Hüseyin köyde yaşıyordu. Tarım ve
hayvancılık para kazandırmadığı için iki oğlu da bir sanayi kentine çalışmaya
gitmişlerdi. Hüseyin köy kahvesinde otururken kendi kendine düşünüyordu. 25-30
yıl önce köy capcanlıydı. Herkes üretmek için hevesliydi ve çalışıyordu. Şimdi
köy boşalmıştı. “Anlayamıyorum”, diyordu. “Niye böyle oldu?”
Salih, 2023 yılı 6 Şubat Kahramanmaraş
merkezli deprem felaketinden etkilenen yüzbinlerce kişiden biriydi. Evi
yıkılmış, eşini kaybetmiş, bir oğluyla kalakalmışlardı. Konteynerde yaşamaya
çalışıyorlardı. “Anlayamıyorum”, diyordu. “Biz oğlumla nasıl yaşayacağız, bize
kim yardım edecek? Devletin şefkatli eli bize uzanacak mı?”
Aliye’nin kocası ölmüştü, özürlü oğluyla
kalıyordu. Kocasından eski bir evi kalmıştı ama özürlü aylığı ve bakıcı
aylığından başka gelirleri yoktu. Bu da geçimlerine yetmiyordu.
“Anlayamıyorum”, diyordu. “Yoksulluk bizim kaderimiz mi?”
Hasan bakkal dükkanı işletiyordu. İlk
ticarete atıldığı zamanlar iyi para kazanıyordu. Ama şimdi öyle değildi. Her
geçen gün raflardaki malı eksiliyordu. Enflasyon onun sermayesini yiyordu.
Sattığı malını yerine koyamıyordu. Bir de dev gibi zincir marketler ile rekabet
edemiyordu. Ama bu yaştan sonra başka bir iş de yapamazdı. “ Anlayamıyorum”,
diyordu. “Neden böyle oldu?”
Arkadaşları ona Fırıldak Ali diyorlardı. Hep
güçlüden yana tavır alıyordu. Dolayısıyla hiç kaybetmezdi. Ama bir gün
güvendiği dağlara kar yağdı. Tuttuğu belediye başkanı seçimleri kaybetti.
İhalesiz işlettiği park da elinden gitti. “Anlayamıyorum”, diyordu. “Bizim
başkan kesin kazanır, diyordum. Ama kaybetti.”
Alaattin öğretmen, yıllarca öğrenci
yetiştirmiş, yetiştirdiği öğrencileri üst kademelerde yöneticilik yapmıştı.
Şimdi asgari ücretin altında bir maaşla ay sonunu getirmeye çalışıyor, her gün
hesap yapıyordu. “Anlayamıyorum”, diyordu. Eğitim emekçilerinin değeri bu kadar
mı olmalıydı? Cumhuriyetin ilk dönemlerinde öğretmen maaşları, milletvekili maaşları
ile eşit değil miydi?
Aile sağlık merkezinde seksen yaşlarında
bir kadın tek başına sessizce oturuyordu. Önünde bir yürüteç vardı. Sırası
gelince yavaşça kalktı. Sakin adımlarla yürütecini hareket ettirerek doktorun
odasına girdi. İçeride kalması biraz uzamıştı. Muayene odasının kapısı
aralıktı. İçeride konuşulanlar dışarıdan duyuluyordu. Yaşlı kadın genç doktora
şöyle diyordu, “anlayamıyorum doktor bey, geçen seneye kadar çok iyiydiler. Her
seferinde beni dolaşırlar, halimi, hatırımı sorarlardı. Ama ne olduysa artık
gelmiyorlar. Bayram geçene kadar onları bekledim. Hiç olmazsa telefonla arayıp,
“hayırlı bayramlar”, dileyebilirlerdi. Dilemediler, doktor bey. Bayram geçeli 3
gün oldu. Hep onların aramasını bekledim. Ama aramadılar. İlaçlarımı yazdırmak
için buraya zor geldim. Her tarafım ağrıyor. Ama onları arayamam.” Belli ki
yaşlı kadın muhtemelen çocuklarından ya da başka yakınlarından yakınıyordu.
Doktor anlayışlı bir tavırla dinliyor, “ararlar belki, Ayşe hanım. Biraz
bekleyin”, diye yaşlı kadını teselli etmeye çalışıyordu. Yaşlı kadın doktora, “iyi
günler”, diyerek veda ederken “anlayamıyorum”, diyordu. “Her şey gayet iyiydi,
neden aramıyorlar?”
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 09.12.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder