13 Mart 2024 Çarşamba

ZOR BİR YARIŞ

 






                                                                     

       31 Mart 2024 yerel seçimlerine çok az bir süre kala tüm partiler sahada. Zor bir yarış olacak. Adaylar tüm gücüyle ipi göğüslemek için çalışıyorlar. İktidarı elinde tutan Ak Parti (Cumhur İttifakı) iktidarını güçlendirmek, muhalefet partileri de onu geriletmek düşüncesindeler. İktidar partisi ile muhalefet partileri eşit şartlarda mı yarışıyor? Bu soruya “evet”, diyemeyiz. Bu durum ülkemizde uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanıdır. Bakanları, TBMM dışından kendisi atıyor. Devletin üst kademe bürokrasisi, TRT ve Anadolu Ajansı yöneticileri cumhurbaşkanı tarafından tayin ediliyor. Bu yöneticilerin görev süreleri de cumhurbaşkanına bağlıdır. Demokrasilerde sadece seçimlerin olması değil, onun kadar seçim yarışının adil ve eşit şartlarda gerçekleşmesi de çok önem taşır. Türk demokrasisi Cumhuriyet’in ilanından beri geçen 100 yılda bu konuda önemli mesafeler kat etmişse de, daha kat edeceği çok yol vardır.

         Hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük diye günümüzde dillendirdiğimiz ilkeler için verilen mücadele yeni değildir. İnsanlar, 1215 yılında İngiltere’de İlan edilen Magna Carta’dan (Büyük Sözleşme) beri hak ve özgürlükler peşindedir. Bu sözleşme ile İngiltere’de kralın bazı yetkileri kısıtlandı ve kralın kanunlara uygun hareket etmesi kararlaştırıldı. Daha sonra Fransız Devrimi (1789-1799) ile Fransa’da mutlak meşrutiyet devrilip yerine cumhuriyet ilan edildi. Bu devrim sadece Fransa’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi ve ulus devletlerin doğmasına sebep oldu. Buna göre egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi. Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı. Tüm bunlar Osmanlı Devleti’ni de etkiledi. 23 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edildiğinde Osmanlı aydınlarından ve dönemin Uzunköprü kaymakamı Mazhar Müfit Kansu ile belediye başkanı Hafız İsmail Yayalar’ın öncülüğünde 11 Aralık 1908’de ilk defa Uzunköprü’de Özgürlük Anıtı açıldı. Bu anıtın dört bir tarafına 1789 Fransız İhtilalinin ilkelerini ifade eden Hürriyet (Özgürlük), Adalet, Eşitlik (Müsavat), ve Kardeşlik (Uhuvvet) yazıldı.

         Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde Türkiye'de saltanat ve hilafet kaldırıldı. Ve "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir", ilkesiyle Cumhuriyet ilan edildi. Böylece padişahın tebaası yerine yurttaşlık hakkına kavuştuk. Anayasamızın 10. Maddesine göre de; “ Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları kanun önünde eşittir. Hiçbir gruba ya da zümreye ayrıcalık tanınamaz. Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Henüz Avrupa’da birçok ülkede olmayan kadınlara seçme ve seçilme hakkını da Mustafa Kemal Atatürk TBMM’nde kabul edilen bir kanunla 1934 yılında vermiştir. Gerçekten bileğinin hakkıyla bir yere gelen ve oturduğu koltuğun hakkını veren sayısız kadın siyasetçimiz vardır. Ancak siyasetçinin başarı kıstası, cinsiyetinden ziyade halkın dertlerine ne ölçüde çare bulduğu ile yakından ilgilidir. Çağdaş bir toplum için 1908’de Uzunköprü’de dikilen Özgürlük Anıtı'nda yazıldığı gibi eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet gerekir. Halkın iradesinin tam manasıyla ortaya çıkması da ancak bu ilkelerin hayata geçmesi ile olur.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                   13.03.2024

 


6 Mart 2024 Çarşamba

NELER OLUYOR BİZE

 




                                                         

      Ülkemizde son yıllarda ardı ardına yaşananlardan sonra, ”neler oluyor, bize”, diye kendi kendimize sormadan edemiyoruz. Bırakın son yılları, son aylarda hatta son günlerde bile durmadan yakalanan uluslararası mafya liderlerinin, yerli çetelerin ve terör örgütlerinin haberlerini okuyoruz. Bu haberleri cinayetler, trafik kazaları, kadın cinayetleri, kavgalar ve saldırı haberleri takip ediyor. En son televizyon haberlerinde 28 Şubat 2024 günü Mersin’de yaşlı bir çifte otobüs içinde acımasızca yapılan bir saldırıyı izledik. 17 yaşındaki bir gencin ve bir lisede müdür olan babasının yaşlı çifte saldırısının hiçbir açıklaması olamaz. Yaşlı ve hasta insanlara saldırmak insanlığın neresinde var?  

      Günlük gazetelerin üçüncü sayfalarında genellikle cinayet, trafik kazaları, intihar, kavga ve saldırı gibi haberler yer alır. 29 Şubat 2024 tarihli Sözcü Gazetesinin üçüncü sayfasında bu haberlerden bazıları şöyle:

 Birinci haber: Sokak ortasında kanlı infaz. Bir kişi can verdi. Kayseri’deki iki grup arasındaki çatışmada bir kişi vurularak yaralandı. Hastanede vefat etti.

İkinci haber: Genç çift aynı gün katledildi. 26 Şubat günü Turhan Özdemir (54) uyuşturucu kullanan kızı Dilan Özdemir’i (19) bıçaklayıp, öldürdü. Kızın arkadaşları da kızın sevgilisi Selam Şenci’yi darp edip bıçaklayarak öldürdü.

Üçüncü haber. “Eşim beni öldürecek”, dedi, cesedi bulundu. Adapazarı’nda oturan Leyla Demir (56) polisi arayarak kocasının kendisini darp ettiğini ve öldüreceğini ihbar etti. Bir süre sonra cesedi Sakarya Nehri’nde bulundu.

Dördüncü haber: Emekli öğretmen denize düşüp öldü. Antalya’da barınakta teknesi bulunan emekli öğretmen Muzaffer kaynak (67) önceki gün bilinmeyen bir nedenle denize düştü. Sabah saatlerinde ölüsü bulundu.

Beşinci haber: 1 Mart’ta nişanı vardı. Kazada can verdiler. İzmir’de iki kardeşten Ümit Şahin’in (22) kullandığı otomobil yolda bariyerlere çarptı. Yanındaki ağabeyi Davut Şahin (26) ile birlikte yaşamını yitirdiler. Davut Şahin’in 1 Mart’ta nişanı için Van’dan geldiği öğrenildi.

Altıncı haber: Çığ düştü, bir kişi yaşamını yitirdi. Bingöl’ün Genç ilçesinde Yenisu köyü yakınında çığ düştü. Ekrem Canlı (64) çığ altında kalarak can verdi.

        Her gün bu ve buna benzer haberleri okuyoruz, dinliyoruz, izliyoruz. Toplum içindeki yaşayan insanların psikolojisi mi bozuldu? İnsanlar sanki her an patlamaya hazır dinamit gibi. En ufak bir olayda silahlara sarılanlar oluyor. İhmal sonucu insan kayıplarımıza en son örnek Erzincan İliç’te yaşandı. Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin 2010 yılı Aralık ayından beri altın üretimi yaptığı Çöpler Maden sahasında çıkarılıp istiflenen siyanürlü toprağın 13 Şubat 2024 tarihinde kayması sonucu toprak altında 9 işçi kaldı. 8 Temmuz 2018 tarihinde Uzunköprü-Halkalı seferini yapan yolcu treninin Çorlu yakınlarında devrilmesi sonucu da 25 kişi yaşamını yitirmişti. Aradan geçen beş buçuk yılda da bu dava sonuçlanmadı. Bunlar bizim kaderimiz mi? Tren kazaları, trafik kazaları, iş kazaları, cinayetler kaderimiz olamaz. Bunları önlemek için gereken tedbirleri almak yöneticilerin görevidir. Yöneticilerimizin görevlerini yapmalarını beklemek de vatandaş olarak hakkımızdır.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                       06.03.2024


27 Şubat 2024 Salı

EMEKLİLER YILI

 








        2024 yılı Cumhurbaşkanı tarafından “emekliler yılı” ilan edildi. ”Diğer yıllardan ne farkı olacak”, diye insan düşünmeden edemiyor? Çalışma Bakanına göre, bu yıl emekliler için bilimsel çalışmaların, projelerin ve çeşitli etkinliklerin yapılacağı bir yıl olacakmış. İyi güzel de emeklilerin yarıdan fazlası en düşük emekli maaşı olan 10 bin lira alıyor. Geçinmekte zorlanıyorlar. Büyük şehirlerde sabaha karşı et kuyruklarına giriyorlar. Yetkililer, çeşitli etkinlikleri bıraksalar da, onların yerine emeklilere hakları olan düzeyde maaş verseler, daha iyi olmaz mı?

       Milletin asili böyleyken vekili nasıl? Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlarda en düşük emekli maaşı Ocak 2024 itibarıyla 10 bin lira iken emekli milletvekillerinin maaşı da 97 bin lira oldu. Yasaları yapma yetkisi ve gücü olan milletvekilleri önce kendi emekli maaşlarını arttırıyor. Milletvekilliği meslek midir ki, 2 yıl milletvekilliği yapan yaşı tutan bir kişi ömür boyu milletvekilliğinden maaş alsın, sağlıkta ve diğer sosyal haklarda ayrıcalıklara sahip olsun? Başka ülkelerde böyle örnekler var mıdır? Bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var. O da, Anayasamıza göre herkes kanun önünde eşittir, hiç bir zümreye imtiyaz tanınamaz.

      Emeklilerin ve diğer sabit gelirlilerin alım gücü her zaman gündemde olmuştur. Hiçbir zaman da maaşlara yapılan zamlar, enflasyon oranlarına yetişememiş, her zaman düşük kalmıştır. 1993 yılında Tansu Çiller başbakan iken Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan çay simit hesabı vardı. Bugünlerde muhalefet iktidara o hesabı hatırlatıyor. Hesap şu: Simit 10 lira, çay 15 lira olduğuna göre 5 kişilik bir ailenin her ferdi günde 3 er simit yiyip, 3 er de çay içseler, aylık tutar: 11.250 lira tutuyor. Yani en düşük emekli maaşını geçiyor. Asgari ücretin de üçte ikisi, Muhalefet partilerine mensup siyasetçiler, “hani, ev kirası, elektrik, su, yakacak, çocukların okul masrafları? Bunları kim ödeyecek? Bu zulüm, değil mi”, diyorlar.

      Her seçim öncesi vaatler havada uçuşur. Her partinin belediye başkan adayı bir şeyler söyler ama seçimlerden sonra hepsi unutulur. Bir daha ki seçimlere kadar da o defterler açılmaz. 31 Mart 2024 yerel seçimler öncesinde de böyle oluyor. Ancak millet artık algılara değil gerçeklere göre oy kullanmak istiyor. Aslı astarı olmayan, hesapsız, havada kalan vaatlerle kandırılmak istemiyor. Siyasette kural dışılık neredeyse kural haline geldi. Her gün etik değerler aşınıyor. Siyasette kazanmak için her şey mübah mıdır? Hak, hukuk, adalete siyasette de, emeklilerin maaşlarında da, özetle yaşamın her alanında da acil olarak ihtiyacımız vardır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                            27.02.2024

 


19 Şubat 2024 Pazartesi

ESKİŞEHİR’DEN EDİRNE’YE

 


                                   

       31 Mart 2024 yerel seçimler öncesinde Türkiye’de tüm partilerin adayları belli oldu. Çoğu parti adaylarını genel merkezden atarken CHP, bazı adaylarını sandıkla belirledi. Edirne’de yapılan ön seçim (eğilim yoklaması) sonucunda CHP’sinin belediye başkan adayı Eczacı Şükrü Ciravoğlu oldu. Bu durum partideki üyeler arasında birlik havası, heyecan ve kazanma azmi yarattı. Bir kişi, bir şehri tek başına radikal ve olumlu bir şekilde A’dan Z’ye değiştirebilir mi? Evet, değiştirebilir. Buna en güzel örnek Eskişehir’dir. 25 yıl önce sakin, kendi halinde bir Anadolu şehri iken bugün dünya çapında tanınan, ödüller kazanan bir turizm kentidir. Buraya dokunan sihirli eller Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in elleridir. Edirne’de de bu sihirli eller neden iş başında olmasın?

      Avrupa Konseyi 2023 yılında Ankara ve Eskişehir Büyükşehir Belediyeleri’ne demokratik yönetişimin 12 ilkesini taşıyan “Kristal Ödül” verdi. Konsey; şeffaflık, katılım, hesap verebilirlik, hukukun üstünlüğü, etik davranış, değişime açık olma, insan hakları, sürdürebilirlik, sağlam mali yönetim, yetkinlik, verimlilik, duyarlılık ilkelerini uyguladığı için Ankara ve Eskişehir Büyükşehir Belediyelerini “Demokratik Yönetişim ve Yenilikçilikteki Mükemmeliyet Merkezleri” olarak ilan etti. Ödül alan şehirlerimizden biri olan Eskişehir, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in 25 yıldır uyguladığı projeleri ve çalışmaları sonucunda başta Porsuk Çayı ıslahı, temizliği ve çevre düzenlemesi olmak üzere Sazova Parkı, Kent Parkı, Odunpazarı Evleri, Cam Müzesi, Balmumu Heykel Müzesi gibi projeler sayesinde Avrupai bir kent haline gelmiş, bir turizm merkezi olmuştur.

       Belediyeler, aldığı ya da almadığı kararlar ve icraatlarla halkın günlük hayatına direk etki eden kuruluşlardır. Edirne, neden ikinci bir Eskişehir olmasın? Doğal güzellikler bakımından eksiği yok, fazlası vardır. Karaağaç, Söğütlük Kent Ormanı, Tarihi Kırkpınar Güreşleri’nin yapıldığı Sarayiçi, Tavuk Ormanı görülmeye değer yerlerdir. Üç nehrin içinden geçtiği bir şehirdir. Tunca, Arda ve Meriç Nehirleri neden Porsuk Çayı gibi olmasın? Mimar Sinan’ın ustalık eseri muhteşem Selimiye Camii, Eski Camii, Muradiye Camii, Üç Şerefeli Camii, 2. Bayezid Külliye ve Camisi, Lozan Anıtı, Karaağaç Tren Garı, Sweti George Bulgar Kilisesi, Edirne Büyük Sinagogu, Balkan Şehitliği Anıtı, Hıdırbaba Tabyaları, Köprüler, Kervansaraylar, Tarihi Kapalı Çarşılar, Tarihi Hamamlar, Edirne Evleri gibi daha sayılamayacak kadar tarihi eserler nerede var? Tava Ciğer başta olmak üzere, Kavala Kurabiyesi, Badem ezmesi, Deva-i Misk, Edirne Peyniri dünyanın sayılı lezzetleri arasındadır. Kapıya asılan Aynalı Süpürge, o evde evlenecek kız olduğunu gösterir. Meyve Sabunları dekoratif bir süstür. 1992’de kurulan Trakya Üniversitesinin 42 bini aşkın öğrencisine ev sahipliği yapan Edirne, 2022’de Öğrenci Dostu Üniversite Şehirleri arasında yer almıştır.

      Un var, yağ var, şeker var. Niye helva yapılamıyor? Bu kadar tarihi eserlere ve doğal güzelliğe sahip, Avrupa’da yer alan bir sınır şehri olarak Edirne neden ikinci bir Eskişehir olamıyor? Yeni seçilecek yerel yöneticilerin bunu gerçekleştirmesini dilerim.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr.                               19.02.2024

 

 


14 Şubat 2024 Çarşamba

MEDENİ BİLGİLER

 


 

 

                                 

        1931 yılının başında Afet İnan, Gazi Mustafa Kemal’in talimatıyla “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” adlı okullarda okutulacak bir yurttaşlık kitabı yazıyordu. Atatürk, bugün bile demokrasi dersi olacak şu eklemeleri yapmasını istedi.  Artık bugün demokrasi fikri, daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci yüzyıl, birçok diktacı hükümetlerin bu denizde boğulduklarını görmüştür… Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, seçtiği dinin gereklerini yapmak ya da yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin vicdanına hakim olunamaz. Herkes düşündüğünü istediği gibi söyleyebilmelidir. En büyük hakikatlar ve gelişmeler, düşüncelerin serbestçe ortaya konması ile meydana çıkar.” İlave etti. “Yeryüzünde hiçbir uygar millet siyasi partilerin varlığından ve faaliyetinden uzak kalamaz. Her halde uygar ve demokrat memleketlere partiler gereklidir.  Partiler milletlerin siyasi kökleridir.” 20. asrın başlarında İtalya’da Mussolini, Almanya’da Hitler gibi diktatörlerin olduğu dönemde Atatürk devlet adamlarına demokrasi dersi veriyordu. 

       Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Mecliste yaptığı (son) konuşmada şunları söylemiştir; “büyük davamız en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu büyük Türk milletinin dinamik idealidir. Bu ideali en kısa zamanda başarmak için fikir ve hareketi beraber yürütmek zorundayız. Bu teşebbüste başarı ancak planlı ve rasyonel tarzda çalışmakla mümkün olabilir. Bu sebeple okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, memleketin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumları yaratmak; işte bu önemli umdeleri en kısa zamanda temin etmek Eğitim Bakanlığının üzerine aldığı büyük ve ağır mecburiyetlerdir.” “Bizim yolumuzu çizen içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız millet ve bir de milletler tarihinin binbir facia ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir. Elimizdeki programın ruhu bizi, yalnız bir kısım vatandaşla alakalı kalmaktan meneder. Biz bütün Türk Milletini hizmetindeyiz.”

      Atatürk’ün bütün arzusu Türk Milletini çağdaş uygarlığın üzerine çıkarmak ve Türkiye Cumhuriyetinin gelişmiş ülkeler arasında yerini alması idi. Başarabildik mi? Ne kadar başarabildik?   

      Son Söz: 1931 yılında başbakan İsmet İnönü basın yasası görüşülürken şu ünlü konuşmasını yaptı. “Arkadaşlar! Eğer bir memlekette namus sahipleri en az eşirra (kötüler, namussuzlar) kadar sabırlı olmazsa o memleket mutlaka batar.”

 

KAYNAK: Turgut Özakman CUMHURİYET Türk Mucizesi -İkinci Kitap

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                     14.02.2024

 

 


9 Şubat 2024 Cuma

KENDİ KALESİNE GOL ATMAK

 





                                 

        Futbol, dünyada oynanan en popüler takım oyunudur. Milyonlarca seyredeni ve oynayanı vardır. Maçlar iki takım arasında ve 22 futbolcu ile oynanır. Top normalde kaleye girmeyecekken bir futbolcunun ters bir vuruşuyla kendi kalesine gol olmuşsa “kendi kalesine gol atmak”, olarak nitelendirilir. Acemi futbolcular bunu daha sık yaparlar. Sahada ne yapacaklarını, nerede duracaklarını bilemezler. Nerdeyse acemilikleri yüzünden karşı takıma çalışmış olurlar. Onlara alan açarlar, fırsat verirler. Bir de teknik direktörleri yanlış taktik verdiyse, değmeyin karşı takımın keyfine. Sonuç 1-0 da olur, 10 sıfır da olur. Yenilmeye doyamazsın. Kazanan takım da bunu kendi becerilerine bağlarsa, bir daha zor maç kazanır. Her zaman öyle takımlara denk gelemezler. “Kendi kalesine gol atmak”, sadece yeşil sahalarda görülmez, normal yaşamda da, siyasette de görülür.

       Siyasette kendi kalesine gol atmak, parti içinde birliği sağlayamamakla olur. Siyasi partiler bir ideal ve amaç etrafında birleşen kişiler tarafından toplumu idare etmek için kurulurlar. Kendi içindeki birlikleri çok önemlidir. Eğer birlik olamamışlarsa başarılı olamazlar. Parti üyeleri, (aynı takımda oynayan futbolcular gibi) takım ruhuna inanmaları, ayrımcılığa ve haksızlığa uğramadıkları inancına sahip olmaları gerekir. Başarı öyle gelir. Takım derken hizip ve klikten bahsetmiyorum. Tüm partiden bahsediyorum. Geçen hafta CHP Edirne örgütü belediye başkanı adayını belirlemek için ön seçim (eğilim yoklaması) yaptı. Beş aday adayı arasından bir kişiyi (Eczacı Şükrü Ciravoğlu’nu) aday olarak seçti. Bu demokrasi yarışının tüm üyelerin oy kullanmasıyla yapılmasının, atama olmasından çok daha fazla partiye heyecan kattığını, partinin iç birliğini kuvvetlendirdiğini söyleyebiliriz.

      Yerel seçimler öncesi vaatler de havada uçuşuyor. Bir zamanlar, Kayseri’ye deniz getirmekten bahseden siyasetçiler vardı. Eskiler de, “yağmasan da gürle”, derlerdi. Yani at, atabildiğin kadar. Nasılsa seçim biter, iş biter. Kimse sormaz, “ne oldu o vaatler”, diye. Ne de olsa onlar için “kazanmak için her şey mübahdır.” Ancak siyasetin bir etiği olması gerekir. “Siyasi etik, siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin davranışlarının ahlaki bir değerlendirmesini yapar. Yolsuzluk yapma, rüşvet alma, adam kayırma, vatandaşları aldatma gibi kamu gücünün kötüye kullanılmasını ahlak dışı eylemler olarak görür.” CHP’sinin bu konuda Ağustos 2022’de hazırladığı kanun taslağı kenarda duruyor. Siyasi ahlak yasası olmasa da, demokrasilerde siyaset yapmanın kuralları olması gerekir. Siyasi propaganda yaparken yalan söylememek, iftira atmamak, karşı tarafı incitmemek, asılsız haber yaymamak, gerçekleşmeyecek vaatlerde bulunmamak gibi. Bunlara uymadığında karşına çıkacak yaptırım, halkın vicdanı olur. Halkın belleği unutmaz. Demokrasi kolay yerleşmiyor, ancak her şeye rağmen günümüzdeki en iyi yönetim şeklidir.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                     9.02.2024

      

 


2 Şubat 2024 Cuma

EY DEMOKRASİ

 






                                 

                                          

         31 Mart 2024 yerel seçimlerine koşar adım gidiyoruz. İki aydan az bir süre kaldı. Bütün siyasi partiler adaylarını tespit etmeye çalışıyor. Diğerlerine göre daha demokratik olduğunu iddia eden CHP’si bu seçim döneminde karma bir model uygulayarak bazı yerlerde atama, bazı yerlerde de (ön seçim) örgüt denetiminde eğilim yoklaması yaptı. CHP genel merkezi, Edirne belediye başkan adaylığı için de 4 Şubat 2024 Pazar günü tüm üyelerle eğilim yoklaması yapmaya karar verdi. Aday tespitinin nesnel kurallara dayalı olması gerekir. Yani bir yere sandık koyuyor, diğerine koymuyorsan bunu nasıl açıklarsın? Edirne İli içinde Keşan, Havsa, İpsala ve Edirne Merkez’de sandık konulurken Uzunköprü, Meriç Lalapaşa, Süloğlu ve Enez’de konulmadı. Demokrasinin gereği, her yerde sandık konulup, üyenin oyuna müracaat edilmesidir. Ancak şimdiye kadar sandıktan öcü gibi kaçanların sandık istemeleri de çifte standardın şahikasıdır. 2014 yerel seçimlerinde konan sandığı ortadan kaldıranlar, 2019 yerel seçimlerinde sandık denince hortlak görmüş gibi korkuya kapılanlar, şimdi sandık istiyorlar. Doğrusu bu ya! Bu demokrasi hassasiyeti karşısında, gözlerimiz yaşarıyor. Ey demokrasi! Sen nelere kadirsin.

       Demokrasilerde ömür boyu iktidar yoktur. Her şeyin bir sonu olduğu gibi koltukta oturmanın da bir sonu vardır. CHP’sinde tekrar aday yapılmayan bazı belediye başkanları, “koltuk meraklısı değilim”, dedikleri halde, icraata gelince koltuktan kalkmamak için her şeyi yapıyorlar. Buna bir örnek de; CHP’sinde aday yapılmayan İstanbul Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’den geldi. 2009’dan beri 3 dönemdir belediye başkanı olan İlgezdi partisine isyan ederek kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediği için partisinin kendisini aday yapmadığını söyledi ve istifa etti. Aile boyu siyasetçi olan İlgezdi’lerden Gamze Akkuş İlgezdi’de 2015’ten beri CHP İstanbul milletvekili. “Bu koltuklar onlara aileden miras mı kaldı”, diye kendilerine sormak gerek.

       Bir de ittifak konusu var. Yerel seçimler öncesi İYİ Parti seçimlere, “hür ve müstakil”, gireceğini söyleyerek ittifaklara kapısını kapattı. Millet İttifakının diğer partileri de tek başlarına seçime giriyorlar. Böylece Millet İttifakı fiilen sona ermiş oldu. Türkiye’nin ikinci büyük partisi CHP, seçime ittifaksız girerken iktidar partisi Ak Parti, MHP, BBP, DSP ve Hüda-Par’ın içinde yer aldığı Cumhur İttifakı ile devam ediyor. Diğer ortak YRP ile de görüşmeler yapılıyor. Önceki (özellikle) genel seçimlerde, bir parti tek başına iktidar olamıyorsa, partilerin aldıkları oya göre koalisyonlar kurulurdu. Şimdi ise seçimler öncesinde ittifaklar kuruluyor. Her partinin gücü belli olmadan kurulan ittifaklar sonucunda küçük partiler seçmenin vermediği gücü kullanmış oluyorlar. Büyük partiler kazanmak uğruna onlara hakkı olmayan tavizler vermek zorunda kalıyorlar. Türkiye ne çektiyse kutuplaşmalardan ve cepheleşmelerden çekti. Haksız rekabeti önlemek ve temsilde adaletin olması için seçim yasasında değişiklik yapılarak ittifaklar sistemine son verilmesi ve her partinin seçimlere kendi başına girmesi sağlanmalıdır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                               02.02.2024