Hayatının büyük bir kısmı savaş meydanlarında geçen Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bir asır önce, “Millet hayatı tehlikeye girmedikçe çıkarılan savaş, savaş değil, cinayettir”, diyerek emperyalist amaçlı savaşlara karşı çıkmıştır. Nitekim O’nun ölümünden sonra çıkan 2. Dünya Harbinde milyonlarca insan ölmüştür. Emperyalist amaçlarla çıkarılan, istila amacı taşıyan savaşların sonucunda en büyük acıyı başta kadın ve çocuklar olmak üzere siviller çekmekte, binlerce masum insan ölmektedir. Kendini güçlü gören devletler; zayıf tarafa saldırırken bunu ulvi bir amaç için yaptıkların söylerler. Ama işin aslı öyle değildir. Amaç, siyasal ya da ekonomik çıkardır. Bu nedenle; bu savaşlar cinayettir. Sivilleri bombalamak, yardım gemilerini basmak insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Kötülüğün ruhu vardır bu savaşlarda.
Bir adam canlı
bomba olmayı kabul ederek yüzlerce masum insanın ölümüne neden olmuş ise bu
kişiye ve bunu azmettirenlere insan denir mi? Bir terörist bir eğlence
merkezine makineli tüfekle saldırıp onlarca kişiyi öldürmüş ise buna ne
denir? Bir mabede saldıran, bir
büyükelçiyi öldüren, sokakta palayla rastgele bir kadını biçen, domuz bağı ile insan
gömen, bir kişiyi büyükelçilikte yok edenlere ne denir? Bunlar da kötülüğün
ruhu yok mudur? Ya kadın cinayetleri? Gün geçmiyor ki kadınlar en yakınları
tarafından katledilmesin.
Günlük
yaşamımızda da kötülüğün ruhu; bakım evlerinde savunmasız hasta, sakat, yaşlı
insanlara yapılan eziyette, yoğun bakım ünitelerinde ölen bebeklerde, sokak
hayvanlarına yapılan saldırılarda karşımıza çıkıyor. Bir belediyenin serasında
kullanılan su deposuna tuz atılarak bitkileri yok etmek, büyük şehirlerdeki
metrolarda yürüyen merdivenleri bozmak, çöpleri, yedikleri çekirdeklerin
kabuklarını, içtiği sigaranın izmaritini, kırdıkları cam şişelerin cam
kırıklarını çöp bidonuna atmak yerine yollara atmak, oturmak için yapılan banklara
tünemek kötülüğün ruhunu çağırmak değil de nedir? Yanan ormanlar, kuruyan
dereler, kirlenen nehirler, yontulan dağlar, delinen ozon tabakası, musilaj
(deniz salyası) olan denizler doğaya yapılan kötülüğün sonucu değil midir?
İnsanoğlunu kötü
yapan nedir? İyi insan olmak onlar için zor mu? “Kötülüğün ruhu”, dünyadaki
sistemin bir sonucu mudur? İyilik, kötülük gibi bireysel olduğu kadar toplumsal
bir kavramdır. Kötülüğün ruhunu yok etmek, iyiliğin ruhunu çağırmak için barışı,
güzelliği, insanlığı savunanların bir arada olması gerekir. Hakka, hukuka,
adalete riayet etmekle bu adım atılır. İnsanların eşit olduğuna inanılarak bu
adım atılır. Birine yapılan kötülüğün tüm insanlığa yapıldığını bilerek bu adım
atılır. İyilik, iyi insan olmak bulaşıcıdır. Bir kişi iyilik yaptığında bu
eylem çevresini de etkiler, zincirleme yoluyla toplumu da iyilik yapmaya teşvik
eder. Bunu başarmak da başta yöneticilerin işidir. Örnek olur.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 11.06.2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder