Günlük hayatta bazen ufak bir anlaşmazlıktan büyük kavgaların çıktığına tanık oluruz. Bu
kavgaların nedeni genellikle bir yanlış anlamadan ya da tarafların birbirlerine ön
yargıyla bakmalarından kaynaklanır. Bu durumda serinkanlı olup, olayın
yatışmasına çalışmak en doğru davranış biçimidir. Ama her zaman sağduyu hakim
olmaz. Öfkeyle hareket edilir. Bu durumda her iki tarafın kaybetmesi
kaçınılmazdır. Taraflardan biri olayı çığırından çıkarıp, konumuna güvenerek karşısındakini,
“ben sana gösteririm”, diye tehdit ederse ateşe benzin dökmüş olmaz mı? Onun hakkındaki kanaatiniz olumlu olabilir mi? Bu sözleri söyleyen kişi, ne kadar
kendini güçlü göstermeye çalışırsa, çalışsın aslında kendi zayıflığını
belirtmiş olur. Böyle mevkiine uygun davranmayan kişilere de, “kendini bilmez”, denir.
Adam olmak bir
duruş, bir karakter meselesidir. Bunun makam, mevkii ile bir ilgisi yoktur. Ama
hak etmediği halde bir koltukta oturan, siyasette yetki sahibi olan babasını
bile tanımayan siyasetçiler yok mudur? Vardır. Hem de çok. Bu kişiler halkın
kendilerine verdikleri yetkinin geçici olduğunu anlayamıyorlar. Demokratik ülkelerde
yetki sahibi bir kişi ile sade bir yurttaşın hiçbir farkı yoktur. Fark sadece o
kişinin üstlendiği görevden ibarettir. O da ona bir sorumluluk yükler. Gücünü
oturduğu koltuktan alan bazı koltuk sahiplerinin davranışlarını ve
konuşmalarını görünce aklıma hep şu öykü gelir. Bir adam, her gün bir şey yapmadan sırt üstü yatan oğluna, “sen adam
olamazsın”, dermiş. İçten içten babasına kızan haylaz oğlan da evi terk ederek,
parasız yatılı okullarda okumuş, yıllar sonra babasının yaşadığı kente vali
olarak atanmış. Hemen jandarmalara emir verip, babasını ayağına getirmelerini
emretmiş. Babası gelince de, “bak gördün mü baba, vali oldum”, deyince, babası
da kendisini o kadar yoldan ayağına getirten oğluna şöyle bir bakarak, ”oğlum,
ben sana vali olamazsın demedim,
adam olamazsın, dedim.”
Siyasi
partilerde görev üstlenenlerin sade yurttaşlara afra tafra yapmasının hiçbir
açıklaması olamaz. Belli bir kitleyi temsil eden bir kişinin yaptığı hareketlerin
sadece kendisini değil temsil ettiği kitleyi de bağladığını unutmaması gerekir.
Bütün mesele makam, mevkii sahibi kişinin o koltuğu hak edip, hak etmediği ile
ilgilidir. Yönetici olan kişi eğer o koltuğu hak etmiyorsa havalara girerek,
“vay, ben ne oldum”, diyebilir. Yerini hazmedememiş olabilir. Bu durumdaki bir
siyasetçinin halka saygısızca hareket etmesi, sadece kendi kuyusunu kazması
demektir. Bu davranışlarının sonucunda kısa zamanda siyaset sahnesinden silinir.
Eğer bir siyasetçi olayların değerlendirmesini yapamıyor, siyasetin çalışma
şartlarına dayanamıyor ve eleştirilere katlanamıyorsa, o koltuğu işgal etmemesi
gerekir. Çünkü toplumun zamanını çalmaya hakkı yoktur. Bir siyaset adamı için
alçakgönüllü olmak, tevazu göstermek olması gereken bir özelliktir. Siyasette
sorumluluk alanların birinci görevi toplum yararına çalışmak ve halka saygılı
davranmaktır.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 19.05.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder