3 Mayıs 2022 Salı

EKONOMİNİN SEYİR DEFTERİ

 




           Ülkemizdeki ekonominin seyir defterinde son bir iki aylık ekonomik gelişmeleri değerlendirmiş olsaydık, herhalde hükümetin karnesi zayıflarla dolu olurdu. Ne oldu da her şeyin bağlı olduğu Amerikan doları ve AB Euro’su jet hızıyla 18 ve 20 liraları gördü? Daha kısa bir süre önce bu para birimlerinin kur fiyatı 8 ve 10 lira civarında değil miydi? Sonra bir gecede 11 ve  13 liralara indi. Bunu önceden bilenler kimlerdi ve neler kazandı? Faizi indirelim derken faiz dahil döviz kuru ve enflasyon oranı yükseldi. Artık hayat daha pahalı. Resmî enflasyon % 36 ama çarşı, pazarın enflasyonu %82. Bu yüzden yapılan ücret zamları daha cebe girmeden eridi.

        “Bu fasulye yedi buçuk lira, hem oynasın hem kaynasın”, diye bir zamanlar üzerine şarkı yapılan kuru fasulyenin kilosunun fiyatı 40 lira olmuş, inanılır gibi değil. Biz tarım ülkesi değil miydik? Yakına kadar inek peynirini 38 TL’ ya alıyorduk, 78 TL olmuş. Mutfak tüpü 150 TL’dan 220 TL’ya çıkmış. Bunlara elektriğe. mazota. benzine. doğal gaza, ulaşıma. nakliyeye ve yollara-köprülere yapılan zamları da eklersek ne kadar hazin bir manzarayla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkar.  

        Bir kere daha ortaya çıktı ki içtiğimiz sudan, yediğimiz ekmeğe, soluduğumuz havaya kadar her şey siyasetle ilgili. Onun için bu sorunların çözümünü de siyaset kurumu yapacaktır. Biz, yurttaşlara düşen görev de bizi idare edecek kişileri seçerken dikkatli olmamızdır. Kendilerini değil, ülkeyi düşünen siyasetçileri bulmalıyız. Siyaset aslında bir meslek değildir. Uzun yıllar yapılan siyaset, yapanı da ülkeyi de yorar. Yeni nesillere yol açmak gerekir.

        Bazı partilerin siyasi partiler ve seçim yasaları ile ilgili hazırlık yaptıklarını biliyoruz. Seçim barajının düşmesi, milletvekili sayısının tekrar 450’ye indirilmesi, seçim süresinin 5 yıl  yerine 4 yıl olması, milletvekili emekliliğinin tekrar düzenlenmesi, milletvekilinin en fazla 3 dönem seçilmesi, parlamenter sisteme dönülmesi gibi demokratik taleplerin seçimlerden önce seçim vaadi olarak açıklanması gerekir.

         Seçimler 4 yılda bir yapılmış olsaydı 2022 Türkiye için seçim yılı olacaktı. 1946’da çok partili sisteme geçildiğinden beri olağanüstü haller dışında seçimler hep 4 yılda bir yapılmıştır. Son 23 yıla baktığımızda (1999-2022), 18 Nisan 1999 seçimlerinin ömrü 3 yıl, (sadece bir kez) 3 Kasım 2002 seçimlerinin 4,5 yıl, 22 Temmuz 2007 seçimlerinin 4 yıl, 12 Haziran 2011 seçimlerin 4 yıl, 7 Haziran 2015 seçimlerinin 5 ay, 1 Kasım 2015 seçimlerinin 3,5 yıl olmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilen 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri üzerinden de geçen süre 4 yıla yaklaştı. Seçimler için 4 yıl normal bir süredir ve 2022 Haziranında bu süre dolmaktadır. Türkiye erken ya da zamanında artık seçim sürecine girmiştir. İktidar ve muhalefet partileri attığı her adımı seçimlere yönelik atıyor. Seçmen de milli iradenin tecelli edeceği seçim sandığını bekliyor. Son söz Türk Milletinin olacak. 

2 Mayıs 2022 Pazartesi

BU ZAMLARI KİM YAPIYOR

          





            Ringde rakibinden devamlı yumruk yiyen boksör neredeyse nakavt olacak hale gelmiş ama antrenörü,”vur koçum, şimdi devireceksin", diyormuş. Boksör sonunda dayanamamış, “peki, ben onu dövüyorsam, o zaman beni kim dövüyor?” Biz de şimdi 2021 yılının son günlerine girerken boksörün yediği  yumruklara benzer zam sağanağı altındayız. Geçen hafta İstanbul Fikirtepe Cuma Pazarında alışveriş için dolaşırken bir tezgah önünde bir pazarcı esnafı ile bir kadın müşterinin yüksek sesle tartışmasına şahit oldum, Satıcı, “zamları devlet yapıyor”, derken, müşteri de “hayır, zamları siz yapıyorsunuz”, diyordu. Zaten hükümet de, esnaf da zamların sebebinin kendilerinin olmadığını ileri sürüyorlar. Halk olarak biz bu zam dayağını yiyoruz ama zamların sahibi yok. Peki, bu zamları kim yapıyor?

         Gelelim döviz kurlarının son günlerdeki füze hızındaki artışlarına. Neredeyse son bir ayda %70 civarında bir artış oldu. Her gün bir öncekinden daha fazla bir artışla uyanıyoruz. Artık hiç kimse alış-veriş için dövizin oynaklığı karşısında bir karar veremiyor. Piyasalar gözlerine fener tutulmuş tavşan gibi şaşkın. Çiftçi dövize bağlı olarak fiyatları devamlı arttığından gübre, ilaç, mazot alamıyor, esnaf sattığını yerine koyamıyor, vatandaş pahalılıktan alışveriş yapamıyor, İşçi, memur, emeklinin maaşları durduk yerde eriyor. Kim bu duruma dur diyecek?          
        Son başbakanımız gitmeden önce şöyle demişti, “dolar dolsa ne olur, dolmasa ne olur?” Şimdi gördük ne olduğunu. Dolar doldu ve çoğumuz fakirledik. Alım gücümüz düştü, hayat pahallığı arttı, enflasyon karşısında maaşlarımız eridi. Bir bakanımız da bir TV programında karşısındaki sunucuya, “ dolarla mı maaş alıyorsunuz”, diye sormuştu.  Bugünleri görünce ister istemez, “keşke dolarla maaş alsaydık”, demekten kendimizi alamıyoruz. Aynı bakan görevden affını isterken sosyal medyadaki dilekçesinde de şöyle diyordu, “at izi, it izine karıştı. Allah sonumuzu hayır eylesin.” Artık bu son söze bir şey denmez. .iPad’imden gönderildi

20 Ekim 2021 Çarşamba

TARİHİ EDİRNE EVLERİ

 




                                         

TARİHİ EDİRNE EVLERİ



      Ülkemizin kuzeybatısında Yunanistan ve Bulgaristan sınırında yer alan Edirne Osmanlı Devletine başkentlik yapmış, tarihi bir kentimizdir. 2018 sayımına göre Merkez nüfusu 180.327’dir. Arda, Tunca ve Meriç Nehirlerinin buluştuğu düzlükte kurulmuştur. Serhat kenti Edirne; doğası, tarihi, kültürü ve üniversitesi ile ülkemizin Batı'ya açılan penceresidir. Çağdaş kent yapısı ile bir Avrupa kentinden farksızdır.

     Altyapı eksikliği giderilmeye çalışılırken son gittiğimde Edirne 'de gözüme çarpan başka bir eksiklik daha oldu. O da Safranbolu evleri gibi tarihi değere sahip Edirne Evlerinin bakımsızlığı. Bakım ve onarım bekleyen evlerden ben iki tanesine Sabuni Mahallesinde rastladım. Hatta yıkılmak üzere olan bir tanesinin üzerinde T.C Edirne Valiliği ve ÇKV’nın şu tabelası vardı. “Tarihi Tescilli Yapı T.C Edirne Valiliği Tarihi Konakları İhya Projesi kapsamında Edirne İli Çevre Koruma Vakfı tarafından yapılmaktadır.” Tabelanın altında 2018 tarihi vardı. Anlaşılan bu tarihi eserin ihya edilmesi 2018’den beri bekliyor. 2018’den beri el atılmayan bu yapı biraz daha bekletilirse kendisinden bile eser kalmayacak. Başta Mimar Sinan’ın Osmanlı Padişahi 2. Selim için yaptığı Selimiye Camii (yapımı 1568-1575) olmak üzere yüzlerce tarihi esere ev sahipliği yapan Edirne’de Tarihi Edirne Evleri de ilgi bekliyor.

      Vikipedi’de kaynakçası Anadolu'da Ev ve İnsan/Prof. Dr. Metin SÖZEN-Prof. Dr. Cengiz ERUZUN/Emlak Bankası Yayınları olan Edirne Evleri ile bilgiler şöyle; 18. yüzyıldaki Eski Edirne’den günümüze kadar gelen Edirne Evlerinin hemen hemen tümü ahşaptı. Dış yüzey bağdadi sıva ya da ahşap kaplamadır. İki kattan fazla hemen hemen yok gibidir. Odalar büyüdükçe ve tepe pencereleri bulunan, içi oldukça özenle süslenmiş mekânlardır. Evlerin tümü bahçe içinde yer alırdı. Bahçe içindeki konumlarına göre incelendiğinde üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Sokak üzerinde yer alanlar : İki katlı olanların üst katında sokağa bakan pencereler olmasına rağmen alt katta pencere yoktur. Tek katlı evlerde ise sokak cephesinde hiç pencere yoktur. Sokaktan uzakta ve bahçenin bir köşesinde yer alanlar : Komşu arsalara bitişik olanlarda, komşuya bakan cephede hiç pencere yoktur. Pencereler tamamen kendi bahçelerine bakarlar. Ağaçlı ve çiçekli bahçenin ortasında yer alanlar : Evin dört yönü de bahçeye baktığı için, istenen yönlere rahatlıkla pencere açma olanağı söz konusudur. Odalar en sade yaşayanlarından, çok zengin ve görkemli yaşam sürdürenlere kadar aynı ilkelerin geçerli olduğu bir düzendeydi. Odaların hepsi insan yaşamı için gerekli ihtiyaçları karşılayabilen düzeyde olmasına rağmen yine de Edirne evlerinde belli işlevlere göre ad alan odalar vardır. Oturma Odası: Günlük oda olarak bilinir. Yatak Odası: Eski dönemlerde Musandralık denilirdi. Misafir Odası: Konuklara ayrılan odaya Hoşametlik, denilirdi. Ayrıca bazı evlerde namaz odaları adı verilen namaz kılmaya ayrılmış bir mekân daha vardır.

     Tarihi yapılar insanlığın ortak mirasıdır. Onları korumak, bizden sonraki nesillere aktarmak hepimizin görevidir.

 

Orhankalyoncu.blogspot.com.tr         22.10.2021

 

 

 

 

 

 

 

 


15 Ekim 2021 Cuma

PARLAMENTER SİSTEM

 




Gazi Mustafa Kemal Atatürk





                                       

      15 Ekim 2021 itibarıyla Türk lirası, Dolar- Euro karşısında güneş görmüş kar gibi eridi. Bu durumun hayat pahalılığının artmasına, alım gücümüzün düşmesine neden olacağını söylemek, kehanet sayılmaz. İğneden ipliğe gelecek zamlar herkesi olumsuz etkileyecektir. 22 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmeden önce Dolar 4,70, Euro 5,50 TL idi. Üç buçuk yılda döviz yüzde yüze yakın arttı? Bu durum muhalefetin ileri sürdüğü gibi yönetim sistemi ile ilgili olabilir mi?

      Muhalefet partileri, ekonomik konuların yanında "erken seçim" ve “İyileştirilmiş Parlamenter Sistem” konularını da gündemde tutmaya devam ediyorlar. 5 yıl için seçilen cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin görev sürelerinin dolmasına daha 18 aylık bir süre olmasına rağmen ülkemizde bir seçim atmosferi hakim oldu. Şimdiden vaatler havada uçuşmakta, partiler kendi aralarında temaslar yapmakta, halk arasında dolaşmaktadırlar. Muhalefet partilerinin en büyük seçim vaadi, sistem değişikliği üzerinedir. “İyileştirilmiş, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, sözlerini Millet İttifakını oluşturan muhalefet partilerinden çok duyuyoruz.

         16 Nisan 2017’de yapılan referandum ile yürürlüğe giren anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin yönetim şekli esaslı bir şekilde değişime uğradı. 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra ülkemiz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetiliyor. Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminde, cumhurbaşkanı aynı zamanda parti genel başkanıdır. Bakanların ve cumhurbaşkanı yardımcılarının hepsi dışarıdan atanır ve onların sorumluluğu sadece cumhurbaşkanına karşıdır. İstediği takdirde cumhurbaşkanı onları görevden alabilir. Eğer milletvekillerinden biri bakan olursa milletvekilliğinden istifa etmesi gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bakanlar için güvenoyu ve gensoru verilemeyecektir. Bütçeyi cumhurbaşkanı hazırlayacak, millet meclisinde kabul edilmediği takdirde yeniden değerleme oranında arttırılarak geçerli olacaktır. Cumhurbaşkanı kararnameler çıkarabilecek, yüksek yargı ve devletin üst yönetim kadrolarını atayabilecektir. Parlamenter Sistemde ise cumhurbaşkanı devleti temsil eder, tarafsızdır, sembolik yetkilere sahiptir. Hükümet, halkın seçtiği milletvekillerinin oluşturduğu meclisin içinden çıkmaktadır. Çoğunluğu kazanan veya en fazla milletvekili çıkaran siyasi partinin genel başkanı başbakan olarak atanır ve hükümeti kurar. Bakanlarını genel olarak milletvekillerinden seçer. Meclis, yasa yapmanın yanı sıra, güvenoyu, gensoru yoluyla da hükümet üzerinde denetim görevini yapar. Hükümetin hazırladığı bütçeyi oylarıyla onaylar veya reddeder. Diğer denetim görevini de bağımsız ve tarafsız yargı yapar. Yürütme, yasama ve yargı böylece bir dengeye kavuşur.

        Önümüzdeki genel seçimler, mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Parlamenter Sistem arasındaki halkın tercihini gösterecek. Seçim sonuçları, bu konuda referandum niteliğinde olacak. Mevcut sistemin, karar ve icraat sürecini hızlandırdığını öne süren Cumhur İttifakını oluşturan Ak Parti, MHP, BBP, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden yana tavır alırken, bu kadar yetkinin bir kişiye verilemeyeceğini savunan Millet İttifakını oluşturan CHP, İyi Parti, DP, SP ile yeni kurulan Deva, Gelecek, Memleket ve Değişim partileri, Parlamenter Sistemden yana ağırlıklarını koymaktadırlar.

       İktidara talip olan Millet İttifakını oluşturan siyasi partiler, seçim öncesi “İyileştirilmiş, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, derken bunun tanımını, eski sistemden ne farkı olacağını da açıklamaları gerekir. Örneğin; siyasi partiler yasası ve seçim yasaları değişerek, daha demokratik hale gelecek mi? Seçim barajı düşecek veya kaldırılacak mı? Siyasi partilerde lider ve ekibinin kayıtsız egemenliği devam edecek mi? Milletvekili, belediye başkanı, belediye ve il genel meclisi adaylarını parti üyeleri mi seçecek, yoksa bu adaylar yine genel merkez tarafından mı atanacak? Kısacası, parti içi demokrasi olacak mı?


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                           15.10.2021

       

          

 

 


27 Eylül 2021 Pazartesi

NİNNİLERLE UYUTAN DİZİLER

 

                                                    

Beyaz Fener



 

        2020 yılının ilk aylarında başlayan Coronavırus (Covid 19) salgını, 2021 yılında da değişik varyantlarla etkisini sürdürüyor. Aşının uygulanması ile beraber ölümler azaldı ise de vaka ve vefat sayıları tamamen sona ermedi. 26 Eylül 2021 tarihi itibarıyla ülkemizde günlük vaka sayısı 25,861, vefat sayısı 228 olmuştur. Aşının yaygınlaşması tek çare olarak gözüküyor. Pandemi, sadece ölümcül bir salgın olarak kalmadı, bununla beraber ekonomik ve sosyal yönden de toplumları derinden etkileyip, yaşam tarzını değiştirdi. Pandemi döneminde evlere kapandık. Sosyal hayatımız iyice kısıtlandı. Ev kadınları, emekliler, işini kaybedenler, uzaktan eğitim nedeniyle okullara gidemeyen öğrenciler evde uzun süre geçirmek zorunda kaldılar. Kitap okuma alışkanlığı ülkemizde yaygın olmadığından, internet ve TV halkın tek seçeneği oldu.

       Bu süreçte, İster, istemez zorunlu televizyon seyircileri kervanına ben de katıldım. Televizyon kanalları arasında dolaşırken bir diziye rastladım. Adı, Yasak Elma imiş. Pür makyajlı kadınlar, lüks konutlarda entrika üstüne entrika çeviriyorlar. Onu beğenmedim. Diğer kanala bakalım. O da ne? Zengin bir çevrede, mesleği müteahhitlik olan Sadakatsiz bir adam, başarılı bir doktor olan eşini genç bir kızla aldatıyor. Çocukları arada kalıyor. Birbirlerine oynadıkları, çevirdikleri filmleri izliyoruz. Yok, onu da beğenmedim, Başka bir kanalda, başka bir dizi bizi bekliyor. Masumlar Apartmanı. Kardeşler bir dairede, kiracıları apartmanın başka bir dairesinde oturuyor. Ev sahibi delikanlı, kiracı kız ile gizlice evleniyor. Ev sahibi delikanlı ve kız kardeşleri biraz çatlak. Hikaye öyle fantastik rüyalar eşliğinde sürüyor. Arka Sokaklarda bir polisiye dizisine bakalım. O da ne pıtrak gibi insan ölüyor. Zaten hastalık kasıp, kavuruyor. Bir de dizi icabı da olsa bu kadar kan görmeye dayanamayız. Başka bir kanala bakalım. Yine başarılı iş adamları, şık hanımlar, lüks konutlar, lüks araçlar Barajda başlayan maceralarına villalarında devam ediyorlar. Neyse akşamı geçirdik. Gündüz programlarında belki içimiz açılır. Ama nerede? Kayıp, ihanet, cinayet, katili bulma programlarından geçilmiyor. Moral verici bir program yok. Survivor, yemek, gelin-kaynana kavgaları, moda programları da sabun köpüğü gibi uçup, gidiyor. Aklımızda sadece kavgalar kalıyor. 

        Eskiden siyah beyaz bir aşk hikayesi gibiydi televizyon dizileri. Perihan Abla, mahallenin ablasıydı. Mahallenin Muhtarlarını özlemle beklerdik. Halkın içinden Kapıcı Cafer, Cemil-Sevim çifti vardı, Bizimkilerde. Akasya Durağı, Seksenler, Kurtuluş dizileri daha yakın zamanlardaydı. Müzik programları olurdu, Bir Başka Gece, Kantolar, Solistler Geçidi gibi. Şimdi müzik yok oldu. “Olacak O Kadar Televizyonu” vardı, Levent-Oya Kırca’nın. Ali Kırca’nın sunduğu, Siyaset Meydanı tartışma programlarının liste başıydı. Siyasi parti liderlerinin yuvarlak masa etrafındaki tartışmaları sabaha kadar izlenirdi. 

       Televizyon için yabancıların kullandıkları bir söz vardır, “Aptal Kutusu”. Doğru mu, değil mi? Onu dizileri izleyenlere bırakalım. Yine de televizyon programlarının bizi uyutmasına izin vermeden, beynimizin uyuşmaması için kitap okumaya ne dersiniz?

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                 26.09.2021

     

26 Ağustos 2021 Perşembe

ERİKLİNİN GÖZYAŞLARI



 

                              

ERİKLİ SAHİLİ

       

        Ülkemizin hemen hemen her köşesi tabiatın çeşitli güzelliklerine sahiptir. Saros Körfezi de bunlardan biridir. Bu güzellikleri korumak, gelecek nesillere bırakmak her yurtseverin görevi olması gerekirken ne yazık ki el birliğiyle rant uğruna hoyratça tahrip ediyoruz. Bölgemizin Keşan ilçesinin mücavir sahası içinde yer alan Erikli Sahili ve civarı da bundan nasibini alıyor. Erikli köyü tepelerinden başlayarak pıtrak gibi çoğalan deniz manzaralı evlerin alt yapıları bir soru işareti olarak karşımızda duruyor. Saroz Körfezini etkileyecek Sazlıdere’deki doğalgaz limanı inşaatı itirazlara rağmen devam ediyor. Kumsalların kiralanması da anayasal bir hak olarak halkın sahillerden yararlanma hakkına açıkça aykırılık teşkil ediyor.

       Bunlarla beraber Saros Körfezinin gelişmiş merkezlerinden biri olan Erikli Sahilinin de birçok sorunu var. Bunların başında su, kanalizasyon, arıtma ve yol gibi alt yapı hizmetleri gelir. Bu sahile 30 yıldır Erikli Sahili sakinlerinin kurmuş olduğu kooperatif eliyle hizmet geldi. Ancak o zamanki nüfusa göre planlanan hizmetler artan nüfus ve ev sayısıyla beraber yetersiz kalmaya başlayınca, daha kaliteli hizmet gelmesi ümidiyle üyeler, genel kurul kararıyla 2019’da kooperatifi tüm mal varlığıyla belediyeye devretti. Amaçlanan, Erikli Sahilinin her türlü gelirini alan Keşan Belediyesinin buraya artık üvey evlat değil, öz evlat gibi davranması idi. 

      Öyle mi oldu? Pek değil. Belediye, ilk önce iş başına gelir gelmez daha önceden kooperatifin getirmiş olduğu suya yüzde yüz zam yaptı. Üyelerin beklemediği bir durumdu. Bu nedenle Erikli Sahili sakinlerinin bir kısmının belediyeye karşı bir güven kaybı oldu. Yapılacak bir şey yoktu. Yetki belediyede idi. 2020 yaz sezonuna su getirilecekti. Pandemi öne sürülerek o da olmadı. Halbuki temiz su, başta pandemi ve diğer salgın hastalıkları önlemek için acilen getirilmeliydi. Arıtma tesisleri de çevresine pis koku yaymaya ve yeteri kadar arıtılmadan denize bırakılan su nedeniyle denizi kirletmeye devam etti. Yol çalışması olarak da bir kaç asfalt yamanmasının ötesine geçilmedi. Geçen sezon gelmeyen su, bu sezonun başına da yetişmedi. 19-20 Temmuz 2021 gibi su verilmeye başlandı. Bu kez de eski şebekeye tazyikli su verilince birçok yerde su boruları patladı. Neredeyse petrol fışkırır gibi bazen günlerce sular boşa aktı. Sanki Eriklinin gözyaşlarıydı. Yetersiz sayıdaki elemanlar da ne yapacaklarını, nereye yetişeceklerini şaşırdılar. Bu durum daha önceden öngörülmeli ve planlanmalı idi. Böylece hem vatandaş mağdur olmaz, hem de sular boşuna akmazdı.

     Bir de, gelen hizmetin bedeline bakalım; su bağlantı bedeli olarak eski su abonelerinden peşin 6.625 TL, yeni abonelerden 9.125 TL isteniyor. Vadeli ödersen 2.307 TL gibi bir faiz işletiliyor. Bu hesaplama, hizmet odaklı değil, tamamen kar odaklı bir hesaplama. Katılım bedeli, yapılan masrafın bir kısmını halktan almayı gerektirir. Bu sistem ise bütün parayı vatandaştan çıkarmayı hedefliyor. Bunun için Belediye, söz konusu parayı katılım bedeli olarak değil, su bağlantı bedeli olarak aldığını ileri sürüyor. Sonraki yıllarda yapılacak konutların abonelikleri ve su bedelleri de kar hanesine yazılacak. Yaparsa gönüllerin belediyesi yapar. Ne diyelim!

 

orhankalyoncu.blogspot.com tr       26.08.2021

       

 

        

9 Ağustos 2021 Pazartesi

UZUNKÖPRÜ’DE PARKLAR


 

                                       

UZUNKÖPRÜ Atatürk Parkı

          

          Uzunköprü yeşil alan, meydan ve parklar konusunda oldum olası zengin sayılmaz. Yeni yerleşim merkezi olan Cumhuriyet Mahallesinde son aylarda yeni parklar açılmasına rağmen merkez mahallelerde oturan yurttaşlarımız bu imkandan mahrum kaldılar. Halbuki Uzunköprü’de yarım asır önce merkezde gerçek iki park vardı. Hükümet Konağı karşısındaki park ve Cumhuriyet Meydanının yanındaki park. Halk arasında yukarı park ve aşağı park diye geçerdi. Halkın asıl rağbet ettiği yukarı parktı. Yaz aylarında her zaman dolar taşardı. Yer bulamayanlar da, günümüzde betonlaşan, aşağı parka giderlerdi. Televizyon, bilgisayarın yaygın olmadığı, deniz kenarlarının henüz çok rağbet görmediği, otomobil sahibi olmanın bir hayal sayıldığı dönemlerde rengarenk çiçeklere ve asırlık ağaçlara sahip parklarımız halkın tek nefes alabildiği yerlerdi. Her zaman bakımlı idiler.

         Günümüzde de parklar revaçta olmaya devam ediyorlar. İnsanlar açık havada, toprakla, yeşilin buluştuğu mekanlarda oturup, dinlenmeye dostları ve ailesiyle sohbet etmeye ihtiyaç duyarlar.  Aynı zamanda parklar, çiçeği, ağacı ve yeşiliyle görsel olarak da göze hitap ederler. Kısacası parklar bir kentin olmazsa olmazıdır. Bu yerlerin kentin merkezinde her an ulaşabilecek yerde olması da önemlidir. Evde sıkılan bir anne çocuğunu alıp, hemen hava almaya çıkabilmeli, iki yaşlı amca çok yürümeden gelip orada sohbet edebilmeli, gençler vakit geçirebilmeli, bir kişi dışarıdan gelen konuğunu orada ağırlayabilmelidir. Uzunköprü’de böyle bir konumda olan Atatürk Parkının yeniden düzenlenerek halkın hizmetine açılması Uzunköprülüler için bir kazanımdır. Kentin tam merkezinde olan bu parkımızın önce bir kısmı betonlaştırılarak düğün salonu ve dükkanlar yapılmış, daha sonra da bir kısmı otoparka çevrilmişti. Uzun yıllardır bakımsız kalan bu parkımızın tekrar halkın hizmetine girmesini bir Uzunköprülü olarak memnuniyetle karşılıyorum.

       Uzunköprü Belediyesi tarafından işletmesi yapılan Atatürk Parkı, kuşkusuz çok önemli bir ihtiyacı karşılıyor. Yeni olduğu için bazı eksiklerin olması da normaldir. Yüksek ağaçlara konan kuşların, ön tarafı kuş pislikleriyle batırdığı görülüyor. İlk önce mikrop saçan kuş pislikleri için acilen önlem alınması gerekir. Onlar için o ağaçların etrafına bez ya da branda türü şeyler gerilebilir. Üst taraftaki masaların örtüsüz olması da şık durmuyor. Garson olarak görevlendirilen belediye personeli de mesleki olarak göreve yabancı duruyorlar. Yapmak kadar işletmenin de önemli olduğunu unutmayalım.

        Özellikle yazın sıcak günlerinde insanların gidebileceği parklar, meydanlar yeşil alanlar Uzunköprü içinde çoğaltılmalıdır. Küçücük Telli Çeşme Meydanında bile pandemiden önce banklarda yer bulunmuyordu. Kent merkezinde daha fazla yeşil alana ve parka ihtiyaç olduğu açık. Bu konuda Kırkkavak Deresi bulunmaz bir fırsat gibi duruyor.  I9 Mayıs Caddesinin üzerinde bulunan Pancar Şirketinin yeri de değerlendirilebilir. Düşünülen Festival Alanı projesi ile birlikte Cep Terminali, Pazaryeri ve Mazhar Müfit Kansu Parkı tekrar düzenlenebilir, şehirle bütünleşebilir. Sonuç olarak Uzunköprü parklarıyla, yeşil alanlarıyla yaşanabilir ve örnek bir kent olmalıdır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr      09.08.2021