26 Mayıs 2025 Pazartesi

TÜRKİYE SORUNLARINI NASIL AŞAR

 




      

 

                                    

        Türkiye sorunlarını ancak demokrasiyle aşabilir. Sadece ekonomik sorunlar değil toplumsal sorunlarımızın da çözümü demokrasidir. Toplumun huzurlu ve mutlu olması için ekonomik rahatlığının yanı sıra demokratik kurallara göre yönetilmesi önemlidir. Ülkemiz tam anlamıyla demokratik değerlere kavuştuğu gün her alanda atak yapan gelişen bir ülke olur. Önce demokratikleşmeye siyasi partilerden başlamak lazım. Siyasi partilerin örgüt yapıları üyeye dayalı tabandan tavana olmalı ve iki dönem kuralı uygulanmalıdır. Yani bir yerde yıllarca kalınmamalıdır. Partilerin ve ülkenin demokratikleşmesinin gerçekleşmesi için de erkler ayrılığının mutlak olması gerekir. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlığı şarttır. Bu güçler birbirlerini denetlemelidir.

    Türkiye Cumhuriyeti Devleti 102 yıldır cumhuriyet ile yönetiliyor. Cumhuriyetimiz demokratik bir cumhuriyettir. Bazı Orta Doğu ve Afrika ülkelerininkine benzemez. Halk iradesine dayanır. Anayasamızın eksiği de olsa demokratik unsurlara sahiptir.  “Eşit vatandaşlık”, hakkımız vardır. Hiç kimse kimseden üstün değildir. Türkiye Cumhuriyeti; laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasamız böyle yazıyor. Anayasa bir toplumu birbirine bağlayan en önemli sözleşmedir. İdare edenlere karşı sade vatandaşın garantisidir. Herkesin ona uyma yükümlülüğü vardır. Demokrasi bir ülkenin gelişmesi, yurttaşlarının müreffeh bir yaşam sürdürmesi için en uygun idare şeklidir. Gelişmiş ülkelerin çoğu demokrasinin uygulandığı ülkelerdir. Bu rejimde ortak akıl, saydamlık, hesap verilebilirlik, katılımcılık, denetim ve disiplin hakimdir. Demokrasi; soyut bir kavram değil, hayatımıza yön veren hayati bir kavramdır. Demokrasi olmazsa hakkını, hukukunu arayamazsın. Ekmeğin, aşın eksilir. Bir toplum için demokrasi ekmek, su, hava gibidir. Önemini yokluğunda anlarız.

     Düşünme ve ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri hakkı özgürlüklerin özüdür. Eğer düşündüğünü ifade edemezsen, protesto hakkın yoksa bir yurttaş olarak kendini nasıl ifade edeceksin? Kuşkusuz özgürlükler sonsuz değildir. Hiç kimse, “ben özgürüm”, diyerek gece yarısı yüksek sesle müzik dinleyemez, bağıramaz. Hiç kimse “ben özgürüm”, diyerek başkasını taciz edemez, saldıramaz. Hiç kimse “ben özgürüm”, diyerek etrafa çöp atamaz, bozuk egzozla araç süremez. Bu örnekleri uzatabiliriz. Kısacası özgürlük başkasının özgürlüğünün başladığı yere kadardır. Anayasa, yasalar ve kurallar bunun için vardır. Çağdaş uluslar disiplinli, kurallı ve denetimli toplumlardır.

    Demokrasi bir milletin ekonomisini de etkiler. Tüm ulusal ve uluslararası firmalar yapacağı yatırımların hukuki güvencesinin olmasını ister. Bir gecede kuralların değişmemesini, alınan kararların öngörülebilir olmasını ister. Türkiye'nin istihdam ve katma değer yaratacak yerli ve yabancı yatırımcılara ihtiyacı vardır. Yeni yetişen gençler ancak bu sayede iş sahibi olur. Bunun için de yatırımcıların hukuki güvencesi olmalıdır. Gelişmenin bir diğer ayağı da eğitim sistemidir.  Üretime ve ihtiyaca yönelik bir eğitim modeli olmalı. Üniversitelerin çok olması değil, kalifiye ve yeteri kadar mezun vermesi önemlidir. Ara eleman yetiştirilmesi için modern Köy Enstitüsü gibi sanat okullarının tekrar yapılandırılması gerekir. Ayrıca, Türkiye'nin siyasi sistemdeki tıkanıklıkların giderilmesi, toplumsal diyalogun artırılması ve eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması için bu alanlarda yapılacak reformlar büyük önem taşımaktadır.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                               24.05.2025

 

13 Mayıs 2025 Salı

YAŞAMAK ZOR ZANAAT

 



 

 

                                                                                                                                                                                                                                                   

                                           

"Yaşamak zor zanaat...
Katlanmak kötülüğe, ihanete, sevgisizliğe...
Her şey bir yana,
sahi nasıl dayanıyoruz sevmeyi bilmeyen,
yüreği körleşmiş bunca insana?"

      Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almış büyük Türk şairi Nazım Hikmet Ran (14 Ocak 1902, Selanik - 3 Haziran 1963, Moskova) şiirinde dediği gibi “Yaşamak Zor Zanaat.” Hele ülkemizde yaşamak daha da zor. Emekliysen açlık sınırının altında maaşa talim edersin. İşçiysen çoğunlukla asgari ücret alırsın. Beğenmezsen işsiz kalırsın. Öğretmen adayıysan giriş sınavını geçsen bile karşına mülakat çıkar. Öğrenciysen iyi okullara girmek için çocukluğunu yaşayamazsın. Kısıtlı kontenjana giremezsin. Veli olarak “çocuğumu özel okula vereyim dersen”, özel okulların ücretine yetişemezsin. Üniversiteyi bitirsen, ömrünün bir kısmı iş aramakla geçer. Hastalansan randevu çilesi çekersin. Özel hastanelerin kapısının önünden geçemezsin. Çiftçi ve hayvan yetiştiricisi isen zarardan kurtulamaz her sene bir önceki seneyi ararsın.

     Eskiler, “her şeyin başı sağlık”, derler. Doğrudur. Sağlık olmazsa hiçbir şey olmaz. Ama ekonominin de düzgün olması gerekir. İnsanların hayatlarını devam ettirebilmeleri ve ailelerine bakabilmeleri için asgari ölçülerde kazançları olması gerekir. Eğer tüm gelirler bir avuç insanın elinde toplanırsa geri kalana kaynak kalmaz. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Türkiye’nin 2024 yılı gelir dağılım istatistiğine göre en yüksek yüzde 20’lik gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48,1 olurken, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun payı ise yüzde 6,3 oldu. Halk arasında “Orta Direk” denilen orta sınıfın tanımına gelince; bu grubun gelir aralığı 49 bin 715 dolardan 149 bin 160 dolara kadar değişiyor. Orta sınıf olmak için günümüz şartlarına göre (4 kişilik) hanenin yıllık kazancının en az 1 milyon 927 bin TL, aylık kazancının ise yaklaşık 160 bin TL olması gerekir. Dar gelir gruplarının orta sınıfa geçmeleri toplumun geneli için önem taşır. Orta sınıf ne kadar genişlerse toplumun refah düzeyi o kadar yaygınlaşır. Bu da demokrasinin güçlenmesini sağlar.

      Artık her şeyin ince bir hesabı oldu. 30 Nisan 2025 tarihinde 4 harfli büyük bir süper marketten alışveriş yaparken başka şeylerin yanı sıra bir adet de simit aldım. Kasaya gittiğimde şimdiye kadar duymadığım, görmediğim bir şey oldu. Kasiyer simidin tartılması gerektiğini söyledi. Şimdiye kadar simidi biz tane ile alırdık. Simidin takriben bir gramajı olurdu ve biz onu tane hesabı ile alırdık. İlk defa simidin tartılarak satıldığını gördüm. Sağ olsun kasiyer bizi uğraştırmadı, simit reyonuna giderek simidi tarttırdı. Simit 11 gram gelmiş, kilogramı 150 liradan, 16.50 lira tuttu. Daha önce meyve, sebzenin tane ile karpuz, kavunun dilim ile satıldığını görmüştüm ama simidin tartılarak satıldığını yeni gördüm. Çocukluğumda kavun- karpuzun araba dolusu toptan alındığını hatırlayınca, “nereden, nereye”, demekten kendimi alamadım.

      Yaşamın zor olduğunu anlatmak için “ekmek aslanın ağzında”, derlerdi. Son yılarda bu da değişti. “Ekmek aslanın midesinde”, oldu. Onu oradan almak daha da zorlaştı. Kısacası şairimizin dediği gibi “   Yaşamak Zor Zanaat”.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr.                                  13.05.2025

 

 


10 Nisan 2025 Perşembe

SANDIĞIN GÜCÜ

 


                                                        


                                                            

     Milletin kendi kendini yönetmesi demek olan demokrasilerde sandık olmazsa olmazdır. Sandığın gücünü yadsıyamayız. Ancak tek başına yeterli değildir. Seçimlerin adil, şeffaf ve eşit şartlarda yapılması da gereklidir. Ülkemizde demokrasinin tam anlamıyla yerleşmesi için kilit nokta siyasi partilerin de adil, şeffaf, eşit ve demokratik bir şekilde yönetilmesidir. Bu da CHP’sinin kısmen uyguladığı ön seçimin tüm partilerde uygulanmasından geçer. Ön seçim tabanın sesini yansıtır. Demokratik gelenekler açısından diğer partilere göre bir adım önde olan CHP’si önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri için adayını 23 Mart 2025 tarihinde tüm parti üyelerinin oylamasıyla belirledi. Sandığa tek aday adayı olarak giden İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı üyelerin büyük desteğiyle, CHP Parti Meclisi, MYK ve Milletvekili Grup onaylarından sonra CHP açısından kesinleşti. Ancak mecburen yürüyen bazı adli süreçlerin sonucu beklenecektir.   

     Adaylık oylamasından önce Ekrem İmamoğlu’nun 31 yıl önce alınan diploması İstanbul Üniversitesi yönetim kurulu tarafından iptal edildi. Ardından yolsuzluk ve terör soruşturmaları açıldı. Yolsuzluk soruşturması sonucu tutuklu yargılanmasına karar verildi. CHP’si bu kararların siyaseten alındığını Ekrem İmamoğlu’nun önünün kesilmek istendiğini belirterek Saraçhanede büyük katılımlarla protesto gösterileri ve İstanbul Maltepe’de 2 milyonu aşkın kişinin katıldığı bir miting düzenledi. Ekonomik boykotlar gündeme girdi. 6 Nisan 2025 Pazar günü de CHP seçimli olağanüstü kurultaya gitti. CHP genel başkanı Özgür Özel tekrar genel başkan oldu. CHP 21.Olağanüstü Kurultayında şimdiye dek olmadığı kadar parti içinde bir birlik ve beraberlik havası olduğu gözlendi.

     Demokrasinin eksikliğini yaşayarak görürüz. Demokrasi biat ve itaat demek değildir. Sorgulamak demektir. Kul değil, özgür bireyler ister. Ekmeğimiz, aşımız da demokrasiye bağlıdır. Hak, hukuk adalet, liyakat da ona bağlıdır. Büyük çapta çağdaş ve gelişmiş ülkeler demokrasiyle yönetilen ülkelerdir. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”, diyerek rotamızı bir asır önce belirlemiştir. Atatürk’ün görüşleri bugün de geçerliliğini korumaktadır. Liderin ufku geniş olmalı, bugünü değil yıllar sonrasını görebilmelidir. Önümüzdeki zaman diliminde Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu Türkiye’nin siyasi yaşamını etkileyebilir, verecekleri kararlarla liderlik konumlarını perçinleyebilir ve toplumun kaderlerini çizebilirler. Türkiye Cumhuriyet Tarihinde siyasette çok lider geldi geçti ama iz bırakanlar çok olmadı. Başta kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel tarihte yerlerini aldılar. Günümüzdeki liderlerin ne kadar başarılı olduğunu da tarih yazacaktır. Önemli olan kişilerin değil, Türk Milletinin istikbalidir.

      Son söz: Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiçbir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk’ü Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklarını kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini 20-30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi. Lord Kinross (İngiliz yazar ve gazeteci)

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                 10.04.2025                   

 

 

1 Mart 2025 Cumartesi

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ

 


                                                   

    17 Şubat 1923 Cumartesi günü Türkiye’nin ilk İktisat Kongresi İzmir’de toplandı. Salonda bini aşkın delegeyle birlikte dört bin kişi vardı. Büyük önder Mustafa Kemal Kongre’de yaptığı tarihi konuşmada, bir ülkenin tam bağımsızlığı için ekonomik bağımsızlığın şart olduğunu anlattı. Ata'mızın 102 yıl sonra bile doğruluğunu gördüğümüz bu konuşmasından bazı bölümleri dikkatinize sunarım.

    “Efendiler! Tarih, ulusların yükselme ve çökme nedenlerini ararken birçok siyaset, asker, toplum nedenleri bulmakta ve saymaktadır. Kuşku yok, bütün bu nedenler, toplum olaylarında etkilidir. Ne var ki bir ulusun doğrudan doğruya dirimiyle, yükselmesiyle, çöküşüyle ilgili ve ilişkili olanı ulusun iktisat gücüdür.” “Türk tarihi araştırılırsa bütün yükselme ve çökme nedenlerinin, bir iktisat sonucundan başka bir şey olmadığı anlaşılır.” “Yeni Türkiye’mizi yaraştığı aşamaya ulaştırmak uğruna iktisat durumumuza birinci derece önem vermeliyiz. Şundan ki zamanımız bir iktisat çağından başka bir şey değildir.” “Ancak, biz doğrusunu söylemeliyiz ki iktisadımıza gereğince önem vermemiş bulunuyoruz.” “Ne var ki böyle bir inceleme yaptığımızda, üzülerek söylemek zorundayız ki şimdiye dek, gerçek, bilimsel olumlu anlamı ile bir ulus dönemi yaşamadık.”

      “Arkadaşlar, kılıçla fetihler yapanlar, sabanla fetihler yapanlara yenilmek, sonunda yerlerini bırakmak zorundadırlar. Nitekim, Osmanlı Saltanatı da böyle olmuştur. Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, güçlendirmişler, bizim ulusumuz da böyle fatihlerin arkasında serserilik etmiş ve kendi anayurdunda çalışmamış olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu bir gerçektir ki tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde ayniyle böyle olmuştur.” “Efendiler! Kılıç kullanan kol yorulur; sonunda kılıcı yerine koyar ve belki o kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkum olur. Ne var ki saban kullanan kol, gün geçtikçe daha çok güçlenir. Daha çok güçlendikçe, daha çok toprağa sahip olur.” “Öyle çok, öyle kötü koşullar altında borçlanmalara giriyorlardı ki bunların faizleri de ödenemedi. En sonunda bir gün Osmanlı Devleti’nin iflasına hükmettiler. Mali işleri kontrol altına alındı, başımıza Osmanlı borçları belası çöktü.”

      “Söylediğim gibi gerçekte devlet bağımsızlığını çoktan yitirmişti. Osmanlı ülkesi, yabancıların serbest kolonisinden başka bir şey değildi. Osmanlı halkı içindeki Türk Ulusu da büsbütün tutsak bir duruma getirilmişti. Bu sonuç, söylediğim gibi, ulusun kendi direncine ve kendi egemenliğine sahip bulunmamasından ve bu direnç ve egemenliğin, şunun bunun elinde buluna gelmiş olmasından doğuyor. O halde diyebiliriz ki biz, ulusal bir dönem yaşamıyorduk ve ulusal bir tarihe sahip bulunmuyorduk.” “Siyasal ve askerce yengiler ne kerte büyük olursa olsun iktisat yengileriyle taçlandırılmazlarsa yaşayamaz; az zamanda söner. En parlak yengimizin bile sağlayabildiği ve daha sağlayabileceği yemişleri saptamak için, iktisat egemenliğimizin sağlanması ve genişletilmesi gereklidir.” “Öyle bir iktisat dönemi ki onda ülkemiz bayındır olsun; ulusumuz tok ve rahat olsun.” “öyle bir iktisat dönemi gerekir ki artık ulusumuz insanca yaşamasını bilsin; insanca yaşamanın neye dayandığını öğrensin ve o yollara el atsın.” “Bundan dolayı, kanunlarımıza saygılı olmak koşuluyla yabancı sermayelerine gereken teminatı vermeye her zaman hazırız. İsteğimiz şudur ki yabancı sermayesi bizim çalışmalarımıza ve sabit servetimize katılsın. Bizim için ve onlar için yararlı sonuçlar versin; ancak, eskisi gibi değil.”

       “Türkiye İktisat Kongresi, çok önemlidir, çok tarihseldir. Nasıl ki Erzurum Kongresi, felaket noktasına gelmiş olan bu ulusu kurtarmak konusunda Milli Misak-Ulusal Ant ve Anayasa’nın ilk temel taşlarını sağlamaya yaramış, etkili olmuş, öncü ve bundan dolayı tarihimizde ve ulusça yaşamımızda en değerli ve yüksek anıyı kazanmışsa, Kongrenizde de ulusun ve ülkenin dirim ve gerçek kurtuluşunu sağlamaya yarayacak düsturun temel taşlarını ve ilkelerini hazırlayıp ortaya koyarak tarihte en büyük adı ve çok değerli bir anıyı kazanacaktır.”

Kaynak: KUTSAL BARIŞ Ulusal Kurtuluş Savaşı Sonrasının Gerçek Hikayesi (Cilt 1) - Hasan İzzettin Dinamo

orhankalyoncu.blogspor.com.tr                             01.03.2025


10 Şubat 2025 Pazartesi

CHP ÜYELERİNİN OY KULLANMA HAKKI

 

                              

      Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 6. Maddesi şöyle der; Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.  Görüldüğü gibi Anayasamızın 6. maddesi, toplumda üstün emretme gücünün tek sahibinin milletin kendisi olduğunu belirtir. Milletimiz bu yetkiyi yine anayasada yazılı olduğu şekilde seçilmiş organlar vasıtasıyla kullanır. Siyasi partiler de bu sistemin ayrılmaz parçalarıdır. Onlar ne kadar demokratik kurallara uygun yönetilirse, milletin sesi o kadar güçlü çıkar. Yani partiyi oluşturan üyelerin her konuda söz hakkının olması, kendi temsilcilerini kendilerinin seçmesi gerekir. Ancak ülkemizdeki siyasi partilerde aday tespitlerinde üyeler değil, liderler ve genel merkezler tek seçicidir. Bu şartlarda siyasetçilerin çoğunun liderlere ve genel merkezlere yakın olmak istediklerini görmekteyiz. Bu da partilerin demokratik yapısını bozmakta ve siyasetçilerin halktan kopmasını getirmektedir.

       Ülkemizin kurucu partisi ve nispeten diğer partilere göre daha fazla demokratik değerlere sahip CHP’sinde de toplumun çıkarı yerine kendi bireysel siyasi çıkarını kollayan ve önceleyen siyasetçiler vardır. Onları elemek de üyelere düşer. Siyasette, sıfatların, payelerin, makamların doğuştan gelmediğini sadece üyeler ve halk tarafından verildiğini ve bunun da geçici olduğunu kimsenin unutmaması gerekir. Bir partinin sahibi yöneticileri değil, üyeleridir. Üyeler, partiye ne kadar katkıda bulunursa, kendilerini o partiye o kadar ait hissederler. Ve ortak amaç için canla başla çalışırlar. CHP’de eleştiri, özeleştiri mekanizması çalışır. Lider partisi değildir. Üyelerin büyük bir kısmı partinin daha iyi çalışması için fikir üretir, önerilerde bulunur ve ön seçimde ısrar ederler. Bunların ne kadarı hayata geçer? Tartışılır. Ama üyeler söz haklarını ellerinde tutmak isterler. 1980 öncesinde ve Erdal İnönü liderliğindeki SHP döneminde parti demokratik değerlere daha çok sahip çıkıyordu. Ancak 2002’den sonra özellikle Kılıçdaroğlu döneminde ön seçim büyük çapta uygulanmadı. Milletvekilleri, belediye başkanları, belediye ve il genel meclis adaylıkları atamayla gerçekleşti. İl-ilçe başkanlıklarına belediyeler eliyle müdahil olundu. Genel Merkeze yakın olanlar yönetici yapıldı. Buna rağmen değişim olduysa bunda üyelerin bilinçli olması rol oynadı. Ama örgütlerin dinamik yapısı bozuldu. Artık çoğu yönetici partiyi masa başında yönetmeye başladı. Koltuk peşinde olanlar çalışmak yerine genel merkezde adam bulmaya ve kendilerini genel merkeze beğendirmeye odaklandılar.

       CHP Genel Merkezinin bu şartların değişmesi için bazı adımları atmaya başladığını görüyoruz. En son CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in cumhurbaşkanlığı adaylığını tespit etmek için bir milyon altı yüz bin üyenin oyuna başvurulacağını belirtmesi parti içi demokrasi açısından büyük bir adımdır. Üyelerin devreye girmesi Partiye hareket getirecektir. İktidara yürümek için tek adamlara değil tüm üyelerin devreye girmesinde yarar vardır. Onun için cumhurbaşkanlığı adaylık saptanmasında üyelerin oyuna başvurulması demokratik geleneklerin yerleşmesi için çok değerlidir. Üyelerin oyuna başvurulması, kamuoyunun görüşünün alınması ve nihayet CHP meclis grubunun onayı sonucunda cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi olası ayrışmaları ortadan kaldırır.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr      10.02.2025

                   

 

 

21 Ocak 2025 Salı

GIDA TERÖRÜ VE AHİLİK

 


                                                  

     21. asrın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz bugünlerde çevremizde acımasız savaşlar sürerken insanlığın ahlak ve vicdanı tekrar sorgulanıyor. İnsanları sadece bombalarla yok etmiyor, gıdalar yoluyla da zehirliyorlar. Ülkemizde bunlara bir örnek tağşiş olayıdır. Değerli bir maddenin içine değersiz bir madde karıştırarak tüketiciyi aldatma şeklinde gerçekleşen bu olay hem haksız kazanca sebep olmakta hem de tüketicinin sağlığını tehdit etmektedir. Sucuğa at eti, zeytinyağına, ucuz yağ karıştırmanın, sütte peynirde hileli madde kullanmanın önü alınamıyor. Son zamanlarda Avrupa’ya ihraç edilen susam, limon, üzüm gibi ürünlerin kanserojen madde ve kimyasal kalıntılar içerdiği için Türkiye’ye iade edildiğini basından öğreniyoruz. Gıda ürünlerinde insan sağlığına zararlı katkı maddelerinin eklendiği yetmezmiş gibi bazı esnafların etik dışı davranışlarını da görüyoruz.

      Adamın biri kasabanın birinde bir kuruyemişçiden yarım kilo kuru incir almıştı. Evine götürdükten bir gün sonra mutfağın duvarlarını ve tavanını küçük beyaz kurtçukların sardığını gördü. Bunlar incirin bulunduğu kesekağıdın içinden geliyordu. Adam incir paketini hemen kuruyemişçiye götürdü. Kuruyemişçi incirleri tarttı. İncirlerden 130 gram eksik çıktı. Adamla karısı bilmeyerek kurtlu incirleri yemişti. Kuruyemişçi eksik kalan kurtlu incirin parasını keserek üstünü adama verdi. Böylece esnaf kurtlu incirden zarar etmemiş oldu. Ama bir müşterisini kaybetti.

       Adam inşaat yaptırıyordu. Usta 5 kg 10’luk çivi almasını istedi. Adam nalbura gitti, nalbura isteğini söyledi. Nalbur alüminyum terazi kefesini çivi doldurdu. Tarttı. Fiyatını söyledi. Nalbur terazi kefesinin darasını düşmemişti. Adam söyleyince darayı düştü.

       Adam sıhhi tesisat malzemesi alacaktı. Usta listeyi verdi. Çok sayıda boru, dirsek, musluk gibi çeşitli kalem vardı. Nalbur tek tek fiyatları çıkardı ve sonra yüzde 10 KDV ekledi. Halbuki KDV malzemenin fiyatının içindeydi. Söyleyince düzeltti.

       Adam alışveriş yapmak için bir markete gitti. Diğer malzemelerin yanında 6 adet portakal aldı. Parayı ödedi ve evine gitti. Fişi kontrol ettiğinde hiç almadığı bir şey çıktı. Kilosu 30 TL olan portakalın yerine kilosu 65 TL olan cennet hurması yazıldığını fark etti. Ertesi gün markete gidip, durumu anlattığında yanlışlık olmuş diyerek durumu düzelttiler. 1.980 gram yazılan ağırlığın da 1.420 gram olduğu anlaşıldı. Adam, şimdiye dek marketlerin raf fiyatıyla, kasa fiyatlarının farklı olduğunu görmüştü ama aldığı bir malın hem cinsinin hem de gramajının farklı olduğuna ilk defa rastlıyordu. Ne tesadüf ki durum her ikisinde de aleyhindeydi.        

      Türk Milletinin bir Ahilik geleneği vardı. Ahilik, insanlar arasındaki ticaret ve toplumsal ilişkilerde dürüstlüğü, güvenirliği öne alan bir düzendi. Özellikle esnafların iş ve meslek ahlakına saygılı olmasını ve buna uygun hareket etmesini öğütler. Ahiliğin özünde adalet, liyakat, dürüstlük, kaliteli üretim ve halka hizmet anlayışı vardır. Bunlar artık geride mi kaldı? Dürüst işini iyi yapan esnaf, üretici ve ticaret erbabı yok mudur? Hayır. Elbette çoğunluk iyi taraftadır. Ama bunu bozanları da görmek ve ayıklamak gerekir. Her geçen gün sağlığımızı tehlikeye atan gıda terörüne ve hileli satışlara son verilmesi için gereken tedbirlerin alınması en acil görevdir. Bu da iktidara düşer.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr               21.01.2025

 


11 Ocak 2025 Cumartesi

BİR KIRMIZI KARTIM VAR

 



                                                   

       CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in kırmızı kart gösterme eylemi, hem parti içinde hem de sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Özel, bu eylemiyle hükümeti eleştirerek, emekliler, asgari ücretliler ve çiftçiler gibi kesimlerin yaşadığı zorluklara dikkat çekmek istediğini belirtti. Ayrıca, bu kampanyanın 2025'te erken seçim çağrısı yapmak amacıyla başlatıldığını ve tüm mitinglerin ana temasının kırmızı kart olacağını açıkladı. Bu kırmızı kart olayı iyi oldu, doğrusu. Neden daha önce kimsenin aklına gelmediğine şaşırdım. Şimdiye dek iktidarları uyarmak için ışıklar yakılıp, söndürüldü. Tencere, tava çalındı. Düdükler öttürüldü. Ama ilk defa kırmızı kart gündeme geldi. Genel başkan bu aklı veren danışmanına prim vermeli. Kim uğraşacak toplumsal muhalefeti örgütleyip, öncülük yapmaya? Kim uğraşacak ekonomik programla? Kim uğraşacak halkı ikna edecek bir yol haritası ortaya koymaya? Gösterin bir kırmızı kart olsun, bitsin.

      Öyle ya, düşünün bir eylem yapıyorsunuz. “Hak, hukuk, adalet”, diye haykırıyorsunuz. Bundan böyle ona gerek kalmayacak. Hemen AKP genel merkezine gidip, kırmızı kart göstermek, yeterli olacak. İşçiler yürüyüş yapmak istiyor. Polisler önlerini kestiler. İşçiler hep birden kırmızı kartlarını gösteriyorlar. Şıp diye yollar açılıyor. Edirne’de ETUS (özel minibüs şirketi) durakta sizi almadı mı, şak kırmızı kartı göstereceksiniz. Belediye başkanı, sizi dinlemedi mi? İş kolay. Hemen kırmızı kartınıza sarılıp, ona göstereceksiniz. Bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar taleplerinize kulak asmadılar mı, hiç laf anlatmaya çalışmayın. Hemen sihirli kartlarınıza başvurun. “Bir kırmızı kartım var”, kampanyası son hızla tüm ülkede yayılsın, önünde kimse duramasın.

     Kırmızı kart, futbol maçlarında hakemlerin kullandığı bir yöntemdir. Her oyunda olduğu gibi futbol maçının da belirli kuralları vardır. Eğer futbolcular kural dışı sertliğe başvururlarsa hakem de önce sarı kart, sonra da kırmızı karta başvurur. Ve o oyuncuyu saha dışına çıkarır. Takımı da eksik oyuncuyla oyunu devam ettirmek zorunda kalır. Şimdiye kadar futbol tarihinde tüm takıma gösterilen bir kırmızı kart olayı olmadı. Ama bazen kırmızı kart gören oyuncular yüzünden maçı eksik tamamlayan takımların da maç kazandıklarını gördük. Bir de şu soru akla geliyor. Acaba sadece iktidardaki yöneticilere mi kırmız kart gösterebiliriz? Yoksa muhalefetteki beceriksiz yöneticilere de kırmızı kart gösterebilir miyiz? Örneğin seçim kaybetmiş bir il-ilçe başkanına ya da oy kaybetmiş bir adaya kırmızı kart gösterebilir miyiz? Kendi siyasi ikbali için siyaset yapan, bunun için insanları bölen, çalıştığı kurumu zarara uğratan siyasetçilere kırmızı kart gösterebilir miyiz? Bundan böyle herkes kovboyların silah taşıdıkları gibi ceplerinde kırmızı kart taşıyacak. Yarından tezi yok, siz de kırmızı kart alın, yanlış yapanların hemen yüzlerine kırmızı kartı gösterin. Onlar da size kırmızı kartlarını gösterirlerse ne olacak? İşte o bilinmiyor. Yöneticiler bu konuda bir talimatname çıkarırlarsa çok iyi olur.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                       11.01.2024