Tarihe damga
vuran davaların başında Antik Yunan Filozofu Sokrates (M.Ö 469-
M.Ö 399) ile ilgili mahkeme kararı gelir. Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak,onların yerine
başka tanrılar koymak, böylece gençliği zehirlemekle suçlanır ve haksız bir kararla ölüme mahkum edilir. Adaletin terazisinde yanlış tartılan bir
diğer dava da Dreyfus Olayıdır. 1894 yılında Yüzbaşı Alfred
Dreyfus casuslukla itham edilerek Fransa’da yargılanıp mahkum
edilir, yıllar sonra 1906’da yeni deliller ortaya çıkınca, beraat eder.
Haksız yere verilen mahkumiyetler yıllar sonra bile vicdanları kanatır,
12 Eylül 1980 askeri döneminde verilen kararların acıları 4o yıl sonra bile halen tazedir. Yakın tarihlerde tanık olduğumuz
Balyoz, Ergenekon, Askeri Casusluk, Kozmik Oda ve bunun gibi davaların da, kurgulanmış davalar olduğu anlaşıldı. Mağdur edilen yüzlerce kişi tazminat davalarını kazanmalarına karşın bu onların mağduriyetlerini karşılayabilir mi? Ölen, intihar eden, insanları geri getirebilir mi?
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasaya göre, yargı, bağımsız ve tarafsızdır. Her yurttaşın adil yargılanma hakkı vardır. Mahkeme
salonlarında yazan “Adalet mülkün
temelidir", sözündeki “mülk” devlet demektir. Adalet olmazsa, devletin temeli, demokrasi ve özgürlükler olmaz.
Adalet isteyen tüm yurttaşların sözcüsü olarak Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara-İstanbul arasındaki 420 km yolu yürüyerek, "Adalet Yürüyüşü'nü", gerçekleştiriyor. Hak, hukuk, adalet istiyor. Bu sıcakta yollara
düşenler, yalnızca kendileri için değil, tüm yurttaşlar için adalet arıyorlar. Her dört seçmenden birinin oyunu almış, iktidar alternatifi olan ana
muhalefet partisi adaletsizlikten şikayet ediyorsa, iktidara düşen görev bu
sorunu çözmektir.
Orhan Kalyoncu
29.06.2017