25 Aralık 2019 Çarşamba

KONUŞAN TOPLUM


                                                     
                    
              



              Demokrasi, konuşanların rejimidir, çok sesliliktir. Bu çok seslilik, kurallar, yasalar ve edep içerisinde cereyan eder. Her şeye boyun eğip, “büyüklerimiz bizden iyi bilir”, diyerek susan toplum demokrasiyi yaşatamaz. Türkiye Cumhuriyeti,  anayasamıza göre demokratik bir hukuk devletidir. Başkalarının özgürlük alanına girmeden ve hakaret etmeden her yurttaşın ifade özgürlüğü vardır ve anayasanın teminatı altındadır. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 432 km yolu hak, hukuk, adalet diyerek iktidarı uyarmak için yürümüştür. Sadece iktidarın değil, herkesin bundan ders çıkarması gerekir. Gerçek demokrasilerde gücü ele geçirenlerin her dediğini ve istediğini yapma hakkı yoktur. Yaparlarsa bu keyfi yönetim olur ve demokrasiyle bağdaşmaz.  Siyasi partilerde de bu böyledir. Hiç kimse keyfi hareket edemez. Onları bağlayan da başta anayasa, siyasi partiler yasası, partinin tüzük ve yönetmelikleridir. Bunlara aykırı işlem yapılamaz. 

              Ancak uygulamada öyle olmadığına şahit oluyoruz. Mesela: Tüzük diyor ki; seçimlerde %33 kadın kotası vardır. Bir seçimde kadın aday adayı olduğu halde, aday listesinde kadın adaya yer verilmiyorsa burada keyfi yönetim var demektir. Mesela: Tüzük ve genelgeler; “seçimlerde aday adaylıkları için, şu tarihe kadar müracaat edilmesi, görevi varsa istifa etmesi ve partiye ödeme yapılması gerekir”, diyor ama buna uyulmuyorsa; orada hak, hukuk, adalet yerine keyfi idare var demektir. Mesela: Partinin genel sekreter vekili tarafından genelge gönderilerek delege seçimlerinin tümünün aynı gün, aynı saat ve aynı yerde yapılmayacağı, yine her muhtarlık bölgesine mutlaka sandık konularak oyların sandığa atılması şeklinde oy kullanılacağı yazılıyor ama buna uyulmuyorsa, burada keyfi idare var demektir. Mesela: Genel Başkanın belediye başkanlarının örgüt seçimlerine karışmayacaklarını söylemesine rağmen belediye başkanı, tüm gücüyle seçimlere müdahale ediyorsa, burada hak, hukuk, adalet değil, keyfi idare var demektir.
         
             Demokrasilerde keyfi idareye yer yoktur. Yasalar, tüzük, yönetmelik ve genelgelere uyulmak mecburiyeti vardır. Eğer uyulmuyorsa, gereken yapılır. Ama çoğu kişi bu durumlarda üç maymunu oynuyor. Siyasi partilerde eleştiri ve özeleştiri yapılmaz, haksızlıklar karşısında “kol kırılır, yen içinde kalır”, denilirse eninde sonunda bundan o parti büyük zarar görür.  Parti, ya o üyeyi küstürür, aktif olarak çalıştıramaz ya da partiden ümidini kesen üye ayrılır. Halbuki iktidara gelmeyi amaçlayan bir partinin hiç kimseyi dışlama veya kaybetme lüksü yoktur. Bu konulara dikkat edeceklerin başında da il-ilçe başkanları ve yönetim kurulları gelir. Çünkü onlar, yalnızca bir grubun değil, seçilmişler dahil o il ve ilçedeki tüm üyelerin başkanı ve yönetimidir. Bu nedenle il-ilçe başkanları ve yönetim kurulları benden-senden ayrımı yapmadan sözde değil, özde hak, hukuk, adalet, eşitlik ve liyakat çerçevesinde görev yapmalıdırlar.


 


orhankalyoncu.blogspot.com.tr    25.12.2019


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder