6 Haziran 2022 Pazartesi

HAYAT PAHALILIĞI

 








            Ülkemizdeki hayat pahalılığı, vatandaşın son aylardaki en önemli gündemi oldu. Hayat pahalılığı; fiyatların yükselmesi, buna bağlı olarak geniş halk kesimlerinin bu fiyatlara yetişemeyip, alım gücünün düşmesidir. Enflasyondan farklıdır. Paranın değerinin düşmesi ve fiyatların toptan artması enflasyona, elde edilen gelirin ihtiyaç duyulan mal ve hizmetleri satın almaya yetmemesi de hayat pahalılığına neden olur. 2021 yılının Eylül ayından beri uygulanan ekonomik programdan dolayı döviz kurları birden artınca, iğneden ipliğe bütün mallara zam geldi. Bu da enflasyonun yükselmesine neden oldu. TÜİK’in açıkladığı 2022 yılı mayıs ayı enflasyon oranı aylık yüzde 2,98, yıllık yüzde 73,50. Ülkemizde enflasyonu ölçen bağımsız uzmanlardan oluşan ENAG’a göre ise mayıs ayı enflasyon oranı aylık yüzde 5,46, yıllık 160,76. Mart 1995’ten beri kaydedilen en hızlı yükseliş gerçekleşmiş.

       Yaşadığım bölgede ticaretle uğraşan ve üretici olan kişilerle de konuştuğum zaman şunu belirtiyorlar; şimdiye kadar fiyatlardaki bu kadar hızlı değişimi hiçbir zaman görmedik.” Çarşı pazardaki fiyatlar da bunu gösteriyor. Kömür memleketinde yaşıyoruz. Geçen yılın yaz aylarında ton fiyatı 400-500 TL olan sobada yakılan kömüre şu an 1.600 TL, 600 TL olan akıllı kazanlarda yakılan fındık kömürüne ise 2.650 TL fiyat isteniyor. 4 kat bir artış. Daha kış gelmedi. Bir de kış geldiğinde ne olacak? 6-8 aylık bir süreçte süt ve süt ürünlerindeki artış yüzde yüzü geçti. 4 TL olan süt,10 TL, 35 TL olan ortalama inek peyniri 70 TL,  45 TL olan keçi peyniri 100 TL, eski inek kaşarı 140 TL oldu. Et ve et ürünlerine gelince kıyma 150, dana, kemikli kuzu eti 160, sucuk 180 TL. 40 TL’lık zeytin 80 TL, zeytinyağının litresi ortalama 60-80 TL, ayçiçeği yağı litresi 45 TL civarında. Kiraları ve ev fiyatlarını söylemeye gerek yok. İkiye hatta bazı yerlerde üçe katladı. Doğal gaz, elektrik, benzin ve mazot fiyatları geçen yıla göre yaklaşık 3 kat arttı. Gübre, yem fiyatları da öyle. Onlara yapılan zam her şeyin fiyatının artmasına neden oluyor. Köprü, yol, ulaşım fiyatlarını da döviz fiyatları belirliyor. Döviz fiyatları da yerinde durmuyor. Diğer kredi faizleri de. Her geçen gün artan fiyatlara yetişmek mümkün olmuyor.

       Tabii bu rakamlar 2022 yılının Haziranın ilk haftasında geçerli. Kısa bir süre sonra değişebilir. İnmez ama yükselir. 2021’in üçüncü çeyreğinde faiz indirimiyle başlayan ekonomik tablonun ters yüz olması halen sürüyor. Piyasalar dengeye kavuşmadı. Fiyatlar, hızla yükseliyor. Dün aldığını bugün aynı fiyata alamıyorsun. Gelir, gidere yetmiyor. Bütün sorun orada zaten. Hükümetin, 2022 yılı Ocak ayında ücretlere yaptığı zamlar, fiyatların aşırı yükselmesiyle ilk üç ayda eridi. İkinci altı ayda da yapılacak zam piyasada oluşan fiyatlardan farklı (resmi enflasyon oranlarına göre) olacağından sabit gelirli olan memur ve emeklilerin alım gücü yükselmeyecek, dolayısıyla onlar için hayat pahalılığı devam edecektir. Buna dar gelirli aileler, işçiler ve işsizler de dahildir. Bu nedenle, “vatandaşımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz”, sözü havada kalıyor. “Bizi kıskanıyor”, dediğimiz Almanya’da enflasyon oranı yüzde 7,9 olunca, Almanya Hükümeti, halkını enflasyona karşı ezdirmemek için emeklilerine yüzde 6,1 zam yapmış, asgari ücreti de 1,700 Euro’dan 2,100 Euro’ya çıkarmış.

        Dünya Gazetesi ekonomi yazarı Alaattin Aktaş EKO ANALİZ adlı köşesinde şöyle yazıyor; “Enflasyonu yok etsek, yani sıfıra indirsek... Vatandaş nefes alacak, geçim sıkıntısını atlatacak mı? Ne gezer!  Enflasyon tümüyle geride kalsa bile hayat artık öylesine pahalı hale geldi ki, bu olumsuz tabloyu tersine çevirmek çok ama çok zor.”

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr    06.06.2022

 


29 Mayıs 2022 Pazar

CUMHURBAŞKANI ADAYI

 


Kemal Kılıçdaroğlu



          4 yıl önce partisi, kendisine onurlu bir görev vererek onu, CHP’sinin cumhurbaşkanı adayı yaptı. İyi bir hatipti. Yaptığı mitinglerle meydanları hınca hınç dolduruyor, halkın nabzını tutmasını biliyordu. Bir umut ve heyecan rüzgarı estirdi. Seçim ikinci tura kalırsa kazanma olasılığı vardı. Kendisine olan güvenini gösteren ünlü tekerlemeyi de dilinden düşürmüyordu; “bir mıh, bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi, bir yiğit, bir vatanı kurtarır.” Ne yazık, yiğidimizin aldığı %31’e yakın oy, partisinin 5-6 puan üzerinde olmasına rağmen seçimin ikinci tura kalmasına yetmedi. Seçim, o gece, “Adam kazandı”, sözüyle sona erdi. Aday olurken, “bir daha genel başkanımın karşısına genel başkan adayı olarak çıkmam”, demesine rağmen arkadaşları, seçimlerin hemen ardından olağanüstü kurultay için imza toplamaya başladılar. Ancak imza sayısı da yetmedi. Daha sonra Memleket Partisini kurdu. Geçen günlerde bir televizyon kanalına sayın Muharrem İnce şöyle demeç verdi; “cumhurbaşkanlığı seçiminde neden Kemal Kılıçdaroğlu'na destek vereyim? Ben adayım. Kendime destek veriyorum. Destek mestek vermiyorum, kendimi destekliyorum."

      Tabii ki artık ayrı partilerin genel başkanları olarak birbirlerine destek vermek zorunda değiller. Anayasaya göre cumhurbaşkanı olma özellikleri taşıyan herkes gerekli şartları yerine getirerek aday olabilir. Ancak siyaset, fazla çelişkiyi ve kişisel davranmayı kaldırmaz. Amaç, birilerinin cumhurbaşkanı olması mı, yoksa 20 yıldır ülkeyi idare eden iktidarı değiştirmek mi? İktidarın yanlış bulduğunuz politikalarını seçimi kazanamadıktan sonra nasıl değiştireceksiniz? Siyaset, isteğe göre değil imkanlar ölçüsünde yapılır. 6’lı Masa diye tanımlanan 6 muhalefet partisi, Parlamenter Sisteme geçme konusunda mutabık kaldılar ve bununla ilgili bir protokol açıkladılar. Sonra da daha önce niteliklerini sıraladıkları cumhurbaşkanı adayını ortak aday olarak isimlendireceklerdir. Herkes önce seçimi kazanmaya odaklanırken sayın Muharrem İnce sadece kendi adını öne sürüyor. Kemal Kılıçdaroğlu’na gelince; kendisi, cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor mu? Yaptığı konuşmalar, izlediği politikalar ve verdiği mesajlarla sanki “adayım”, diyor. Partisi de bunu destekler vaziyette. Ama siyasette yine bir büyüğümüzün sözünü de unutmamak gerekir. “Siyasette, 24 saat çok uzun bir süredir.”

      Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olabilir mi? Neden olmasın? 2010 yılından beri 12 yıldır Ana Muhalefet Partisi CHP’sinin genel başkanı. Parti içi demokrasi ve 2014 cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu konusunda olduğu gibi hataları da oldu. Ama son yıllarda doğru bir siyaset izlediği görülüyor. 15 Haziran 2017’de Ankara’dan başlattığı “Adalet Yürüyüşü”, ses getirdi. Bu eylemi, 9 Temmuz’da İstanbul Maltepe’deki mitingle sona erdirdikten sonra izlediği politikalarla liderlikte epey yol kat etti. 2018 seçimleri öncesinde seçimlere girebilmesi için İYİ Parti’ye verdiği destek aslında demokrasiye verilen bir destekti. Bundan sonra 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine rakip olan bir siyasetçiyi cumhurbaşkanı adayı yapması, Millet İttifakını kurması, Partisinin, gösterdiği adaylarla yerel seçimlerde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere 11 büyükşehri kazanması, 6 muhalefet partisini bir araya gelmesine öncülük etmesi onun başarı hanesine yazılacak gelişmelerdir. Kamuoyu anketlerinde %25-30 oy alacağı öngörülen, Türkiye’nin ikinci büyük partisinin genel başkanının cumhurbaşkanlığına aday olmasından daha doğal bir şey olamaz.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr      29.05.2022


19 Mayıs 2022 Perşembe

SEÇİMLERİN AYAK SESLERİ

         


     

                    

 

        Ülkemiz, 16 Nisan 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçti. Parlamenter sistemden tamamen ayrı bu sistemde, cumhurbaşkanının yetkileri son derece arttırılıyor, bakanlar meclis dışından atanıyor, milletvekilleri sadece yasa yapmakla ve bütçeyi onaylamakla görevlendiriliyordu. Sayıları 600’e, görev süreleri 5 yıla çıkarılan milletvekillerin seçimlerinin de cumhurbaşkanlığı seçimi ile beraber eş zamanlı olması kararlaştırılmıştı. Bu sisteme göre yapılan cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçtiğimiz 24 Haziran 2018 seçimlerinin üzerinden yaklaşık 4 yıl geçti. Seçimlere daha bir yıl olmasına rağmen seçim sathı mailine girmiş gibiyiz. Her gün seçimler dillendiriliyor. Başta Millet İttifakını oluşturan CHP, İYİ PARTİ, SP ve DP olmak üzere muhalefet partileri erken seçim çağrıları yaparken, iktidarı oluşturan Cumhur İttifakı da (AKP, MHP ve BBP) seçimlerin zamanında yani Haziran 2023’te olacağını belirtiyorlar.

      Kamuoyu, seçimlerin zamanında mı yoksa erken mi yapılacağını son zamanlarda daha çok sorar oldu. Her geçen gün ağırlaşan bu ekonomik tablonun değiştirilmesi için seçimlerin erken yapılması da bir seçenektir. Artan hayat pahalılığı, enflasyon karşısında alım gücü düşen yurttaşlarımız seçimlerden önce geçimlerini düşünseler de ellerine dört-beş yılda bir geçen seçme fırsatının önlerine gelmesini sabırsızlıkla bekliyorlar. Seçimin ayak seslerini belli eden bir başka gelişme de iktidarın seçim yasalarında yaptığı değişikliklerdir. Resmi Gazetenin 6 Nisan 2022 Çarşamba günkü sayısında yayınlanan ve yayın tarihinden bir yıl sonra yürürlüğe girecek bu yasaya göre yapılan başlıca değişiklikler şunlardır:

       1983’ten beri uygulanan %10 seçim barajı %7’ye indiriliyor.

       İttifakın artık oylarının milletvekili seçimlerine olan etkisi kaldırılıyor.

       Mecliste grup kurmak seçimlere katılmak için yeterli olmayacak, siyasi partilerin seçimlere girebilmesi için 81 ilin en az 41’inde örgütlenmesini tamamlaması ve seçimlerden en az 6 ay önce büyük kongresini yapması gerekiyor. İl, ilçe ve büyük kongresini üst üste 2 kez yapmayan parti seçimlere katılamıyor.

      İl ilçe seçim kurullarında en kıdemli hakimin başkan olması kaldırılıyor. Onun yerine Adalet Komisyonunca 1. Sınıf hakimlerden ad çekme yöntemiyle başkan seçiliyor. Yeni yasanın yürürlüğe girmesiyle mevcut seçim kurullarının yetkisi bitiyor. 3 ay içinde yeni başkanlar yeni yöntemle belirleniyor.

      Sandık Kurulu'na üye bildirme hakkı olan bir parti, oluru olmadan başka bir parti üyesini sandık kurulu üyesi olarak gösteremeyecek.

      Mahalli idareler genel seçimlerinde, yerleşim yeri adresine göre oluşturulan seçimin başlangıç tarihinden 3 ay önceki seçmen kütüğü üzerinden güncelleme yapılacak

     Cumhurbaşkanı seçim dönemindeki propaganda yasaklarından muaf tutuluyor.

      İktidarın bu hamlesine karşın seçimi kazandıkları takdirde Parlamenter Sisteme geçeceğini söyleyen ve bunu bir protokole bağlayan 6’lı masayı oluşturan muhalefet partileri de, siyasi partiler ve seçim yasaları üzerinde halkın demokratik taleplerini dile getirmelidirler. Bunlar; seçim barajının %2’ye düşürülmesi, milletvekili sayısının 600’den 450’ye indirilmesi, seçim süresinin 5 yıl yerine 4 yıl olması, milletvekili emekliliğinin tekrar düzenlenmesi, milletvekilinin en fazla 3 dönem seçilmesi, siyasi partilerin adaylarının önseçim yoluyla seçilmesi, kongrelerde çarşaf liste uygulanması gibi düzenlemelerdir.

      Türkiye artık seçim atmosferine girmiştir. Seçmen milli iradenin tecelli edeceği seçim sandığını bekliyor. Muhtemelen zamanından önce yapılacak seçimlerde son söz milletin olacaktır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr         20.05.2022

       

 

 

5 Mayıs 2022 Perşembe

ALGI DÜNYASI

Caddebostan/İstanbul

         


          Algı yaratmak; gerçek olmayan bir durumu “öyleymiş gibi”, sunmaya çalışmaktır. Gerçekleri eğip, bükerek toplumu aldatmaya yönelik bir göz boyamadır.  Balık hafızalı bir toplum olduğumuz için bu yönteme başvuran yöneticilerin tatlı sözlerine çabuk kanıyor, hemen ortalığı toz pembe görüyoruz. Her ne kadar siyasilerin sözleri buz üzerine yazılı olsa da halkımız onların vaatlerine inanmak istiyor. O yüzden siyasilerin dün söyledikleri ile bugün söyledikleri birbirini tutmasa da önemi yok. Biz iyi olacağına inanmak istiyoruz.

         Hasta yatağındaki bir hastaya uygun tedavi tatbik etmeyip, her gün “iyileşeceksin“ demekle, nasıl hasta iyileşmeyecek ise, Türkiye ‘de de “vatandaşın ekonomik durumu çok iyi, hayat pahalılığı geçici, yaşam standardımız Avrupa’dan bile iyi“, demekle ekonomik durumumuz daha iyi olmuyor. Bu pompalanan iyimser hava ne yazık ki çarşıda, pazarda hemen sönüyor. Algı yönetmeye yarayan her türlü aygıt devletin elinde olduğu için sade bir yurttaş olarak bundan kaçamıyoruz. Görsel ve yazılı basının büyük bir kısmı ile yapılan propaganda karşısında şaşırıyoruz.
         Bazılarına göre; Mart 2022’de işsizlik düştü, enflasyon da yıl sonunda düşecek. Bunlara bağlı olarak hayat pahalılığı da kalmayacak." Teselli edici bu söylemler, ne yazık ki gerçeği ifade etmiyor. Örneğin Döviz, benzin, mazot, doğal gaz, elektrik, kömür, ulaşım fiyatları geçen yıla göre ikiye katlamış. Hatta bazılarında üçe. Meyve- sebze fiyatları uçmuş. Domates, salata, kabak, patlıcan, biber fiyatları 25-50 lira arasında değişiyor. Et, süt, ayçiçek, zeytinyağın fiyatları da el yakıyor. TÜİK’in yıllık enflasyon rakamı bile % 61. Memura, emekliye yılbaşında yapılan zam ise geçen yılın enflasyon farkı ile birlikte sadece % 30,5. Bu demektir ki verilen zam ilk üç ayda erimiş. Sabit gelirli yurttaşlarımız % 30,5 alacaklı bile olmuş. Sadece onlar mı? Esnaf, işçi ve çiftçilerin durumu da farklı değil. Temel’in durumu gibi;       Temel, hasta yatağında yatarken eşi, çocukları ve dostları “iyisin, iyisin”, diye ona moral veriyorlarmış. En sonunda ölünce, açılan vasiyetinde mezar taşına şöyle yazılmasını istemiş, “hastayım, hastayım dedim, inanmadınız. İşte görün bakalım ne oldu?


                                

KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA

   





       “Kuyruk”, deyince roman yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın (1864-1944) 1912’de basılan “Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç”, adlı eseri aklıma gelir. Yazarımız, bu romanda; 1910 yılında Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya çarpacağı söylentisi üzerine, bu durumla eğlenen bir erkek kahramanın mektuplaştığı gizemli bir kadın ile evliliğe giden serüvenini anlatır, 110 yıl sonra ülkemizde yine kuyruklar gündemde. O zaman bir aşk hikayesi idi, şimdi başka bir hikaye.       Son zamanlarda yağ kuyruğu, et kuyruğu, ekmek kuyruğu, benzin-mazot kuyruğu gibi kuyruk haberlerini her gün duyar olduk. Bu kuyruklara ucuzluk kuyrukları da diyebiliriz. Aldıkları maaşla ay sonunu getirmekte zorlanan dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız ile emekliler bu kuyrukların müdavimleri. Ancak kedinin  kuyruğunu yakalamaya çalışması gibi fiyatlara yetişmeleri bir türlü mümkün olmuyor. Maaşlara 2022’nin Ocak ayında yapılan zamlar daha ilk ayın sonunda eridi. O yüzden vatandaşlar bir nebze de olsa bütçelerine katkı sağlayacak bu kuyrukları takip ediyorlar.       Yöneticilerin, bu kuyruklara son vermeleri için çalışan ve emeklilerin gelirlerini artırmaları ya da üretimi teşvik ederek temel ürünlerin fiyatlarını düşük tutmaları gerekir. Vatandaşı enflasyona karşı böyle ezdirmemiş olursunuz. Yoksa kuyruk görüntülerini ortadan kaldırmaya çalışmakla sorun çözülmez. Benzin- mazot fiyatlarını önceden açıklamamakla ya da Et Ve Süt Kurumu Başkanının açıkladığı gibi kuyruklara son vermek için fiyatlara zam yapmakla sadece sorunu halının altına süpürmüş olursunuz. İleride sorun daha fazla büyümüş olarak karşımıza çıkar. Kuyrukların en önemlisi ise ekmek kuyruğudur. Temel besin maddesi olan ekmek, dar gelirli ve kalabalık aileler için hayatidir. Özellikle İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin Halk Ekmek büfelerinin önünde günün her saatinde kuyruk görmek mümkündür. Toprak Mahsülleri Ofisi de (TMO) yağ ve pirinç kuyruklarına ev sahipliği  yapıyor. Fiyatları düşürmekte çok iddialı olan Tarım Kredi Kooperatifleri Marketlerinde ise kuyruk yok. Çünkü fiyatları piyasa ile aynı.        “Kuyruklar eskiden de vardı’, diyenler var. Evet vardı. Ben de şahit oldum. 1974’de Ecevit-Erbakan Hükümeti zamanında sanayağ, mazot ve tüpgaz v.b kuyrukları vardı. Kıbrıs çıkartmasında dolayı dostumuz ABD bize ambargo uygulamıştı, O nedenle kuyruklar uzuyordu. 2. Dünya Harbi (1939-1945) sırasında da ekmeğin vesikaya bağlandığını tarih kitaplarında okuduk. Hatta büyüklerimizden o zamanlarda at pisliklerinden arpa toplayıp, öğütüp un yaptıklarını ve ekmek pişirdiklerin dinlerdik. Ama 70 milyondan fazla insanın öldüğü savaşlarda büyük devlet adamı İsmet İnönü’nün politik maharetiyle bir yurttaşımızın burnu bile kanamadı. 1946’da çok partili sisteme geçildiğinde seçim meydanlarına muhaliflerin, “bizi aç bıraktın”, diye çocukları bağırtması üzerine İnönü şu tarihi cevabı vermişti; “Ben sizi aç bıraktım ama babasız bırakmadım.         Onun için o kuyruklar, bu kuyruklar gibi değildi. Savaş vardı, yokluk vardı. Aradan 50 ile 80 yıl geçmiş. 21. asrın teknoloji ve uzay çağında bunlar neyin kuyruğu?              

İSTANBUL'DA KIŞ

  

Şehzadebaşı Camii-Fatih/İstanbul (1543-1548)

                        

         Cemreler düştü, artık yaz geliyor derken 2022 yılının Mart ayında kış geri döndü. İstanbul’da 10 Martta başlayan kar, aralıklarla 3 gündür devam ediyor. Bu İstanbul’da yaşayanların pek alışık olmadığı bir durum. Okullar, adliyeler tatil edildi. Trafikte çeşitli uyarı ve kısıtlamalar var. Yollar açık tutulmaya çalışılıyor. Çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış İstanbul 569 yıldır (I.Dünya Harbinde 1918-1923 işgal yılları haricinde) tamamen Türklere ait olmuştur. Şu andaki nüfusu resmî rakamlara göre 16 milyona yakın gözüküyorsa da günlük hareket eden nüfus çok daha fazladır. Öyle olduğu içindir ki idare etmesi de, yaşaması da zor bir şehirdir. Hava koşullarındaki en ufak olumsuz değişiklik, İstanbulu felç etmeye yetmektedir        İstanbulda yaşam kalitesi, dikey şehirleşme, ranta açık imarlaşma, düzensiz göç ve aşırı nüfus yüzünden her geçen gün seviye kaybediyor. Adeta vasat bir kent haline geliyor. İstanbulu içten içe kemiren en büyük hastalık dikey yapılaşmadır. 24-30 katlı cam giydirilmiş bloklar, siteler, residence’lar pıtrak gibi her yeri kaplamış durumda. Gökdelen sıralamasında da Avrupa’da önlerdeyiz. Bir süredir yaşadığım İstanbul-Fikirtepe’de kentsel dönüşüm çalışmalarını izliyorum. Gördüğüm şu ki; 24 katlı bloklar yükseliyor ama ne bir yeşil alan, ne bir park, ne bir meydan bırakılıyor. Yeteri kadar okul, kreş, oyun ve açık otopark alanı da bırakılmıyor. Hatta yeni yapılan bu binaların kaldırımları ve yolları bile genişletilmiyor. Böyle kentleşme olur mu? Çeyrek asırdır bu ülkeyi ve bu kenti yönetenler, hiç mi Avrupa kentlerine gidip, oraları görmediler?        Türkiye’de yaşayan çoğu yurttaşımızın hayatında bir dönemde olsa yolları İstanbul’la kesişmiştir. Bu kadim şehrimiz ile anıları olmuştur. O anıları ile İstanbul’u güzel anımsarlar. İstanbul’u ne kadar bozmaya çalışmış olurlarsa olsunlar, yine de tam bozamamışlar, eskiden beri var olan güzelliklerini halen yok edememişler. İşte bazen o güzellikleri arayıp, bulmak için İstanbul’u geziyorum. Orhan Veli Kanık’ın (1914-1950) dediği gibi;
       
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı./ Önce hafiften bir rüzgar esiyor,/ Yavaş yavaş sallanıyor yapraklar, ağaçlarda,/ Uzaklarda, çok uzaklarda,/ Sucuların hiç durmayan çıngırakları/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

       İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı/ Kuşlar geçiyor derken;/ Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık/ Ağlar çekiliyor dalyanlarda,/ Bir kadının suya değiyor ayakları;/İstanbulu dinliyorum, gözlerim kapalı.       İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;/ Serin serin Kapalıçarşı/ Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa/ Güvercin dolu avlular/ Çekiç sesleri geliyor doklardan/ Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.       İstanbulu dinliyorum gözlerim kapalı;/ Başımda eski alemlerin sarhoşluğu/ Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;/ Dinmiş lodosların uğultusu İçinde/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.       İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;/ Bir yosma geçiyor kaldırımdan;/ Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar;/ Bir şey düşüyor elinden yere;/ Bir Gül olmalı;/ İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.       İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;/ Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;/ Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;/ Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;/ Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından/ Kalbinin vuruşundan anlıyorum;/ İstanbul’u dinliyorum.                           

FAHİŞ FİYATLAR

 



        Fahiş; Arapça kökenli bir kelime olup, ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla ya da ahlaka ve töreye aykırı anlamını ifade eder. Son aylarda bu sözcüğü çok duyar olduk. Özellikle aşırı artan fiyatlar için kullanılıyor. Bu konuda önlemlerin alınacağını ve fahiş fiyatların önleneceği söylenmesine rağmen bu bir türlü hayata geçmiyor.        Nasıl geçsin? Serbest piyasa ekonomisinde fiyatları piyasa belirler. Sanayici veya üretici malını ürettiğinden son satıcıya gidene kadar maliyet yükselir. Bu artışlar birbirine bağlıdır. Üretim maliyeti üzerine ambalaj, nakliye, komisyon gibi kalemler biner. Tabii arz talep dengesi de fiyatı belirler. Mal az olur, talep çok olursa fiyat yükselir. Son günlerde de bırakın market ve manavları semt pazarlarında dahi sebze meyve fiyatlarının çok arttığını gördük. Fiyatlar inanılmaz rekorlar kırdı. Salata. domates, patlıcan, kabak gibi mevsim dışı sebzeler 25- 35 TL, yeşil soğan 7,5, dere otu ve maydanoz gibi yeşillikler bile 5 TL idi.

       Kahvede oturan en sade vatandaşımız da biliyor ki; bu fahiş fiyatlar “insin”, demekle, inmez. İlk önce üretim maliyetlerini düşüreceksin. Tarım ürünleri için önce gübre, ilaç, tohum, mazot ve sulama fiyatlarını düşüreceksin. Destek vereceksin. Uygun ve uzun vadeli kredi vereceksin. Aynı şey, hayvancılık için de söz konusudur. Bunlar yapılırsa hem büyük döviz ödediğimiz ithalat önlenir, hem üretici hem de tüketici kazanır. Devletin vergi gelirleri artacağı gibi iktidar da seçmen nezdinde kazanır.        Niye böyle olmuyor? Çünkü başka yerlere harcanan kaynaklar, buralara gelene kadar tükeniyor. O zaman iktidarın yaptığı fahiş zamlar devreye giriyor. Son bir yılda benzine % 111, motorine % 133 son bir ayda elektriğe %50-127, doğal gaza %50 zam geldi. Döviz fiyatları da geçen yıldan  bu yana yüzde yüz arttı. Bu da A’dan, Z’ye her şeye zam demektir. Buna karşılık emeklilere ve sabit gelirlilere verilen zamlar daha 2022’nin Ocak ayı sonunda eridi bile. Bu şartlarda “fahiş fiyatlar önlenecektir”, demek buzun üzerine yazılan bir yazıdan öteye geçmez.