercih hakkı verilmişti.
Türkiyeyi çok partili sisteme geçiren CHP’sinin son 35 yıllık parti içi demokrasi sürecine kısaca bir göz atarsak, şöyle bir süreç görürüz;1986’da
SHP genel başkanı olan İnönü, genel başkanlığı bıraktığı 1993’e kadar olan döneminde
Sosyal Demokrat Halkçı Partisinde bütün seçimlerde hakim nezaretinde ön seçim,
kongrelerde çarşaf liste uygulandı. 1992 ‘de Deniz Baykal liderliğinde CHP
yeniden açılınca bir süre sonra SHP ile birleşti. Arada Hikmet Çetin ve Altan
Öymen'in genel başkanlık dönemleri oldu. Deniz Baykal’ın ilk genel başkanlık dönemi 1995-1999, ikinci başkanlık dönemi de 2000- 2010 yılları arasındadır. 2002 genel seçimlerinde CHP,
yüzde 19,35 oy alarak barajı geçen ikinci parti olunca Deniz Baykal, bir süre
sonra “kavgalı eve kız vermezler”, deyip, demokratik süreçleri kaldırarak atama
usulünü yaygınlaştırdı. 2008’te yapılan bir tüzük değişikliği ile de partide ikinci adam olan genel sekreterlik makamını kaldırdı ve parti meclisi içinden MYK üyelerini kendisinin seçme
yetkisini aldı. 2010 yılında istifa ettiğinden bu yetkiyi kullanmak ondan sonra
gelen genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na kısmet oldu. O günden beri de birkaç
kez sınırlı sayıda ön seçime başvurulduysa da 2015’ten beri CHP'sinde ön seçim yapılmıyor.
Milletvekilleri, belediye başkanlıkları, belediye ve il genel meclisi
üyelikleri atama usulü yapılıyor.
Türkiye'de demokratik
geleneklere sahip bir parti olan Cumhuriyet Halk Partisinin giderek bu
alışkanlığını kaybetmesi partiyi heyecansız kılıyor ve parti içi rekabetten yoksun
bırakıyor. Bunun yanı sıra üyelerin seçme ve seçilme hakları da elinden alınmış oluyor. Demokratik mücadele katiyen kavga etmek değildir. Yeni nesil
siyasetçiler neredeyse sandığın önemini bilmiyor. “Bizden öncekiler koymadılar,
biz niye sandık koyalım”, diyorlar. Türkiye’de demokrasi böyle kökleşmez.
Türkiye’ye demokrasi getireceğini vaat eden bir partinin çağdaş demokratik ölçütlere uyması gerekir. 1215 yılında İngiltere’de kralın yetkilerini kısıtlayan Magna Carta’dan beri insanlar hak,
hukuk, adalet arıyorlar. 1789 Fransa İhtilal’in ana teması özgürlük, eşitlik ve
adalet idi. Uzunköprü’de kaymakam Mazhar Müfit Kansu öncülüğünde 2.
Meşrutiyet ilanından sonra 1908’de açılan Osmanlı Devletinde ilk ve tek
Özgürlük Çeşmesi’nin (Anıtı) dört bir tarafında da Müsavat (eşitlik), Hürriyet
(Özgürlük). Uhuvvet (Kardeşlik), Adalet yazıyor.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 15.08.2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder