31 Mart 2020 Salı

GÖRÜNMEZ DÜŞMAN

Büyükçekmece/İstanbul


                                   
             Dünya, Coronavirus salgını nedeniyle büyük bir felaketle karşı karşıya. İnsanlık, gözle görünmeyen bir virüsle mücadele ediyor. Görünmez olan bu düşmana karşı eğer yeterli savaş verilmezse çok sayıda insan kaybı olacak demektir. 31 Mart 2020 itibarıyla, şimdiye dek dünyada bu salgından ölen kişi sayısı 37,820 olmuştur. Tüm ülkelerin birbirleriyle dayanışma içine girdiği günümüzde Türkiye'nin de tüm sağlam güçleri bu soruna hep beraber çözüm bulmak zorundadır. Başta devlet yetkilileri, siyasi partiler, işverenler, işçi ve memur sendikaları, Türk Tabipler Birliği ve benzerleri bir masa etrafında toplanıp milletimize birlik ve kararlılık mesajı vermelidirler. Ne yapılacaksa hemen yapılmalıdır. Esas beka meselesi budur.
                 
            Bu salgın nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de de olağanüstü günler yaşıyoruz. Önlemlerin başında dışarıyla teması kesmek için evde kalmak ve temizlik kurallarına sıkı sıkıya riayet etmek olacaktır. 65 yaş üzeri ve kronik rahatsızlığı olan vatandaşlarımızın ise dışarı çıkmaması gerekiyor. Merkezi iktidar 15-20 gündür peyderpey önlemleri açıklıyor. Kendimizi, ailemizi ve çevremizdeki insanları korumak için bu önlemlere uymak birincil görevimizdir. Her türlü önleme rağmen salgının hızı kesilmiyor. Vatandaşlar olarak panik yapmayalım, önlem alalım, sosyal mesafeyi koruyalım, temizlik kurallarına uyalım, evde kalalım!
                  
           Tüm bunlar, tamam. Ama bir de çalışmak zorunda olup işsiz kalanlar, dükkanı kapalı esnaflar, geliri olmayanları ne yapacağız? Devletin, gerçekten ihtiyaç sahibi olanları saptayıp Anayasamızda yer alan "sosyal devlet", özelliği devreye girmelidir. Merkezi idare ve belediyeler sosyal devlet anlayışını göstermelidir. Hepimiz aynı gemide isek, gemidekilerin hepsini bu görünmez düşmana karşı korumak zorundayız. Her türlü mücadele topyekün olmalıdır. Hiç bir siyasi, dini ayrımcılık gözetmeden sosyal devlet ve sosyal belediyecilik hemen hayata geçirilmelidir. Bu önerileri sıralarken sosyal yardım için merkezi idare ile İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyeleri ayrı ayrı yardım kampanyaları açarak halktan destek istediler. Kuşkusuz, halkımız her zaman olduğu gibi yardımlarını esirgemeyecektir. Ancak Kızılay gibi tam bu işin görevlisi kuruluş nerededir? Esas sorulması gereken ikinci soru da şudur; sosyal devletin gereklerini yerine getirmek için yardım mı toplanmalıdır yoksa devlet bütçesinde bu gibi felaketler için bir kaynak hazır mı tutulmalıdır?



orhankalyoncu.blogspot.com.tr             31.03.2020

27 Mart 2020 Cuma

EVDE KAL SAĞLIKLI KAL


İstanbul/Çamlıca


                                         
             Ankara’da caddede yürüyen yaşlı bir adama genç biri,  ”amca kaç yaşındasın, Coronavirus salgını nedeniyle dışarı çıkman yasak. Sana ceza uygulamamız gerekir ama bu seferlik affediyoruz”, diyerek, videoya çekiyor. Amca’da hastaneden geldiğini, otobüslerin de kendisini almadığını söylüyor. Sosyal medyada gösterilen tepkiler üzerine hiçbir görevi olmadığı halde yaşlı adamla bu şekilde dalga geçen kişiyi polisler, ifadesini almak için karakola götürüyor. Birkaç gün önce Zonguldak’ta yaşlı bir kadın elinde çantalarla özel halk otobüsüne binmek istiyor. Otobüs şoförü, dışarı çıkma yasağı olan kadını otobüse almıyor. Yaşlı kadın da kendisini otobüsün önüne atıyor. “Ben bu çantalarla evime nasıl gideyim”, diyor. Geçen hafta sonu güneş, baharın başlangıcını müjdeler gibi kendisini göstermişti. İnsanlar, bilhassa yaşlı kişiler sokağa çıkma yasağını dinlemiyor, parklarda güneşleniyor, sohbet ediyorlardı. İki yaşlı adam da bankta oturmuş, konuşurlarken bir apartmandan üzerilerine su atıldı. Yaşlı adamlar da yukarıya bakarak uzaklaştılar.  
               
           Yaşlılara nasıl davranılması gerektiği konusunda yeteri kadar eğitilmemiş, Türk örf, adet ve geleneklerinden habersiz bu kişiler, kuşkusuz geneli temsil etmez. Ancak az da olsa olumsuz ve üzücü örneklerdir. Bir gün herkes yaşlanacaktır. Kurallara yaşlı-genç herkes uymalıdır. Uymazsa da bunun yaptırımı vardır. Saygısızca davranmayı gerektirmez. Tam aksine yaşlılara yardım etmeyi gerektirir. Büyüklerine saygılı olmayan toplumların geleceği de olmaz. Coronavirus salgını nedeniyle, cumhurbaşkanlığınca bir dizi önlem alındı. Bunlar son derece doğru ve gerekli önlemlerdi. Anlaşılan o ki bu sıkı önlemlerle bir süre daha yaşayacağız. Alınan bu tedbirlere tüm yurttaşların sonuna kadar dikkat ederek uyması bu salgının önlenmesi için hayati önem taşıyor. 21 Mart 2020 gece yarısından itibaren uygulanan 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımızın evde kalarak dışarı çıkmamaları bu tedbirlerden birisi. Bu demek değildir ki sadece yaşlı insanlar tehlikede, diğer yaştaki insanlar bundan muaf. Uzmanların dediği gibi bu virüs herkese bulaşabilir ve tehlikeli olabilir. Her yaştan insan temizlik ve tecrit kurallarına riayet etmelidir.

           Son günlerde Coronavirusün sadece yaşlıları etkilediğine dair düşüncenin de yanlış olduğunu söyleyen Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başkanı Mike Ryan, “virüs sadece yaşlıları ilgilendiren bir hastalık değil, aynı zamanda orta yaşlılara da ciddi zarar veriyor. Onlar da risk altında”, diye uyardı. Bu küresel felaket sınırlarımıza dayandığından beri temizlik kurallarıyla ilgili hijyen, temizlik, kolonya, dezenfektan ürünleri, su, sabun, diğer yandan tecrit, karantina, sosyal mesafe, sosyal izolasyon gibi sözcükleri dilimizden düşürmez olduk. Artık onlar günlük yaşamımızın ayrılmaz birer parçası oldular. Ulus olarak salgından kaçınmak için “bana bir şey olmaz”, demeden disiplinli bir şekilde temizlik şartlarına uymak ve izole olarak evde kalmak zorundayız. Sadece yaşlılar değil, işi olmayan herkes evde kalmalı, gerekmedikçe evden dışarı çıkmamalıdır. 



orhankalyoncu.blogspot.com.tr            27.03.2020

26 Mart 2020 Perşembe

TECRİT

İstanbul/Boğaziçi

                                                             
                     


                       Görevli, Umreden gelenleri evden çıkmamaları konusunda uyarmak için telefonla arıyordu. Kasabaya yakın köylerden yaşlı bir çifti aradı. Telefona kadın çıktı.
“ İyi günler hanımefendi. Corona Virüs’ten korunma tedbirleri gereği 14 günlük tecride tabisiniz. Yani evden çıkmayacaksınız. Buna uyuyorsunuz, değil mi?”
“ Aaa tabii yavrum. Evden hiç çıkmıyoruz. Şimdi mevlit yapıyoruz. Biz çıkmadık. Onlar geldi.”
                    
                                 --------o-----------o--------------o----------
                     Kadınlar gün yapıyorlardı. Toplu halde bir arada bulunmak riskli olabilir mi", diye kendi aralarında tartıştılar. Aralarından biri, “biz kucaklaşıp, öpüşmüyoruz ya, bize bir şey olmaz”, dedi. Ve ‘gün’ yapıldı.
                   
                               ----------o--------o--------------o---------
                    Adamın biri Cuma günü gelmiş Diyanet İşleri Başkanlığının emri gereği kapalı olan caminin kapısını zorluyordu. Bir yandan da etrafındakilere sesleniyordu, “siz Müslüman değil misiniz? Cami kapalı olur mu? Ben içeri girmek istiyorum.”
                   
                             ----------o-----------o----------o-----------
                    Adam yurt dışından gelmişti ama 14 günlük karantinaya girmemek için bir yol bulup büyük bir kentimizde bulunan sanayi sitesindeki iş yerinde arkadaşlarına, karantinadan nasıl kaçtığını anlatıyordu. Arkadaşları ihbar etti. Görevliler gelip, vatandaşı karantinaya alınmak üzere götürdüler.
                     
                          --------------o----------o---------o---------
                   Yukarıdaki örnekler, günlük yaşamda her zaman rastlayabileceğimiz olaylar. Sıkı tecrit ve temizlik kurallarına uymak zorundayız. Hatta gönüllü karantina altına seve seve girmeliyiz. Durumun ciddiyetini kavrayamamış bazı kişiler olabilir. Onları uyarmalı, önlemlere uymalarını sağlamalıyız. Coronavirus, hepimizin yaşamını tehdit eden tehlikeli bir salgın hastalık. Bu salgın Çin ve Uzakdoğu ülkelerinde baş gösterirken başta İtalya olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, önlem almakta geciktiler. Bundan dolayı, buralarda salgın her bakımdan çok ciddi boyutlara ulaştı.
                
                  Ülkemizde de İçişleri Bakanlığı 21 Mart 2020 tarihi itibarıyla gece yarısından itibaren 65 yaş ve üzeri yurttaşlarımızın dışarı çıkmasını kısıtladı. Bu doğru bir karar ancak bu sosyal izolasyonun toplumun bir kısmına uygulanıp, diğer kısmına uygulanmaması beklenen yararı sağlamak için yeterli değildir. Kanaatime göre topyekun bir seferberlik gerekir. Coronavirus, genç-yaşlı, zengin-fakir ayrımı yapmıyor. Kimilerinde hafif geçerken bağışıklık sistemi zayıf kişilerde öldürücü olabiliyor. 

Son söz:  Panik yapmayın!  Önlem alın!  Evde kalın, sağlıklı kalın!




orhankalyoncu.blogspot.com.tr          23.03.2020

20 Mart 2020 Cuma

KÜRESEL KABUS CORONA VİRÜS

İstanbul Fatih Sultan Mehmet Köprüsü

                              
            Son zamanlarda sadece ülkemizin değil, dünyanın birinci gündem maddesi hızla yayılan, tehlikeli ve bulaşıcı olan Corona Virüsü oldu. Dünya Sağlık Örgütü Corona Virüs’ü pandemi ilan etti. Pandemi veya pandemik hastalıklar; bir kıta hatta dünya yüzeyinde etkili olan salgın hastalıklara verilen genel tanımdır. İlk Corona Virüs vakası 29 Aralık 2019’ da Çin Halk Cumhuriyetinin Hubei eyaletinin yönetim merkezi ve 11 milyon nüfusa sahip Wuhan kentinde görüldü. Tecrit uygulamaları ve diğer tedbirler alınarak 2.5 ay içinde hastalıkta belirli düşüş oldu. Ancak bu kez Uzakdoğu ülkeleri ve İran’a sıçradı. Son haftalarda başta tedbir almayan İtalya olmak üzere Avrupa ülkelerinde hastalık hızla yayıldı, vaka ve ölüm sayısı arttı. İspanya, Fransa, Almanya ve komşumuz Yunanistan’da görüldü. Artık hastalık kapımıza dayandı.
                             
             Bütün ülkeler hastalığın kendi sınırları içine girmemesi için her türlü tedbiri almaya çalışıyorlar. Ülkemizde de, cumhurbaşkanlığınca alınan kararlar  gereği 16 Mart 2020’den itibaren uygulanmak üzere tüm okullar iki haftalık, üniversiteler 3 haftalık tatile girdi. 13-14-15 Mart 2020 tarihlerinde oynanan futbol maçları seyircisiz oynandı. Zorunluluk olmadıkça evden çıkılmaması, özellikle 60 yaş üzeri kişilerin evde kalması, temizlik kurallarına son derece dikkat edilmesi, insanların, 1 metre mesafede durması ve birbiriyle temas etmemesi, tokalaşmaması, kucaklaşmaması tavsiye edildi. 2. bir kararla ibadethanelerde toplu ibadet, kapalı alan toplantıları, düğünler v.b yasaklanırken kahveler, barlar v.b geçici süreyle kapatıldı. Yurt dışından gelen kişiler 14 günlük tecride tabi tutulmaya başlandı. 19 Mart Perşembe günü spor camiasının beklediği bir karar alındı. Buna göre, futbol, basketbol, voleybol ve hentbol maçları süresiz ertelendi. Diyanet İşleri Başkanlığı da müftülüklere gönderdiği yazıyla, Cuma günü ve Kandil gecesi camilerin kapatılmasını istedi.
                           
             Ülke olarak 2-3 haftalık bir süreci az kayıpla atlatmaya odaklandık. Eğer tedbir alınmazsa yani temizlik kurallarına ve tecrit tedbirlerine uyulmazsa ne olabileceğini Çin ve İtalya örneğinde gördük. Bu hastalığın yayılmasını önlemek için yurttaşlarımızın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi son derece önem taşıyor. Hayatımızdan daha önemli hiçbir şey olamaz. Her şeyin başı sağlıklı kalmaktır. Panik yapmayalım! Disiplinli hareket edelim! Bu bulaşıcı hastalık bize her şeyi unutturdu. Adeta bir kalın şal gibi hepsini örttü. Ne artan döviz fiyatları, ne işsizlik, ne hayat pahalılığı, ne enflasyon, ne de sığınmacılar aklımızda. Sanki bir kabustayız. Biran önce uyanmak istediğimiz bir küresel kabus.



orhankalyoncu.blogspot.com.tr         20.03.2020
                            

               

13 Mart 2020 Cuma

DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY


                                          
                   
             Değişim, evrimleşme, gelişme, yenileşme hayatın doğal akışının gereğidir. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Dünyada değişmeyen hiç bir şey yoktur. İnsanoğlu da doğar, büyür ve ölür. Doğadaki bir kaya parçası bile kütle halinden bir çakıl taşı haline gelir. Toplum yaşamında da böyledir. İnsanlar, göçebe topluluklardan, kentlerde her türlü olanağa sahip konutlarda toplum halinde yaşamaya geçti. Ulaşım aracı olarak artık atı, deveyi değil, son model arabaları, uçakları kullanır oldu. 21. yüzyılın insanları dünyanın öbür ucuyla görüntülü konuşuyor, Aya, Marsa yolculuğa hazırlanıyor. Ülkelerin, yaşamlarında da her zaman değişim olmuştur. Savaşlardan zayıf ve bitap düşmüş, Avrupa'nın “Hasta Adam”, diye niteledikleri Osmanlı Devlet’inden Atatürk’ün kısa zamanda yepyeni çağdaş bir ülke yarattığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile 2. Dünya Savaşından sonra harap düşen ve 70 yılda hızla kalkınan Almanya olumlu değişim gösteren örneklerdendir.
                  
           Siyasi yaşamda değişim olmaz mı? Amerika’da başkanlık sisteminde bir başkan, ne kadar başarılı olursa olsun, ancak 4 yıllık 2 dönem için seçilebilir. Avrupa ülkelerinde 15 yıl başbakanlık yapmış Almanya başbakanı Angela Merkel'in dışında, liderlerin nöbet değişimi daha kısa sürede olmuştur. Türkiye’de siyasetçilere gelince; Turgut Özal (1927-1993) 1983’te Anavatan Partisi ile iktidara gelmiş, 1993’te cumhurbaşkanı iken vefat etmiştir. Alpaslan Türkeş (1917-1997), Bülent Ecevit (1925-2006), Necmettin Erbakan (1926-2011) vefat edene kadar partilerinin başında kalmışlardır. Süleyman Demirel (1924-2015)  1962-1981 arası Adalet Partisi, 1987-1993 arası DYP lideri ve başbakanken 1993’te seçildiği cumhurbaşkanlığı görevini 2000 yılında tamamlamıştır.
                      
         Türkiye’nin demokrasi tarihinde; İsmet İnönü 1972’de CHP olağan kurultayında genel başkanlığı Bülent Ecevit’e devretmiş ve vefat ettiği 28 Aralık1973’e kadar sade bir partili olarak kalmıştır.1946’da Türk siyasi hayatını çok partili sisteme geçiren Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet İnönü parti liderliğini de demokratik yolla devretmeyi bilmiştir.  Oğlu Erdal İnönü’de SHP genel başkanlığını, aday olmayarak 12 Eylül 1993 tarihinde yapılan SHP olağan kurultayında Murat Karayalçın’a bırakmıştır. Günümüzde de MHP lideri Devlet Bahçeli 1997, Ak Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan 2001(2014-18 arası hariç), CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılından beri partilerinin başındadır.
              
         Lider ve devlet adamları kolay yetişmez. Ancak her şeyin bir sonu olduğu gibi siyasetin ve liderliğin de bir sonu vardır. Ülkemizde çağdaş anlamda yeni siyaset ve devlet adamlarının yetişmesi için değişimin önünü açmak gerekir. Bu da siyasetin kurallarının yukarıda belirlenmeyip, demokratikleşmesiyle olur. 



orhankalyoncu.blogspot.com.tr     13.03.2020
           

6 Mart 2020 Cuma

LİDER DEMOKRASİSİ

Ebedi Lider

                                       
       Ülkemizde, 1946 yılında çok partili sisteme geçildiğinden itibaren siyasi partilerin liderleri her zaman ön planda olmuştur. İnönü, Menderes, Bayar, Ecevit, Demirel isimleri partileriyle özdeşleşmiş, adeta partileri, onlarsız düşünülemez duruma gelmiştir. Halk arasında parti adından önce liderlerin adı söylenmeye başlanmıştır. Cumhuriyet tarihinde 1950-60 yılları arasında lider olarak Cumhuriyet Halk Partisinde İsmet İnönüyü, Demokrat Parti’sinde Celal Bayar ile Adnan Menderes’i görmekteyiz. 27 Mayıs 1960 yılında Askeri Darbe olduktan sonra CHP’sinin başında İsmet İnönü devam ederken, DP’nin yerine kurulan Adalet Partisinin (AP) başına ise Süleyman Demirel gelmiştir. 1970’lerde Adalet Partisinde Süleyman Demirel’in liderliği sürmüş, CHP’sinde demokrasi tarihinde ilk kez demokratik olarak genel başkanlık el değiştirmiş, 1972’de yapılan kurultayda İsmet İnönü’nün yerine Bülent Ecevit genel başkan olmuştur.
      12 Eylül1980 Askeri Darbesinden sonra TBMM ve partiler kapatılıp, liderlerin bazıları Zincirbozan Askeri Üsse götürülerek mecburi ikamete mecbur tutuldu. Darbe sonrası kurulan Askeri Konsey, 1983 genel seçimlerine 3 partinin katılmasına izin verdi. Bunlar; Turgut Özal’ın Anavatan Partisi (ANAP), Necdet Calp’in Halkçı Partisi (HP), Turgut Sunalp’in Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) idi.1987’de yapılan referandum sonucu eski partilerin liderlerinin yasakları kalkınca tekrar liderlik koltuklarına döndüler. Adalet Partisinin yerine kurulan Doğru Yol Partisine (DYP); Süleyman Demirel, Sosyal Demokrat Parti (SODEP)- Halkçı Parti (HP) birleşmesiyle oluşan Sosyal Demokrat Halkçı Partisine (SHP);Erdal İnönü, Milli Selamet Partisi (MSP) yerine kurulan Refah Partisine (RP); Necmettin Erbakan, Milletçi Hareket Partisinin (MHP) yerine kurulan Milliyetçi Çalışma Partisine (MÇP); Alpaslan Türkeş, Rahşan Ecevit tarafından kurulan Demokratik Sol Partisine (DSP); Bülent Ecevit genel başkan oldular.
    1990’lı yıllarda Turgut Özal’ın cumhurbaşkanı olması üzerine ANAP’ın başına önce Yıldırım Akbulut daha sonra Mesut Yılmaz geçti. Turgut Özal'ın ölümü üzerine de onun yerine cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel’den sonra DYP’sine Tansu Çiller genel başkan oldu. SHP’nin başındaki Erdal İnönü yerini Murat Karayalçın’a bıraktı. SHP ile 1992’de yeniden açılan CHP birleşince 09.09.1995’te Deniz Baykal CHP’nin yeni genel başkanı oldu. 2000’li yıllarda ANAP ve DYP yapılan seçimlerde baraj altı kalarak tabela partileri haline geldiler. 2001’de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurucu genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014’te cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Ak Parti’nin başına önce Ahmet Davutoğlu (27.08.2014- 22.06. 2016) sonra da Binali Yıldırım (21.05.2016- 21.05.2017) seçildiler.
     2020 Türkiye’sinde, Adalet ve kalkınma Partisinin (Ak Parti) genel başkanı ve cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ı, Cumhuriyet Halk Partisinin başında (CHP) 2010 yılından sonra Deniz Baykal’ın yerine geçen Kemal Kılıçdaroğlu’nu, 1997’den beri Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) başında Devlet Bahçeli’yi, 25 Ekim 2017’de kurulan İYİ Parti’nin başında Meral Akşener’i, Saadet Partisinin (SP) başında Temel Karamollaoğlu’nu, Halkın Demokrasi Partisinde (HDP) eş başkanlar olarak Mithat Sancar’ı ve Pervin Buldan’ı görmekteyiz.
     Cumhuriyetin kuruluşundan beri ülkemizin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk ve İstiklal Savaşı kahramanı İsmet İnönü’den sonra partilerinin başında birçok lider geldi, geçti. Kimisi, gerçek devlet adamı, kimisi de sadece partilerinin genel başkanı oldular. Lider olmak kolay değildir. Ülkesinin yazgısına damgasını vurur. Liderlerin başarı ya da başarısızlığı hakkındaki hükmü tarih verecektir. Ancak 21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamamıza çok az bir süre kala artık her şeyi liderlerden beklemek yerine demokrasinin niteliklerinin arttırılması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Çağdaş batı demokrasilerinde güçlü lider değil, güçlü demokrasi vardır.




orhankalyoncu.blogspot.com tr     06.03.2020