Coronavirus (Covit 19) salgını yüzünden
evden çıkmamaya çalışıyorum. Geçen gün Meydandaki parkın yanından geçerken
meslektaşlarım emekli öğretmenler Ahmet ile Mehmet beyin hararetli bir
konuşmaya tutulduklarını gördüm. Yanlarına gittim. “Hocam, gel bir çay içelim”,
dediler. Sosyal mesafeye dikkat ederek oturdum. Biraz sonra karton bardaklarda
çaylar geldi. Çaylarımızı içerken Mehmet bey, kaldığı yerden anlatmaya devam
etti.
“Geçen gün anne ve babamı dolaşmaya arabamla köye gitmiştim. Bizimkileri ziyaret ettikten sonra akşama doğru eve dönerken yağmur başladı. Arabanın camları açıktı. Kapamak istedim ama bir türlü şoför mahallinin camı kapanmıyordu. Açık camla biraz ıslanarak eve kadar gelebildim. Arabamı 22 yıldır kullanıyorum. Bakımını ve tamirini zamanında yaptırdığım için şimdiye kadar ciddi bir sorun çıkarmadı. Bu işlerden anlayan bir arkadaşım da, katiyen arabanı değiştirme, gittiği yere kadar gitsin. Yeni modelleri o kadar sağlam değil, dedi. Zaten bu hayat pahalılığında bir de ona para ayıramam. Ertesi gün yakın bir ilçenin sanayi sitesinde tanıdığım bir oto kilitçisi ve elektrikçisi vardı. Onu aradım. Hemen gel, dedi. Gider gitmez usta arabanın kablolarını kontrol etti. Sonra bana dönerek, kablolar kopuk. Bu camın çalışması için sol ön kapının arasından geçen kabloların değişmesi ya da tamir edilmesi gerekir. Onlar yapılınca cam çalışacak, dedi. Hakikaten 2-3 kablo kopuktu. Aşağı yukarı cam açıkken 50 km yol yapmıştım. O halde tekrar dönmek istemedim. Hava kapalıydı. Her an yağmur da yağabilirdi. Usta bana kabloların tamir işini oto elektrikçilerinin yapabileceğini, o ustalara gitmem gerektiğini söyledi. Bir kağıda iki usta ismi ve dükkan adresini yazdı. Önce Necdet ustaya gittim ama işi olduğunu, yapamayacağını söyledi. Sırada ikinci usta vardı. Yılmaz ustaya gittim. O da, ben yapamam ama aşağıda Yalçın usta var, selamımı söyle, yapsın, dedi. Bir alt bloktaki ustayı buldum. Yılmaz ustanın selamını söyledim. Durumu anlattım. Arabaya bakmadan ben yapamam, iki blok ötede Hasan usta var, ona git, dedi. Hasan usta 30 yaşlarında orta boylu, tıknaz bir ustaydı. Bir arabayla uğraşıyordu. Ayakta bekleyen birkaç müşteri de vardı. Ona da durumu anlattım. Yaptığı işe çok önem veren biri tavrıyla, görmüyor musun, meşgulüm, yapamam, dedi. Ama hiç olmazsa bir görün, ne yapacağımı söyleyin, deyince, usta istemeden işini bırakıp arabaya bakmaya gitti. Bir taraftan da, sanki senin paran, para da bu müşterilerin ki para değil, diye söylendi. Artık ümidimi kesmiştim. Bu sanayi sitesinde benim işimi yapacak bir tane usta yoktu. Hepsi çok meşguldü. İyi ki uzaktan gelen bir yolcu değildim. Geri dönmek için arabama bindim. Yağmur atıştırmaya başlamıştı, hızlanmadan kasabaya varmalıydım. Yağmur tam ilçenin girişinde beni yakaladı ama fazla ıslanmadan her zamanki servise geldim. Elektrikçisinin başka bir işi varken beni öne aldı ve bir saat uğraşarak kabloları tamir etti. Arabanın sol camı artık çalışıyordu. İşin sonunda cüzi bir ücret aldı. Boşuna taş yerinde ağırdır, dememişler. Bu bana ders oldu. Bir daha başka yerde usta aramam.”
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 29.06.2020