6 Şubat 2016 Cumartesi

1 KASIM 2015 GENEL SEÇİMLERİ ÜZERİNE





          7 Haziran  2015 genel seçimlerinin üzerinden 4 ay geçti. Yaklaşık 3 hafta sonra da yeni bir genel seçimde oy kullanacağız. Çok partili siyasi yaşama geçtiğimiz 1946’dan beri, görmediğimiz bir seçim yenilemesiyle karşı karşıya kaldık. 25. Dönem milletvekilleri, yemin ettikten sonra yapılan koalisyon görüşmeleri sonuçsuz kalınca, yeni yasama yılına başlayamadan vatandaşlar gibi seçimlerin yenilenmesi kararını öğrendiler. İlk olarak kendi iradeleri dışında, anayasa gereği 45 gün içinde hükümet kurulamadığı için tekrar seçime gidilecekti. Halbuki, partilere düşen görev; 7 Haziran genel seçimlerinden çıkan tabloya göre, halkın isteklerine yanıt verecek bir hükümet kurmak olmalıydı. Siyasi partiler bunu yapamadılar. 

         Ülkemiz içte ve dışta ağır sorunlarla karşı karşıyadır. Ekonomik sorunların yanı sıra, terör belası, Suriyeli sığınmacılar problemi, sınırımızdaki çatışmalar, Rusya’nın hava sahamızı ihlal ederek Suriye'ye müdahale etmesi, dövizin artması, işsizlik, sağlık ve eğitimdeki sorunlar, partizanlık dağ gibi duruyor. Siyasi partilerin, seçimlerden sonra işleri hiçte kolay değildir. Ama bu konulara çözüm bulmak zorundadırlar. Siyaset yapmanın amacı budur.  Ülkemizin içinde bulunduğu çıkmazdan, badirelerden kurtulması için şimdi yeni seçimlere umut bağladık. 2 Kasım sabahı bunu göreceğiz.
     
        Siyaset; insanları yönetme, problemlere çözüm bulma sanatıdır. Topluma yön verenlerin, siyasetle uğraşanların öncelikli ilkesi de “önce insan” olmalıdır. Ancak topluma katkıda bulunmayan , yalnızca kendi çıkarını düşünen siyasetçiler bunlara önem vermez. Bu noktada yurttaşlar, seçecekleri partileri ve onların aday olarak gösterdikleri milletvekili adaylarını iyi irdelemeli, seçimlerini ona göre yapmalıdır. Ülkemizde, siyasetle uğraşmanın bilinçli olarak küçümsenmesine rağmen inatla her yurttaşın, görev bilinciyle siyasetle ilgilenmesi gerekir. Çünkü; içtiğimiz sudan, yediğimiz ekmeğe, soluduğumuz havaya kadar her şey siyaset sonucu belirlenmektedir. 1 Kasımda, bu bilinçle oy kullanarak  ülkenin önünü kapayan, kendi çıkarını her şeyin üstünde tutan politikacılara veda etmeliyiz.

Hür Gazete 13.10.2015

7 HAZİRAN 2015 GENEL SEÇİMLERİ




         Ülkemizin kader seçimi diye adlandırılan 7 Haziran 2015 milletvekili seçimlerini geride bıraktık. Açıklanan sonuçlara göre meclise 4 parti giriyor ve tüm bu partilerin genel başkanları da başarılı olduklarını söylüyorlar. Acaba öyle mi ? Şu anda ki tabloyu değerlendirmek için geçmiş seçimleri de göz önüne getirmek gerekir. 2011 genel ve 2014 yerel seçimleriyle son seçimleri kıyaslamak bize kimin daha başarılı olduğu konusunda herhalde yeterli ip ucu verebilir,
       
        Türkiye de 2011 genel seçimlerinde AKP %49.95 (327 mv), CHP %25.93 (135 mv), MHP %12.98 (53 mv), HDP (Bağımsız) %6.58 (35 mv) çıkarmıştı.  2014 yerel seçimlerinde aynı partiler il genel seçimlerinde AKP %45.6, CHP %27.8, MHP %15.2, HDP %4.2 almışlardı. Son 2015 genel seçimlerinde ise AKP %40.86 (258 mv), CHP %24.95 (132 mv), MHP %16.28 (80 mv), HDP %13.12 (80 mv) oranlarında oy aldılar. Bu duruma göre görünen şu ki; ülkemizi 12 seneyi aşkın tek başına yöneten İktidar partisi AKP bu imkanını artık kaybetmiş, aldıkları oy oranı, ve milletvekili sayıları azalmıştır. Her ne kadar başarılı olduklarını söyleseler de AKP yöneticileri, bundan sonraki süreçte başka partilerle uzlaşma aramak mecburiyetinde kalacaktır.  
     
          Seçimlere ana muhalefet partisi olarak giren ülkemizin ikinci büyük partisi CHP ‘si de % 24.95 ile yetinmek zorunda kalmış, yıpranan iktidarın yerine alternatif olamamıştır. Son seçimde, bundan önceki 2011 ve 2014 seçimlerindeki oy oranına erişememiş, o seçimlere göre 1 ile 3 puan arasında bir oy kaybına uğramıştır. 12 senedir yıpranan ve oy kaybeden bir iktidara rağmen, ana muhalefet partisi eğer oylarını arttıramıyor ise durup düşünmelidir. “Biz başarılıyız, sonuçtan memnunuz”, demek, yapısal sorunları yok eder mi? Tek başına genel başkanının çalışması yerine örgütsel ağın kurularak bilinçli üyelerin nokta çalışmasında bulunması ama ondan önce eşitlikçi, adil, şeffaf, demokratik, katılımcı bir yönetim anlayışının partide hakim kılınması gerekmez mi?
      
       MHP oylarını arttıran iki partiden biridir. Diğer seçimlere göre yaklaşık %3 gibi bir oy artışı var. Bu durum yeterli mi ? Göreceli bir başarı söz konusu. %10'luk seçim barajını aşıp aşamayacağı tartışılan HDP ise pek çok kişi tarafından beklenmeyen bir başarı yakalamıştır. Türkiye partisi olma sloganı ile birlikte AKP’yi durdurma amacıyla seçim barajını aşması için verilen oyların da bu başarıda katkısı vardır. Bu başarının kalıcı olup, olmayacağını önümüzdeki seçimler gösterecektir. Türkiye partisi olma sözlerini yerine getirirlerse, başarılarını devam ettirebilirler.
    
       Seçimlerin, Trakya bölgesinde nasıl seyrettiğine bakarsak, şöyle bir tablo ortaya çıkıyor; Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale’de CHP birinci parti olma durumunu sürdürmektedir. Toplam 16 olan milletvekilliğinden CHP, 9’unu, AKP, 5’ini, MHP’de 2’sini almıştır. Edirne ve Uzunköprü’de de açık ara CHP öndedir. Edirne’de CHP % 52.98, AKP % 24.79, MHP % 15.64 dür. Uzunköprü’de de CHP % 58.72, AKP % 21.60, MHP % 14.90 dır. Edirne için bu oy oranlarına göre; son seçimde MHP aynı kalırken, CHP oy oranını 2011 seçimlerine göre % 3  arttırmış, AKP % 6 düşürmüştür. Ancak 2014 yerel seçimlerinde CHP, il genel seçimlerinde % 42 de kalmıştı. 
 
           Edirne için “CHP’sinin kalesi “, sözünü çok duyar olduk. Bu sözün doğrusu, “cumhuriyetçilerin kalesi” şeklinde olması gerekir. Çünkü geçmişe baktığımızda Edirne halkı, 1950’lerde Menderes’in DP’sine, 1960’larda Demirel’in AP’sine, 1970’lerde Ecevit’in CHP’sine, 1980’lerde Özal’ın ANAP’ına, 1990’larda önce DYP’ye ve SHP’ye sonra DSP’ye ve 2000’lerden sonra da CHP’ye oy vermişlerdir. Bu durum, Edirne seçmeninin  çok duyarlı olduğunu gösterir. O duyarlılık Atatürk’e, onun ilke ve devrimlerine, cumhuriyet ile demokrasiye sahip çıkmasından ileri gelmektedir. Bu yüzden Edirne'deki oylar, hiçbir zaman, hiç bir parti için çantada keklik değildir.
    
         Sonuç olarak bu seçimlerde, her parti kendini son derece başarılı bulmaktadır. Eğer sonuçlar gerçekten iyi irdelenmez, halkın istedikleri anlaşılmaz ve başta kalmak için mazeret üretilirse sadece partilere yazık olmaz, dev sorunlarla karşı karşıya olan ülkemize de yazık olur. Partilere düşen görev çıkan bu tablodan halkın isteklerine yanıt verecek bir hükümet çıkarmaktır. İşleri kolay değildir ama siyaset zaten zorluklara çözüm bulma sanatı değil midir?


Hür Gazete 23.06.2015

BAŞARI ÖNCE BEN DEĞİL ÖNCE ÜLKE DİYENLERİN OLSUN






         CHP, hiçbir partide yapılmayan bir demokratik olayı gerçekleştiriyor. 55 il ile beraber Edirne'de de tüm üyelerin katılımıyla hakim nezaretinde ön seçim yapıyor. Kendi milletvekili adayını kendi belirliyor. Olması gereken bu durum bir ayrıcalık değil, demokrasinin gereğidir. Bu durum diğer partilere de örnek olsun.
     
        17 aday adayı örgütün önünde sınavdan geçip, ter döküyor, emek ve para harcıyor. Yalnızca son 2 aylık çalışması değil, yaşamının bu sürece kadar gelen her noktası araştırılıyor ve değerlendiriliyor. Sonuçta sadece 3 aday adayı listeye girerek CHP'sinin adayı olacak, ondan sonra tüm örgüt onlarla birlikte CHP'sinin başarısı için çalışacaktır.
    
        Önseçim sürecinin, sağlıklı yürümesi için tüzük ve etik kurallara  göre götürülmesi gerekiyor. En başta parti yöneticilerinin davranışları aday adaylarının yarışmasında eşitlikçi ve adil olmalıdır. Bir yerlere  seçilmiş her kişi seçildiği yere kendi kişisel gücü olduğu için değil, CHP'li olduğu için seçilmiştir. O nedenle oturdukları koltuğun gücünü parti içi bir yarışta taraf tutarak kullanamazlar. Üyelerin,17 aday adayını tanımaya, kimlerin onu daha iyi temsil edeceğini araştıracağına ve ona göre oy kullanacağına her partili inanmalıdır.
          
        Basın, il, ilçe yöneticileri ve seçilmişlerin, üyelerin hür iradesine müdahale etmeye çalışması, aday adaylarına karşı yapılan bir haksızlık sayılır. Aday adayları arasında bölgesel ayrımcılık ve aleyhte kampanya da partililiğe yakışmaz. Üyelerin ortak paydası CHP'sidir. Üyeler en doğrusunu bulacaklardır. Bu parti içi bir yarıştır. Hedef CHP'sinin başarılı olması iktidara gelmesi olmalıdır. Başarı önce ben değil,önce ülke diyenlerin olsun.


Hür Gazete 27.03.215

NASIL BİR MİLLETVEKİLİ ?


      









           





             Ülkemiz zor bir dönemden geçerken bir yandan da 7 Haziran 2015 genel seçimlerine gitmeye hazırlanıyor. Halk, hükümetin uyguladığı ekonomik, siyasi ve sosyal politikalarından pek memnun görünmüyor. Bu koşullar içinde siyasi partiler milletvekili adaylarını saptamaya çalışıyor. Ülkemizdeki zorluklarının aşılmasında siyasi partilere ihtiyacımız var. Sorunlara siyaset adamları çare bulacaktır.Onların da demokratik yolla seçilmesi halinde halka gerçek anlamda yararı dokunacaktır. 
   
            Öyle ya, halkı temsil edecek siyasetçiler, halk tarafından seçilirse ancak halk onlara sorunlarını anlatabilir. CHP’sinin dışındaki partiler, eğilim yoklaması, anket, mülakat gibi yöntemlerle adaylarını tespit ediyorlar. Bu yöntemde belirleyici olan genel merkez ve liderdir. 15 şubat 2015 tarihinde toplanan MYK’da alınan karar gereği CHP fermuar sistemiyle genel merkeze tanınan kontenjanlar dışında 45 seçim bölgesinde hakim huzurunda önseçim, 10 ilde örgüt denetiminde eğilim yoklaması, 30 seçim bölgesinde ise merkez yoklaması yapacaktır.
 
         Edirne'de üye bazında önseçim yapılacak iller arasında yer almaktadır. 
Bu nedenle  bir aydan fazla bir süredir neredeyse CHP’de mini bir genel seçim 
havası içinde 17 aday adayı var gücüyle, yaklaşık 10 bin 
üyeye kendilerin tanıtmaya çalışıyorlar. Demokrasinin güzelliği buradadır. Üyeye değer verilmekte, onun görüşü sorulmakta, onlara söz ve oy hakkı verilmektedir. Sandık, demokrasi için her şey değilse de, çok şeydir.
  
         Nasıl bir milletvekili ?

  • Önce vatan diyen, 
  • kendi çıkarından önce toplumun çıkarını düşünen,
  • bir hizip başı gibi hareket etmeyen,
  • seçildikten sonra partide taraf olmayan,
  • ötekileştirmeyen,
  • örgütlere karışmayan,
  • insanları bölmeyen,
  • mahalle delege seçimlerine, kadın kolları seçimlerine müdahale etmeyen,
  • milletvekillerinin kıyak yasalarına evet demeyen,
  • partilileri hatırlayan,
  • telefonlarını açan,
  • dönemini sonuna kadar tamamlayan,
  • transfer olmayan,
  • seçildikten sonra ortadan kaybolmayan
  • bölge ayrımı yapmayan,
  • güler yüzlü, disiplinli, planlı,
  • güçlüden yana değil, haklıdan yana olan,
  • akçalı işlere karışmayan,
  • "küçük dağları ben yarattım”,demeyen.
         "Benim temsilcim”,diyebileceğim bir milletvekili olsun.




Hür Gazete 24.03.2015

TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİ SINAVI



                 SAFRANBOLU




             4 Temmuz 1776’da yayınlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi sonradan ABD’nin başkanı olan siyasi önder ve düşünür Thomas Jefferson tarafından yazılmıştır. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesinde ;
“Şu gerçeklerin su götürmez olduğu kanısındayız. Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır ve Yaradan onları yaşam özgürlük ve mutlu olmak gibi geri alınamaz bazı haklar bağışlamıştır. İnsanlar bu hakların güvence altına alınması için, yasal yetkilerini halkın onayından alan hükümetler kurmuşlardır. Bu haklarını yok etmeye kalkışan herhangi bir hükümeti değiştirmek ve yerine yeni bir hükümet kurmak halkın hakkıdır,” der.

            239 yıl önce Amerika’da yayınlanan bu bildirge demokrasi mücadelesine ışık tutan bir meşale gibidir. Bu temel haklardan hiç kimse vazgeçemez. Günümüzde de insanlar müreffeh ve adil yönetilen bir ülkede eşit ve özgür bir şekilde yaşamak istemektedirler. Çalışanın hak ettiğini aldığı, demokratik haklarını kullanabildiği, yaşam tarzlarına karışılmadığı, gençlerinin yeteneklerine göre iş bulabildiği, ekonomik yönden üreten, ürettiğini hakça paylaşan bir Türkiye’yi özlemek, yaratmaya çalışmak bir hayal midir? Bu idealler uğruna ülkemizin yetiştirdiği ne değerli aydınlarımızı, yazarlarımızı, gençlerimizi, askerlerimizi kaybettik. Demokrasi mücadelesi uzun yıllar alan bir süreçtir.

           Ancak örgütlü bir toplum demokrasi mücadelesi verebilir. Demokrasinin yerleşmesi, gelişmesi örgütlü toplum olmaktan geçer. Siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, odalar, barolar , dernekler vb. kuruluşlar bu örgütlenmeyi oluştururlar. Bu örgütlerin en büyüğü siyasi partilerdir. Demokrasinin, tam anlamıyla yerleşmesi için buradaki kilit nokta, siyasi partilerin demokrasiye bağlı olması ve demokratik kurallarla yönetilmesidir. Öyle ya, demokrat olmayan siyasi partiler, ülke de demokrasiyi geliştirebilir mi? Mecliste grubu olan 4 siyasi partiden AKP, MHP, HDP milletvekillerini genel merkezden belirliyor. Büyük çapta burada genel başkan söz sahibidir. CHP’si de ön seçim yapan tek parti ise de CHP liderine 110 isimlik kontenjan sağlayan “fermuar sistemi” gündemdedir.

          Liderlerin egemenliğinde ki siyasi partilerden seçilen milletvekillerimiz, bir daha ki seçimleri düşünmeden hareket edebilirler mi? Bundan dolayı halkın kendi milletvekillerini kendisinin saptayamadığı, önüne konan listelere oy vermeye mecbur bırakıldığı bir sistemden, güçlü bir demokrasi çıkar mı?


Hür Gazete 02.03.2014

GELMELİ Mİ?

          






       Doğal gaz; fosil kaynaklı, renksiz, kokusuz ve havadan hafif olan çeşitli gazlardan oluşan yanıcı bir gazdır. Günümüzde oldukça değerli ve stratejik bir enerji kaynağı olarak konut, işyeri, resmi kurum ve endüstride kullanılmaktadır. Gazların bir çoğu zehirleyici bir madde içerir ancak doğal gaz karbonmonoksit içermediğinden dolayı kanın vücuda oksijen taşımasını engellemez ve dolayısıyla zehirlemez. Ancak kapalı alanlarda sızma olduğunda, havadan hafif olduğundan yukarıda toplanır. Çok miktarda bulunduğunda ortamda oksijen kalmayacağından dolayı boğulmaya neden olabilir. Ortamın derhal havalandırılması sonucu bu sorun ortadan kalkmaktadır.
      
       Doğal gazın ne olduğunu kısaca açıkladıktan sonra gelelim uzun süredir  Uzunköprü halkının gündeminde olan doğal gazın Uzunköprü'ye getirilmesi konusuna; ilçemiz ile beraber Keşan ve İpsala’ya da doğal gazın gelmesi söz konusu idi. Bildiğimiz kadarıyla bu ilçelerimiz bu konuda epey mesafe aldılar. Şimdi sıra Uzunköprü’de. Doğal gazın getirilmesi için  elektrik abone sayısının %15’inin müracaat ederek ön abone olması istenmişti. Bunun içinde 335-TL yatırılması gerekmekteydi. Hedeflenen 3450 sayısının 1450’ye yakını  ön abone oldu. Geriye kalan kısmı içinde 27 şubat 2015 tarihine kadar süre verildi. İlçemiz halkının büyük bir çoğunluğu ilçemize doğal gazın getirilmesi gerektiğine inanmakta ancak ön abonelik sistemi akıllarda tereddüt yaratmaktadır. Her şeye rağmen doğal gazın bir an önce Uzunköprü'ye getirilmesi gerekir. Bunun için bir çok neden gösterebiliriz. Bu nedenlerin en başında hava kirliliği ve bunun sebep olduğu kanser vakaları gelir. 

         Uzunköprü halkı, yılın yarısında kömür dumanından dolayı kirli hava solumaktadır. Temiz bir çevrede yaşamak her yurttaş gibi Uzunköprülülerin de hakkıdır. Doğal gaz önce temiz ve sağlıklı bir hava sağlayacaktır. Bunun yanı sıra;
  •        banyo, mutfak ve ısınmada kullanılan doğal gaz,şimdi kullandığımız elektrik, tüp gaz ve kömüre göre çok daha ekonomik olacak,
  •        kombi sisteminde herkes yaktığı kadar ödeyeceğinden, site ve apartmanlarda yakıt parası toplama konusu sorun olmaktan çıkacak, 
  •        belediyenin kül, cüruf toplama masrafları düşecek,
  •        işe, gezmeye  veya kışın uzun süreli tatile gidildiğinde yakıt faturası olmayacak,
  •        kalorifer dairesine, kömürlüğe veya depoya gerek kalmayacak,
  •        kül indirip, kömür çıkarma derdine son verilecek, boya, badana masrafı azalacak,
  •        kömür kamyonlarının şehir trafiğini olumsuz etkilemesi ve kömür çuvallarının yolu kapatması son bulacak,
  •        kaloriferci, hamaliye ve nakliye masrafları olmayacak,
  •        kullanılmayan doğal gaza para ödeyen ülkemizin  ekonomisine katkı sağlanacaktır.

          İlçe kaymakamı ve belediye başkanının öncülüğünde meclis üyeleri ile diğer görevlilerden oluşan bir heyet doğal gazın getirilmesi konusunda mahallelerde toplantılar yaparak çalışmalarda bulundular. Bunun dışında site, apartman ve toplu konutlardaki yöneticilerle işbirliği yapılarak süreç hızlandırılabilir. Temiz bir havaya kavuşmak için tüm sorumluları ve Uzunköprü'de yaşayanları bu sürece katılmaya davet ediyorum. 

Hür Gazete 18.01.2015

DEMOKRASİNİN TEMELİ VE ÖNSEÇİM

       






        


         2015 Haziranının ilk haftasında ülkemizin kaderini belirleyecek genel seçimler yapılacaktır. Parlamenter demokratik bir rejimin uygulandığı ülkemizde seçimlerin demokratik, açık ve saydam olması rejimin olmazsa olmazıdır. Seçmenler oylarını  gizli kullanırlar, sayımlar açık olur. Her ne kadar trafolara kediler girse de, tutanaklar yanlış tutulsa da, ikametgaha dayalı nüfus sayımlarında oynamalar olsa da seçimler yine de yargı denetiminde yapılmaktadır. Bu sistemle yapılan seçimler sonucunda çıkan sonuca biz çok sevilen deyimle, "milli irade", diyoruz. Acaba öyle mi? Yani halk istediği kişiyi milletin temsilcisi yapabiliyor mu?
   
          Demokrasilerde belli bir zümrenin ya da kişinin değil de, halkın menfaatlerini sonuna kadar savunacak kişileri halkın temsilcisi yapmak önemlidir. Burada milletvekili adayları, "nasıl saptanacak", sorusu akla geliyor. En son yapılan 2011 genel seçimlerinde bazı bölgelerde önseçim yapan CHP hariç, tüm partiler, merkez yoklaması yaptılar. Yani milletvekili adaylarını kendileri atadılar. Siyasi partiler,1983 yılında çıkarılan ve hiçbir iktidar tarafından değiştirilmeyen anti demokratik seçim ve siyasi partiler yasalarına dayanarak bu atamaları yaptılar. Bu durumda lider ve genel merkez parti içinde aykırı gördükleri sesleri kesmekte, onları liste dışı bırakabilmektedir. Halkın ve parti üyesinin söz hakkının olmadığı bu sistemde liderler, kendi rotasından ayrılmayacak milletvekili istemektedirler.
     
        Demokrasi, eğer partilerin içinde yaşanmıyorsa, ülkemizde nasıl yaşatılacaktır? Demokrasinin yerleşmesi ancak parti içi demokrasinin olmasıyla mümkündür. Bir yere seçilenler, genel merkez’in değil de üyelerin oylarıyla aday olsalardı, üyelere sırtını dönebilirler miydi? Sandıktan öcü görmüş gibi korkup kaçarlar mıydı? Kayırmacılık, nepotizm (akraba koruyuculuğu) olur muydu? Demokrasinin vazgeçilmez unsurları siyasi partilerdir. Halkın örgütlenebildiği en büyük kitle örgütleridir. Onun için lider demokrasisi (egemenliği) yerine halkın demokrasisi gerçekleşirse, halk kendi temsilcilerini seçebilir, onlara hesap sorabilir.
     
        Yolsuzluk, haksızlık, kayırmacılık, torpil, kötü yönetimlerden yakınıyorsak bunu arka planında demokrasinin eksikliği gelmektedir. Ancak gerçek demokrasilerde hesap verilebilirlik, saydamlık, eşitlik, hak, hukuk, adalet vardır. Bunu talep etmekte bir yurttaş olarak en tabii hakkımızdır. Bunun verilmesi de bir lütuf değildir. Onun için tüm siyasi partiler, seçimlerde yargı gözetiminde demokratik önseçim yapmalıdırlar.


Hür Gazete 29.11.2014