28 Mayıs 2018 Pazartesi

HAYAT HİKAYEM








                

                

                 Hayat hikayem, 25 Kasım 1955 tarihinde Uzunköprü'de başladı. İlkokulu, Gazi Mahmut İlkokulunda (okul inşaatı devam ettiği için ilk 3 yılı Halk Eğitim Merkezinde, şimdi Halk Kütüphanesi), ortaokulu, Uzunköprü Ortaokulu'nda (Gazi Turhan Bey Ortaokulu) ve ortaokul son sınıfı 2. Murat Ortaokulunda, liseyi Uzunköprü Lisesi'nde okudum. Üniversite Giriş Sınavları ilk kez 1973 yılında tekrarlandı. Aynı yıl içinde sınavlara iki kez girdik. Lisenin Edebiyat Bölümünü, 1972/73 eğitim öğretim yılında birinci olarak bitirdiğim için Ankara Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümüne kontenjandan girmeye hak kazanmıştım. Bunu tercih etmeyerek İstanbul'da Aksaray Ticari İlimler Yüksek Okuluna kayıt yaptırdım. Bu okula bir ay devam ettikten sonra aynı yıl İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okuluna girdim.1974 yılında tekrar girdiğim Üniversite Giriş Sınavlarında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmama rağmen okulumu bırakmayarak, İ.Ü Yabancı Diller Yüksek Okulu İngilizce Bölümünden 1978 yılının Şubat döneminde mezun oldum. 
              
             Aynı yılın mayıs ayında İngilizce öğretmeni olarak Uzunköprü Lisesi'nde göreve başladım. 2 yıl sonra 1980’de Keşan Atatürk Ortaokuluna İngilizce öğretmeni olarak tayinim çıktı. 2 yıl burada görev yaptıktan sonra 1982’de istifa ederek Uzunköprü'de ticarete atıldım.1989’da SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) Uzunköprü ilçe başkanlığı görevinde bulundum. 1992’de Uzunköprü Ticaret Borsası ve Zahireciler Sitesi Yönetim Kurulu başkan vekili olarak seçildim. Bu görevlerimi 1997 yılının Aralık ayına kadar sürdürdüm. 1995/96 ve 1996/97 öğretim yıllarında Trakya Üniversitesi Uzunköprü Meslek Yüksek Okulunda İngilizce derslerine girdim. 01 Aralık 1997 yılında İngilizce öğretmeni ihtiyacı olması nedeniyle Uzunköprü Muzaffer Atasay Anadolu Lisesinde tekrar öğretmen olarak göreve başladım. 2000 yılında Uzunköprü Lisesine geçtim ve 2003 yılında emekli oldum. 2004-2008 yılları arasında tekrar ticaretle uğraştım.
    
            Emekli olduktan sonra 2003 Ağustosunda, 1992’de Uzunköprü’de kuruculuk çalışmalarında bulunduğum ve ilk kongresinde divan başkanlığını yaptığım Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) katıldım. 2007’de istifa eden CHP Uzunköprü ilçe yönetim kurulunun yerine yenisini kurmak için ilçe başkanı olarak atandım. 22 Temmuz 2007 genel seçimleri ve 21 Ekim 2007’de yapılan Anayasa Referandumunda çalışmalarda bulunduktan sonra genel merkez tarafından Kasım 2007'de yönetim kurulu olarak görevden alındık. 2008 yılında CHP Edirne İl Kongresinde kurultay delegesi seçildim. Aynı yıl yapılan 32. Olağan ve 14. Olağanüstü Program ve Tüzük Kurultaylarında görev yaptım. Program komisyonunda Edirne ilini temsil ettim. 32 yıl sonra Uzunköprü belediye başkanlığını kazandığımız 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde seçim komitesi başkanı olarak görev yaptım. 2011’de CHP Edirne milletvekili aday adayı, 2014 yerel seçimlerinde belediye meclis adayı oldum. Evliyim ve 2 çocuk babasıyım.
         
         Yerel basında yazmaya, 2010 yılında Uzunköprü Hür Gazete’de köşe yazısı yazarak başladım. 2016 yılından beri de, (orhankalyoncu.blogspot.com.tr adresinde) yazdığım bir blog var. Gönüllü ve karşılıksız yazan fahri bir yazarım. Yazı yazmaya lise dönemlerinden beri ilgim vardı. Üniversite yıllarında okuduğum okulun dersleri de buna uygundu. Bunların etkisiyle yazmak bir tutku oldu. Yazılarımda; insana, yaşama, yaşadığımız çevreye, toplumsal olaylara ve siyasete değinmeye çalışırım. Ülkenin iyi idare edilmesi için her yurttaşın siyasetle ilgilenmesinin gerekli olduğuna inanırım. Şimdiye kadar siyaseti bir yurttaşlık görevi olarak gördüm. Amacım, gelecek nesillere özgür, bağımsız, demokratik, laik, modern ve gelişmiş bir Türkiye bırakmaktır. 
      


orhankalyoncu.blogspot.com.tr      26.05.2018               
           

23 Mayıs 2018 Çarşamba

BİR VATANDAŞ DİYOR Kİ


       






            Bir vatandaş diyor ki, “dolar yükseldikçe ben daha çok para kazanıyorum. 3 ay önce 100 dolarımı bozdurduğum da 380 TL alıyordum. Şimdi 480 TL alıyorum. 100 TL kazancım var. Demek ki dolar yükseldikçe kazanıyorum.” Bu vatandaşa sormak lazım." Dolarla mı kazanıyorsun da, dolara endeksli her şey artarken, sen kazançlı çıkıyorsun?" 

             Yurt dışında çalışan, yurt içinde dövizle kazancı olan ya da ülkemizi ziyaret eden turistler, bu işten karlı çıkıyorlar. Bu doğru. Ama Türk lirası kazanan sade vatandaşın bu işten karlı çıkması mümkün değil. Kullandığımız her şey iğneden otomobile kadar ithale dayalı. İthal edilen her mal da döviz arttıkça artıyor. Dolayısıyla her türlü malın fiyatı artarken, alım gücümüz düşüyor. 5 yıl önce asgari ücret alan bir işçi, net 773 TL ile 407 dolar alabiliyorken, 23 Mayıs 2018’ de 1603 TL ile 334 dolar alabiliyor.  5 yıllık bir süreçte, söz konusu işçi, aylık 73 dolar fakirleşmiştir.
      
            Yine başka bir vatandaş diyor ki, “bizim dolarla, euro ile ne işimiz var? Ben Türk Lirasını tanırım.” Öyle ama Türkiye’de her şey dövize ayarlı. Her kullandığın malın arkasında döviz var. Döviz yükselince de başta petrol, doğal gaz, gübre, demir, çimento, nakliye,  gıda ürünleri, giysi ve kiralar olmak üzere kullandığın her mal ve hizmet artıyor. Başka bir vatandaş da diyor ki, “ Doların yükselmesi dış güçlerin bir oyunudur.” Döviz fiyatları 3 ayda %26 artmışsa bunun ekonomik, siyasi ve sosyal nedenleri vardır.
           
           Önce devlet olarak gelir gider dengenizi sağlayacaksınız. Savurganlığa ve ölü yatırımlara son vereceksiniz. Sığınmacılar sorununu kalıcı bir şekilde çözeceksiniz. Yatırımcıların ve size kredi veren finans çevrelerinin güven duyması için öngörülebilir bir hukuk sistemine sahip olacaksınız. Üretime dayalı bir ekonomik yapı oluşturacak böylelikle istihdamı arttıracaksınız. Köyden kente göçü önlemek için tarım ve hayvancılığa destek ve öncelik vereceksiniz. Liyakat sahiplerine ve kurumların özerkliğine önem vereceksiniz. OHAL'i kaldırıp, adalete güveni tesis edeceksiniz. Güçler, (yasama, yürütme ve yargı) ayrımına özen göstereceksiniz.   

   
            23.05.2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

19 Mayıs 2018 Cumartesi

ANKARA-ESKİŞEHİR HATTI



    Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen



              Edirne'de bir turizm şirketinin düzenlediği, 12-13 Mayıs 2018 tarihlerinde Ankara- Eskişehir hattını kapsayan bir kültür turuna katıldık. Hem yeni yerler görmek ve hem de ülkenin yoğun gündeminden uzaklaşmak için bir fırsattı. Ankara’ya türlü vesilelerle yıllardır giderim ancak Anıtkabir’i, 1. ve 2. Meclis Binalarını, Ankara Kalesini, Medeniyetler Müzesini hiç bu kadar yakından görmemiştim. Yağmurlu bir ilkbahar gününde, Anıtkabir’de askerlerimizin nöbet değiştirme seremonisine rastladık. Atamızın Mozolesini, Anıtkabir Müzesini, Makam Otomobillerini gördük. Bu vatanın nasıl zorluklarla var olma mücadelesi verdiğini tekrar derinden hissettik.
        
            Gezimizin 1. günü Ankara programını tamamladıktan sonra akşam üzeri Eskişehir’e doğru yola çıktık. Vardığımızda akşam olmuştu. Geceyi, sade, temiz ve konforlu bir otelde geçirdik. Gezimizin ikinci gününde Eskişehir’de gezilecek çok yerler vardı. Onun için sabah çok erken kalktık. Pazar sabahı, 44 yolcu, 2 kaptan şoför, bir tur temsilcisi ve rehberimiz sabah 07.15’ de hazırdı.
          
           Eskişehir, anlatıldığı gibi Anadolu'nun ortasında tam bir Avrupa kentiydi. Bu  kenti, bu duruma getiren 1999 yılından beri belediye başkanı olan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’di. 8 Kasım 1937, Eskişehir doğumlu Büyükerşen, gazetecilik yapmış, 2 dönem Anadolu Üniversitesi rektörlüğünde bulunmuş ve Açık Öğretim Üniversitesini kurmuş aynı zamanda yaptığı balmumu heykelleri ve bronz Atatürk büstleri ile ülkemizin bu konuda önde gelen sanatçısıdır.
          
        Büyükerşen, 09/05/2018 çarşamba günü  CHP’sinin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin mitingi için Edirne'ye geldiğinde, Uzunköprüyü de ziyaret etmiştir. Büyükerşen kendisinin de göçmen olduğunu, Uzunköprü’de anne tarafından akrabaları bulunduğunu belirtmiş, eskiden Uzunköprü’de yaşadıkları evin önünde teyzesinin torunuyla fotoğraf çektirmişlerdir.
           
         Eskişehir’de önce Tülomsaş’ın bahçesinde 1961’de yapılan ve halen çalışan ilk Türk otomobili olan Devrim otomobilini, Kurşunlu Külliyesini, Çağdaş Cam Sanatları Müzesini, Odunpazarı'nı, Atlıhan El Sanatları Çarşısını gezdik. Öğlen yemeğinde Eskişehir’in meşhur çibörek’ini yedik. Öğleden sonra aşırı kalabalıktan dolayı güneş altında tam 50 dakika bekledikten sonra Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesine girebildik. Başta Atatürk olmak üzere ünlülerin balmumundan yapılan heykelleriyle  fotoğraf çektirmek için herkes bir yarış içine girmişti bile.
          
        Balmumu Müzesinden sonra sıra Porsuk Çayı, Çarşı, Kent Park ve Sazova Park gezilerine gelmişti. 44 kişinin bu kadar kısa bir sürede, bu kadar yeri gezmesi ne kadar mümkünse, biz de o kadar gezdik. Masal Şatoları, Korsan Gemisi, Suni plajlar parkların temizliği ve büyüklüğü bizi şaşırttı. Büyükerşen ile ekibini modern bir kent yarattıklarından dolayı kutlamak gerekir. Yorucu otobüs yolculuğunun dışında güzel bir gezi oldu.




Orhan KALYONCU
16/05/2018
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

11 Mayıs 2018 Cuma

KİM KAZANIR, KİM KAYBEDER?







Her zaman sakin güç kazanır.
Sinirlenen kaybeder. 

Tutarlı olan kazanır.
Oy vermedikleri için halkı suçlayanlar kaybeder.                                                                                                           
Nal toplayanlar, nal toplatır ise kazanır.
Rakibi Üsküdar'ı geçen kaybeder.

Siyaset uzun maratondur, dayanan kazanır.
Nefesi kesilen kaybeder.

İnsanlara güven veren, sözünü dinleten kazanır.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar kaybeder.

Dik duran kazanır.
Eğilip bükülen kaybeder.

------------   o   ----------  o   ---------   o   -----------

Siyaseti halka hizmet olarak görenler kazanır.
Rant aracı olarak görenler kaybeder.

Siyasette istikrar gösterenler kazanır.
Karabatak gibi bir görünüp, bir kaybolanlar kaybeder.

Halkın nabzını tutanlar kazanır.
Halkı kandıranlar kaybeder.

Anayasaya, yasalara uyan kazanır.
Oyunu kurallarına göre oynamayan kaybeder.

İlkelerin peşinden gidenler kazanır.
Kişilerin peşinden gidenler kaybeder.   

Kalbi özgür, bağımsız bir Türkiye için atanlar kazanır.
Ülkeyi değil, kendilerini düşünenler kaybeder.

           


11/05/2018 
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                 

9 Mayıs 2018 Çarşamba

HERKES EŞİTTİR AMA BAZILARI DAHA EŞİTTİR


        



         20. Yüzyıl İngiliz Edebiyatının önde gelen yazarlarından George Orwell (1903-1950), Hayvan Çiftliği adlı romanında, "herkes eşittir ama bazıları daha eşittir", der. Bu kurgu romanda; Orwell, insanların zulmüne karşı çiftlikteki hayvanların insanlara karşı ayaklanmasını ve çiftliği ele geçirmesini anlatır. Yönetici olan domuzlar, bir süre sonra insanların yaptıklarını aynen yaparak diğer hayvanları ezer ve sömürürler. Yazar kitabında, komünizme ve komünistlere bir eleştiri getirmiş, ezildiğini söyleyen bir grubun iktidara geldiğinde değiştiğini ve eleştirdikleri düzeni aynen uyguladıklarını vurgulamıştır. Herkes eşittir ama iktidar yanlıları, güç sahipleri her zaman daha eşit olmuştur. Hitler'in Almanya’da, Stalin'in Sovyetler Birliğinde özgürlük, eşitlik vaatleri söz konusu romandaki gibi yerini kan, gözyaşı ve despotizme bırakmıştır.
       Demokrasi ile idare edilen ülkelerde dil,din,ırk, cins ayrımı gözetilmeksizin herkes yasalar önünde eşittir. Ülkemizde de eşitlik anayasal teminat altındadır. T.C Anayasası 10. Maddesi şöyle yazar; " Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." Hukuk devleti olmanın gereği olarak Anayasamızın 10. Maddesi yurttaşların “eşitlik” hakkını tanımlamıştır. Bu madde, sade yurttaşlar için devletin kurumlarına karşı koruyucu bir zırhtır. Makamı, mevki ne olursa olsun herkes yasalar karşısında eşittir. 
      Demokrasinin tam anlamıyla uygulanması için ilk önce anayasamızın bu temel maddesine iktidarın uyması, kendi taraftarlarını kayırmaması, her yurttaşın hakkını, hukukunu koruması, liyakata dikkat etmesi gerekir. Siyasi partiler iktidara gelir ve giderler. Her şey seçimler vasıtasıyla olur. Eşitlik ilkesi her alanda olduğu gibi seçimler konusunda da son derece önemlidir. Şartları taşıyan herkesin seçme, seçilme hakkı ve seçime katılan tüm siyasi partilerin, eşit propaganda yapma hakkı olmalıdır. Seçimler, eşit koşullar altında olmazsa, halkın iradesi tam ve adil olarak tecelli etmez.




9/04/2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

7 Mayıs 2018 Pazartesi

HALKIN GURURU




           CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu, partililerin haykırdığı, "halkın gururu; Kılıçdaroğlu" sözünü hak etti. Kılıçdaroğlu’nun, gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşünden sonra 15 milletvekilinin seçime girebilmesi için bir başka partiye geçmesine demokrasi adına izin vermesi ve ardından kendisine karşı iki kez genel başkanlığa aday olmuş, kıyasıya eleştirmiş rakibi Muharrem İnce’yi tabanın sesine kulak vererek cumhurbaşkanı adayı olarak göstermesi partide ve seçmenlerde heyecan uyandırdı. İlk kez psikolojik üstünlük başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere muhalefete geçti.

             Cumhuriyet Halk Partisi kökleri Kuva-i Milliye’ye dayanan, Cumhuriyeti kuran, ülkemizi demokratik sisteme geçiren bir partidir. Daima demokrasiden yana olmuştur. Parti içinde demokrasi eksikliği olsa da, birleşik kaplar misali diğer partilerin otoriter alışkanlıklarından zaman zaman etkilense de Türkiye’de demokrasi kültürünü yaşatmaya çalışan bir partidir. Biat kültüründen uzaktır. Nitekim, 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gösterilen çatı aday konusundaki tutumu nedeniyle genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu parti içinde epey eleştirilmiştir.
          
     Sık sık vurgu yapıldığı gibi her seçim önemlidir ancak 24Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri ülkemiz açısından tarihi bir öneme sahiptir. Demokratik hayat tamamen değişecektir. Olağanüstü yetkilerle donatılan bir cumhurbaşkanı seçeceğiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, cumhurbaşkanı tarafından dışarıdan atanan bakanlar olacaktır. Bakanlar milletvekili olanların arasından olursa milletvekilliği sona erecektir.  Cumhurbaşkanı, yardımcılarını, üst düzey bürokratları, YÖK üyelerini, valileri, büyükelçileri, rektörleri atayacak, yargıda etkili bir ağırlığı olacaktır. Cumhurbaşkanı, atadığı bakanları, yardımcılarını ve üst düzey yöneticileri istediği zaman görevden alabilecektir. Aynı zamanda parti genel başkanı olarak partisini de idare edecektir. Bu durumda tarafsızlık ve demokratik ülkelerde en çok aranan kuvvetler ayrılığı ilkesi nasıl sağlanacaktır?
            
        Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bakanlar için güvenoyu aranmayacak, gensoru verilemeyecektir.  Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanacak bütçe Mecliste onaylanmadığı takdirde bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranında arttırılarak geçerli olacaktır. Cumhurbaşkanı isterse meclisi seçime götürebilecektir. Kanun hükmünde kararnameler çıkarabilecek, OHAL ilan edebilecektir. Cumhurbaşkanı ancak üçte iki çoğunlukla Yüce Divan’da yargılanabilecektir. Milletvekillerin görevleri azaldığı halde Meclisin milletvekili sayısı 600’e çıkacak, görev süreleri beş yıl olacaktır.
           
        Son yıllarda yaşadığımız siyasi, sosyal, ekonomik tüm olumsuz olayların çözümü, tüm yetkileri bir kişide toplamak olmamalıdır. Bunun olumsuzluğu bu sistemi deneyen tüm ülkelerde görülmüştür. O nedenle çağdaş ülkeler idare sistemini birbirini denetleyen, dengeleyen güçler ayrılığı sistemi üzerine kurmuşlardır. Yani Yasama, yürütme, yargı ayrı ve bağımsız olacaktır. Birbirlerini denetleyecek ve dengeleyeceklerdir. Demokratik sistemin gereği budur. Muhalefet,  demokratik parlamenter sisteme dönüleceğinin sözünü halka vermelidir.

Son söz: Otoriterlik azalırsa, demokrasi kazanır.



05/05/2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

1 Mayıs 2018 Salı

OYLAR VE OLAYLAR


  




            Ülkemiz, 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine adeta kilitlendi. Siyasi, sosyal, ekonomik olaylar seçimlere endekslendi. Kuşkusuz bu seçimler, önceki seçimlerden çok daha fazla ülkemizin kaderini etkileyecektir. Çünkü ülkeyi idare etmenin sistemi temelinden değişecektir. Seçeceğimiz cumhurbaşkanı hükümeti kuracak, dışarıdan atayacağı bakanlar sadece ona karşı sorumlu olacaktır. Milletin seçtiği milletvekilleri hükümette yer alamayacağı gibi icraatları konusunda da söz sahibi olmayacaktır. Dolayısıyla artık vatandaşlarımız kahvesine ziyarete gelen milletvekiline hükümetin icraatı konusunda eleştiri getiremeyecek, onlara hesap ve soru soramayacaktır. Çünkü hükümet ile seçmenin seçtiği milletvekilleri arasında direk bir ilişki kalmayacaktır.
        
          Siyasi gelişmeler her gün sürprizlere açık devam ederken, gün geçmiyor ki gazetelerde içimizi acıtan bazı haberlerle karşılaşmayalım. Geçenlerde ülkemizin en çok satan gazetelerinden biri olan Sözcü gazetesinin 27 Nisan 2018 tarihli sayısının 3. Sayfasında aşağıdaki haberleri okuduk.
-8 yıldır eşini rahatsız eden adamı bıçaklayıp öldürdü.
-Bursa’da yol verme kavgası: 1 kişi öldü.
-Güngören’de trafikte tartışma kanlı bitti.
-Annesinin gözleri önünde kendisini cayır cayır yaktı.
-Önce kadını vurdu, ardından intihar etti.
-Dengesini kaybedip balkonda yere çakıldı.
Pisi pisine, en ucuz ölümler bizde mi olmaktadır? Başka ülkelerde bu kadar olay ve cinayet var mı? Onlar, bu olaylara bu kadar kayıtsız kalırlar mıydı?
       
         Tüm bunları düşünüp, kağıda dökerken bugün 30 Nisan 2018 tarihli aynı gazetenin 3. sayfa haberlerinde yine benzer olaylar vardı.
-Balkondan girdiği evi kan gölüne çevirdi.
-Kahvehaneye silahlı saldırı: 1 ölü, 3 yaralı.
-Düğün günü eşini öldürüp, “kuş gibi hafifledim”, dedi.
-Otelde yanan itfaiye eri şehit oldu.
-Virajı alamayan cip takla attı, Şule öldü.
-Borç alacak kavgası kanlı bitti: 1 ölü.
-Kocasıyla tartıştı, kendini bıçakladı.
     
        . Bu durum bir cinnet hali midir?  Bu konuda işsizlik, ekonomik sıkıntılar, gelir adaletsizliği, lükse özenme, tüketim toplumu olma, uyuşturucuya kolay ulaşma gibi etkenler mi rol oynamaktadır? İnsanlarımız mı acımasız oldu yoksa hayat şartları mı insanları öyle yaptı? Ne olursa olsun bu konu psikologlar ve konunun uzmanları tarafından incelenmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu devletin asli görevidir. Sağlıklı toplum olmak için bu şarttır.     
                                                                                      
Son söz:  Kitleler, cezalarla düzene sokulursa dejenere olur, karizma ve nezaketle yönetilirse bilinçli ve dürüst olur. Konfüçyüs (filozof M.Ö 551- M.Ö 479)



Orhan Kalyoncu 30.04.2018

orhankalyoncu.blogspot.com.tr