Demokrasi, konuşanların rejimidir, çok
sesliliktir. Bu çok seslilik, kurallar, yasalar ve edep
içerisinde cereyan eder. Her şeye boyun eğip, “büyüklerimiz bizden iyi bilir”,
diyerek susan toplum demokrasiyi yaşatamaz. Türkiye Cumhuriyeti, anayasamıza göre demokratik bir hukuk devletidir.
Başkalarının özgürlük alanına girmeden ve hakaret etmeden her yurttaşın ifade
özgürlüğü vardır ve anayasanın teminatı altındadır. CHP genel başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu 432 km yolu hak, hukuk, adalet diyerek iktidarı uyarmak için
yürümüştür. Sadece iktidarın değil, herkesin bundan ders çıkarması gerekir.
Gerçek demokrasilerde gücü ele geçirenlerin her dediğini ve istediğini yapma
hakkı yoktur. Yaparlarsa bu keyfi yönetim olur ve demokrasiyle bağdaşmaz. Siyasi partilerde de bu böyledir. Hiç kimse
keyfi hareket edemez. Onları bağlayan da başta anayasa, siyasi partiler yasası,
partinin tüzük ve yönetmelikleridir. Bunlara aykırı işlem yapılamaz.
Ancak uygulamada öyle olmadığına şahit oluyoruz. Mesela: Tüzük diyor ki; seçimlerde %33 kadın kotası vardır. Bir seçimde
kadın aday adayı olduğu halde, aday listesinde kadın adaya yer
verilmiyorsa burada keyfi yönetim var demektir. Mesela: Tüzük ve genelgeler; “seçimlerde
aday adaylıkları için, şu tarihe kadar müracaat edilmesi, görevi varsa istifa
etmesi ve partiye ödeme yapılması gerekir”, diyor ama buna uyulmuyorsa; orada
hak, hukuk, adalet yerine keyfi idare var demektir. Mesela: Partinin genel sekreter
vekili tarafından genelge gönderilerek delege seçimlerinin tümünün aynı gün,
aynı saat ve aynı yerde yapılmayacağı, yine her muhtarlık bölgesine mutlaka
sandık konularak oyların sandığa atılması şeklinde oy kullanılacağı yazılıyor ama buna uyulmuyorsa, burada keyfi idare var demektir. Mesela: Genel Başkanın belediye
başkanlarının örgüt seçimlerine karışmayacaklarını söylemesine rağmen belediye başkanı, tüm gücüyle seçimlere müdahale ediyorsa, burada hak, hukuk,
adalet değil, keyfi idare var demektir.
Demokrasilerde keyfi idareye yer yoktur.
Yasalar, tüzük, yönetmelik ve genelgelere uyulmak mecburiyeti vardır. Eğer
uyulmuyorsa, gereken yapılır. Ama çoğu
kişi bu durumlarda üç maymunu oynuyor. Siyasi partilerde eleştiri ve özeleştiri yapılmaz, haksızlıklar
karşısında “kol kırılır, yen içinde kalır”, denilirse eninde sonunda bundan o
parti büyük zarar görür. Parti, ya o
üyeyi küstürür, aktif olarak çalıştıramaz ya da partiden ümidini kesen üye
ayrılır. Halbuki iktidara gelmeyi amaçlayan bir partinin hiç kimseyi dışlama
veya kaybetme lüksü yoktur. Bu konulara dikkat edeceklerin
başında da il-ilçe başkanları ve yönetim kurulları gelir. Çünkü onlar, yalnızca bir grubun
değil, seçilmişler dahil o il ve ilçedeki tüm üyelerin başkanı ve yönetimidir. Bu
nedenle il-ilçe başkanları ve yönetim kurulları benden-senden ayrımı yapmadan sözde
değil, özde hak, hukuk, adalet, eşitlik ve liyakat çerçevesinde görev
yapmalıdırlar.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 25.12.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder