![]() |
Şehzadebaşı Camii-Fatih/İstanbul (1543-1548) |
Cemreler düştü, artık yaz geliyor derken 2022 yılının Mart ayında kış geri döndü. İstanbul’da 10 Martta başlayan kar, aralıklarla 3 gündür devam ediyor. Bu İstanbul’da yaşayanların pek alışık olmadığı bir durum. Okullar, adliyeler tatil edildi. Trafikte çeşitli uyarı ve kısıtlamalar var. Yollar açık tutulmaya çalışılıyor. Çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış İstanbul 569 yıldır (I.Dünya Harbinde 1918-1923 işgal yılları haricinde) tamamen Türklere ait olmuştur. Şu andaki nüfusu resmî rakamlara göre 16 milyona yakın gözüküyorsa da günlük hareket eden nüfus çok daha fazladır. Öyle olduğu içindir ki idare etmesi de, yaşaması da zor bir şehirdir. Hava koşullarındaki en ufak olumsuz değişiklik, İstanbulu felç etmeye yetmektedir İstanbulda yaşam kalitesi, dikey şehirleşme, ranta açık imarlaşma, düzensiz göç ve aşırı nüfus yüzünden her geçen gün seviye kaybediyor. Adeta vasat bir kent haline geliyor. İstanbulu içten içe kemiren en büyük hastalık dikey yapılaşmadır. 24-30 katlı cam giydirilmiş bloklar, siteler, residence’lar pıtrak gibi her yeri kaplamış durumda. Gökdelen sıralamasında da Avrupa’da önlerdeyiz. Bir süredir yaşadığım İstanbul-Fikirtepe’de kentsel dönüşüm çalışmalarını izliyorum. Gördüğüm şu ki; 24 katlı bloklar yükseliyor ama ne bir yeşil alan, ne bir park, ne bir meydan bırakılıyor. Yeteri kadar okul, kreş, oyun ve açık otopark alanı da bırakılmıyor. Hatta yeni yapılan bu binaların kaldırımları ve yolları bile genişletilmiyor. Böyle kentleşme olur mu? Çeyrek asırdır bu ülkeyi ve bu kenti yönetenler, hiç mi Avrupa kentlerine gidip, oraları görmediler? Türkiye’de yaşayan çoğu yurttaşımızın hayatında bir dönemde olsa yolları İstanbul’la kesişmiştir. Bu kadim şehrimiz ile anıları olmuştur. O anıları ile İstanbul’u güzel anımsarlar. İstanbul’u ne kadar bozmaya çalışmış olurlarsa olsunlar, yine de tam bozamamışlar, eskiden beri var olan güzelliklerini halen yok edememişler. İşte bazen o güzellikleri arayıp, bulmak için İstanbul’u geziyorum. Orhan Veli Kanık’ın (1914-1950) dediği gibi;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı./ Önce hafiften bir rüzgar esiyor,/ Yavaş yavaş sallanıyor yapraklar, ağaçlarda,/ Uzaklarda, çok uzaklarda,/ Sucuların hiç durmayan çıngırakları/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı/ Kuşlar geçiyor derken;/ Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık/ Ağlar çekiliyor dalyanlarda,/ Bir kadının suya değiyor ayakları;/İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;/ Serin serin Kapalıçarşı/ Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa/ Güvercin dolu avlular/ Çekiç sesleri geliyor doklardan/ Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı;/ Başımda eski alemlerin sarhoşluğu/ Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;/ Dinmiş lodosların uğultusu İçinde/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;/ Bir yosma geçiyor kaldırımdan;/ Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar;/ Bir şey düşüyor elinden yere;/ Bir Gül olmalı;/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;/ Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;/ Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;/ Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;/ Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından/ Kalbinin vuruşundan anlıyorum;/ İstanbul’u dinliyorum.