Anayasalar; kamu
düzeni için tüm toplumu kapsayan, herkesin hakkını ve hukukunu koruyan aynı
zamanda ülkenin idari yapısını ve şeklini de düzenleyen toplumsal uzlaşma
metinleridir. İnsanlar, beraber
yaşamaya başladıklarından beri hep insan haklarına saygılı bir düzen
istemişlerdir. İnsan hakları, her insanın insan olmaktan gelen en doğal
hakkıdır. Bu konuda ilk kilometre taşı, 1215
yılında İngiltere Kralına karşı insan haklarını savunan ilk bildirge olan “Magna
Carta”dır. 1776’da Amerika’da yayınlanan “Amerika Bağımsızlık Bildirgesinde de
tüm insanların eşit yaratıldığı ve halkın, memnun olmadıkları yönetimleri
değiştirme haklarının olduğu belirtilir.
Yine 1789’da Fransız
Devrimi sonunda Monarşinin yerine Cumhuriyet ilan edilmiş, Fransız Ulusal
Meclisi tarafından “Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi” yayınlanmıştır.
Bu bildiri, insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini ve her
türlü egemenlik hakkının millete dayalı olduğunu, mutlak egemenliğin bir kişi
ya da bir grubun elinde bulunamayacağını belirtir. 10 Aralık 1948’de de
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini” kabul
etmiştir. İnsanların özgürlük, eşitlik ve kardeşliğine vurgu yapan bu
bildirinin imzalandığı 10 Aralık günü tüm dünyada “İnsan Hakları Günü” olarak
kutlanır.
Osmanlı’nın
İmparatorluk döneminde de bu arayışlar sürmüş, bu konu ile ilgili Fermanlar yayınlanmıştır.
1839’da Tanzimat Fermanı, 1856’da Islahat Fermanı, 1860’ta Sultan Abdülaziz
Fermanı daha sonra 1876’da 1.Meşrutiyet, 1908’ de 2.Meşrutiyet ilan edilmiştir.
1921’de ilk anayasamız Teşkilatı Esasiye Kanunu kabul edilmiştir. İlk iki
maddesi,” hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir ve icra kudreti Büyük Millet
Meclisinde tecelli eder”, şeklindedir. 20 Nisan1924’te ikinci anayasa kabul
edilerek 1921 Anayasası yürürlükten kalkmıştır. Bu Anayasanın 3. maddesinde de
“Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Bu egemenliğin tek temsilcisi Türkiye
Büyük Millet Meclisi’dir”, der. Daha sonra da 1961 ve 1982 anayasalarını ülke
olarak hayata geçirdik. Bu anayasalara göre de egemenlik milletindir ve onu
Millet Meclisi vasıtasıyla kullanır. 1982 Anayasası uzlaşma yoluyla mecliste bir çok kez, referandum yoluyla da iki kez değiştirilmiştir.
Son anayasamızın
omurgası yasama, yürütme ve yargı organlarının ayrı olması üzerine oturmuştur.
Buna biz güçler ayrılığı diyoruz ve bu ayrılık devlet idaresinde denge ve
denetimi sağlamaktadır. Getirilmek istenen anayasa değişiklik paketinde bu
ortadan kaldırılarak hepsi cumhurbaşkanlığında toplanmak isteniyor. Seçilecek
cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanı olacak ve genel
seçimlerde kendi partisinin milletvekili listesini hazırlayacaktır. Bununla
birlikte dışarıdan sayısı belirsiz cumhurbaşkanı yardımcıları atama, kararname
çıkarma, bütçe hazırlama, olağanüstü hal ilan etme, idari yapıyı değiştirme,
yüksek yargıyı belirleme yetkilerine de sahip olacaktır. Böylece yürütme,
yasama ve yargı tek elde toplanmaktadır.
İnsanlık,
geçirdiği tüm demokratik evrimlerden sonra tek bir kişiye bu kadar yetkinin
verilmemesi gerektiğini bize göstermiştir. Siyasi ve toplumsal hayatımızın daha
demokratik ve çağdaş olması isteniyorsa, gücün tek bir kişide toplanması yerine
katılımcılığın arttırılması gerekir. Bunun içinde öncelikle, seçim ve siyasi
partiler yasalarının değiştirilerek, dünyanın hiçbir yerinde olmayan %10 seçim
barajının ve partilerdeki lider sultasının kaldırılması sağlanmalıdır.
Orhan Kalyoncu
10.04.2017