19 Mayıs 2024 Pazar

KENDİNİ BİLMEZ

 



 




 

                                                              

      Günlük hayatta bazen ufak bir anlaşmazlıktan büyük kavgaların çıktığına tanık oluruz. Bu kavgaların nedeni genellikle bir yanlış anlamadan ya da tarafların birbirlerine ön yargıyla bakmalarından kaynaklanır. Bu durumda serinkanlı olup, olayın yatışmasına çalışmak en doğru davranış biçimidir. Ama her zaman sağduyu hakim olmaz. Öfkeyle hareket edilir. Bu durumda her iki tarafın kaybetmesi kaçınılmazdır. Taraflardan biri olayı çığırından çıkarıp, konumuna güvenerek karşısındakini, “ben sana gösteririm”, diye tehdit ederse ateşe benzin dökmüş olmaz mı? Onun hakkındaki kanaatiniz olumlu olabilir mi? Bu sözleri söyleyen kişi, ne kadar kendini güçlü göstermeye çalışırsa, çalışsın aslında kendi zayıflığını belirtmiş olur. Böyle mevkiine uygun davranmayan kişilere de, “kendini bilmez”, denir.

      Adam olmak bir duruş, bir karakter meselesidir. Bunun makam, mevkii ile bir ilgisi yoktur. Ama hak etmediği halde bir koltukta oturan, siyasette yetki sahibi olan babasını bile tanımayan siyasetçiler yok mudur? Vardır. Hem de çok. Bu kişiler halkın kendilerine verdikleri yetkinin geçici olduğunu anlayamıyorlar. Demokratik ülkelerde yetki sahibi bir kişi ile sade bir yurttaşın hiçbir farkı yoktur. Fark sadece o kişinin üstlendiği görevden ibarettir. O da ona bir sorumluluk yükler. Gücünü oturduğu koltuktan alan bazı koltuk sahiplerinin davranışlarını ve konuşmalarını görünce aklıma hep şu öykü gelir. Bir adam, her gün bir şey yapmadan sırt üstü yatan oğluna, “sen adam olamazsın”, dermiş. İçten içten babasına kızan haylaz oğlan da evi terk ederek, parasız yatılı okullarda okumuş, yıllar sonra babasının yaşadığı kente vali olarak atanmış. Hemen jandarmalara emir verip, babasını ayağına getirmelerini emretmiş. Babası gelince de, “bak gördün mü baba, vali oldum”, deyince, babası da kendisini o kadar yoldan ayağına getirten oğluna şöyle bir bakarak, ”oğlum, ben sana vali olamazsın demedim, adam olamazsın, dedim.”

     Siyasi partilerde görev üstlenenlerin sade yurttaşlara afra tafra yapmasının hiçbir açıklaması olamaz. Belli bir kitleyi temsil eden bir kişinin yaptığı hareketlerin sadece kendisini değil temsil ettiği kitleyi de bağladığını unutmaması gerekir. Bütün mesele makam, mevkii sahibi kişinin o koltuğu hak edip, hak etmediği ile ilgilidir. Yönetici olan kişi eğer o koltuğu hak etmiyorsa havalara girerek, “vay, ben ne oldum”, diyebilir. Yerini hazmedememiş olabilir. Bu durumdaki bir siyasetçinin halka saygısızca hareket etmesi, sadece kendi kuyusunu kazması demektir. Bu davranışlarının sonucunda kısa zamanda siyaset sahnesinden silinir. Eğer bir siyasetçi olayların değerlendirmesini yapamıyor, siyasetin çalışma şartlarına dayanamıyor ve eleştirilere katlanamıyorsa, o koltuğu işgal etmemesi gerekir. Çünkü toplumun zamanını çalmaya hakkı yoktur. Bir siyaset adamı için alçakgönüllü olmak, tevazu göstermek olması gereken bir özelliktir. Siyasette sorumluluk alanların birinci görevi toplum yararına çalışmak ve halka saygılı davranmaktır.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                           19.05.2024


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder