11 Haziran 2018 Pazartesi

NEREDE O ÇOCUKLUĞUMUZUN BAYRAMLARI?


                         
           “Nerede o eski bayramlar?”, sözünü yaşları ilerlemiş kişiler çok kullanır. Bu söz, o kişilere göre eski bayramların güzelliğini anlatır. Gerçekten öyle midir?  Yoksa, eskiye özlem duymaktan öte geçmez mi? Belki de çocukluklarının o dönemleri onlara güzel gelir. 1960’lı yılların başında Uzunköprü’de elektrik ve su yeni gelmişti. Daha önceleri gaz lambası ile oturur, mahalle çeşmelerinden su taşırdık. Ülkemizin ekonomik gücü fazla yoktu. Otomobili olanlar parmakla gösterilirdi. Kara tren ile akşamdan binip, sabahı İstanbul’a varırdık. Evler tek katlı ve çoğu kerpiç idi. Tuvaletler çoğunlukla dışarıda, bahçede yer alırdı. Öyle bir Türkiye’de yine de mutluyduk. İnsanlar birbirine karşı samimi, yardımsever ve güler yüzlüydü. “Komşu, komşunun külüne muhtaçtır”, özdeyişine göre herkes birbirine yardım ederdi. Bir fincan toz şekeri komşudan ödünç isteyebilirdik. Komşuluk ilişkileri çok iyiydi.
          
         Dini bayramlarda, her zaman olmasa da genelde yeni elbiseler ve ayakkabılarımız alınırdı. Erkek çocuklarının elbiseleri çoğunlukla ısmarlama olur, terziye gidilir, ölçüler verilir, 2-3 provadan sonra takım elbise bayramda giyilmeye hazır hale gelirdi. Biz de yeni elbise ve ayakkabı alınan talihli çocuklardan biriysek, arife akşamı onları başucumuza koyar, öyle uyurduk. Bayram sabahı erken kalkılır, büyüklerimiz bayram namazı için camiye giderdi. Onlar gelince bayram başlardı. Kahvaltıdan sonra eller öpülür, bayram paraları alınırdı. Bayramın birinci günü öğleye kadar komşu ve akrabalara bayram için gidilir, çoğunlukla kapıdan elleri öpülür, bayram harçlıkları toplanırdı. Kimi mendil ve şeker verirdi.
           
         Paralarımız toplanınca bayram yerine koşardık. O zaman Uzunköprü’deki bayram yeri, “Hastane Bayırı” dediğimiz şimdiki askeri lojmanların olduğu yerdi. Oyuncaklar, salıncaklar oraya kurulurdu. Atlıkarıncalar, elle itilen ip salıncaklar ve dönme dolaplar vardı. Bayram günlerini paralarımız bitene kadar orada geçirirdik. Büyükler en şık kıyafetlerini giyer, komşu, dost ve akraba ziyaretlerinde bulunurlardı. Baklava en gözde bayram tatlısıydı. Tereyağlı ve bol cevizli ise yemeğe doyulmazdı. Uzunköprü’nün bayram ve diğer günler ailece gidilecek parkları ve sinemaları vardı. Parklar, sık ağaçlıklı ve zemini topraktı. Oksijen deposu gibiydiler. Üfür üfür eserdi o yıllanmış ağaçların altı. Özellikle yaz akşamları aileler, çocuklarıyla gider, bir şeyler içer, sohbet eder, otururlardı.  Aile, Halk, Adem Bahçe ve Emek sinemaları yazlık ve kışlık sinemalar olarak faaliyet gösterirlerdi. Geceleri, yazlık sinemalarda çekirdek çitleyerek film izlerdik. İki film birden oynardı.
          
        Bayram yerinden başka Muradiye Camii’nin avlusu çocukların buluşma ve oyun alanıydı. Orada pate (misket), kaleci (sakızlardan çıkan küçük futbolcu, artist resimleri) oynar, şans-talih-kader-kısmet (gofret, oyuncak çekilişi) satardık. Tom Miks, Teksas, Zagor gibi resimli macera kitaplarını değiş tokuş yapar, okurduk. O zaman ülke olarak imkanlarımız kısıtlıydı, Türkiye Cumhuriyeti 40’lı yaşlarındaydı. Aşılacak daha çok yollar vardı önünde. Hepimiz, çağdaş medeniyetler seviyesine geleceğimize inanıyorduk. Ümitlerimiz, hayallerimiz vardı. Azla yetinmesini biliyorduk. Henüz tüketim çılgını olmamıştık. Şimdi ise çok katlı betonarme evlerde oturuyoruz. Otomobil, yazlık, cep telefonu, bilgisayarların hepsi bir karış ötede. Bir imzayla alınan krediler bunlara yetiyor. Sonra ?
         Acaba, o zaman mı mutluyduk, şimdi mi mutluyuz?



orhankalyoncu.blogspot.com.tr    13.06.2018


      



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder