29 Ekim 2017 Pazar

KURTLAR SOFRASI

                                                         











            “Siyaset, bir kurtlar sofrasıdır”, sözünü ilk duyduğumda üzerinde pek durmamış, alelade bir benzetme diye düşünmüştüm. Ancak 29 yılın sonunda bu sözün gerçekliğini yeniden değerlendirmem gerektiğini anladım. Hiç yabana atılacak bir hüküm değildi. Önce birkaç sözcükle bu benzetmenin nereden kaynaklandığını anlatayım. Kurtlar sofrasında, aç kalan kurtlar, ilk düşen kurda saldırarak yer, böylece ayakta kalarak hayatlarını ve nesillerini devam ettirirlermiş. Siyaseti de buna benzetmişlerdi. 

          Halbuki benim anladığım siyaset, halka hizmet etmenin bir yoluydu. Siyaseti, kurtlar sofrasına çevirmemek tabii ki öncelikle siyasetçilerin elindedir. İnsanların gözünün içine bakarak yalan söylenmez, ikili oynanmaz, menfaat karşılığı oy satın alınmaz, haksız olarak her tartışmada üste çıkmaya çalışılmaz, her şeyi ben bilirim denilmez ve siyaseti çete savaşına çevirip, benden-senden ayrımı yapılmaz ise siyaset kurtlar sofrasına dönmez. Gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi doğrultu tutarlılığına önem verilir, toplumun çıkarı gözetilir, kişilerin değil, ilkelerin peşinden gidilir, eşitlikçi, saydam, hesap verebilir ve özü sözü bir olunursa siyaset dünyası aydınlık olur.                                                                        
        
         Mademki demokrasinin tam anlamıyla ülkemizde uygulanmasını istiyoruz, o halde siyasetçilerin yukarıdaki prensiplere uyması sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra seçimlerde de eşit propaganda hakkı, sandık güvenliği, açık sayım gibi şartların olması gerekir. Seçimle gelenin seçimle gitmesi, gerekli şartları taşıyan her Türk yurttaşının seçme seçilme hakkının olması da çok önem taşır. Bunlar demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Siyasi partiler yasasında gerekli değişiklikler yapılarak, en basitinden kendini yönetecek adayları halkın tespit etmesi, yani partilerdeki tüm (nitelikli) üyelerin oy kullanarak adaylarını ve parti yöneticilerini kendi seçmesi gerekir. O zaman kimse, suç işlemediği takdirde, halkın seçtiği yöneticileri görevden alamaz.
        
         Bazen parasal güçle, siyasi gücün birleşmesi kötü niyetli olanların elinde, toplum için bir dinamit etkisi yaratabilir. Bu durumda, toplumun dikkatli olması gerekir. Zannedilenin aksine siyasette de, ticarette de güven çok önemlidir. Güvenini kaybedersen, başta kredini, saygınlığını sonra da her şeyini kaybedersin. Siyaset uzun bir maratondur, kısa koşu yapanlar buna dayanamaz ve alanı terk etmek zorunda kalırlar. Kazanmak için her şeyi mübah görenler, alavere dalavereyle işleri bir yere kadar sürdürebilirler ama bu sonsuza kadar gitmez. Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkma gibi bir özelliği vardır.





Orhan Kalyoncu
29.10.2017    

orhankalyoncu.blogspot.com.tr
         

28 Ekim 2017 Cumartesi

DİNOZORLAR

                   
Mencilis Mağarası yolu-SAFRANBOLU
                                       
              

              Araştırmacılar, 160 milyon yıl kadar kara hayatına egemen olmuş dinozorların yaklaşık 66 milyon yıl önce neslinin tükendiğini ortaya koydu. Dinozor, Yunanca'da “korkunç kertenkele” anlamına gelir. Günümüzde dinozorlar kalmasa da, bu sözcüğün bazen yaşlılar için kullanıldığını duyarız. Tabii ki, insanoğlu doğar, büyür ve ölür. Bu doğanın kanunudur. Hiç kimse ölümsüz değildir. Önemli olan insanın yaşarken içinde bulunduğu topluma, diğer insanlara faydalı olmasıdır. Bu ailemizden başlayarak halka şeklinde tüm insanlığı kapsar. Bir aşının bulunması gibi nice buluşlar böyledir.

         Ülkemizde ortalama insan ömrü, kazaya belaya uğramazsa, yaklaşık 75-80 yıldır. Yaşam tecrübesi olan insanlara gereken saygıyı gösterip, onların yaşam tecrübelerinden neden yararlanmayalım? Bunu yaparsak, yaşanan deneyimleri tekrar denemek zorunda kalmayız. Başarılı olabilmenin en önemli şartlarından biri de geçmişteki insanların tecrübelerinden yararlanarak onların düştüğü hataları tekrarlamamaktır. Yaşlı adamın gençlere dediği gibi, “ben gençliğin ne demek olduğunu biliyorum ama sen ihtiyarlığın ne demek olduğunu bilmiyorsun." Gençler, her ülkenin geleceğidir. Onların iyi yetişmesi, eğitimli, kültürlü olması sayesinde toplumlar gelişir. Ancak denenmişi, denememek için tecrübeli insanların rehberliğine her zaman ihtiyaç vardır. Bu dengeyi sağlamak toplumun yararınadır.
              
       
 Ülkemizde de devletin yüksek kadrolarında görev yaptıktan sonra emekli olmuş yaşları ilerlemiş insanlar, Encümen-i Daniş (Büyük Devlet Jürisi) adlı bir düşünce grubu oluşturarak devleti yönetirken edindikleri tecrübeleri iş başındaki devlet adamlarına iletmişlerdir. Aslında bu yöntemi, belediyeler, dernekler, odalar ve partiler gibi diğer kuruluşlar da uygulayabilirler.
            
        Geçmişine sahip çıkmayan toplumlar, geleceğini de kuramazlar. Yaşlı ve tecrübeli insanlar toplumların hafızalarıdır. Eğer onlarla iletişimi kesersek, belleğimizi kaybederiz. Her yıl 18-24 Mart tarihleri arasında  “Yaşlılara Saygı Haftası” kutlanır. Yoksa bu kutlama sadece kağıt üzerinde midir? Son olarak İngiliz yazar Virginia Woolf’un (1882-1941) Kendine Ait Bir Oda adlı eserinde yaşlı insanlar hakkında dile getirdiği bir gerçekliğe kulak verelim, “Yaşlanmanın tek tesellisi, bu işte diye düşündü. Tutkular hep güçlü kalır, fakat insan var oluşuna o eşsiz tadı ekleyen o gücü kazanmıştır. Deneyimlerini! Artık avuçlarındaki yaşamı, ışığın altında yavaşça çevirerek gözden geçirebilmektedir.”  

 

 16/10/2017 

 orhankalyoncu.blogspot.com.tr

                            


NEREDEN BAŞLASAM

                                           
    




             "Küresel ısınmadan dolayı mıdır nedir, havalar son senelerde iyice değişti. Bir bakıyorsunuz, yaz ortasında ortalığı seller basıyor, dolu yağıyor. Bir bakıyorsunuz sonbaharda yazı yaşıyoruz. Bugün de hava kapalı ve yağışlı." Böyle yazmaya başladığım yazımı suya sabuna dokunmadan devam etsem, fincancı katırlarını ürkütmemiş olurum. Ancak yine de,"böyle gelmiş, böyle gider", dememek için demokrasi, özgürlük, siyasi partiler, seçim yasaları ve üyesi olduğum CHP’deki yanlış uygulamalardan bahsetmeye devam edeceğim. CHP'sinin iktidar olması, sadece liderin çalışmasıyla olmaz, partinin demokratik, saydam, hesap verebilir, katılımcı, eşitlikçi ve ortak akılla çalışmasıyla olur. 
       
            Yazımın akışı  yine siyasete geldi. Ama siyaset zaten bizim hayatımızı yakından etkileyen ayrılmaz bir parçamız değil mi? Son yapılan zamlar, taşeron işçiler, eğitim, sağlık ve bunun gibi bir sürü konu biz, yurttaşları etkilemiyor mu? Önümüzdeki iki yıllık süreçte, ülkemizi ardı ardına önemli seçimler bekliyor. Önce 2019’un Mart ayında yerel seçimler, sonra da aynı yılın Kasım ayında genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak. Ülkemizin kaderini belirleyecek kadar önemli bu seçimler. Çünkü 2017 Nisan ayında yapılan referandumdan sonra artık partili bir cumhurbaşkanı olacak ve hükümeti o kuracak. Belli başlı atamalar yine onun tarafından yapılacak. Fiilen parlamenter rejim yerini başkanlık rejimine bırakacak. Siyasi partiler onun için tekrar bir yapılanma ve yenilenme hamlesi içindeler. Buna metal yorgunluğu içinde olduğu söylenen iktidar partisi de dahil. Merkezde yer alacağını söyleyen yeni bir parti de yola çıkmış vaziyette. 25 Ekimde kuruluşunu açıklayacak. Doğal olarak siyasi yelpaze tekrar şekillenecek.
          
        Tüm bu şartlar altında tekrar kongreler sürecine girmiş olan CHP’sine dönersek, belli ki yakında olacak kurultayda bir değişim olmayacak. Ne yazık ki çalışma düzeninde de öyle. Yine en küçük belde belediye başkan adayını, milletvekillerinin çoğunu ve cumhurbaşkanı adayını Genel Merkez (Genel Başkan da diyebiliriz) atayacak. Sistemin değişmesi gerekir. Nitelikli üye sistemine geçerek partili üyelerin, genel başkan dahil partinin tüm yönetim kademelerini, belediye başkanlarını, milletvekilleri adaylarını ve cumhurbaşkanı adayını seçmeleridir. Böylece tüm üyeler bu sürece katkı verir, canla başla partileri için çalışırlar. Kayırma, nepotizm ortadan kalkar, partide eşitlik, emek ve liyakat devreye girer. Her üyenin seçme ve seçilme hakkı olur. İstenirse kurultayda yapılacak tüzük değişikliğinden sonra bu bir ay içinde hayata geçirilebilir. Partinin önünden bile geçmeyen, yalnızca oy için yazılı olan üyeler ayıklanarak, belli nitelikleri olan üyeler partinin gerçek sahibi olur.
     


01.10.2017
Orhan Kalyoncu