27 Kasım 2020 Cuma

DEMOKRATİK TOPLUM


                               


Safranbolu

                                                                                                                                     


 


            Demokratik toplum, kurallı toplum demektir. Bu toplumlarda insanlar anayasa, yasa, yönetmelik ve etik kurallara uyarlar. Uymadıkları takdirde yaptırım ile karşılaşacaklarını bilirler. Hiç kimse “ben anayasayı tanımam,  yasalara uymam”, diyemez. Aksi halde, o toplumda kaos olur, yönetilemez    duruma gelir. Ticari faaliyette bulunurken de yasalara, yönetmeliklere uymak mecburiyeti vardır.

      22 Kasım 2020 tarihli Sözcü Gazetesinde bir haber; 10 Fırından Sadece 1’inin Ekmeği Tam Gramajda Çıktı. “İstanbul Valiliği koordinesinde Bağcılar’da 121 fırında gramaj-fiyat tarife denetimi yapıldı. Sadece 12 fırının standartlara uyduğu belirlenirken, 93 fırında azami ekmek fiyat tarifesine göre 1,5 lira olması gereken 200 gram ekmeğin daha yüksek fiyatla satıldığı tespit edildi. Fiyat-gramaj tarifesine uymayan her işletmeye asgari 10 bin TL ceza kesildi.” Haberin sonunda şu satırları okuyoruz." Valilik, İstanbul genelindeki 2579 fırının tamamının denetleneceğini belirterek, “fırıncı esnafımıza çağrımız; ekmeğiniz ve vatandaşın ekmeği ile oynamayın”, uyarısı yaptı.”

        İstanbul Valiliğinin başkanlığında ilgili birimler ile beraber yaptığı denetimin sonucunu yukarıdaki satırlarda okuduk. Fırınların %10’u ancak standartlara ve yasalara uymuş. Diğerleri uymamış. Burada yasa dışı haksız bir kazanç var. Sorulması gereken soru şudur; fırıncıların toplu bir şekilde, belirli bir süre halktan fazla para almasına niye müsamaha gösterildi? Edirne ilinde de aynı zam belli bir süre kural dışı olarak uygulandı. Ancak denetim ve yaptırımlar konusunda bir açıklama yapılmadı.

      25 Kasım 2020 tarihli Sözcü Gazetesinde başka bir haber; "Bakanlığı Dinleyen Özel Hastane Yok.” Sağlık Bakanlığı özel hastanelerde yapılacak korona testlerinin fiyatını 250 TL olarak belirledi. Ancak İstanbul’da testleri halen 400 ile 600 TL’ye yapan özel hastaneler var.” Corona (Covit 19) Virüs hastalığı ile tüm dünya ülkeleri uğraşıyor. Aşı ve ilaç çalışmaları sürüyor. Ancak şu anda belirli bir süreye daha ihtiyaç olduğu görülüyor. Aşı ne zaman gelir? Ne kadar etkili olur? Dünya bu dertten ne zaman kurtulur? Bu soruların yanıtları zaman içinde belli olacak. Ülkemizde de neredeyse hastalık zirve yaptı. Her gün ölüm ilanları ile sevdiklerimizin aramızdan ayrıldığını öğreniyoruz. Bu hastalıkta, hem salgının yayılmaması hem de erken tedavi için PCR testinin yapılması hayati önem taşıyor. Her kesimin fedakarlık yaptığı bir süreçte özel hastanelerin bakanlığın genelgesine uymayarak bu test için vatandaştan ekstra para istemesi ne kadar yasalara uyuyor?

      Yazımın başında da yazdığım gibi demokratik toplum yasalara uyan, kuralları içselleştiren toplumdur. Demokrasi, katiyen başıboşluk, isteyenin istediğini yaptığı bir rejim değildir. Bunu da denetleyecek olan devletin kurumlarıdır.

 

  

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                            27.11.2020

   






17 Kasım 2020 Salı

SORUMLUSU VATANDAŞ DEĞİL


 

                                      

         Ülkemizde yapılan son cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin üzerinden 29 aya yakın bir zaman geçti. Normal seçimlerin yapılacağı Haziran 2023 tarihine yaklaşık 31 ay daha var. Ancak “erken seçim”, sözü de bir türlü gündemden düşmüyor. Son aylarda yapılan seçim anketleri ardı ardına yayınlanıyor. Avrasya araştırma kuruluşu,  2020 yılının Ekim ayında yapılan ve yayınlanan yedi ayrı seçim anketinin ortalamasını açıklamış. Buna göre, bugün seçim olsa kararsızlar dağıtılmadan önce siyasi partilerin alacakları oy oranları şöyle: AKP %30,74, CHP %20,08, İYİP %9,87, HDP %9,02, MHP %7,67, DEVA %1,81, GELECEK %1,15, SAADET %0,8, DİĞER, %0,6, KARARSIZLAR %18,18. Kararsızlar dağıtılınca oy oranları ise şöyle: AKP %37,5, CHP %24,54, İYİP %12.06, HDP %11,02, MHP %9,37, DEVA %2,21 GELECEKP %1,4, SAADET %1

        Bu tabloyu nasıl yorumlamak gerekir? Çeşitli nedenlerle sandığa gitmeyerek oy vermeyecek ya da şu an beğendiği bir partisi olmayan kararsızlar bu oy oranıyla bir siyasi parti olsalar Türkiye’nin 3. partisi durumundadır. Bu anketler sonucunda kararsızlar dağıtıldığında AKP iktidarının ve onu destekleyen MHP’nin (Cumhur İttifakı) oylarının fazla düşmediğini, muhalefet partilerinin de (Millet İttifakı) yeteri kadar güçlenmediğini görmekteyiz. Ekonomik, siyasi ve sosyal problemlerin arttığı bir dönemde muhalefetin güç kazanamaması, sorgulanması gereken bir olgu.

       11 Kasım 2020 Çarşamba günü CHP Ekonomi Masa’sının toplantısında konuşan genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, bir gazeteci tarafından kendisine sorulan,“ partinizin oyu beklediğiniz oranda artıyor mu”, sorusuna şöyle yanıt vermiş. Hayır. Artmalı mı, artmalı. Oyumuz beklediğimiz ölçüde artmıyorsa sorumlusu kim, sorumlusu biziz, vatandaş değil.” Yine devamla, vatandaşa güven vermek lazım, güveni çalışarak vereceğiz.” “Ama şunu ifade edeyim ki son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir.”

        Bu konuşmada tam anlamıyla bir özeleştiri var mı? Genel başkan, “sorumlusu biziz, vatandaş değil”, diyor ama partinin oylarının artmamasının temel nedenlerine fazla değinmiyor. 12 Ekim 2020 tarihli Sözcü gazetesinde CHP’de önemli görevlerde bulunmuş bir ismin CHP’nin örgütleri ile ilgili bir konuşması bu nedenlerden biri olabilir mi? Diyor ki; “bizim başkanlar da, teşkilatlar da sadece kendilerine çalışıyor. Bir arkadaşımdan rica ettim. Oturduk telefonun başına, arkadaşım denemek için sırayla Ankara/Çankaya, İzmir/Konak ve İstanbul/Kadıköy ilçe teşkilatını arayıp “ partiye üye olmak istiyorum”, dedi. Üç ilçede de kapı duvar. Bir tane “buyurun, bekliyoruz”, diyen çıkmadı. Devamında AK Partinin çok güçlü olduğu bir ilçeyi aradı. Karşısındaki gereken belgeleri anlatıp sonraki gün için partiye davet etti. Telefondaki kadın, kapatmadan önce bir de not iletti. İlçe başkanımız, vaktiniz olursa bir beş dakika sizinle kahve içmek ister.”

       Üye kayıt işlemi son derece kolay bir işlemdir. Bununla birlikte CHP’de genel merkezin ve örgütlerin yapacağı birçok önemli çalışmalar daha vardır. Onlar da oyların artmamasının nedenleri arasında olabilir mi? Mesela; açılmayan parti binaları, blok listeler yüzünden tüm üyeleri kucaklamayan yönetimler, yapılmayan danışma ve seçim değerlendirme toplantıları. Mesela; tek adaylı kongreler. Mesela; ilçe örgütlerine verilen yetkiyle eş, dost, arkadaş çevresinden atanan belediye ve il genel meclis üyelikleri. Mesela; yapılmayan milletvekili ve belediye başkanlık önseçimleri. Parti, son on yılda çok değişti çok. Genel başkanın söylediği gibi, “partinin oyları artmıyorsa, sorumlusu vatandaş değil.


 orhankalyoncu.blogspot.com.tr   17.11.2020

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                           

9 Kasım 2020 Pazartesi

EKMEK YEMEK

 

                                                                 

          “Ekmek yemek” deyimi; bir yerden geçimini temin etmek anlamına geldiği gibi yemek yemek anlamına da gelir. Eskiden büyüklerimiz, “ekmek ister misin”, diye sorduğunda, onların, "yemek yemekten", bahsettiğini anlardık. Ekmek her zaman sofralarımızın değişmezi olmuştur. Kuru ekmekler bile çeşitli şekillerde tüketilir, kırıntısı dahi ziyan edilmez. Türk milletinin geleneklerinde, ekmek adeta kutsal bir değer taşır. Nimet sayılır. “Ekmek çarpsın”, diye üstüne yemin edildiğini duyarız. Yolda bulsak öper, kenara koyarız.

        Türk Edebiyatının önde gelen yazarlarından Oktay Akbal (1923-2015) 2. Dünya Savaşında bir lise öğrencisiyken yazdığı Önce Ekmekler Bozuldu adlı ilk öyküsüne şöyle başlar; “önce ekmekler bozuldu, sonra her şey… Çünkü yeryüzünde savaş vardı. Türkiye 2. Dünya Savaşı’na (1939-1945) girmemişti ancak halk çok zorluk çekmişti. O yıllar kıtlık yıllarıydı. Ekmek vesikaya bağlanmıştı. O yılları yaşayanlar at pisliğinden arpa ayıklayıp ekmek yaptıklarını anlatırlardı. 1946’da Türkiye çok partili sisteme geçtikten sonra bir gün seçim meydanında muhaliflerin çocuklara, cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye karşı, “sen bizi aç bıraktın”, diye bağırtması üzerine İnönü, tarihe geçen şu sözünü söylemişti; “ben sizi aç bıraktım ama babasız bırakmadım.”

       “Ekmek kavgası” her zaman vardı ve var olmaya devam edecek. 1789 Fransız Devriminden önce halk Avrupa da da yokluk çekiyordu. Halkın zor durumu Fransız Kraliçesi Marie Antoinet’e (1755-1793) anlatıldığında tarihe geçen şu sözü söylediği rivayet edilir; “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” Ancak tarihçiler Fransız Kraliçesi’ne mal edilen bu sözün çok daha önceleri söylendiğini, aristokrasinin duyarsızlığını ifade etmek için ona yakıştırıldığını ileri sürerler.

        Günümüzde de ekmek önemini koruyor. Çünkü halkın olmazsa olmaz temel ihtiyacı olan bir gıda maddesi. 2020 yılının Kasım ayına girerken geçen hafta Edirne ilinde (ilçeler dahil) bazı fırınların ekmek fiyatına % 35 zam yaparak 1,5 TL’dan sattıkları 210 gramlık ekmeği, 200 grama düşürdükleri ve 2.00 TL’dan sattıkları görüldü. Böylece Türkiye genelinde kilosu 8.00 TL olan ekmeği, Edirneliler 10.00 TL’dan almaya başladılar.  Yapılan bu zamma Edirne Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği karşı olduğunu açıklamış olmasına rağmen Edirne Fırıncılar Derneği bu zammı uygulamaya başladılar.

        Fırıncılar, girdi fiyatlarının arttığını söyleyerek %35 gibi resmi enflasyon oranının neredeyse 3 kat zammı kendiliğinden yapabiliyorlar. Ama unuttukları bir şey var. Halkın geliri bu miktarda artmıyor. Memur, emekli, işçi yıllık %10 civarında zam alabiliyorlar. Çiftçiler, hayvan yetiştiricileri, süt üreticileri genelde malını değerinde satamıyor, zarar ediyorlar. Esnaflar da, alınan tedbirlerden dolayı yeteri kadar iş yapamıyorlar. Corona (Covid 19) salgın hastalığının hızla yayıldığı, işsizliğin, pahalılığın, dövizin arttığı bir dönemde bu zammın ne kadar isabetli olduğuna halk karar verecektir. Acaba siyasetçilerin bu zam karşısında sadece “askıda ekmek” önerisinden başka söyleyecekleri bir şey yok mu?

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr   09.11.2020