Futbol, dünyada oynanan en
popüler takım oyunudur. Milyonlarca seyredeni ve oynayanı vardır. Maçlar iki
takım arasında ve 22 futbolcu ile oynanır. Top normalde kaleye girmeyecekken
bir futbolcunun ters bir vuruşuyla kendi kalesine gol olmuşsa “kendi kalesine
gol atmak”, olarak nitelendirilir. Acemi futbolcular bunu daha sık yaparlar.
Sahada ne yapacaklarını, nerede duracaklarını bilemezler. Nerdeyse acemilikleri
yüzünden karşı takıma çalışmış olurlar. Onlara alan açarlar, fırsat verirler.
Bir de teknik direktörleri yanlış taktik verdiyse, değmeyin karşı takımın
keyfine. Sonuç 1-0 da olur, 10 sıfır da olur. Yenilmeye doyamazsın. Kazanan
takım da bunu kendi becerilerine bağlarsa, bir daha zor maç kazanır. Her zaman
öyle takımlara denk gelemezler. “Kendi kalesine gol atmak”, sadece yeşil
sahalarda görülmez, normal yaşamda da, siyasette de görülür.
Siyasette
kendi kalesine gol atmak, parti içinde birliği sağlayamamakla olur. Siyasi partiler
bir ideal ve amaç etrafında birleşen kişiler tarafından toplumu idare etmek
için kurulurlar. Kendi içindeki birlikleri çok önemlidir. Eğer birlik
olamamışlarsa başarılı olamazlar. Parti üyeleri, (aynı takımda
oynayan futbolcular gibi) takım ruhuna inanmaları, ayrımcılığa ve haksızlığa uğramadıkları
inancına sahip olmaları gerekir. Başarı öyle gelir. Takım derken hizip ve
klikten bahsetmiyorum. Tüm partiden bahsediyorum. Geçen hafta CHP Edirne örgütü
belediye başkanı adayını belirlemek için ön seçim (eğilim yoklaması) yaptı. Beş
aday adayı arasından bir kişiyi (Eczacı Şükrü Ciravoğlu’nu) aday olarak seçti.
Bu demokrasi yarışının tüm üyelerin oy kullanmasıyla yapılmasının, atama
olmasından çok daha fazla partiye heyecan kattığını, partinin iç birliğini
kuvvetlendirdiğini söyleyebiliriz.
Yerel seçimler
öncesi vaatler de havada uçuşuyor. Bir zamanlar, Kayseri’ye deniz getirmekten
bahseden siyasetçiler vardı. Eskiler de, “yağmasan da gürle”, derlerdi. Yani
at, atabildiğin kadar. Nasılsa seçim biter, iş biter. Kimse sormaz, “ne oldu o
vaatler”, diye. Ne de olsa onlar için “kazanmak
için her şey mübahdır.” Ancak siyasetin bir etiği olması gerekir. “Siyasi
etik, siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin davranışlarının ahlaki bir değerlendirmesini
yapar. Yolsuzluk yapma, rüşvet alma, adam kayırma, vatandaşları aldatma gibi
kamu gücünün kötüye kullanılmasını ahlak dışı eylemler olarak görür.” CHP’sinin
bu konuda Ağustos 2022’de hazırladığı kanun taslağı kenarda duruyor. Siyasi
ahlak yasası olmasa da, demokrasilerde siyaset yapmanın kuralları olması
gerekir. Siyasi propaganda yaparken yalan söylememek, iftira atmamak, karşı
tarafı incitmemek, asılsız haber yaymamak, gerçekleşmeyecek vaatlerde bulunmamak
gibi. Bunlara uymadığında karşına çıkacak yaptırım, halkın vicdanı olur. Halkın
belleği unutmaz. Demokrasi kolay yerleşmiyor, ancak her şeye rağmen günümüzdeki
en iyi yönetim şeklidir.
orhankalyoncu.blogspot.com.tr 9.02.2024