26 Şubat 2021 Cuma

DURDURUN

 


Bizim Kadınlarımız


 

                Durdurun kadın cinayetlerini, artık. Neredeyse her gün işlenen bu cinayetler, sıradan olaylar haline geldi. Son yıllarda iyice artan kadınların öldürülmesine daha ne kadar seyirci kalacağız? Herkes kanıksadı, sanki! Türkiye’de resmi rakamlara göre 2008`de 80 olan kadın cinayeti, yıllar içinde artarak 2015`de 303, 2016`da 328, 2017`de 409, 2018`de 440, 2019`da 474, 2020’de 300 olmak üzere son 13 yılda toplam 3.485 olmuştur. Dile kolay, bu kadar kadın hayattan koparıldı. O kadınların daha yaşayacak hayatları, gerçekleştirecek hayalleri, büyütecek çocukları olacaktı. Bu nasıl bir acımasızlıktır. Günlük gazetelerin 3. sayfalarında her gün cinayet haberlerini okuyoruz. 24 Şubat 2021 tarihli gazetede yine kadın cinayeti haberleri vardı. 1. haber, “Manisa’da 43 yaşındaki eski erkek arkadaşı, 33 yaşındaki kadını pompalıyla katletti.” 2. haberde,“Muğla/Fethiye Kelebekler Vadisinde bir adamın, 7 aylık hamile eşini uçurumdan attığı iddia ediliyordu.” 3. haber, “genç kadının hikayesi yürek sızlattı. Adana’da bir kadın, 15’inde evlendi, 16’sında anne oldu, kocasından gördüğü şiddet yüzünden 20’sinde ölmek istedi.”

          Ülkemizde, 2021 yılının Ocak ayında 23 kadın katledildi. 23 kadının  % 70’i evinde, eşi ya da yakınları tarafından öldürüldü. Kadınlar, büyük oranda boşanmak ya da ayrılmak istedikleri için ve bunun gibi kendi hayatlarına dair karar almak isterken öldürüldü. Hiçbir neden, bir insanın canını almanın nedeni olamaz. Kadın erkek ilişkilerinde, uygar insanlar anlaşır, uzlaşır ya da anlaşmıyorlar ise ayrılır. Bunun dışında, çeşitli nedenlerle dışarıda, sokakta işlenen kadın cinayetleri de sıradanlaştı.

          Bu cinayetlerin nedenleri arasında ekonomik nedenler ile birlikte toplumun bir kısmının kadına biçtiği rol ve kadının kendi hayatına dair karar almak istemesini kabul etmeyen bir anlayışın olduğunu görüyoruz. Ancak 21. yüzyılda kadınların özgürce yaşamını kurmalarının önünde hiçbir engel olmamalıdır. Kadınların iş ve eş seçmeleri en doğal haklarıdır. Kadın, erkek eşitliği temelinde her insanın istediği gibi yaşama hakkı vardır. Yaşam hakkı, bir insanın en temel hakkıdır.  O yüzden yaşama hakkına saldıran kim olursa olsun en şiddetli cezaya çarptırılmalıdır.  Şiddet ve cinayetleri durdurmak için faillerine sıfır tolerans gösterilmeli, cezalar arttırılmalı ve tavizsiz uygulanmalıdır.

          Atatürk, Türk kadınına Avrupa ülkelerinden önce seçme, seçilme hakkı tanıyan yasalar çıkartmış, kadınların her alanda söz sahibi olmasını sağlamıştır. Atamızın söylediği şu sözü de kimse unutmasın. “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                   26.02.2021

         

        







19 Şubat 2021 Cuma

BÜLBÜL KORUSU

 


Guguk Kuşu-Bülbül Korusu/Uzunköprü Fotoğraf:Ali Çıtak


 

 

 

                                                  

 

          Tekerleklerinin gıcırtısı kulaklarımızda çınlarken, öküz arabası tozlu, topraklı yolda ağır ağır yol alıyordu. Sabahleyin daha gün doğmadan kalkıp, hazırlanmıştık. Dallığa gidiyorduk. Yaklaşık 60 yıl önce 5-6 yaşlarımdayken Bülbül Korusunda yapılan dallığa ilk gidişimdi. Her zaman gidemezdik. Motorlu araç yok denecek kadar azdı. Öküzlerin çektiği kağnılar ile birkaç saat çeken bu yolculuk, hafızamda silik siyah beyaz bir fotoğraf gibi asılı kalmıştı.

         Sonraki yıllarda da, dallığa ailece ya da arkadaşlarımızla gittik. Dallık, bir panayırı andırırdı. Çarşısında, salıncaklar, yiyecek, içecek hatta giyecek satan sergiler kurulur, çadırlarda köfteciler, çevirmeciler hizmet verirdi. Aileler, bunlara rağbet etmez, daha ziyade evde hazırladıkları yiyecekleri hep beraber yerlerdi. Bazılarında mangallarda etler kızartılır, bunlara içkiler eşlik ederdi. Genellikle, Mayıs ayının üçüncü pazar gününe denk gelen Uzunköprü Dallığı, meşhurdu. Etraf köy ve ilçelerden hatta büyük illerden gelenler olurdu. Yemyeşil orman içinde, insanların hep beraber, aynı zamanda topluca piknik yaparak neşe içinde baharı karşılamaları, bir gelenek halinde günümüze kadar geldi. Halk arasında dallık yapılan bu koruya “Bülbül” denirdi.

        Uzunköprü Belediye Meclisinin 2021 Şubat ayı toplantısından sonra kamuoyu, 9 bin dönümlük Bülbül Korusunun 4560 dönümünün 3 özel firmaya 49 yıllığına kiraya verileceğini öğrendi. Kiraya verilecek alandaki meşe ağaçlarının kesilerek yerlerine ceviz ve badem ağaçları dikilmesi öngörülüyordu. Ormanlık vasfını kaybettiği söylenen bu alan doğal bir ormandır. İçinde Katran Ardıçları, gürgen, çeşitli türde meşe ağaçları, karaçalı vardır. Bölgede Kasım aylarında, tahtalı, ardıç kuşu, çulluk, florya, saka, iskete gibi kanatlı hayvanlar barınmaktadır. Nisan ayında üveyikler, göç kuşları ve yerli kuşlar yavru çıkarmak için bölgeye gelir, Memeli hayvanlardan tavşan, tilki, çakal, domuz, porsuk, gelincik, sansar, küçük sincaplar yaşar. Ayrıca çoban aldatan, kara leylek, gök kuzgun, guguk kuşu, bülbül ve ibibik gibi kuş türleri yaşamaktadır. Hasancık (ağaç yedi uyuru), pürtüklü ve küçük semender, küpeli su yılanı, sarı yılan görülmüştür.  

         Ergene Nehrinin kirliliğinden son derece olumsuz etkilenen Uzunköprülüler, bir de oksijen deposu olan bu ormanlık alanındaki ağaçların ve içinde yaşayan canlıların, küçük ve büyükbaş hayvanların otladığı meraların yok edilmesine seyirci kalamaz Tüm doğa severler, Uzunköprü İlçesi, Mescit Mahallesi sınırları ve Belediye mücavir alanı içinde bulunan Bülbül Korusu, Mesire ve Dallık etkinlik alanı, mezarlık alanı, mera alanlarını kapsayan toplam 4560 dönüm ormanlık alanındaki meşe ağaçların kesilerek ceviz ve badem ağaçları için özel kişilere verilmesine karşı durmalıdır. Bırakın, bu doğa harikasının yok edilmesini, yüzlerce cins hayvana ev sahipliği yapan ekolojik, doğal bir koru olan Bülbül Korusunun, “Milli Park”, ilan edilerek koruma altına alınması gerekir.

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                       19.02.2021

 

 

 

 

       

 

 

           


12 Şubat 2021 Cuma

İNCENİN GÜLÜ

 







                             

                                                     

            

         Hallacı Mansur, 1100 yıl önce şöyle demiş; "bizi düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar." Cumhuriyet Halk Partililer için, İncenin gülü de böyle. Muharrem İnce, düne kadar tüm siyasi hayatını borçlu olduğunu söylediği partiyi terk ederken, bir gün tekrar çalabileceğini düşünerek, partinin kapısını sert kapatmaması gerekirdi. Lidere, yöneticilere, yönetim şekline eleştirileri olabilir. Hatta kızgınlığı veya öfkesi de olabilir. Ancak unutmasın ki bu parti sadece yöneticilerden ibaret değildir. Arkasında milyonlarca üye, seçmen ve 100 yıllık tarih vardır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı vardır. Tabela partisi olacak diye küçümsediği parti, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisidir. Kişiler, incelir, uçar gider ama parti ve ilkeleri ilelebet kalır.

       Cumhuriyet Halk Partililer, sayın İncenin 2012-2014 yılları arasındaki CHP grup başkan vekili iken yaptığı etkili konuşmalarını, 2014 yerel seçimlerinde Yalova belediye başkanının çok az farkla kazandığı seçimlerde, sandıkların başında, sandalye tepesinde uyuduğunu, 2018 cumhurbaşkanı seçimlerinde, alanları doldurduğunu, yaptığı heyecanlı konuşmalarla insanlara umut verdiğini unutmadı. Ama cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra “ben vefa duygusu taşıyorum. Bir faninin, kendisine karşı iki kez aday olmuş bir kişiyi cumhurbaşkanı adayı yapması kolay değildir. Bunu yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşına çıkıp, aday olmam”, deyip seçimlerin hemen ardından taraftarlarınca olağanüstü kurultay için imza toplanmasını, seçim akşamı sonuçlar kesinleşmeden, daha itiraz süreci varken, “Adam kazandı”, deyip ortadan kaybolmasını da unutmadılar.       

       8 Şubat 2021 pazartesi günü Muharrem İncenin, “inceldiği yerden kopsun”, diyerek 42 yıldır her kademesinde görev yaptığını söylediği, başarısı için ter döktüğü, yıllarca emek verdiği Cumhuriyet Halk Partisinden ayrılması, kolay bir karar değildir. Bunu, sadece siyasi bir hırsın sonucu olarak değerlendirmek, eksik olur. Terazinin öbür kefesine, yani CHP yönetimine de bakmak lazım. Başarıya giden yol, iç cephenin birlik, bütünlük içinde olmasından geçtiğine göre en sağdan, sola kadar ittifak arayışı içinde olan CHP genel merkezi, parti içindeki birlik ve beraberliği sağlamakla da yükümlüdür. Bunu, rahatsızlıkları görmezden gelerek değil, demokratik kanalları genişleterek, yani, daha fazla demokrasi ile sağlayabilir. CHP üst yönetimi ise diğer siyasi partilerde olduğu gibi merkeziyetçi bir yapıyı sürdürmeye çalışıyor. Ancak bu durum bile, partiden ayrılmayı değil, tam aksine parti içinde kalıp, sonuna kadar mücadeleyi gerektirirdi.

       Partiden ayrıldığın zaman seni yağmurda, çamurda maddi, manevi destekleyenleri de terk etmiş olursun. Partide, kişilerin değil, ilkelerin önemli olduğunu bilen büyük bir çoğunluk, bu istifayı, liderlik mücadelesi ve bireysel siyasi ikbal arayışı olarak değerlendirecektir. Siyaset, bir satranca benzer. Parti içi veya dışındaki rakiplerin seni hata yapmaya zorlayabilir. Meydan okumadan önce oynayacağın taşı, sonraki hamleleri düşünerek oynamak zorundasın. Yoksa bir hamleyle vezirini kaptırabilir, şah-mat olabilirsin.

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr.         12.02.2021

 

 


9 Şubat 2021 Salı

65 YAŞ VE ÜZERİ

 





                          

                                            

           Amerika Birleşik Devletlerinin 20 Ocak 2021’de yemin ederek görevine başlayan yeni başkanı Joe Biden (20 Kasım 1942 doğumlu) 78 yaşında. Ülkemizde seçim barajını geçen parti liderlerimizin çoğu 65 yaşın üzerinde. Mimar Sinan, Süleymaniye Camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmiş, Selimiye Camisini tamamladığında ise 86 olmuştu. Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı. Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak işinin başındaydı. Goethe, en büyük eseri Faust’u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. Dört defa İngiltere başbakanı seçilen William Gladstone son kez görevine geldiğinde 83 yaşında, İsmet İnönü CHP genel başkanlığını bıraktığında 88 yaşındaydı. Görüldüğü gibi yaşlılık insanın yaratıcılığını bitirmiyor.  Tam aksine bu kişiler, tecrübe ve bilgileri ile insanlığa fayda sağlıyorlar.

          Coronavırus salgını dolayısıyla tüm ülkeler, önlemler alıyor, kısıtlamalar getiriyor hatta  bazıları 2-3 haftalık tam kapanmaya gidiyorlar. Ülkemizde de 11 Mart 2020’den sonra önlemler uygulanmaya başladı ve halen devam ediyor. Bazı işyerlerinin kapatılması, maske, mesafe ve temizlik önlemlerinin dışında ülkemize özgü farklı bir önlem daha var. Sadece 18 yaş altı ve 65 yaş üzerindeki yurttaşlarımıza getirilen sokağa çıkış kısıtlaması. Son aylarda bu yaşta insanlar sadece 3 saat dışarı çıkabiliyorlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan, ev hapsi gibi bir uygulama. Üstelik bilimsel bir geçerliliği de kanıtlanmamış. Bilim kurulunun tavsiyesiyle, iktidar tarafından uygulanan bu tedbir başlangıçta geçici olduğu düşüncesiyle anlayışla karşılandıysa da artık yaşlıların sabrını zorluyor. Ülkemizdeki yaş kısıtlaması, bu kişilerde depresyon yaratmaya başladı. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu dönemde yaşlılarda birçok hastalığın nüksettiğini, 70 yaşında hayatında ilk kez antidepresan kullanmak zorunda kalan kişilerin olduğunu belirtmiş.

        Ülkemizde hekim, öğretim üyesi, gazeteci, siyasetçi, esnaf, tüccar, sanayici ve bunun gibi her alanda görev yapan 65 yaşın üzerindeki bir kısım kişiler, pandemi dolayısıyla getirilen bu yaş kısıtlamasından muaf. Ama çalışma hayatının dışında olan 65 yaş üzerindeki kişilere kısıtlamalar var. Toplu taşıma araçlarına, marketlere bile alınmıyor. Bu durum, anayasanın eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. En olgun çağını yaşayan 65 yaş ve üzerindeki yurttaşlarımız da kendilerini rahatlıkla koruyabilir, tedbirlere uyarak dışarı çıkıp, yürüyüş yapabilir, güneşten faydalanabilir, torunlarını gezdirebilir, ilaçlarını almaya eczaneye, doktora gidebilir. Yurttaşlar arasında eşitsizlik yaratan, bilimselliği kanıtlanmamış ve insan haklarına aykırı bu yaş kısıtlamasının, ülkemizden de bir an önce kaldırılması gerekir.  

 

orhankalyoncu.blogspot.com         08.02.2021

 

 


3 Şubat 2021 Çarşamba

CUMHURİYET HALK PARTİSİNDEN İSTİFALAR

 



İsmet İnönü ve Bülent Ecevit


 

 

                      

           29 Ocak 2021 tarihinde 3 milletvekili CHP’den istifa etti. Türkiye’de kamuoyu birden o noktaya odaklandı. Kimi, istifaları haklı buldu , kimi haksız. Bu istifalar, bana yarım asır önce CHP’de yaşanan istifaları anımsattı. 1965 yılında CHP’de İsmet İnönü genel başkandı. Bülent Ecevit, 18 Ekim 1966’da yapılan 18. Olağan Kurultayda genel sekreter seçilince “Ortanın Solu”, fikrini ortaya attı. Bunun üzerine 1967 yılında Turhan Feyzioğlu, 47 milletvekili ve senatör ile partiden ayrılarak Güven Partisini kurdu. 12 Mart 1971’e gelindiğinde Askerler,  Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi Hükümeti'ne karşı bir Askeri Muhtıra verdiler. Bunun desteklenmesini isteyen İsmet İnönü’ye, Bülent Ecevit karşı çıkarak, görevinden istifa etti. 14 Mayıs 1972’de yapılan kurultayda, İsmet İnönü’nün aday olmaması üzerine Ecevit genel başkan seçilince, eski genel sekreter Kemal Satır da istifa ederek Cumhuriyetçi Partiyi kurdu. Bu istifalardan sonra CHP, 1973 seçimlerinde %33,3 ve 1977 seçimlerinde %41,4 oy alarak birinci parti oldu.

         Tarihten ders almak için tarihimizi ve siyasi geçmişimiz bilmek gerekir. Demokratik mücadele dünden bugüne devam ediyor. Ama bireysel davranış ve siyasi çıkarların bir sonuç vermediğini tarih bize göstermiştir. Günümüzde de fikir ayrılığına düştüklerini ifade ederek CHP’den istifa edenler kervanına 3 milletvekili daha katıldı. Tarih, onlar için de kararını verecektir. 2018 seçimlerinde CHP’den seçilen 27. dönem İzmir milletvekili Mehmet Ali Çelebi. Yalova milletvekili Özcan Özel, Karabük milletvekili Hüseyin Avni Aksoy'un, Memleket Partisi kurma hazırlıkları yapan Muharrem İnce ile beraber hareket edecekleri belirtiliyor. Muharrem İnce de CHP’sinde 16 yıl milletvekilliği, 2 dönem grup başkan vekilliği yapmış ve 2018’de CHP’sinin cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Bu istifalardan öncesi de var. 26.  ve 27. dönem CHP Ardahan milletvekili Öztürk Yılmaz, 20 Kasım 2018’de partiden ihraç edildi. Yenilik Partisini kurarak, partinin genel başkanı oldu. 24. Dönem CHP Ankara milletvekili Emine Ülker Tarhan, 2011-13 yılları arasında grup başkan vekili idi. 13 Ekim 2014'de partisinden istifa ederek 14 Kasım 2014’de Anadolu Partisini kurdu. 1 Kasım 2015 seçimlerinde 0,06 oranında oy aldı.12 Aralık 2015’de partisini feshetti. Bu milletvekillerinin ortak özellikleri; hepsinin genel merkezce atanarak milletvekili olmasıydı.

         Ayrışarak kazanılmaz, birleşerek kazanılır. Ne kadar ulvi amaçları öne sürerseniz sürün, içinde bulunduğunuz partinin birliğini bozarsanız, üstelik bunu seçim üzeri yaparsanız, amacınız sorgulanır. CHP’sinin, tüzüğü, programı, üye yapısı, parti içi demokrasi tavrı ve genel başkanı yeni değil ki. 10 yıldır böyle. Siz bu parti içinde inandığınız doğrular için mücadele etmek yerine istifayı seçiyorsanız, milletvekili olurken size sahip çıkan partiye ve seçmene saygı duymanız, bunun için de partiden olduğu gibi milletvekilliğinden de istifa etmeniz gerekir. Zahmetsiz kazanan, kolay kaybeder. CHP genel merkezi de, parti üyelerine, “siz kendi adaylarınızı seçme kabiliyetine sahip değilsiniz, biz sizin yerinize seçeriz", anlayışıyla üyesinin ve seçmenin önüne bu milletvekillerini getirdikleri için sorumludurlar.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr   02.02.2021


30 Ocak 2021 Cumartesi

KÜÇÜK ESNAF

 





  

 

 



              Küçük esnaf deyince en başta bakkal, manav, berber, terzi gibi işlerle uğraşanlar aklımıza gelir. Bu esnaflarımız, günümüzde her türlü olumsuz şartlara direnerek ayakta kalmaya çalışıyorlar. Sayıları, şimdi azalmış olsa da, eskiden her mahallede birkaç bakkal dükkanı bulunurdu. O muhitte oturan her ailenin neredeyse kendi bakkalı vardı. Bizim sokakta oturanlar genelde Mavi Köşe Bakkalından alışveriş ederlerdi. Bazen veresiye alışveriş edenler olur, ailenin küçük oğlu, “babam selam söyledi, deftere yazar mısın”, derdi. Aybaşı gelince hesap görülürdü. Kredi kartları henüz icat olmamıştı ama bakkal amcanın açtığı kredi her zaman vardı Son yıllarda, birbiri ardına açılan büyük sermayeli zincir marketler, mallarını büyük çapta toptan aldıkları için fiyatlarını ucuz tutabiliyorlar. Her biri aynı zamanda birer bakkal, manav, kasap, balıkçı, ayakkabıcı, züccaciyeci. Ekmekten, televizyona kadar her şeyi satıyorlar. Küçük esnaf, bir yandan bu dev mağazalarla rekabet etmeye çalışırken, öte yandan vergi, Bağ-Kur primi, dükkan kiraları dışında enflasyon ile de mücadele ediyor. Sattıkları mallarını, aynı fiyat ile yerine koyamıyorlar ve zamanla sermayeleri eriyor.

          Bunlar yetmezmiş gibi bir de, ülkemizdeki Corona (Covit-19) salgını, on aydır herkesi etkilediği gibi küçük esnafı da derinden etkiliyor. Geçen gün bir gazetede şöyle bir manşet vardı, “esnaf kan ağlıyor, iflaslar kapıda." Esnaf dediğimiz kişi zaten sermayeden çok emekle iş yapan kimsedir. Bakkal, kahveci, berber, kuaför, lokantacı ve bunun gibi günlük çalışan insanlardır. Çalışmazlarsa, dükkanlarının giderlerini ödeyemeyecekleri gibi kendileri de evlerine ekmek götüremezler. Orta direği temsil eden ve kendi kendinin işvereni olan hatta yanında insan çalıştıran bu kesimin ayakta kalması için desteğe ihtiyaçları vardır. Pandemi sürecinde merkezi iktidarın yanı sıra yerel yönetimler de, dar gelirli vatandaşların ve esnafın yanında durmaya çalışıyorlar. Bazı belediyeler, kiracısı olan esnafa kira almayarak destek oluyor, nakdi ve ayni yardım yapıyorlar. Ancak küçük esnafların bu şartlarda devlet desteği olmadan ayakta kalmaları mümkün olmayacaktır. Yapılan yardımlar ya hepsine ulaşmıyor ya da yetersiz kalıyor. Sonunda esnaf eriyor ve dükkanlarını kapatmak zorunda kalıyorlar.

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr     30  .01.2021


22 Ocak 2021 Cuma

BU MEMLEKET BİZİM



              



  



    

     Nazım Hikmet'in şiirinde dile getirdiği gibi; “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan / Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.”  Muharrem İnce'de "Memleket Partisi", adıyla bir siyasi parti kurarak kendine yeni bir rota çiziyor. Yalova’nın Elmalık köyünde 4 Mayıs 1964’te dünyaya gelen İnce, fizik öğretmeni olarak liselerde ve dershanelerde görev yaptıktan sonra 2002 seçimlerinde CHP’sinden Yalova milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. CHP'sinde bir çok görevler üstlendi.
Partisinin Yalova il başkanlığını,16 yıl milletvekilliğini, 
İki dönem grup başkanvekilliğini yaptı. 
24 Haziran 2018 seçimlerinde, partisi tarafından cumhurbaşkanı adayı gösterildi.
Yüzde 30,6 oranında oy aldı.
2014 yılında toplanan CHP 18. Olağanüstü kurultay ve 2018'de yapılan
36. Olağan Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı genel başkan adayı oldu. 
Genel başkanlık yarışını kaybetti. 2015 ve 2018 yıllarında olağanüstü kurultaylar için
imza toplama girişimleri olduysa da, bunlar da sonuçsuz kaldı. 

        25-26 Temmuz 2020 tarihinde yapılan CHP 37. Olağan Kurultayından sonra Muharrem İnce’nin parti içindeki huzursuzluğu verdiği demeçlerle ortaya çıktı. Yayılan parti kurma iddialarını 11 Ağustos 2020 günü yalanladı. Şimdilik parti kurma niyeti olmadığını söyledi.Sivas Kongresinin yıl dönümünde 4 Eylül 2020’de Sivas’ta “Bin Günde Memleket Hareketi”, adında siyasi bir hareket başlattı. 25 Eylül 2020 tarihinde yaptığı açıklamada cumhurbaşkanlığına aday olup,  olmayacağına CHP’sinin adayına bakarak karar vereceğini söyledi. İnce, 8 Aralık 2020 tarihinde, Memleket Hareketinin partileşeceğini,partinin adının Memleket Partisi olacağını, 1 Mart 2021’de kuruluş dilekçesini vereceklerini açıklıyordu. CHP yönetiminin tavrı, İnce için bir ihraç kararı vermek yerine, İnce’nin kendisinin istifa etmesinin beklenmesi yönünde idi. Muharrem İnce hareketi yeni bir evreye dönmek üzere. Siyasi tercihler, kişinin siyasi geleceğini etkilemesinin yanısıra ülkenin geleceğini de etkiler. Bunun örnekleri daha önce görüldü. Siyaset ayrıca çok çelişkiyi de kaldırmaz.

       İnce’nin, CHP’sinin cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra “bir daha, genel başkanın karşısına aday olarak çıkmam”, demesinin üzerinden çok zaman geçmeden, seçimlerden hemen sonra taraftarlarınca, olağanüstü kurultay için imza toplanması, seçimden önce 50 bin avukatı YSK’nın önüne yığarım dedikten sonra seçim akşamı ortadan kaybolması, sabahı ve itiraz sürecini beklemeden “adam kazandı”, demesi, yakın geçmişte ona destek verenleri hayal kırıklığına uğratmıştı. Siyasette, “dün, dündür, bugün bugündür”, diye bir siyasi felsefe olsa da, bazı konular tarihe mal edilir ve unutulmaz.

      Siyasetçilerin geçmişten ders alarak bugünü ve geleceği planlamaları gerekmez mi? Bundan 32 yıl önce 1989 yerel seçimlerinde SHP, Türkiye’de başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere birçok büyükşehir belediyesini kazanarak %29’a yakın oy oranıyla birinci parti olmuştu. Genel başkan Erdal İnönü ile genel sekreter Deniz Baykal arasında bir anlaşmazlık çıktı. Ardı ardına yapılan 3 kurultaydan da Erdal İnönü az farkla seçimleri kazanınca, Deniz Baykal 1992’de CHP’sini açtı. 1994’te İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıkları kaybedildi. Sonradan SHP ve CHP birleşmesine rağmen oylar giderek azaldı ve 1999 seçimlerinde parti baraj altında kaldı.

 Son söz: “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; hiç ibret
 alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”  Mehmet Akif Ersoy

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr     22.01.2021