12 Mart 2021 Cuma

AZ GİTTİK UZ GİTTİK

 

UZUNKÖPRÜ


    


    Uzunköprü’nün tarihi, 595 yıl önce Osmanlı Padişahı 2. Murat’ın, Avrupa fetihlerine çıkarken, kışın taşmasıyla doğal engel olan Ergene Nehri'nin üzerine taştan bir köprü yapılmasını, emretmesiyle başlar. 1426-1443 yılları arasında Başmimar Muslihiddin ile Mimar Mehmet birlikte köprüyü inşa ederler. Köprü’nün yanına bugünkü Uzunköprü’nün temeli olan Ergene Şehri kurulur. O zamandan, bugüne 600 yıla yakın  bir süre geçti. 21. yüzyılda Uzunköprü'de ne kadar yol alınmış? Alttaki sözcüklere bir göz atarak bu soruya birlikte yanıt bulmaya çalışalım. Bir yabancı için bu sözcükler bir şey ifade etmese de ,Uzunköprülüler için çok şey ifade eder. Ergene-Çakmak-Eskiköy-Doğalgaz-Huzurevi-HükümetBinası-Hastane-Muradiye Cami-Tarihi Çeşmeler-Tarihi Uzun Köprü-Pancar Şirketi-Otopark-Meydan-Terminal-Pazaryeri- Kırkkavak Deresi

Ergene Nehri: Ergene Nehri ve ovasının kirliliği artık kronikleşti. “Balık tutacağız”, sözü verilmesine rağmen henüz bunu göremedik. Uzunköprü ve havalisi bu kirliliğin acısını 30 yıldır çekmeye devam ediyor. Uygulanacak proje ne zaman sonuç verecek? Bekliyoruz. 

Çakmak Barajı;  2007 yılında yapımı başlanan önce 2011, sonra da 2015 de bitmesi öngörülen baraj 14 yılda kaplumbağa hızıyla ilerlemekte, 2020 yılının Eylül ayında barajın kazı dolgusu ve tüm gövde inşaatı dahil her türlü işlemi tamamlanmış olup, suyu tarlalara dağıtacak sulama sisteminin sadece % 10’luk kısmı tamamlanabilmiştir. 

Eskiköy Sınır Kapısı: Eskiköy, Uzunköprü’ye 7 km uzaklıkta, Meriç Nehri boyunda bir sınır köyümüzdür. Uzunköprü’nün 20 km batısında da, Yunanistan’ın Dimetoka kasabası vardır. Uzun yıllardır, Uzunköprü Ticaret ve Sanayi Odasının öncülüğünde Uzunköprülüler, buraya bir sınır kapısı açılmasını istiyorlar. Şimdi, Temmuz 2020’de CHP Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, “iki ülke halkının da istediği, Selanik ve Uzunköprü Ticaret Odalarının da anlaştığı, Gümrük Bakanlığının onay verdiği Eskiköy sınır kapısının açılması yönünde bir çalışmanız var mı”, diye ilgili bakana yönelttiği sorunun yanıtı bekleniyor.                                                                                   

Doğalgaz:  Doğal gazın gelmesi için Uzunköprü ve komşu ilçemiz Keşan birlikte müracaat etmesine rağmen Keşan 4 yıldır doğal gazın rahatlığını yaşarken Uzunköprülüler, kirli havayla yaşamaya devam ediyorlar. Doğalgaz boruları bir türlü 20 km uzaklıktaki Kurtbey’den Uzunköprü’ye getirilemedi. Sadece bir mahallemizde tankerle doğal gaz verilmeye çalışılıyor.                                                                    

Huzurevi: Uzunköprü merkezden yaklaşık 5 km uzaklıkta 50 dönüm arazisi olan eski yüksek okul binası çürümeye yüz tutarken, oraya bir huzurevi yapılması kararı verildi. Şimdi onun uygulanması bekleniyor.                  

 Hükümet Binası; Adliye ve kaymakamlığın olduğu miadı dolan Hükümet Binasının yıktırılıp, yerine yenisinin yapılmasını bekliyoruz.

Hastane; Keşan Devlet Hastanesinin hizmete girmesinden 2 yıl sonra, Uzunköprü’nün ihtiyacı olan hastanenin ihalesinin yapıldığı ve inşaatına başlandığı haberlerini aldık.                                                                                                           

Muradiye Cami: Uzun süredir beklenen restorasyon çalışmalarının başladığını biliyoruz. Caminin tuvaletleri, yerin altına alınarak etrafı açılır ve planlı bir çevre düzenlemesi yapılırsa 577 yıllık tarihi Caminin güzelliği ortaya çıkacaktır.   

Tarihi Çeşmeler: 12 adet tarihi çeşmenin ayağa kaldırılması, yok edilenlerin yerlerine konması Uzunköprü’de yaşayanların özlemidir.  

Tarihi Uzun Köprü: 2014 yılından beri onarım görmesi beklenen tarihi taş köprümüzün nihayet onarım ihalesi yapıldı. Bir an önce köprünün onarımı aslına uygun olarak başlanarak gözleri temizlenmeli ve çevre düzenlemesi yapılmalıdır.

 Pancar Şirketi Binaları: 19 Mayıs Caddesi üzerinde, hastanenin hemen yanında

Pancar Şirketine ait harabeye dönmüş binalar ve bahçe mevcut. Hukuki durumu nedir? Bilmiyorum. Ancak orası bir park olarak değerlendirilebilir.

 

Otopark: Uzunköprü’nün otopark ihtiyacı gün geçtikçe artıyor, neredeyse acil duruma geliyor. Yakında araçlardan dolayı yollardan ve caddelerden geçmek mümkün olmayacak. Cadde ve sokaklar otopark değildir. Belediye, inşaatlardan daire başına bir ücret alıyor, o yüzden yeni yapılan binalar otopark yapmıyorlar. Keşan'daki gibi büyük bir kapalı otopark yapılmalıdır.                           

 

Meydan: Uzunköprü’nün büyük bir kent meydanına ihtiyacı var. Bu proje pazaryeri ve festival alanı ile birlikte değerlendirilecektir, sanırım.


Terminal: Yeri tespit edilen terminalin yapılmasını bekliyoruz.


Pazaryeri; Uzunköprülüler, pazar yerinin de bir an önce projesinin hazırlanıp, hayata geçirilmesini bekliyor.


Kırkkavak Deresi: Kırkavak deresinin boydan boya temizlenip, etrafının çevre düzenlemesi yapılmalıdır.

Yukarıda belirtilen 16 hizmeti, son durumlarına göre 4 kategoriye ayırabiliriz. 1-Başlanmış ama henüz bitirilememiş olanlar: Ergene Projesi, Çakmak Barajı İletim Kanalları, Doğal gaz boruları. 2-Yapılmaya yeni başlananlar/başlayacak olanlar: Şehir Hastanesi, Tarihi Köprü, Muradiye Cami, Terminal. 3-Tasarı olanlar: Huzurevi, Hükümet Binası, Tarihi Çeşmeler. Meydan. 4-Hiç başlamamış olanlar: Otopark, Eskiköy Sınır Kapısı, Kırkkavak Deresi.

                                                                                                





orhankalyoncu.blogspot.com.tr                    12.03.2021

 

      

 

      

 

 

        


                     

                                           

                                                              




                                                       

5 Mart 2021 Cuma

GÜZEL TÜRKÇEMİZ

 





                       

         Ana dil, bir kişinin ailesinden öğrendiği ve konuştuğu ilk dil demektir. İlk dil, kişinin sosyolojik kimliğinin oluşmasında önemli rol oynar. Ülkemizde, yerel olarak konuşulan Kürtçe, Pomakça, Lazca, Çerkesçe gibi bazı diller varsa da Türkiye'nin resmi dili Türkçedir. Her ülke kendi diline özen gösterir. Ülke olarak bizim de ana dilimize önem vermemiz, onu yozlaştırmaktan kaçınmamız ve başka dillerin baskısından korumamız gerekir. 1976’da öğrenciyken gittiğim Fransa’nın başkenti Paris’te, sokak levhalarının sadece Fransızca olduğunu,  bildikleri halde İngilizce konuşmaktan kaçındıklarını fark etmiştim. Bu konuda, fark ettiğim ve dikkat çekmek istediğim başka birkaç nokta daha var.

         Birincisi, güzel Türkçe'mizin başka dillerin kuşatması altında olduğu, ikincisi, örnek olması gereken TV sunucularının, dizi oyuncularının bozuk Türkçe ile konuşmaları ve son olarak okullarda Türkçeye eskisi kadar önem verilmemesidir. Öztürkçe karşılıkları varken iştigal (uğraş), iptidai (ilkel) gibi Arapça, alayiş (gösteriş), bedbin (kötümser) gibi Farsça, aktüel (güncel), absürt (saçma) gibi Fransızca, update (güncelleme), brifing (bilgilendirme) gibi İngilizce kökenli sözcükleri neden kullanıyoruz? Dizilerde, “ay kal geldi”, “Oha falan oldum yani!” “iyi günleriniz olsun”, gibi bozuk Türkçeyi duyan gençlerimiz, ana dilinin duruluğu ve sadeliğinden uzaklaşmıyorlar mı? Okullarda, eskiden Türkçe ve Edebiyat derslerinin içinde Kompozisyon dersleri vardı. İyi yazmayı ve konuşmayı öğretir, öykü, roman okunması teşvik edilir, münazara, yani sözlü tartışmalar hatta yarışmaları yapılırdı.

          Ulusların dilleri arasında etkileşim olsa da, her ulus, kendi dilini yabancıların etkisinden korumaya çalışır. Asıl konuşulması ve genç nesle öğretilmesi gereken Standart Türkçedir. Konuşma ve yazıda gramer yapısı ve kelime hazinesi bakımından genellikle İstanbul ağzına göre biçimlenmiş olan ortak Türkçeye “Standart Türkçe”, denir. Bu Türkçe, toplumda ve özellikle sunucu, spiker, devlet adamları, siyasetçiler, öğretmenler gibi topluma rol model olan kişilerde egemen olmalıdır. Uzun yıllar Amerika’da Yale Üniversitesinde akademisyen olarak çalışan kimya mühendisi, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu (1935- 2015), Türkiye'de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok toplumda bir Türkçe bilinci oluşturmaya adadı. Eğitim dilinin Türkçe olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savundu. Yabancı kökenli sözcüklere Türkçe karşılık bulmaya çalıştı. Bu boşuna bir çaba değildi. Türkçe yabancı dillerin istilası altındaydı.

         Mustafa Kemal Atatürk, bu tehlikeyi yıllar önce görmüş, Türkçenin, Arapça ve Farsça kökenli sözcük ve dilbilgisi kurallarından arındırılıp Türkiye Cumhuriyetinin ortak ulusal dili olarak yazı ve konuşma dili haline getirilmesini amaçlayarak 12 Temmuz 1932’de Türk Dilini Tetkik Cemiyetini (Türk Dil Kurumu) kurmuştu. 1982’de kapatılana kadar Türk Dil Kurumu (TDK), Dil Devrimini sürdürmüş, 1928’deki Harf Devrimi ile birlikte Türkçenin 20. yüzyılda geçirdiği büyük yapısal değişikliğin iki temel taşından biri olmuştur. TDK yerine 1983’te Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kurulmuştur. Atatürk 1930'da bir konuşmasında şöyle demiştir; "millî his ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında (gelişmesinde) başlıca müessirdir (etkendir). Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla (bilinçle) işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

 

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr             05.03.2021

     

       

 

 

 

 

 

 

 

                                    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


26 Şubat 2021 Cuma

DURDURUN

 


Bizim Kadınlarımız


 

                Durdurun kadın cinayetlerini, artık. Neredeyse her gün işlenen bu cinayetler, sıradan olaylar haline geldi. Son yıllarda iyice artan kadınların öldürülmesine daha ne kadar seyirci kalacağız? Herkes kanıksadı, sanki! Türkiye’de resmi rakamlara göre 2008`de 80 olan kadın cinayeti, yıllar içinde artarak 2015`de 303, 2016`da 328, 2017`de 409, 2018`de 440, 2019`da 474, 2020’de 300 olmak üzere son 13 yılda toplam 3.485 olmuştur. Dile kolay, bu kadar kadın hayattan koparıldı. O kadınların daha yaşayacak hayatları, gerçekleştirecek hayalleri, büyütecek çocukları olacaktı. Bu nasıl bir acımasızlıktır. Günlük gazetelerin 3. sayfalarında her gün cinayet haberlerini okuyoruz. 24 Şubat 2021 tarihli gazetede yine kadın cinayeti haberleri vardı. 1. haber, “Manisa’da 43 yaşındaki eski erkek arkadaşı, 33 yaşındaki kadını pompalıyla katletti.” 2. haberde,“Muğla/Fethiye Kelebekler Vadisinde bir adamın, 7 aylık hamile eşini uçurumdan attığı iddia ediliyordu.” 3. haber, “genç kadının hikayesi yürek sızlattı. Adana’da bir kadın, 15’inde evlendi, 16’sında anne oldu, kocasından gördüğü şiddet yüzünden 20’sinde ölmek istedi.”

          Ülkemizde, 2021 yılının Ocak ayında 23 kadın katledildi. 23 kadının  % 70’i evinde, eşi ya da yakınları tarafından öldürüldü. Kadınlar, büyük oranda boşanmak ya da ayrılmak istedikleri için ve bunun gibi kendi hayatlarına dair karar almak isterken öldürüldü. Hiçbir neden, bir insanın canını almanın nedeni olamaz. Kadın erkek ilişkilerinde, uygar insanlar anlaşır, uzlaşır ya da anlaşmıyorlar ise ayrılır. Bunun dışında, çeşitli nedenlerle dışarıda, sokakta işlenen kadın cinayetleri de sıradanlaştı.

          Bu cinayetlerin nedenleri arasında ekonomik nedenler ile birlikte toplumun bir kısmının kadına biçtiği rol ve kadının kendi hayatına dair karar almak istemesini kabul etmeyen bir anlayışın olduğunu görüyoruz. Ancak 21. yüzyılda kadınların özgürce yaşamını kurmalarının önünde hiçbir engel olmamalıdır. Kadınların iş ve eş seçmeleri en doğal haklarıdır. Kadın, erkek eşitliği temelinde her insanın istediği gibi yaşama hakkı vardır. Yaşam hakkı, bir insanın en temel hakkıdır.  O yüzden yaşama hakkına saldıran kim olursa olsun en şiddetli cezaya çarptırılmalıdır.  Şiddet ve cinayetleri durdurmak için faillerine sıfır tolerans gösterilmeli, cezalar arttırılmalı ve tavizsiz uygulanmalıdır.

          Atatürk, Türk kadınına Avrupa ülkelerinden önce seçme, seçilme hakkı tanıyan yasalar çıkartmış, kadınların her alanda söz sahibi olmasını sağlamıştır. Atamızın söylediği şu sözü de kimse unutmasın. “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                   26.02.2021

         

        







19 Şubat 2021 Cuma

BÜLBÜL KORUSU

 


Guguk Kuşu-Bülbül Korusu/Uzunköprü Fotoğraf:Ali Çıtak


 

 

 

                                                  

 

          Tekerleklerinin gıcırtısı kulaklarımızda çınlarken, öküz arabası tozlu, topraklı yolda ağır ağır yol alıyordu. Sabahleyin daha gün doğmadan kalkıp, hazırlanmıştık. Dallığa gidiyorduk. Yaklaşık 60 yıl önce 5-6 yaşlarımdayken Bülbül Korusunda yapılan dallığa ilk gidişimdi. Her zaman gidemezdik. Motorlu araç yok denecek kadar azdı. Öküzlerin çektiği kağnılar ile birkaç saat çeken bu yolculuk, hafızamda silik siyah beyaz bir fotoğraf gibi asılı kalmıştı.

         Sonraki yıllarda da, dallığa ailece ya da arkadaşlarımızla gittik. Dallık, bir panayırı andırırdı. Çarşısında, salıncaklar, yiyecek, içecek hatta giyecek satan sergiler kurulur, çadırlarda köfteciler, çevirmeciler hizmet verirdi. Aileler, bunlara rağbet etmez, daha ziyade evde hazırladıkları yiyecekleri hep beraber yerlerdi. Bazılarında mangallarda etler kızartılır, bunlara içkiler eşlik ederdi. Genellikle, Mayıs ayının üçüncü pazar gününe denk gelen Uzunköprü Dallığı, meşhurdu. Etraf köy ve ilçelerden hatta büyük illerden gelenler olurdu. Yemyeşil orman içinde, insanların hep beraber, aynı zamanda topluca piknik yaparak neşe içinde baharı karşılamaları, bir gelenek halinde günümüze kadar geldi. Halk arasında dallık yapılan bu koruya “Bülbül” denirdi.

        Uzunköprü Belediye Meclisinin 2021 Şubat ayı toplantısından sonra kamuoyu, 9 bin dönümlük Bülbül Korusunun 4560 dönümünün 3 özel firmaya 49 yıllığına kiraya verileceğini öğrendi. Kiraya verilecek alandaki meşe ağaçlarının kesilerek yerlerine ceviz ve badem ağaçları dikilmesi öngörülüyordu. Ormanlık vasfını kaybettiği söylenen bu alan doğal bir ormandır. İçinde Katran Ardıçları, gürgen, çeşitli türde meşe ağaçları, karaçalı vardır. Bölgede Kasım aylarında, tahtalı, ardıç kuşu, çulluk, florya, saka, iskete gibi kanatlı hayvanlar barınmaktadır. Nisan ayında üveyikler, göç kuşları ve yerli kuşlar yavru çıkarmak için bölgeye gelir, Memeli hayvanlardan tavşan, tilki, çakal, domuz, porsuk, gelincik, sansar, küçük sincaplar yaşar. Ayrıca çoban aldatan, kara leylek, gök kuzgun, guguk kuşu, bülbül ve ibibik gibi kuş türleri yaşamaktadır. Hasancık (ağaç yedi uyuru), pürtüklü ve küçük semender, küpeli su yılanı, sarı yılan görülmüştür.  

         Ergene Nehrinin kirliliğinden son derece olumsuz etkilenen Uzunköprülüler, bir de oksijen deposu olan bu ormanlık alanındaki ağaçların ve içinde yaşayan canlıların, küçük ve büyükbaş hayvanların otladığı meraların yok edilmesine seyirci kalamaz Tüm doğa severler, Uzunköprü İlçesi, Mescit Mahallesi sınırları ve Belediye mücavir alanı içinde bulunan Bülbül Korusu, Mesire ve Dallık etkinlik alanı, mezarlık alanı, mera alanlarını kapsayan toplam 4560 dönüm ormanlık alanındaki meşe ağaçların kesilerek ceviz ve badem ağaçları için özel kişilere verilmesine karşı durmalıdır. Bırakın, bu doğa harikasının yok edilmesini, yüzlerce cins hayvana ev sahipliği yapan ekolojik, doğal bir koru olan Bülbül Korusunun, “Milli Park”, ilan edilerek koruma altına alınması gerekir.

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                       19.02.2021

 

 

 

 

       

 

 

           


12 Şubat 2021 Cuma

İNCENİN GÜLÜ

 







                             

                                                     

            

         Hallacı Mansur, 1100 yıl önce şöyle demiş; "bizi düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar." Cumhuriyet Halk Partililer için, İncenin gülü de böyle. Muharrem İnce, düne kadar tüm siyasi hayatını borçlu olduğunu söylediği partiyi terk ederken, bir gün tekrar çalabileceğini düşünerek, partinin kapısını sert kapatmaması gerekirdi. Lidere, yöneticilere, yönetim şekline eleştirileri olabilir. Hatta kızgınlığı veya öfkesi de olabilir. Ancak unutmasın ki bu parti sadece yöneticilerden ibaret değildir. Arkasında milyonlarca üye, seçmen ve 100 yıllık tarih vardır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı vardır. Tabela partisi olacak diye küçümsediği parti, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisidir. Kişiler, incelir, uçar gider ama parti ve ilkeleri ilelebet kalır.

       Cumhuriyet Halk Partililer, sayın İncenin 2012-2014 yılları arasındaki CHP grup başkan vekili iken yaptığı etkili konuşmalarını, 2014 yerel seçimlerinde Yalova belediye başkanının çok az farkla kazandığı seçimlerde, sandıkların başında, sandalye tepesinde uyuduğunu, 2018 cumhurbaşkanı seçimlerinde, alanları doldurduğunu, yaptığı heyecanlı konuşmalarla insanlara umut verdiğini unutmadı. Ama cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra “ben vefa duygusu taşıyorum. Bir faninin, kendisine karşı iki kez aday olmuş bir kişiyi cumhurbaşkanı adayı yapması kolay değildir. Bunu yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşına çıkıp, aday olmam”, deyip seçimlerin hemen ardından taraftarlarınca olağanüstü kurultay için imza toplanmasını, seçim akşamı sonuçlar kesinleşmeden, daha itiraz süreci varken, “Adam kazandı”, deyip ortadan kaybolmasını da unutmadılar.       

       8 Şubat 2021 pazartesi günü Muharrem İncenin, “inceldiği yerden kopsun”, diyerek 42 yıldır her kademesinde görev yaptığını söylediği, başarısı için ter döktüğü, yıllarca emek verdiği Cumhuriyet Halk Partisinden ayrılması, kolay bir karar değildir. Bunu, sadece siyasi bir hırsın sonucu olarak değerlendirmek, eksik olur. Terazinin öbür kefesine, yani CHP yönetimine de bakmak lazım. Başarıya giden yol, iç cephenin birlik, bütünlük içinde olmasından geçtiğine göre en sağdan, sola kadar ittifak arayışı içinde olan CHP genel merkezi, parti içindeki birlik ve beraberliği sağlamakla da yükümlüdür. Bunu, rahatsızlıkları görmezden gelerek değil, demokratik kanalları genişleterek, yani, daha fazla demokrasi ile sağlayabilir. CHP üst yönetimi ise diğer siyasi partilerde olduğu gibi merkeziyetçi bir yapıyı sürdürmeye çalışıyor. Ancak bu durum bile, partiden ayrılmayı değil, tam aksine parti içinde kalıp, sonuna kadar mücadeleyi gerektirirdi.

       Partiden ayrıldığın zaman seni yağmurda, çamurda maddi, manevi destekleyenleri de terk etmiş olursun. Partide, kişilerin değil, ilkelerin önemli olduğunu bilen büyük bir çoğunluk, bu istifayı, liderlik mücadelesi ve bireysel siyasi ikbal arayışı olarak değerlendirecektir. Siyaset, bir satranca benzer. Parti içi veya dışındaki rakiplerin seni hata yapmaya zorlayabilir. Meydan okumadan önce oynayacağın taşı, sonraki hamleleri düşünerek oynamak zorundasın. Yoksa bir hamleyle vezirini kaptırabilir, şah-mat olabilirsin.

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr.         12.02.2021

 

 


9 Şubat 2021 Salı

65 YAŞ VE ÜZERİ

 





                          

                                            

           Amerika Birleşik Devletlerinin 20 Ocak 2021’de yemin ederek görevine başlayan yeni başkanı Joe Biden (20 Kasım 1942 doğumlu) 78 yaşında. Ülkemizde seçim barajını geçen parti liderlerimizin çoğu 65 yaşın üzerinde. Mimar Sinan, Süleymaniye Camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmiş, Selimiye Camisini tamamladığında ise 86 olmuştu. Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı. Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak işinin başındaydı. Goethe, en büyük eseri Faust’u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. Dört defa İngiltere başbakanı seçilen William Gladstone son kez görevine geldiğinde 83 yaşında, İsmet İnönü CHP genel başkanlığını bıraktığında 88 yaşındaydı. Görüldüğü gibi yaşlılık insanın yaratıcılığını bitirmiyor.  Tam aksine bu kişiler, tecrübe ve bilgileri ile insanlığa fayda sağlıyorlar.

          Coronavırus salgını dolayısıyla tüm ülkeler, önlemler alıyor, kısıtlamalar getiriyor hatta  bazıları 2-3 haftalık tam kapanmaya gidiyorlar. Ülkemizde de 11 Mart 2020’den sonra önlemler uygulanmaya başladı ve halen devam ediyor. Bazı işyerlerinin kapatılması, maske, mesafe ve temizlik önlemlerinin dışında ülkemize özgü farklı bir önlem daha var. Sadece 18 yaş altı ve 65 yaş üzerindeki yurttaşlarımıza getirilen sokağa çıkış kısıtlaması. Son aylarda bu yaşta insanlar sadece 3 saat dışarı çıkabiliyorlar. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan, ev hapsi gibi bir uygulama. Üstelik bilimsel bir geçerliliği de kanıtlanmamış. Bilim kurulunun tavsiyesiyle, iktidar tarafından uygulanan bu tedbir başlangıçta geçici olduğu düşüncesiyle anlayışla karşılandıysa da artık yaşlıların sabrını zorluyor. Ülkemizdeki yaş kısıtlaması, bu kişilerde depresyon yaratmaya başladı. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu dönemde yaşlılarda birçok hastalığın nüksettiğini, 70 yaşında hayatında ilk kez antidepresan kullanmak zorunda kalan kişilerin olduğunu belirtmiş.

        Ülkemizde hekim, öğretim üyesi, gazeteci, siyasetçi, esnaf, tüccar, sanayici ve bunun gibi her alanda görev yapan 65 yaşın üzerindeki bir kısım kişiler, pandemi dolayısıyla getirilen bu yaş kısıtlamasından muaf. Ama çalışma hayatının dışında olan 65 yaş üzerindeki kişilere kısıtlamalar var. Toplu taşıma araçlarına, marketlere bile alınmıyor. Bu durum, anayasanın eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. En olgun çağını yaşayan 65 yaş ve üzerindeki yurttaşlarımız da kendilerini rahatlıkla koruyabilir, tedbirlere uyarak dışarı çıkıp, yürüyüş yapabilir, güneşten faydalanabilir, torunlarını gezdirebilir, ilaçlarını almaya eczaneye, doktora gidebilir. Yurttaşlar arasında eşitsizlik yaratan, bilimselliği kanıtlanmamış ve insan haklarına aykırı bu yaş kısıtlamasının, ülkemizden de bir an önce kaldırılması gerekir.  

 

orhankalyoncu.blogspot.com         08.02.2021

 

 


3 Şubat 2021 Çarşamba

CUMHURİYET HALK PARTİSİNDEN İSTİFALAR

 



İsmet İnönü ve Bülent Ecevit


 

 

                      

           29 Ocak 2021 tarihinde 3 milletvekili CHP’den istifa etti. Türkiye’de kamuoyu birden o noktaya odaklandı. Kimi, istifaları haklı buldu , kimi haksız. Bu istifalar, bana yarım asır önce CHP’de yaşanan istifaları anımsattı. 1965 yılında CHP’de İsmet İnönü genel başkandı. Bülent Ecevit, 18 Ekim 1966’da yapılan 18. Olağan Kurultayda genel sekreter seçilince “Ortanın Solu”, fikrini ortaya attı. Bunun üzerine 1967 yılında Turhan Feyzioğlu, 47 milletvekili ve senatör ile partiden ayrılarak Güven Partisini kurdu. 12 Mart 1971’e gelindiğinde Askerler,  Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi Hükümeti'ne karşı bir Askeri Muhtıra verdiler. Bunun desteklenmesini isteyen İsmet İnönü’ye, Bülent Ecevit karşı çıkarak, görevinden istifa etti. 14 Mayıs 1972’de yapılan kurultayda, İsmet İnönü’nün aday olmaması üzerine Ecevit genel başkan seçilince, eski genel sekreter Kemal Satır da istifa ederek Cumhuriyetçi Partiyi kurdu. Bu istifalardan sonra CHP, 1973 seçimlerinde %33,3 ve 1977 seçimlerinde %41,4 oy alarak birinci parti oldu.

         Tarihten ders almak için tarihimizi ve siyasi geçmişimiz bilmek gerekir. Demokratik mücadele dünden bugüne devam ediyor. Ama bireysel davranış ve siyasi çıkarların bir sonuç vermediğini tarih bize göstermiştir. Günümüzde de fikir ayrılığına düştüklerini ifade ederek CHP’den istifa edenler kervanına 3 milletvekili daha katıldı. Tarih, onlar için de kararını verecektir. 2018 seçimlerinde CHP’den seçilen 27. dönem İzmir milletvekili Mehmet Ali Çelebi. Yalova milletvekili Özcan Özel, Karabük milletvekili Hüseyin Avni Aksoy'un, Memleket Partisi kurma hazırlıkları yapan Muharrem İnce ile beraber hareket edecekleri belirtiliyor. Muharrem İnce de CHP’sinde 16 yıl milletvekilliği, 2 dönem grup başkan vekilliği yapmış ve 2018’de CHP’sinin cumhurbaşkanı adayı olmuştu. Bu istifalardan öncesi de var. 26.  ve 27. dönem CHP Ardahan milletvekili Öztürk Yılmaz, 20 Kasım 2018’de partiden ihraç edildi. Yenilik Partisini kurarak, partinin genel başkanı oldu. 24. Dönem CHP Ankara milletvekili Emine Ülker Tarhan, 2011-13 yılları arasında grup başkan vekili idi. 13 Ekim 2014'de partisinden istifa ederek 14 Kasım 2014’de Anadolu Partisini kurdu. 1 Kasım 2015 seçimlerinde 0,06 oranında oy aldı.12 Aralık 2015’de partisini feshetti. Bu milletvekillerinin ortak özellikleri; hepsinin genel merkezce atanarak milletvekili olmasıydı.

         Ayrışarak kazanılmaz, birleşerek kazanılır. Ne kadar ulvi amaçları öne sürerseniz sürün, içinde bulunduğunuz partinin birliğini bozarsanız, üstelik bunu seçim üzeri yaparsanız, amacınız sorgulanır. CHP’sinin, tüzüğü, programı, üye yapısı, parti içi demokrasi tavrı ve genel başkanı yeni değil ki. 10 yıldır böyle. Siz bu parti içinde inandığınız doğrular için mücadele etmek yerine istifayı seçiyorsanız, milletvekili olurken size sahip çıkan partiye ve seçmene saygı duymanız, bunun için de partiden olduğu gibi milletvekilliğinden de istifa etmeniz gerekir. Zahmetsiz kazanan, kolay kaybeder. CHP genel merkezi de, parti üyelerine, “siz kendi adaylarınızı seçme kabiliyetine sahip değilsiniz, biz sizin yerinize seçeriz", anlayışıyla üyesinin ve seçmenin önüne bu milletvekillerini getirdikleri için sorumludurlar.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr   02.02.2021