18 Şubat 2018 Pazar

CUMHURİYET HALK PARTİSİ 19. OLAĞANÜSTÜ KURULTAYI ÜZERİNE BİR ANALİZ








           Genel başkanın çağrısı üzerine CHP, 9-10 Mart 2018 tarihlerinde 19. Olağanüstü Kurultayını gerçekleştirecektir. Tüzük değişikliği ile ilgili yapılması planlanan bu kurultayda hangi maddelerin değiştirilmek istendiği açıklanmadı. Yalnızca örgütler çalışmalarını yapsın, öneriler ortaya çıksın, orada değerlendirilecek, denildi. Daha mı demokratik yoksa daha mı merkeziyetçi bir tüzük ortaya çıkacak? Bekleyelim, görelim.
        
         Bir CHP üyesi olarak; 1-Her yerde yargıç denetiminde ön seçim yapılmasını, 2-Tüm kongrelerde Çarşaf Liste yönteminin uygulanmasını, 3-Kurultay delegeliğinin, genel seçimde alınan oylar göz önüne alınarak hesaplanmasını, 4-Kadın ile gençlik kollarının yapısı ve çalışma düzeninin yeniden değerlendirilmesini, 5-Kota ve kontenjanların tekrar ele alınmasını, 6-MYK üyelerinin genel başkan tarafından değil, parti meclisi tarafından seçilmesini, 7-Delegelik sistemi yerine nitelikli üye sistemine geçilmesini -bu madde hayata geçerse kurultay delegeliği de ortadan kalkacaktır- öneririm.
         
          Türkiye Cumhuriyetini kuran CHP'si, ayakta kalmak, mücadele etmek, insanlara umut olmak zorundadır. Aranan hakka, hukuka dayalı, eşitlikçi, demokratik, saydam bir parti yönetimidir. Tek adamda aramıyoruz çareyi. Lider, idare ettiği orkestrayı ahenkli yöneten, tüm sesleri bir armoni içinde birleştiren bir orkestra şefi gibidir. Liderlik, topluma öncü ve yol gösterici olmayı, ortak aklı işletmeyi, istişare etmeyi, sorumluluğu paylaşmayı, atacağı adımdan sonraki adımları düşünmeyi, doğrultu tutarlılığına önem vermeyi, her şeyi ben bilirim dememeyi, yerinde risk almayı, cesur olmayı gerektirir. 
         
         Tarihe damga vuran devlet adamlarını, başta Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ü örnek almak, onun yaptıklarını ve ilkelerini takip etmek, hem liderlerin hem de biz, yurttaşların yolunu aydınlatır. Demokrasi; asla kavga, kargaşa değildir. Hak, hukuk, adalettir. Eğitimde, kılık kıyafette, dini inanışta, sendikal haklarda, çalışma alanında, basında, medyada özgürlüktür. Korkusuzca düşüncesini söylemek, yasalar çerçevesinde haklarını bilerek özgürce yaşamaktır. İşte siyasi partiler de demokratik kurallara uygun yönetilerek, başta Avrupa İnsan Hakları ilkeleri olmak üzere anayasa ve siyasi partiler yasasına göre tüzüklerini hazırlamalıdırlar.  Onun için partilerin tüzükleri özgürlükçü bir ruh taşımalı, eşitlikçi ve demokratik olmalıdır. Umarım, CHP’sinin değerli Büyük Kongre üyeleri, bu konulara azami dikkat göstererek yapacağı değişikliklerle diğer siyasi partilere örnek olurlar.
         
Son söz: Otoriterliğin panzehiri demokrasidir.




18.02.2018
Orhan Kalyoncu

CUMHURİYET HALK PARTİSİNDE GENEL BAŞKANLIK YARIŞI


      


        3-4 Şubat 2018 tarihlerinde yapılan ve gündem oluşturan CHP 36. Olağan Kurultayı beklendiği gibi mevcut genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun tekrar genel başkan olmasıyla sonuçlandı. Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, diğer aday Muharrem İnce’nin 447 oyuna karşılık, 790 oy alarak genel başkanlık seçimini kazandı. Halk ve sade parti üyeleri arasında değişim talepleri dile getirilse de, kurultay delegelerinin yapısı, 2010 yılının Mayıs ayından beri yaklaşık 8 yıldır CHP genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibinin değiştirilmesini imkansız kılıyordu. 
       Bir demokrasi şenliği havası içinde geçmesi ve başka partilere örnek olması gereken CHP 36. Olağan Kurultayına ne yazık ki bir imza olayı damga vurmuştur. Muharrem İnce'nin imza sayısına  bir itiraz yapıldı. Yapılan itirazın çözümü çok basitti. CHP tüzüğüne göre; başkan adaylığı için delege sayısının yüzde onu gerekir. Eğer iki tarafa da imza verilmişse, o delegeler divana çağrılır ve tercihi sorulur. Ona göre de işlem yapılır. Bir partinin kaderini elinde tutan 1266 kurultay delegesi arasına girmiş 48 kişi nasıl olur da iki başkan aday adayına imza verir? Bunun izahı zor görünüyor. Zaten mevcut genel başkan ve genel merkez kurultayda seçimler için her türlü avantaja sahiptir. Yerel ve genel seçimlerinde belediye başkanı ve milletvekili atama yetkisi kendilerinde bulunmaktadır. Genel merkezin o kozu yüzünden beklentisi olan delegeler, güçlüden yana hareket etmek düşüncesiyle, yukarıdan gelen işarete bakmaktadırlar. CHP’sinin az oy aldığı illerdeki delegeler üstünde de genel merkezin etkisi ağırlık taşır.
        Öyle olduğu halde, bir genel başkan aday adayı olan Muharrem İnce’nin topladığı imzaların mükerrer olduğu savıyla 48 oyu geçersiz saydırıp adayı teke indirmeye çalışmak hiçbir şekilde savunulamaz. O zaman 127 oyu bulamadığı söylenen adayın, nasıl 447 oy aldığını birilerinin açıklaması gerekir. Aksi halde delegelere baskı yapıldığı akla gelir. Genel başkan, aday olmak için 1266 delegenin 1081 imzasını almakta, diğer 3 başkan aday adayına da 185 imza kalmaktadır. Bu durumda nasıl aday olabilirler? Nitekim değerli iki başkan aday adayı Ümit Kocasakal ve Ömer Faruk Eminağaoğlu aday olamadığı gibi konuşma imkanı da bulamadılar.
        Yazımın başında belirttiğim gibi kurultay sonucu beklendiği gibi gerçekleşti. Diğer aksaklıklar olmasaydı da sonuç değişmezdi. Bu şartlar altında Muharrem İnce tekrar aday olsa yine kazanamaz. 1990’lı yıllarda Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) de ardı ardına 3 kez yapılan kurultaylar sürecinde de, en popüler olduğu zamanda, Deniz Baykal, genel başkan Erdal İnönü’ye karşı kazanamamıştı. Siyasi partilerde seçimle lider değiştirmek çok zordur. Ancak baraj altına düşüp, tabela partisi haline geldiği zaman mümkün oluyor. Yeterli imza toplasan da, bırakın lider değişikliğini, kurultayların bile toplanamadığını gördük.
        Yine de Türkiye de, şu andaki mevcut partilerde eksikte olsa demokrasiyi hayata geçirmeye çalışan bir tek CHP’si vardır. Yapılması beklenen tüzük kurultayında birkaç dokunuşla daha demokratik uygulamalara kavuşmaktır. Liderden çok canlı bir örgüt yapısı ve çalışma düzeni partiyi iktidar alternatifi yapabilir. Bunun başında, her yerde yargıç nezaretinde önseçim ve kongrelerde çarşaf liste gelir. O zaman liyakat ve emek geçerli değer olacak ve hak eden kazanacaktır. Böylece parti içinde eşitlik, hak, hukuk slogan olmaktan çıkıp, ete kemiğe bürünecektir.
       
Son söz: Partiler demokratikleşmeden, Türkiye demokratikleşemez.




12.02.2018
Orhan Kalyoncu 


27 Ocak 2018 Cumartesi

CHP 36. OLAĞAN KURULTAYI’NA GİDERKEN

               



                 2018’in ilk ayını geride bırakırken ülke olarak dev sorunlarla karşı karşıyayız. Öncelikle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye'de başlattığı Afrin Zeytin Dalı Harekatının başarıyla sonuçlanmasını dilerim. CHP'si,3-4 Şubat 2018 tarihlerinde 36. Olağan Kurultayını yapacak. Ülkemizde, ana muhalefet partisi görevini üstlenen CHP'si, anayasada tanımı yapılan laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti ilkelerinden ve parlamenter sistemden yanadır.  Emek en yüce değerdir” ilkesi gereği sosyal adaleti savunur. Son yıllarda yaşadığımız zorlukları aşmak için CHP’sinin iktidar olmasına ihtiyaç vardır. Ancak uzun yıllardır bir türlü %25 oy oranını aşıp, iktidar seçeneği olamadı.                                                        
       
         Bunu sadece liderin yetersizliğine bağlamak yeterli değildir. Lideri değiştirirsek her şey düzelir demek olayı hafife almak demektir. Çünkü kuvvetli bir lider profili çizen sayın Deniz Baykal döneminde de parti en fazla şimdiki oranda oy alıyordu. O halde parti içinde yapısal değişikliklerin yapılması gerekir. Bunun başında da demokratikleşme, eşitlik, liyakat ve en önemlisi emeğe değer verme gelir. Tepeden atamalara son verilerek, her yerde yargıç denetiminde ön seçim yapılmalı, kongrelerde de katılımcı demokrasiye uygun olan çarşaf liste uygulanmalıdır. Bu olmadığı ve genel merkezin belirleyici olma konumu sürdüğü müddetçe çalışkan, üretken bir parti yapılanması sağlanamaz.
         
        Bunun için kariyeri parlak kişileri bulup, lider demokrasisi inşa etmenin bir sonuç getirmeyeceğini sayın Bülent Ecevit'ten sonra eriyen DSP'sinde gördük. Diğer partilerden farklı bir yapıya sahip CHP’de parti içi demokrasi tam anlamıyla uygulanmalıdır. CHP’sinin tüzüğü demokratik bir düşünceyle oluşturulmuş ancak bir fren mekanizması da eklenmiştir. Örneğin; yapılan değişiklikle tüzüğe, kongrelerde herkesin aday olma ve delegeye seçme fırsatı tanıyan çarşaf liste uygulaması konmuş ancak arkadan genel kurul isterse blok liste uygulanır denmiştir. Yine ön seçimler, Genel Başkanın ve genel merkezin yetkisine bırakılmıştır.
       
         Genel Başkan, istediği kadar “ben partide ne olacağım”, demeyin, desin. Her aday, kendi siyasal ikbal arayışında hangi yolu izleyeceğini düşünmektedir. Bunun gibi siyasi gelecek planlarının, partinin ve ülkenin çıkarıyla bir ilgisinin olmadığı gün gibi ortadadır. Siyaset yalnızca koltuk, makam, mevki paylaşımından ibaret değildir. Atatürk Türkiye’sini ilelebet yaşatmak için yurtsever, idealist insanlara gereksinim vardır. Doğrultu tutarlılığı da siyasette ve yaşamın her alanında çok önemlidir. Bu lider için de, sade bir partili için de geçerlidir. İnandırıcılığınızı yitirirseniz, her şeyinizi yitirirsiniz. 
       






 27.01.2018 orhankalyoncu.blogspot.com.tr      

           

18 Ocak 2018 Perşembe

AKREP GİBİSİN KARDEŞİM

                               
                                   



                                NAZIM HİKMET (1902-1963)




                    
                      Akrep gibisin kardeşim,
                      korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
                      Serçe gibisin kardeşim,
                      serçenin telaşı içindesin.
                      Midye gibisin kardeşim,
                      midye gibi kapalı, rahat.
                      Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.                                                                                                                
                      Bir değil,
                      b değil,
                      yüz milyonlarlasın maalesef.
                      Koyun gibisin kardeşim,
                      gocuklu celep kaldırınca sopasını
                      sürüye katılıverirsin hemen
                      ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
                      Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
                      hani şu derya içre olup
                      deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
                      Ve bu dünyada, bu zulüm
                      senin sayende.
                                  
                      Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
                      ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
                      kabahat senin,
                     -demeğe de dilim varmıyor ama-
                      kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!

            
              Yukarıdaki dizeler, 15 Ocak 2018'de 116. doğum gününü kutladığımız ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran’a aittir. Mavi Gözlü Dev diye de anılan şair, anı ve roman yazarı Nazım Hikmet 1902’de Selanik’te doğdu. Annesi Ayşe Celile Hanım, babası Hikmet beydir. Baba tarafından dedesi son Selanik valisi Nazım Paşa’dır. 1951 yılında bakanlar kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılmış, 58 yıl sonra 2009’da bakanlar kurulu kararıyla tekrar vatandaşlığı iade edilmiştir. 1963 yılında Moskova’da sürgündeyken kalp krizi sonucu ölmüştür. Mezarı Rusya’da Moskova Novodeviçi Mezarlığındadır.
        
              Şair bu şiirini 1947 yılında yazmıştır. O yıllarda milyonlarca insanın öldüğü İkinci Dünya Savaşı yeni bitmiş, dünyada soğuk savaş yılları başlamıştı.“Romantik Komünist” ve “Romantik Devrimci” olarak tanımlanan şairimiz, çok partili sistemle demokrasiye geçmeye çalışan ülkemizdeki insan manzarasına dikkat çekmiştir. Aradan geçen 70 yılı aşkın sürede yaşanan onca badireye rağmen insanlık hala iyiyi güzeli aramaya devam etmektedir. 





17.01.2018  orhankalyoncu.blogspot.com.tr

                                           
                                    
                                     
                              
                                                   

HERKES İÇİN DEMOKRASİ

      










          “Adalet, bir gün herkes için gerekecektir”, sözü demokrasi için de geçerlidir. Demokrasi de herkes için gerekir. Hatta yönetimdeyken, tek adam rolünde kimseye kulak asmayanların da bir gün demokrasiden yararlanma talepleri olacaktır. Son zamanlarda görevlerinden istifa etmek zorunda bırakılan belediye başkanları buna örnektir. Yöneticiler, işbaşındayken, görevlerinin bir şekilde sona ereceğini düşünselerdi, acaba halkı karar verme noktasında daha fazla işin içine katarlar mıydı? Yine de halkın iradesiyle gelenler, halkın iradesiyle gitmelidir. Yani oyla gelen, oyla gider. Demokrasinin kuralları tam işletilirse bu gerçekleşir. 
       
          Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partilerde demokrasi olursa ülkede demokrasi olur. CHP’si diğer partilere göre nispeten buna uygun davranmaya çalışmaktaysa da, tam olarak demokratik kuralların uygulandığını söyleyemeyiz. Bunun gerçekleşmesinin anahtar formülü kongrelerde çarşaf liste, tüm seçimlerde de ön seçimdir. Çarşaf liste uygulanırsa partinin tüm renkleri yönetimlerde temsil edilir böylece kutuplaşma, hizipleşme önlenir. Yine genel merkez yerine nitelikli üyelerin ya da delegelerin yapacağı ön seçimler, adaylıklar konusunda parti de adaleti, eşitliği getirir, bunun sonucu olarak ta parti içi kavgalar azalır.
         
            CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kim bu partide ne olacağım diyorsa, derhal partiden ayrılsın” sözüne rağmen kongrelerde kavgalara şahit oluyoruz. Bunun sebebi, adaylıkların saptanmasında söz sahibi olacak il ve ilçe yönetimlerinin kazanılma çabasıdır. Herkes suyun başını tutmak, böylece genel merkeze karşı elini güçlendirmek istemektedir. Bu milletvekilleri ve belediye başkan adayları için de söz konusudur. Halbuki yargıç nezaretinde ön seçim yapılmış olsa adaylar, genel merkeze değil üyelere yaranmak isteyecektir.
        
           Aday olmak ve seçilmek için emek ve liyakat dikkate alınırsa güçlüye yaslanmak, biat etmek parti içinde önemini kaybedecektir. Sonuçta hem parti çalışkan üyelere sahip olacak, hem de seçildikten sonra adaylar partinin ve halkın değerini bilecektir. Siyasi parti üyeleri, partinin ideolojisini, programını, tüzüğünü ve ilkelerini bilmelidir. Parti görevlerini, vecibelerini yerine getirmeli ondan sonra da parti hakkındaki her türlü tasarrufta söz sahibi olmalıdır. Buna adaylıkların tespiti ile genel başkan ve genel merkez seçimleri de dahildir
     
           Partilerin asıl sahipleri üyelerdir. Bir partiyi omuzlayanlar, seçilmişlerden önce sade partililerdir. Onlar koştururlar, çocukların nafakasını partiye harcarlar. Onlara, herkesin ama önce seçilmişlerin saygı borcu vardır. Çünkü onların sayesinde oradadırlar.






15.01.2018  
orhankalyoncu.blogspot.com.tr



5 Ocak 2018 Cuma

DOĞRU ZAMANDA, DOĞRU YERDE, DOĞRU KİŞİLERLE

     



    Bir arkadaşımız, "doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle olmak çok önemlidir. Siyaset doğru, düzgün insanların işi olmalı", diye yorum yapmış. Bu söze imzamı atarım. Doğru söze ne denir? Elbette bu kurala göre hareket etmek her ahlaklı siyasetçinin kılavuzu olmalıdır. Erdemli, dürüst, saydam siyasetin yol göstericisidir o sözler. Eğer ülkemiz karanlıklardan kurtulacaksa ancak bu yolu izlememiz sayesinde olur. Yoksa kısa vadeli çıkar hesapları, politik gelecek pazarlıklarıyla hiçbir hedefe varamayız. Ne yazık ki yazarın dediği gibi, “önce ekmekler bozuldu, sonra her şey." Siyasette bundan fazlasıyla payına düşeni aldı. Biz, temiz siyaset derken küçük hesaplar, gizli pazarlıklardan uzak durmayı kastediyoruz. Siyaset uzun vadelidir. Kısa hesapları kaldırmaz. 

    Herkesin bildiği gibi siyasette deneyim, bilgi, birikim, görüş, ufuk, vizyon çok önemlidir. Genç siyasetçilerin, tecrübeli siyasetçilerin tecrübelerinden yaralanması gerekir. Deneme-yanılma yöntemi yerine daha önce yaşanan olaylardan ders çıkarmak daha isabetli olur. Ülkemizin yetiştirdiği değerli yazar edebiyatçı, müzisyen ve yönetmen Zülfü Livaneli bir söyleşisinde şöyle diyor; “Benim siyasi ihtiraslarım olmadı. Hatta siyasetten nefret ederim. Ama ülkesini seven, sorumluluk hisseden bir sanatçı olarak büyük kitlelere ulaşmışsanız, bu yapılan önerilere bir yere kadar direnebiliyorsunuz.”

      Siyaset, rant aracı değil, halka hizmet aracı olursa, insanlara yararlı olur. Bunun yanı sıra siyaset, her yurttaşın ilgilenmesi gereken bir uğraş olmalıdır. Aksi halde kötü yönetimlerden ve kötü yöneticilerden şikayet etme hakkımız olmaz. Onun için tekrar başa dönersek siyaset doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle yapılırsa hem ülkeye, hem de ait olduğu partiye yarar sağlar.






Orhan Kalyoncu
04.01.2018 
orhankalyoncu.blogspot.com.tr
      

       

26 Aralık 2017 Salı

2017 CHP EDİRNE İL KONGRESİ/ KİŞİLER Mİ, İLKELER Mİ?

    





          2017ye veda ederken, gün geçmiyor ki, yurttaşlar olarak bizi şaşırtan yeni olaylarla karşılaşmayalımHızla değişen gündeme damga vuran son olayları film şeridi gibi şöyle sıralayabiliriz. ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı, ardından İslam ülkelerinde başlayan protesto gösterileri, Man Adası belgeleri, CHP’li İstanbul Ataşehir belediye başkanının görevden alınması, AKP’li belediye başkanlarının (zorunlu) istifaları, Rıza Sarraf’ın Amerika’daki mahkemesi, 15 Temmuz darbe kalkışmasının artçı etkileri ve bozulan ekonomik veriler.
     
          Siyasi çekişmelerin sertleşmesi, iş, aş, ekmek peşindeki sade yurttaşı fazlasıyla yordu. Artık gülmek, yarınımıza güvenle bakmak, çocuklarımıza özgürce yaşayabilecekleri, laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti normlarına sahip bir ülke bırakmak istiyoruz. O ülkenin eşit yurttaşları olmak istiyoruz. İşte bu konudaki özlemlerimizi gerçekleştirecek olanlar siyasi partilerdir. İktidar partisi bu konularda yetersiz kalıyorsa, seçenek olması gereken birinci parti ana muhalefet partisi olan CHP’sidir. 
     
         CHP, kökleri kuva-i Milliye’ye dayanan, Cumhuriyeti kuran, ülkemize demokrasiyi getiren bir partidir. Yetişmiş kadroları vardır, nispeten parti içi demokrasiye önem verir. Ancak parti içi demokrasi açısından daha çok yol alması gerektiğini de yadsıyamayız. Önseçim bunların başında gelir. Halkın önüne çıkardığı adayları genel merkez seçiyor. Bunu, partinin (nitelikli) üyeleri yada kongre ve önseçim delegeleri yargıç nezaretinde önseçimle yapmalıdır. Milletvekili, belediye başkanları ya da meclis üyelerini aday yapan genel merkez olunca, başa gelen yöneticiler, bir daha seçilmek için gözünü seçmenden çok genel merkeze çevirmektedir.
       
         Edirne’de yapılan CHP ilçe başkanlık seçimleri, Edirne Merkez, Keşan, İpsala, Meriç, Enez, Lalapaşa, Süloğlu ilçelerinde beklendiği gibi sonuçlanmış, Havsa ve Uzunköprü’de ise değişim isteği ağır basarak yeni yönetimler iş başına gelmiştir. Şimdi gözler, iktidar seçeneği olan CHP’sinin 6 Ocak 2018’ de yapacağı Edirne İl kongresinde. “Siyasette 24 saat bile çok uzun süredir”, demişti, bir siyaset ustası. Onun için şimdiden sonuç kestirilemez ancak şunu söyleyebilirim;
Bu kongrede yapılacak il başkanlığı seçimi, geçen kongrede yapılan seçimin aksine başa baş geçecektir. İsimler, henüz ısınma turlarında. Düğümü çözecek olan CHP Uzunköprü ve Keşan İlçe örgütlerinin tavrı olacaktır. “Siyasette kişilerin değil, ilkelerin peşinden gitmelidir”, sözü kılavuz olarak benimsenirse herkesi kucaklayacak, herkese eşit davranacak, hak, hukuk, adalete riayet edecek, saydam ve katılımcı yönetimler iş başına gelir.





26.12.2017
Orhan Kalyoncu