Ülkemizi 4 ayı aşkındır kilitleyen anayasa
değişiklik paketine ilişkin referandumu gerçekleştirdik. Ancak çıkan sonuçlar
ve Yüksek Seçim Kurulunun oylama sürerken son anda aldığı karar, yeni
tartışmaları da beraberinde getirdi. YSK, 2010 yılında mecliste kabul edilen,
mühürsüz oy pusulası ve zarflarının geçersiz olacağına dair seçim yasasına ve
daha önce kendi yayınladığı genelgeye aykırı bir karar alarak seçim güvenliği
ve adaleti konusunda şüpheler yarattı. Yüksek Seçim Kurulu tarafsız olması
gereken anayasal bir kurumdur. Alacağı kararlar, son karardır ancak bu ona
kanunları yorum yoluyla uygulamama hakkı vermez. Yani yasa koyucu yerine
kendisini koyamaz. Her kurum kanunların yerine kendi görüşlerini uygulamaya
başlarsa, o zaman hukuk devletinden bahsedemeyiz.
Bunun için “Hayır” verenlerin lokomotifi
olan ana muhalefet partisi CHP, bu kararı adil ve kanunlara uygun bulmayarak,
seçimlerin yenilenmesi için önce YSK sonra Danıştay'a başvurmuş ancak her
ikisinden de ret yanıtı almıştır. YSK’da 10 üye ret, 1 üye kabul, Danıştay da 4
üye ret, 1 üye de seçimlerin yenilenmesi yönünde karar vermiştir. CHP’sinin
itirazları bu kurumlarda oy çokluğuyla reddedildiği için, bundan sonra büyük
olasılıkla bireysel başvuru kapsamında Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi yolları izlenecektir.
Anayasa metinleri tüm toplumu yakından
ilgilendirdiği için toplumsal mutabakatla oluşturulması istenir. Bundan dolayı
mecliste anayasa değişikliği için nitelikli çoğunluk aranır. Yani 550
milletvekilinin 3/2 si olan 367 oyla anayasayı değiştirebilirsiniz. Bu nedenle
halk oylamasında %50 artı 1 olması ne derece doğrudur? Anayasa hukukçularının bu soruyu yanıtlaması
gerekir.
Hükümetin daveti üzerine referandum
sürecini izlemek için ülkemize gelen Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) ön raporunda şu tespitler yer
almıştır. 1-“Evet” ve “Hayır”ın tarafları eşit propaganda yapma hakkına sahip
olamadı. 2- “Evet” kampanyası basın ve televizyonlarda çok geniş yer buldu. Çoğulculuk bitti. 3- Valiler, OHAL yetkisini ifade özgürlüklerini kısıtlamak
için kullandı. 4- Referandum Avrupa Konseyi standartlarını karşılamadı. Gerçek
bir demokratik sürecin işlemesi için uygun değildi. 4- Kamu adına yayın yapan
kuruluş, partilere eşit zaman tanımadı. Tercihini iktidardan yana kullandı. 5-
Yerel kamu görevlileri “Evet “kampanyası yaptı. 6- YSK, oy verme günü
yayınladığı mühür kararı mevcut yasayla çelişti. 7- Üst düzey yetkililerin
“Hayır”cıları terörist olarak göstermesi, kampanya dilini lekeledi. Dünyayı
sadece kendimizden ibaret sayamayacağımıza göre, 2 ay sonra kesin raporunu
hazırlayacak bu kuruluşun raporunu Avrupa’dan kopmak istemiyorsak, ülke olarak
dikkate almak zorundayız.
Yüksek Seçim Kurulunun açıkladığı
referandum sonuçlarına göre; Türkiye genelinde katılım %85,43’tür.“Evet” %51,41,
“Hayır” %48,59 olarak görünmektedir. Kullanılan oylarda “Evet”ler 1 milyon 378
bin oy farkla öndedir. Ancak şu unutulmamalıdır ki bu yarış devletin tüm gücünü
arkasına alan bir iktidarla eşit ve adil olmayan bir düzlemde yapılmıştır.
Yüksek Seçim Kurulunun seçim yasasına aykırı müdahalesi de buna eklendiğinde
çıkan sonuç vicdanları ne derecede tatmin etmiştir? Rejim değişikliği gibi
ülkemiz açısından son derece önemli olan sadece bizleri değil, gelecek
kuşakları dahi etkileyecek bir halk oylaması söz konusudur.
Geçen anayasa değişiklik oylamalarına göre "hayır" oylarında yükselme görülmekte, 3 büyük şehirle beraber, her zaman ki gibi
Trakya, Ege, Akdeniz tavrını muhalefetten yana ortaya koymaktadır. Trakya da, hayırlar %65, Edirne’de %70,5
(2010 da 73,53), Uzunköprü’de %72,80 (2010
da %77.08). Bu bölgelerde ve tüm ülkemizde “hayır” tarafına verilen oylar, sadece muhalefet partilerine değil, demokratik parlamenter rejime inanmış olan seçmenlerin oylarıdır.
Orhan Kalyoncu
02.05.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder