“Yerli malı yurdun
malı, herkes onu kullanmalı”, diyerek 1960’larda ilkokulda “Yerli Malı Haftası”
kutlardık. O gün okula gelirken evde yapılan yiyecekler ile meyve getirir, onları arkadaşlarımızla paylaşırdık. Öğretmenlerimiz de bize yerli malı kullanmanın ve tutumlu
olmanın yararlarını anlatırdı.1946 yılından beri kutlanan bu haftanın
adı 1983’ten sonra “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak değiştirilmiş
ve 12-18 Aralık tarihleri arasında tüm okullarda kutlanmaya devam etmiştir. Bu
haftanın hedefi, yerli tüketimin bilinçli olarak arttırılmasıdır. Bu haftada
tutumlu olmanın, yatırım yapmanın ve yerli malı kullanmanın önemi vurgulanır.
Acaba yıllardır kutlanan bu haftanın amacı
gerçekleşti mi? Yoksa kağıt üzerinde mi kaldı. 1983’te iş başına gelen Turgut
Özal liderliğindeki Anavatan Partisi iktidarı, devlet ve özel sektörün beraber
çalıştığı, gerektiğinde rekabet ettiği karma ekonomiden vazgeçti. Devletin
olmadığı liberal ekonomiyi tam anlamıyla hızla uygulamaya ve devletin mallarını,
işletmelerini, fabrikalarını kamuya yük oluyor diyerek özelleştirme adı altında
satmaya başladı. Günümüzde de devam eden bu satışların sonucunda, artık kağıt üreten Seka, pamuk üreticisine destek veren
Sümerbank ortadan kalktı. Tütün üreticisinin bağlı olduğu Tekel, Pancar
üreticisinin can damarı şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, Petkim, Tüpraş, limanlar ve Telekom özel şirketlerin oldu. Yerli üretime destek veren bu tesisler özelleşince, üretici artık üretemez oldu.
Son yıllarda gıda ve beslenmenin önemi arttı. Tarım ve hayvancılık, hızla artan dünya nüfusu ve iklim değişikliğinden ötürü gelişmiş ülkelerin öncelik verdiği stratejik bir sektör haline geldi. Türkiye, tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli yedi dünya ülkesinden biri olmakla övündüğü halde canlı hayvan, karkas et, pirinç, saman,
tohum, gübre, mercimek, fasulye gibi akla gelen her türlü ürünü ithal etmektedir. Büyük
dünya şirketleri, domatesin, salatanın, karpuzun, kavunun,
buğdayın, ayçiçeğinin tohumunu da bize satmaktadır. Bu nedenlerle yerli üretim ve üretici zor durumdadır. Devletin buna karşı çıkarak yerli
üretimi ve üreticiyi desteklemesi gerekir. Devlet destek verirse dövizimiz yurt
dışına gitmediği gibi köylerimiz de boşalmaz ve yerinde istihdam artar.
Devlet bazı kritik sektörlerde piyasa da
yönlendirici olmalıdır. Sanayileşmiş ülkelerin bile müdahil olduğu
bankacılık, sigorta, savaş sanayi, limanlar, iletişim, yer altı ve yer üstü
madenleri gibi sektörler stratejik öneme sahiptir. Tarım ve hayvancılık da buna dahildir. Dövizin aşırı yükselmesinin en başta gelen nedeni, dövize olan ihtiyacımızdır. Bu da her şeyi ithal etmemizden ve tasarruf etmememizden ileri gelmektedir. Ülke olarak onları azaltmamız, tasarrufa
gitmemiz gerekir. Lükse alışan bir
toplum olarak bunu yapabilir miyiz? Çanakkale
ve Kurtuluş Savaşlarında bir tayın ve bir tas üzüm hoşafı ile savaşan atalarımız, vatan için canlarını verdiler ise biz de lüks ve gereksiz masraflardan kaçınabiliriz. İ
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 08.09.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder