10 Nisan 2025 Perşembe

SANDIĞIN GÜCÜ

 


                                                        


                                                            

     Milletin kendi kendini yönetmesi demek olan demokrasilerde sandık olmazsa olmazdır. Sandığın gücünü yadsıyamayız. Ancak tek başına yeterli değildir. Seçimlerin adil, şeffaf ve eşit şartlarda yapılması da gereklidir. Ülkemizde demokrasinin tam anlamıyla yerleşmesi için kilit nokta siyasi partilerin de adil, şeffaf, eşit ve demokratik bir şekilde yönetilmesidir. Bu da CHP’sinin kısmen uyguladığı ön seçimin tüm partilerde uygulanmasından geçer. Ön seçim tabanın sesini yansıtır. Demokratik gelenekler açısından diğer partilere göre bir adım önde olan CHP’si önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri için adayını 23 Mart 2025 tarihinde tüm parti üyelerinin oylamasıyla belirledi. Sandığa tek aday adayı olarak giden İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı üyelerin büyük desteğiyle, CHP Parti Meclisi, MYK ve Milletvekili Grup onaylarından sonra CHP açısından kesinleşti. Ancak mecburen yürüyen bazı adli süreçlerin sonucu beklenecektir.   

     Adaylık oylamasından önce Ekrem İmamoğlu’nun 31 yıl önce alınan diploması İstanbul Üniversitesi yönetim kurulu tarafından iptal edildi. Ardından yolsuzluk ve terör soruşturmaları açıldı. Yolsuzluk soruşturması sonucu tutuklu yargılanmasına karar verildi. CHP’si bu kararların siyaseten alındığını Ekrem İmamoğlu’nun önünün kesilmek istendiğini belirterek Saraçhanede büyük katılımlarla protesto gösterileri ve İstanbul Maltepe’de 2 milyonu aşkın kişinin katıldığı bir miting düzenledi. Ekonomik boykotlar gündeme girdi. 6 Nisan 2025 Pazar günü de CHP seçimli olağanüstü kurultaya gitti. CHP genel başkanı Özgür Özel tekrar genel başkan oldu. CHP 21.Olağanüstü Kurultayında şimdiye dek olmadığı kadar parti içinde bir birlik ve beraberlik havası olduğu gözlendi.

     Demokrasinin eksikliğini yaşayarak görürüz. Demokrasi biat ve itaat demek değildir. Sorgulamak demektir. Kul değil, özgür bireyler ister. Ekmeğimiz, aşımız da demokrasiye bağlıdır. Hak, hukuk adalet, liyakat da ona bağlıdır. Büyük çapta çağdaş ve gelişmiş ülkeler demokrasiyle yönetilen ülkelerdir. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”, diyerek rotamızı bir asır önce belirlemiştir. Atatürk’ün görüşleri bugün de geçerliliğini korumaktadır. Liderin ufku geniş olmalı, bugünü değil yıllar sonrasını görebilmelidir. Önümüzdeki zaman diliminde Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu Türkiye’nin siyasi yaşamını etkileyebilir, verecekleri kararlarla liderlik konumlarını perçinleyebilir ve toplumun kaderlerini çizebilirler. Türkiye Cumhuriyet Tarihinde siyasette çok lider geldi geçti ama iz bırakanlar çok olmadı. Başta kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel tarihte yerlerini aldılar. Günümüzdeki liderlerin ne kadar başarılı olduğunu da tarih yazacaktır. Önemli olan kişilerin değil, Türk Milletinin istikbalidir.

      Son söz: Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiçbir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk’ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklarını kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini 20-30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi. Lord Kinross (İngiliz yazar ve gazeteci)

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                 10.04.2025                   

 

 

1 Mart 2025 Cumartesi

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ

 


                                                   

    17 Şubat 1923 Cumartesi günü Türkiye’nin ilk İktisat Kongresi İzmir’de toplandı. Salonda bini aşkın delegeyle birlikte dört bin kişi vardı. Büyük önder Mustafa Kemal Kongre’de yaptığı tarihi konuşmada, bir ülkenin tam bağımsızlığı için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu anlattı. Ata'mızın 102 yıl sonra bile doğruluğunu gördüğümüz bu konuşmasından bazı bölümleri dikkatinize sunarım.

    “Efendiler! Tarih, ulusların yükselme ve çökme nedenlerini ararken birçok siyaset, asker, toplum nedenleri bulmakta ve saymaktadır. Kuşku yok, bütün bu nedenler, toplum olaylarında etkilidir. Ne var ki bir ulusun doğrudan doğruya dirimiyle, yükselmesiyle, çöküşüyle ilgili ve ilişkili olanı ulusun iktisat gücüdür.” “Türk tarihi araştırılırsa bütün yükselme ve çökme nedenlerinin, bir iktisat sonucundan başka bir şey olmadığı anlaşılır.” “Yeni Türkiye’mizi yaraştığı aşamaya ulaştırmak uğruna iktisat durumumuza birinci derece önem vermeliyiz. Şundan ki zamanımız bir iktisat çağından başka bir şey değildir.” “Ancak, biz doğrusunu söylemeliyiz ki iktisadımıza gereğince önem vermemiş bulunuyoruz.” “Ne var ki böyle bir inceleme yaptığımızda, üzülerek söylemek zorundayız ki şimdiye dek, gerçek, bilimsel olumlu anlamı ile bir ulus dönemi yaşamadık.”

      “Arkadaşlar, kılıçla fetihler yapanlar, sabanla fetihler yapanlara yenilmek, sonunda yerlerini bırakmak zorundadırlar. Nitekim, Osmanlı Saltanatı da böyle olmuştur. Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, güçlendirmişler, bizim ulusumuz da böyle fatihlerin arkasında serserilik etmiş ve kendi anayurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu bir gerçektir ki tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde ayniyle böyle olmuştur.” “Efendiler! Kılıç kullanan kol yorulur; sonunda kılıcı yerine koyar ve belki o kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkum olur. Ne var ki saban kullanan kol, gün geçtikçe daha çok güçlenir. Daha çok güçlendikçe, daha çok toprağa sahip olur.” “Öyle çok, öyle kötü koşullar altında borçlanmalara giriyorlardı ki bunların faizleri de ödenemedi. En sonunda bir gün Osmanlı Devleti’nin iflasına hükmettiler. Mali işleri kontrol altına alındı, başımıza Osmanlı borçları belası çöktü.”

      “Söylediğim gibi gerçekte devlet bağımsızlığını çoktan yitirmişti. Osmanlı ülkesi, yabancıların serbest kolonisinden başka bir şey değildi. Osmanlı halkı içindeki Türk Ulusu da büsbütün tutsak bir duruma getirilmişti. Bu sonuç, söylediğim gibi, ulusun kendi direncine ve kendi egemenliğine sahip bulunmamasından ve bu direnç ve egemenliğin, şunun bunun elinde buluna gelmiş olmasından doğuyor. O halde diyebiliriz ki biz, ulusal bir dönem yaşamıyorduk ve ulusal bir tarihe sahip bulunmuyorduk.” “Siyasal ve askerce yengiler ne kerte büyük olursa olsun iktisat yengileriyle taçlandırılmazlarsa yaşayamaz; az zamanda söner. En parlak yengimizin bile sağlayabildiği ve daha sağlayabileceği yemişleri saptamak için, iktisat egemenliğimizin sağlanması ve genişletilmesi gereklidir.” “Öyle bir iktisat dönemi ki onda ülkemiz bayındır olsun; ulusumuz tok ve rahat olsun.” “öyle bir iktisat dönemi gerekir ki artık ulusumuz insanca yaşamasını bilsin; insanca yaşamanın neye dayandığını öğrensin ve o yollara el atsın.” “Bundan dolayı, kanunlarımıza saygılı olmak koşuluyla yabancı sermayelerine gereken teminatı vermeye her zaman hazırız. İsteğimiz şudur ki yabancı sermayesi bizim çalışmalarımıza ve sabit servetimize katılsın. Bizim için ve onlar için yararlı sonuçlar versin; ancak, eskisi gibi değil.”

       “Türkiye İktisat Kongresi, çok önemlidir, çok tarihseldir. Nasıl ki Erzurum Kongresi, felaket noktasına gelmiş olan bu ulusu kurtarmak konusunda Milli Misak-Ulusal Ant ve Anayasa’nın ilk temel taşlarını sağlamaya yaramış, etkili olmuş, öncü ve bundan dolayı tarihimizde ve ulusça yaşamımızda en değerli ve yüksek anıyı kazanmışsa, Kongrenizde de ulusun ve ülkenin dirim ve gerçek kurtuluşunu sağlamaya yarayacak düsturun temel taşlarını ve ilkelerini hazırlayıp ortaya koyarak tarihte en büyük adı ve çok değerli bir anıyı kazanacaktır.”

Kaynak: KUTSAL BARIŞ Ulusal Kurtuluş Savaşı Sonrasının Gerçek Hikayesi (Cilt 1) - Hasan İzzettin Dinamo

orhankalyoncu.blogspor.com.tr                             01.03.2025


10 Şubat 2025 Pazartesi

CHP ÜYELERİNİN OY KULLANMA HAKKI

 

                              

      Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 6. Maddesi şöyle der; Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.  Görüldüğü gibi Anayasamızın 6. maddesi, toplumda üstün emretme gücünün tek sahibinin milletin kendisi olduğunu belirtir. Milletimiz bu yetkiyi yine anayasada yazılı olduğu şekilde seçilmiş organlar vasıtasıyla kullanır. Siyasi partiler de bu sistemin ayrılmaz parçalarıdır. Onlar ne kadar demokratik kurallara uygun yönetilirse, milletin sesi o kadar güçlü çıkar. Yani partiyi oluşturan üyelerin her konuda söz hakkının olması, kendi temsilcilerini kendilerinin seçmesi gerekir. Ancak ülkemizdeki siyasi partilerde aday tespitlerinde üyeler değil, liderler ve genel merkezler tek seçicidir. Bu şartlarda siyasetçilerin çoğunun liderlere ve genel merkezlere yakın olmak istediklerini görmekteyiz. Bu da partilerin demokratik yapısını bozmakta ve siyasetçilerin halktan kopmasını getirmektedir.

       Ülkemizin kurucu partisi ve nispeten diğer partilere göre daha fazla demokratik değerlere sahip CHP’sinde de toplumun çıkarı yerine kendi bireysel siyasi çıkarını kollayan ve önceleyen siyasetçiler vardır. Onları elemek de üyelere düşer. Siyasette, sıfatların, payelerin, makamların doğuştan gelmediğini sadece üyeler ve halk tarafından verildiğini ve bunun da geçici olduğunu kimsenin unutmaması gerekir. Bir partinin sahibi yöneticileri değil, üyeleridir. Üyeler, partiye ne kadar katkıda bulunursa, kendilerini o partiye o kadar ait hissederler. Ve ortak amaç için canla başla çalışırlar. CHP’de eleştiri, özeleştiri mekanizması çalışır. Lider partisi değildir. Üyelerin büyük bir kısmı partinin daha iyi çalışması için fikir üretir, önerilerde bulunur ve ön seçimde ısrar ederler. Bunların ne kadarı hayata geçer? Tartışılır. Ama üyeler söz haklarını ellerinde tutmak isterler. 1980 öncesinde ve Erdal İnönü liderliğindeki SHP döneminde parti demokratik değerlere daha çok sahip çıkıyordu. Ancak 2002’den sonra özellikle Kılıçdaroğlu döneminde ön seçim büyük çapta uygulanmadı. Milletvekilleri, belediye başkanları, belediye ve il genel meclis adaylıkları atamayla gerçekleşti. İl-ilçe başkanlıklarına belediyeler eliyle müdahil olundu. Genel Merkeze yakın olanlar yönetici yapıldı. Buna rağmen değişim olduysa bunda üyelerin bilinçli olması rol oynadı. Ama örgütlerin dinamik yapısı bozuldu. Artık çoğu yönetici partiyi masa başında yönetmeye başladı. Koltuk peşinde olanlar çalışmak yerine genel merkezde adam bulmaya ve kendilerini genel merkeze beğendirmeye odaklandılar.

       CHP Genel Merkezinin bu şartların değişmesi için bazı adımları atmaya başladığını görüyoruz. En son CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in cumhurbaşkanlığı adaylığını tespit etmek için bir milyon altı yüz bin üyenin oyuna başvurulacağını belirtmesi parti içi demokrasi açısından büyük bir adımdır. Üyelerin devreye girmesi Partiye hareket getirecektir. İktidara yürümek için tek adamlara değil tüm üyelerin devreye girmesinde yarar vardır. Onun için cumhurbaşkanlığı adaylık saptanmasında üyelerin oyuna başvurulması demokratik geleneklerin yerleşmesi için çok değerlidir. Üyelerin oyuna başvurulması, kamuoyunun görüşünün alınması ve nihayet CHP meclis grubunun onayı sonucunda cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi olası ayrışmaları ortadan kaldırır.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr      10.02.2025

                   

 

 

21 Ocak 2025 Salı

GIDA TERÖRÜ VE AHİLİK

 


                                                  

     21. asrın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz bugünlerde çevremizde acımasız savaşlar sürerken insanlığın ahlak ve vicdanı tekrar sorgulanıyor. İnsanları sadece bombalarla yok etmiyor, gıdalar yoluyla da zehirliyorlar. Ülkemizde bunlara bir örnek tağşiş olayıdır. Değerli bir maddenin içine değersiz bir madde karıştırarak tüketiciyi aldatma şeklinde gerçekleşen bu olay hem haksız kazanca sebep olmakta hem de tüketicinin sağlığını tehdit etmektedir. Sucuğa at eti, zeytinyağına, ucuz yağ karıştırmanın, sütte peynirde hileli madde kullanmanın önü alınamıyor. Son zamanlarda Avrupa’ya ihraç edilen susam, limon, üzüm gibi ürünlerin kanserojen madde ve kimyasal kalıntılar içerdiği için Türkiye’ye iade edildiğini basından öğreniyoruz. Gıda ürünlerinde insan sağlığına zararlı katkı maddelerinin eklendiği yetmezmiş gibi bazı esnafların etik dışı davranışlarını da görüyoruz.

      Adamın biri kasabanın birinde bir kuruyemişçiden yarım kilo kuru incir almıştı. Evine götürdükten bir gün sonra mutfağın duvarlarını ve tavanını küçük beyaz kurtçukların sardığını gördü. Bunlar incirin bulunduğu kesekağıdın içinden geliyordu. Adam incir paketini hemen kuruyemişçiye götürdü. Kuruyemişçi incirleri tarttı. İncirlerden 130 gram eksik çıktı. Adamla karısı bilmeyerek kurtlu incirleri yemişti. Kuruyemişçi eksik kalan kurtlu incirin parasını keserek üstünü adama verdi. Böylece esnaf kurtlu incirden zarar etmemiş oldu. Ama bir müşterisini kaybetti.

       Adam inşaat yaptırıyordu. Usta 5 kg 10’luk çivi almasını istedi. Adam nalbura gitti, nalbura isteğini söyledi. Nalbur alüminyum terazi kefesini çivi doldurdu. Tarttı. Fiyatını söyledi. Nalbur terazi kefesinin darasını düşmemişti. Adam söyleyince darayı düştü.

       Adam sıhhi tesisat malzemesi alacaktı. Usta listeyi verdi. Çok sayıda boru, dirsek, musluk gibi çeşitli kalem vardı. Nalbur tek tek fiyatları çıkardı ve sonra yüzde 10 KDV ekledi. Halbuki KDV malzemenin fiyatının içindeydi. Söyleyince düzeltti.

       Adam alışveriş yapmak için bir markete gitti. Diğer malzemelerin yanında 6 adet portakal aldı. Parayı ödedi ve evine gitti. Fişi kontrol ettiğinde hiç almadığı bir şey çıktı. Kilosu 30 TL olan portakalın yerine kilosu 65 TL olan cennet hurması yazıldığını fark etti. Ertesi gün markete gidip, durumu anlattığında yanlışlık olmuş diyerek durumu düzelttiler. 1.980 gram yazılan ağırlığın da 1.420 gram olduğu anlaşıldı. Adam, şimdiye dek marketlerin raf fiyatıyla, kasa fiyatlarının farklı olduğunu görmüştü ama aldığı bir malın hem cinsinin hem de gramajının farklı olduğuna ilk defa rastlıyordu. Ne tesadüf ki durum her ikisinde de aleyhindeydi.        

      Türk Milletinin bir Ahilik geleneği vardı. Ahilik, insanlar arasındaki ticaret ve toplumsal ilişkilerde dürüstlüğü, güvenirliği öne alan bir düzendi. Özellikle esnafların iş ve meslek ahlakına saygılı olmasını ve buna uygun hareket etmesini öğütler. Ahiliğin özünde adalet, liyakat, dürüstlük, kaliteli üretim ve halka hizmet anlayışı vardır. Bunlar artık geride mi kaldı? Dürüst işini iyi yapan esnaf, üretici ve ticaret erbabı yok mudur? Hayır. Elbette çoğunluk iyi taraftadır. Ama bunu bozanları da görmek ve ayıklamak gerekir. Her geçen gün sağlığımızı tehlikeye atan gıda terörüne ve hileli satışlara son verilmesi için gereken tedbirlerin alınması en acil görevdir. Bu da iktidara düşer.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr               21.01.2025

 


11 Ocak 2025 Cumartesi

BİR KIRMIZI KARTIM VAR

 



                                                   

       CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in kırmızı kart gösterme eylemi, hem parti içinde hem de sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Özel, bu eylemiyle hükümeti eleştirerek, emekliler, asgari ücretliler ve çiftçiler gibi kesimlerin yaşadığı zorluklara dikkat çekmek istediğini belirtti. Ayrıca, bu kampanyanın 2025'te erken seçim çağrısı yapmak amacıyla başlatıldığını ve tüm mitinglerin ana temasının kırmızı kart olacağını açıkladı. Bu kırmızı kart olayı iyi oldu, doğrusu. Neden daha önce kimsenin aklına gelmediğine şaşırdım. Şimdiye dek iktidarları uyarmak için ışıklar yakılıp, söndürüldü. Tencere, tava çalındı. Düdükler öttürüldü. Ama ilk defa kırmızı kart gündeme geldi. Genel başkan bu aklı veren danışmanına prim vermeli. Kim uğraşacak toplumsal muhalefeti örgütleyip, öncülük yapmaya? Kim uğraşacak ekonomik programla? Kim uğraşacak halkı ikna edecek bir yol haritası ortaya koymaya? Gösterin bir kırmızı kart olsun, bitsin.

      Öyle ya, düşünün bir eylem yapıyorsunuz. “Hak, hukuk, adalet”, diye haykırıyorsunuz. Bundan böyle ona gerek kalmayacak. Hemen AKP genel merkezine gidip, kırmızı kart göstermek, yeterli olacak. İşçiler yürüyüş yapmak istiyor. Polisler önlerini kestiler. İşçiler hep birden kırmızı kartlarını gösteriyorlar. Şıp diye yollar açılıyor. Edirne’de ETUS (özel minibüs şirketi) durakta sizi almadı mı, şak kırmızı kartı göstereceksiniz. Belediye başkanı, sizi dinlemedi mi? İş kolay. Hemen kırmızı kartınıza sarılıp, ona göstereceksiniz. Bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar taleplerinize kulak asmadılar mı, hiç laf anlatmaya çalışmayın. Hemen sihirli kartlarınıza başvurun. “Bir kırmızı kartım var”, kampanyası son hızla tüm ülkede yayılsın, önünde kimse duramasın.

     Kırmızı kart, futbol maçlarında hakemlerin kullandığı bir yöntemdir. Her oyunda olduğu gibi futbol maçının da belirli kuralları vardır. Eğer futbolcular kural dışı sertliğe başvururlarsa hakem de önce sarı kart, sonra da kırmızı karta başvurur. Ve o oyuncuyu saha dışına çıkarır. Takımı da eksik oyuncuyla oyunu devam ettirmek zorunda kalır. Şimdiye kadar futbol tarihinde tüm takıma gösterilen bir kırmızı kart olayı olmadı. Ama bazen kırmızı kart gören oyuncular yüzünden maçı eksik tamamlayan takımların da maç kazandıklarını gördük. Bir de şu soru akla geliyor. Acaba sadece iktidardaki yöneticilere mi kırmız kart gösterebiliriz? Yoksa muhalefetteki beceriksiz yöneticilere de kırmızı kart gösterebilir miyiz? Örneğin seçim kaybetmiş bir il-ilçe başkanına ya da oy kaybetmiş bir adaya kırmızı kart gösterebilir miyiz? Kendi siyasi ikbali için siyaset yapan, bunun için insanları bölen, çalıştığı kurumu zarara uğratan siyasetçilere kırmızı kart gösterebilir miyiz? Bundan böyle herkes kovboyların silah taşıdıkları gibi ceplerinde kırmızı kart taşıyacak. Yarından tezi yok, siz de kırmızı kart alın, yanlış yapanların hemen yüzlerine kırmızı kartı gösterin. Onlar da size kırmızı kartlarını gösterirlerse ne olacak? İşte o bilinmiyor. Yöneticiler bu konuda bir talimatname çıkarırlarsa çok iyi olur.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                       11.01.2024

     

 

      


22 Aralık 2024 Pazar

MİNİBÜS DURAĞINDA AÇIK OTURUM

 


                                               

        Edirne’de yağmurlu, soğuk bir gündü. Orta yaşın üzerinde, hafif saçları dökülmüş tıknaz bir adam minibüs durağında çarşıya gitmek için minibüs bekliyordu. Bir minibüs geldi, geçti. Durmadı. Bir sonraki minibüs durdu. Adam minibüse binerken, “elini kaldırmazsan, hiç bir minibüs durmaz”, dedi şoför. Adam hayret etti. “Ben ne diye durakta duruyorum ki, minibüs durağında bir kimse ne bekler”, diye düşündü. “Böyle bir adet olduğunu bilmiyordum, bir daha öyle yaparım”, diye şoföre cevap verdi. Tartışmayı fazla uzatmak istemiyordu. Boş bulduğu bir koltuğa oturdu. Oturması ile kalkması bir oldu. Zira koltuğun şiltesi erimiş, kemik gibi sert demir iskeletin üzerine oturmuştu. Bir arka koltuğa geçti. Bereket her zamankinin tersine boş koltuk vardı. Minibüsler artık dökülüyordu. Normalde servis dışı kalmalıydılar ama hala çalışıyorlardı. Şoför minibüsü çok hızlı kullanıyordu. Minibüs dolmaya başlamıştı. Ayaktaki yolcular minibüsün her durup, kalkmasında birbirlerini üzerine düşmemek için koltukların kenarlarına veya tavandaki demirlere tutunmaya çalışıyorlardı. Minibüs şehir merkezine gelmişti. Bazı yaşlılar ön kapıdan inmeye çalışıyorlardı. Şoför müdahale etti. “İnişler arka kapıdan”, dedi. İhtiyarlar ite kaka arka kapıya yanaştılar ve indiler.

      2024 yılını son günlerinde ben de çarşıya gitmek için Edirne Cumartesi Pazarı durağında minibüs bekliyordum. Saatime baktım saat 13.20 idi. Bir minibüs geldi. İçi kalabalıktı, durmadı. Bir minibüs daha geldi. O da durmadı. Durak kalabalıklaşıyordu. Bir vatandaş ETUS’dan şikayet etmeye başladı. “Ben 76 yaşındayım, 40 yıldır Balık Pazarında oturuyorum. Eskiden belediye otobüsleri vardı. Sonra onların yerini bu minibüsler aldı. Bu minibüslerin önceki adı Serhat Birlik idi. Eski belediye başkanı Hamdi Sedefçi zamanında belediye ortak edilerek bu minibüsler tekel haline geldi. Recep Gürkan’da bunların başkanını belediye meclisine aldı. Belediye yönetimiyle, minibüs yöneticileri uyum içinde çalıştılar. Vatandaşların şikayetlerini hiç dikkate almadılar. Yıllardır bu minibüslere bir çeki düzen verilmedi.” O sırada bir minibüs daha şoförünün “maalesef sizi alamam, çok doluyum”, anlamında iki elini iki yana açarak transit geçtiğine şahit olduk.

       Durak biraz daha kalabalıklaşmış, 8-10 kişi olmuştuk. Emekli bir bayan, “ben emekliyim. 71 yaşındayım. Bazen şoförler aceleniz varsa taksi tutun, diyor. Biz emekliler ücretsiz ulaşım hakkını kullanıyoruz diye bize ters davranıyorlar”, dedi. Bir minibüs daha geldi, geçti. Bu dördüncü idi. Bir emekli polis vatandaş da minibüslerin bu durumunun yıllardır sürdüğünü, kimsenin ilgilenmediğini söyledi. O arada bir minibüs daha geldi, geçti. Yine bizi almadı. Biz sohbetimizi sürdürüyorduk. Ben de belediyenin ETUS’dan elini ayağını çekip, kendi minibüs veya otobüslerini devreye sokması gerektiğini söyledim. O arada Edirne Belediyesi ulaşım hizmetleri birimini arayarak 5 tane minibüsün bizi duraktan almadığını ilettim. Sadece not aldılar. Halbuki belediye başkanı Filiz Gencan Akın seçim konuşmalarında ETUS’un yeniden ele alınacağını ve düzeltileceğini vaat etmişti. Geçen 9 ayda değişen bir şey olmadı. Altıncı minibüs geldi. Ona bindik ve açık oturum sona erdi. Saat 14.00’e geliyordu. 

Not: ETUS (Edirne Toplu Ulaşım Sistemi) Edirne’de toplu taşımada tekel olan kuruluş. Belediye ile bağlantılı olmasına rağmen özel bir şirket yapısındadır. Bu nedenle ETUS ulaşımı, halkın temel bir ihtiyacı olarak görmek yerine kar elde etmek amacıyla hareket etmektedir. Bu da ulaşım hizmetlerinin kalitesini ve erişebilirliğini olumsuz etkilemektedir. ETUS konusunda Edirne halkı arasında bir memnuniyet anketi yapılsa çok büyük çoğunlukla halkın memnuniyetsizliği ortaya çıkar. Böylece ETUS’un halka çektirdiği sıkıntıyı görmeyen gözler görür, duymayan kulaklar duyar ve gerekeni yaparlar. Yani belediye halkın toplu ulaşım hakkını şirkete bırakmaz diğer çevre belediyeler gibi bizatihi kendi yapar.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                    23.12.2024

       


15 Aralık 2024 Pazar

CHP’NİN TEMELİ

 

                                              

       

       Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğün “Kuruluş ve İlkeleri” başlığı altında Madde 1’de yer alan temel ilkeleri şunlardır:

 (1)- CHP, Mustafa kemal Atatürk’ün liderliğinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ve Kuvayi Milliye’nin devamı olarak 9 Eylül 1923 tarihinde kabul edilen “Parti Tüzüğü” ile kurulmuştur.

(2)- Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu, ilk genel başkanı ve değişmez önderi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

(3)- CHP, programındaki anlamlarıyla Atatürkçülüğün “Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik”, ilkelerine bağlıdır.

(5)- CHP, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerini, laikliği, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi, cinsiyet eşitliğini, sosyal devleti, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümeyi ve insan onuruna uygun barışçıl ve hakça bir dünya düzeninin kurulmasını vazgeçilmez temel merkezi olarak kabul eder.

      CHP’nin her üyesinin bu ilkeleri içselleştirmesi ve hayata geçmesi için çaba göstermesi görevidir. Partinin üst yönetimi, İl-ilçe yöneticileri, seçimle gelen yerel yöneticiler ve milletvekilleri bu konuda örnek olmak zorundadır. Kendi bireysel siyasi istikbali için parti içinde hizip kuran, bunun için de seçilerek geldiği koltuğunun gücünü kullanan siyasetçilerin partiye ve halka verdiği zarar çok büyüktür. Seçim sonuçları bunu kanıtlamıştır. Grupçuluk yaparak etrafına topladıkları kurşun askerlerin de kaderleri her zaman işleri bitince terkedilmek olmuştur. Hizip, grup, klik ya da vakıf adı altında partinin içindeki topluluklar partinin birliğini zedeler. Onlar için öncelik kendi bireysel siyasi çıkarıdır. Dolayısıyla partinin genel amacına hizmet etmez. 101 yaşına giren ülkemizin kurucu partisi CHP 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde büyük bir başarı göstererek uzun bir aradan sonra yüzde 37 oyla Türkiye’nin birinci partisi olmuştur. Şimdi CHP yöneticilerine düşen görev halkın bu teveccühünü boşa çıkarmayarak partiyi genel iktidara taşımaktır. Halkın umudunu boşa çıkarmaya CHP’de hiçbir yöneticinin hakkı olamaz.

       CHP’de geleneksel olarak parti binaları büyük önem taşır. Özellikle ilçelerde pazar kurulan günlerde köylerden gelen üyeler partiye uğramadan köylerine dönmezlerdi. En azından Uzunköprü’de eskiden böyleydi. Ancak son yıllarda üyelerin uzak durduğu ya da uzak tutulduğu yerler haline gelmiştir. CHP’de parti binaları üyelerin dayanışma duygularıyla buluştukları, ülke ve dünya olaylarını konuştukları, siyasi deneyimlerini birbirlerine aktardıkları ve ortak amaç için bir araya geldikleri merkezlerdir. Edirne’de CHP İl ve İlçe Merkezi aynı binadadır. Bu bina satın alındığı tarihte Edirne Hudut Gazetesi sahibi ve yazarı Gönül Uyanıktır, CHP’nin o zamanki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı yeni bina için şunları yazmıştı. “Güzel, konforlu bir bina. Sanırsınız genel merkez! Ama içine gelmeli herkes. Sadece siz oturur, çay, kahve eş-dost sohbet ederseniz yazık edersiniz. O salonlar dolmalı, bilgi paylaşılmalı, çoğalmalı kalabalıklar. Sizin adamınızı eleştirenleri de dinlemek zorundasınız. Dinlemez, at gözlüğüyle bakmaya devam ederseniz, o güzelim koltukları boşuna eskitirsiniz." Ne yazık ki o zamandan beri izlenen parti içi politikalar nedeniyle sadece Edirne’de değil diğer ilçelerde de salonlar dolmadı, bilgiler paylaşılmadı, kalabalıklar çoğalmadı. Parti merkezleri çay, kahve eş dost sohbet havasında devam etti. Milletvekillikleri, belediye başkanlıkları, İl genel ve belediye meclis üyelikleri, “benim adamım iyidir”, mantığıyla atama usulüyle yapılırsa yani üyeler işin içine katılmazsa ne parti binaları üyelerle dolar taşar, ne de iktidar yolu açılır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                        15.12.2024