9 Nisan 2017 Pazar

DEMOKRASİ YOLCULUĞU

    



            Türkiye, Osmanlı dönemindeki 2. Meşrutiyetin (1908) ilanından sonra çıktığı demokrasi yolculuğunda çok badireler atlattı. Ne yazık ki demokrasinin tam olarak oturduğunu söyleyemeyiz. Demokrasiyi içselleştiremedik. Kurallara, önce kuralları koyanların uyması gerektiğini, yüz yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bir türlü öğrenemedik. Yine de demokrasi yolculuğu zorluklara rağmen devam etmek zorundadır. Çünkü laiklik, demokrasi, hukuk, kişi hak ve özgürlükleri insana en yakışan ilkelerdir.
       
           Yine demokrasinin temel ilkelerinin başında; hesap verilebilirlik, katılım, herkese söz hakkı, denetim ve oy güvenliği gelir. Bunların şeklen değil, özde olması gerekir. Bundan dolayı gelecek nesiller için, ülkede yaşayan tüm insanların demokrasiye olan inancı kaybolmadan bu demokrasi yolculuğuna katkıda bulunmasını, özgürlükleri talep etmesini önermekteyim.
       
           Şimdi ise demokrasi yolculuğumuz, 16 Nisan 2017’de anayasa değişiklik referandumu ile yeni bir sınavla karşı karşıyadır.  Vereceğimiz “evet” ya da “hayır” oyları demokrasimizin kalitesini ortaya koyacaktır. Ülkemizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır devletler seviyesine gelmeyi hedefliyorsak, onlar gibi demokrasinin evrensel kurallarını hayata geçirmemiz gerekir. Bunların en başında fikir ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı, basın, medya ve sosyal medya özgürlüğü gelir. Laiklik ve hukuk devleti ilkelerini de tam olarak hayata geçirmemiz gerekir. 
         
          Bu referandum basit bir oylama değildir. Vereceğimiz karar yıllar boyu ülkemizi ve gelecek nesillerin kaderini etkileyecektir. Bu bir parti meselesi değil, bir memleket meselesidir. Düşünün ki seçilen bir cumhurbaşkanı aynı zaman da bir siyasi partinin de genel başkanı olacaktır. Tarafsız olması gereken ve böyle yemin eden bir cumhurbaşkanı nasıl tarafsızlığını koruyacaktır? Bir siyasetçi, önce partisini ve gelecek seçimleri düşünmeyecek midir? Onun için bu durumda tüm toplumu kucaklaması mümkün olamayacaktır. 

         Cumhurbaşkanı aynı tarihte beraber yapılacak seçimlerde kendi milletvekili listelerini hazırlayacak, seçimlere öyle girecektir. Böylece yürütme (bakanlar kurulu) ve milletvekilleri (yasama) cumhurbaşkanının seçtiği kişiler olacaktır. Yüksek yargıyı atama inisiyatifi de büyük çapta kendisine aittir. Cumhurbaşkanı yalnızca bu yetkilere sahip olmakla kalmıyor, bunların yanı sıra kanun hükmünde kararname çıkarma, olağanüstü hal ilan etme, idari yapıları yeniden yapılandırma, bütçe hazırlama, savaş ilan etme, bürokrasiyi ve rektörleri tayin etme, gerekli gördüğünde meclisi feshetme ve kendisi ile beraber seçime götürmeye de yetkili kılınıyor. Tüm bu yetkilerin kullanımında sorumsuz olacak, yalnızca seçimlerde halka hesap verecektir. Eğer bir suç işlerse de üçte iki çoğunlukla  (daha önce ataması kendisi tarafından yapılan) yüce divan da yargılanabilecektir.
        
        Denetim ve denge unsurlarının olmadığı rejimlerde tek adamlığa kaymanın çok kolay olduğunu tarih bize göstermiştir. O nedenle cumhuriyete, demokrasiye, özgürlüğe, hukuk devletine, laikliğe, Atatürk ilke ve devrimlerine, demokratik parlamenter rejime “evet” demek için referandumda, “hayır” dememiz gerekir.
       



31.03.2017
Orhan Kalyoncu

      

         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder