Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Anayasası; devletimizin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu ve
tüm T.C yurttaşlarının dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin eşit
haklara sahip olduğunu yazar. Özgür ve demokratik bir ülkede yaşadığımız için yasal
kısıtlılığı olmayan her T.C yurttaşı siyaset yapma hakkına sahiptir. Gerekli
şartlara uyarak her yurttaş seçimle gelinen cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği,
belediye başkanlığı, il genel-belediye meclis üyelikleri ve muhtarlık gibi her
mevkiiye aday olabilir. Ülkemiz, 2018’de yapılan genel seçimlerinden beri
uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetildiği için icraat yetkisi halk
tarafından doğrudan seçilen partili cumhurbaşkanındadır. Cumhurbaşkanı
kabinesini oluşturan bakanları TBMM dışından atamaktadır. Bakanlar, cumhurbaşkanına
karşı sorumludurlar. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri ise
yasaları yapmakla yükümlüdürler. Devlet mekanizmasının genel yönetimi böyleyken
yerel yönetimlerimizi de belediye başkanları, belediye meclisleri, il genel
meclisleri ve muhtarlar temsil eder.
Belediye
başkanları bağımsız ya da bir siyasi partiye bağlı olarak doğrudan halkın
oyuyla seçilirler. Yerel yönetimlerde meclislerden çok belediye başkanları göz
önündedir. Geniş yetkilere sahiptirler. Belediye başkanları sadece kentin yol,
su, kaldırım, park, bahçe işleriyle uğraşmaz bunlarla birlikte halkın işiyle,
aşıyla, konutuyla, kreşiyle, kültür işiyle, okuluyla, öğrenci yurduyla kısacası
günlük yaşamının her aşamasıyla ilgilenmek zorundadır. Halk yaşadığı kenti
idare etmek üzere seçtiği yerel yöneticilerini seçildikten sonra her gün, her
saat, her an denetler. Ona hesap sorma hakkını kendinde görür. Çünkü belediye
başkanının verdiği kararlar onun hayatını ve geleceğini yakından etkiler.
Belediyenin kullandığı bütçe halkın verdiği vergilerden oluşur. O yüzden
başkanın hesapsız harcamaları kılıfına uydurulmuş bile olsa eğer gereksizse
halkı rahatsız eder. Demokrasinin en güzel tarafı da budur. Sonuçta halk
yöneticilerini beğenmiyorsa eleştirir ve zamanı gelince de seçimle değiştirir.
Halkın kantarı şaşmaz. Halk samimiyet ister. Gerçek adanma ister. Hizmet ister.
Kent halkı,
belediye başkanını kendi içinden seçtiği için seçilince değişen, kendini
herkesten farklı gören, siyaset vasıtasıyla ele geçirdiği kamu gücünü kendi
siyasi ikbali için kullanan kibir sahibi siyasetçileri sevmez. İktidarda iken övülmeye,
pohpohlanmaya alışmış bu gibi yöneticilerin etrafı kalabalık olur. Onların her
hareketinde bir keramet aranır. Neredeyse o Allah’ın bir lütfudur. Ona öyle
söylerler. Güç elden gidince de o sihirli atmosfer kaybolur. Artık onlar için
halkın arasında sade bir yurttaş olarak yaşamak bile katlanılması zor bir
durumdur. Halbuki bu koltuklar geçicidir. Bu koltukların geçici olduğunu
bilerek hareket eden ve önceliği halka hizmete veren yöneticilerin kredileri bu
yüzden sonsuz olur. Görevi bıraktıktan sonra bile devam eder. Zaten önemli
olan, koltuktayken değil koltuktan indikten sonra itibar görmek, değil midir? Halkın
gönlünde taht kuran, başkanlığı devrettiği halde halen aranan, sevilen Eskişehir
Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen gibi halktan kopmazsanız, halkın
dertlerini dinlerseniz, onların dertlerine deva olursanız, onların paralarını
çar-çur etmezseniz halk sizi unutmaz, ebediyen bağrına basar.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 06.05.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder