18 Ocak 2018 Perşembe

HERKES İÇİN DEMOKRASİ

      










          “Adalet, bir gün herkes için gerekecektir”, sözü demokrasi için de geçerlidir. Demokrasi de herkes için gerekir. Hatta yönetimdeyken, tek adam rolünde kimseye kulak asmayanların da bir gün demokrasiden yararlanma talepleri olacaktır. Son zamanlarda görevlerinden istifa etmek zorunda bırakılan belediye başkanları buna örnektir. Yöneticiler, işbaşındayken, görevlerinin bir şekilde sona ereceğini düşünselerdi, acaba halkı karar verme noktasında daha fazla işin içine katarlar mıydı? Yine de halkın iradesiyle gelenler, halkın iradesiyle gitmelidir. Yani oyla gelen, oyla gider. Demokrasinin kuralları tam işletilirse bu gerçekleşir. 
       
          Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partilerde demokrasi olursa ülkede demokrasi olur. CHP’si diğer partilere göre nispeten buna uygun davranmaya çalışmaktaysa da, tam olarak demokratik kuralların uygulandığını söyleyemeyiz. Bunun gerçekleşmesinin anahtar formülü kongrelerde çarşaf liste, tüm seçimlerde de ön seçimdir. Çarşaf liste uygulanırsa partinin tüm renkleri yönetimlerde temsil edilir böylece kutuplaşma, hizipleşme önlenir. Yine genel merkez yerine nitelikli üyelerin ya da delegelerin yapacağı ön seçimler, adaylıklar konusunda parti de adaleti, eşitliği getirir, bunun sonucu olarak ta parti içi kavgalar azalır.
         
            CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kim bu partide ne olacağım diyorsa, derhal partiden ayrılsın” sözüne rağmen kongrelerde kavgalara şahit oluyoruz. Bunun sebebi, adaylıkların saptanmasında söz sahibi olacak il ve ilçe yönetimlerinin kazanılma çabasıdır. Herkes suyun başını tutmak, böylece genel merkeze karşı elini güçlendirmek istemektedir. Bu milletvekilleri ve belediye başkan adayları için de söz konusudur. Halbuki yargıç nezaretinde ön seçim yapılmış olsa adaylar, genel merkeze değil üyelere yaranmak isteyecektir.
        
           Aday olmak ve seçilmek için emek ve liyakat dikkate alınırsa güçlüye yaslanmak, biat etmek parti içinde önemini kaybedecektir. Sonuçta hem parti çalışkan üyelere sahip olacak, hem de seçildikten sonra adaylar partinin ve halkın değerini bilecektir. Siyasi parti üyeleri, partinin ideolojisini, programını, tüzüğünü ve ilkelerini bilmelidir. Parti görevlerini, vecibelerini yerine getirmeli ondan sonra da parti hakkındaki her türlü tasarrufta söz sahibi olmalıdır. Buna adaylıkların tespiti ile genel başkan ve genel merkez seçimleri de dahildir
     
           Partilerin asıl sahipleri üyelerdir. Bir partiyi omuzlayanlar, seçilmişlerden önce sade partililerdir. Onlar koştururlar, çocukların nafakasını partiye harcarlar. Onlara, herkesin ama önce seçilmişlerin saygı borcu vardır. Çünkü onların sayesinde oradadırlar.






15.01.2018  
orhankalyoncu.blogspot.com.tr



5 Ocak 2018 Cuma

DOĞRU ZAMANDA, DOĞRU YERDE, DOĞRU KİŞİLERLE

     



    Bir arkadaşımız, "doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle olmak çok önemlidir. Siyaset doğru, düzgün insanların işi olmalı", diye yorum yapmış. Bu söze imzamı atarım. Doğru söze ne denir? Elbette bu kurala göre hareket etmek her ahlaklı siyasetçinin kılavuzu olmalıdır. Erdemli, dürüst, saydam siyasetin yol göstericisidir o sözler. Eğer ülkemiz karanlıklardan kurtulacaksa ancak bu yolu izlememiz sayesinde olur. Yoksa kısa vadeli çıkar hesapları, politik gelecek pazarlıklarıyla hiçbir hedefe varamayız. Ne yazık ki yazarın dediği gibi, “önce ekmekler bozuldu, sonra her şey." Siyasette bundan fazlasıyla payına düşeni aldı. Biz, temiz siyaset derken küçük hesaplar, gizli pazarlıklardan uzak durmayı kastediyoruz. Siyaset uzun vadelidir. Kısa hesapları kaldırmaz. 

    Herkesin bildiği gibi siyasette deneyim, bilgi, birikim, görüş, ufuk, vizyon çok önemlidir. Genç siyasetçilerin, tecrübeli siyasetçilerin tecrübelerinden yaralanması gerekir. Deneme-yanılma yöntemi yerine daha önce yaşanan olaylardan ders çıkarmak daha isabetli olur. Ülkemizin yetiştirdiği değerli yazar edebiyatçı, müzisyen ve yönetmen Zülfü Livaneli bir söyleşisinde şöyle diyor; “Benim siyasi ihtiraslarım olmadı. Hatta siyasetten nefret ederim. Ama ülkesini seven, sorumluluk hisseden bir sanatçı olarak büyük kitlelere ulaşmışsanız, bu yapılan önerilere bir yere kadar direnebiliyorsunuz.”

      Siyaset, rant aracı değil, halka hizmet aracı olursa, insanlara yararlı olur. Bunun yanı sıra siyaset, her yurttaşın ilgilenmesi gereken bir uğraş olmalıdır. Aksi halde kötü yönetimlerden ve kötü yöneticilerden şikayet etme hakkımız olmaz. Onun için tekrar başa dönersek siyaset doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle yapılırsa hem ülkeye, hem de ait olduğu partiye yarar sağlar.






Orhan Kalyoncu
04.01.2018 
orhankalyoncu.blogspot.com.tr
      

       

26 Aralık 2017 Salı

2017 CHP EDİRNE İL KONGRESİ/ KİŞİLER Mİ, İLKELER Mİ?

    





          2017ye veda ederken, gün geçmiyor ki, yurttaşlar olarak bizi şaşırtan yeni olaylarla karşılaşmayalımHızla değişen gündeme damga vuran son olayları film şeridi gibi şöyle sıralayabiliriz. ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı, ardından İslam ülkelerinde başlayan protesto gösterileri, Man Adası belgeleri, CHP’li İstanbul Ataşehir belediye başkanının görevden alınması, AKP’li belediye başkanlarının (zorunlu) istifaları, Rıza Sarraf’ın Amerika’daki mahkemesi, 15 Temmuz darbe kalkışmasının artçı etkileri ve bozulan ekonomik veriler.
     
          Siyasi çekişmelerin sertleşmesi, iş, aş, ekmek peşindeki sade yurttaşı fazlasıyla yordu. Artık gülmek, yarınımıza güvenle bakmak, çocuklarımıza özgürce yaşayabilecekleri, laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti normlarına sahip bir ülke bırakmak istiyoruz. O ülkenin eşit yurttaşları olmak istiyoruz. İşte bu konudaki özlemlerimizi gerçekleştirecek olanlar siyasi partilerdir. İktidar partisi bu konularda yetersiz kalıyorsa, seçenek olması gereken birinci parti ana muhalefet partisi olan CHP’sidir. 
     
         CHP, kökleri kuva-i Milliye’ye dayanan, Cumhuriyeti kuran, ülkemize demokrasiyi getiren bir partidir. Yetişmiş kadroları vardır, nispeten parti içi demokrasiye önem verir. Ancak parti içi demokrasi açısından daha çok yol alması gerektiğini de yadsıyamayız. Önseçim bunların başında gelir. Halkın önüne çıkardığı adayları genel merkez seçiyor. Bunu, partinin (nitelikli) üyeleri yada kongre ve önseçim delegeleri yargıç nezaretinde önseçimle yapmalıdır. Milletvekili, belediye başkanları ya da meclis üyelerini aday yapan genel merkez olunca, başa gelen yöneticiler, bir daha seçilmek için gözünü seçmenden çok genel merkeze çevirmektedir.
       
         Edirne’de yapılan CHP ilçe başkanlık seçimleri, Edirne Merkez, Keşan, İpsala, Meriç, Enez, Lalapaşa, Süloğlu ilçelerinde beklendiği gibi sonuçlanmış, Havsa ve Uzunköprü’de ise değişim isteği ağır basarak yeni yönetimler iş başına gelmiştir. Şimdi gözler, iktidar seçeneği olan CHP’sinin 6 Ocak 2018’ de yapacağı Edirne İl kongresinde. “Siyasette 24 saat bile çok uzun süredir”, demişti, bir siyaset ustası. Onun için şimdiden sonuç kestirilemez ancak şunu söyleyebilirim;
Bu kongrede yapılacak il başkanlığı seçimi, geçen kongrede yapılan seçimin aksine başa baş geçecektir. İsimler, henüz ısınma turlarında. Düğümü çözecek olan CHP Uzunköprü ve Keşan İlçe örgütlerinin tavrı olacaktır. “Siyasette kişilerin değil, ilkelerin peşinden gitmelidir”, sözü kılavuz olarak benimsenirse herkesi kucaklayacak, herkese eşit davranacak, hak, hukuk, adalete riayet edecek, saydam ve katılımcı yönetimler iş başına gelir.





26.12.2017
Orhan Kalyoncu


30 Kasım 2017 Perşembe

KADINLARIMIZ

  




              
      
              Ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin", diyerek çoğu Avrupa ülkelerinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımıştır. Toplumun yarısını oluşturan kadınların geri bıraktırılması halinde o toplumun gelişemeyeceği gayet açıktır. 
     
             Büyük Önderimiz, “dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar", diyor. Gerçekten de kadınlarımız günümüzde ev kadını ve anne olmalarının yanı sıra her alanda çalışarak söz sahibidirler. Öğretim üyesi, öğretmen, doktor, hemşire, teknisyen, tamirci, kamyon şoförü, pilot, bakkal, mali müşavir. banka müdürü, hakim, savcı, müsteşar, milletvekili, bakan, başbakan, parti genel başkanı, yazar, şair, sanatçı, model ve bunun gibi hayatın her alanında kadınlar vardır. Demokrasimiz de gelişecekse, kadınlar sayesinde olacaktır. Çünkü onlar bu konuda daha samimidirler. Bilirler ki; demokrasi, insan hak ve özgürlükleri geri giderse ilk önce kadınlar mağdur olacaktır. Onun için demokrasiye çok sıkı sarılırlar.
       
          Siyasette, erkek politikacıların kadınların yolunu açmak gibi kaygıları yoktur. Ülkemizde, CHP’si kadınların daha aktif bir biçimde siyasi yaşama katılmaları için tüzüğüne %33 oranında “cinsiyet kotası” koymuştur. Bu tüzük maddesiyle Cumhuriyet Halk Partisi, kadınların siyasette daha çok rol almasını hedeflemiştir. 
Siyasette; düşünülenin aksine kadın dayanışmasından çok erkek dayanışması görülür. Bir kadın aday ortaya çıktığında, kendi egemenlik alanlarının ellerinden gideceğini düşünen erkek adaylar işbirliğine gidebilirler. Halbuki, kadın eli değen her şeyde olduğu gibi siyasette de kadının olduğu bir ortamda erkeklerin konuşmaları ve davranışları bile değişir, daha nazik olur. Onun için kavga, gürültünün eksik olmadığı, hakaretlerin havada uçuştuğu siyasete kadınların eli mutlaka değmelidir. Adil, hakkaniyetli, titiz ve hassas yönetimler ancak bu sayede gerçekleşir.       





30.11.2017
Orhan Kalyoncu

27 Kasım 2017 Pazartesi

BARAJ

         









              Fransızca kökenli baraj sözcüğünün konumuzla ilgili tanımı şöyle; “herhangi bir alanda başarılı sayılabilmek için geçilmesi gereken engel." Son günlerde siyaset alanında da tartışılan bir sözcük oldu. Bu tartışmanın konusu 34 yıldır genel seçimlerde uygulanan %10 seçim barajıydı. Bu baraj,1980 darbesinden sonra başa gelen askeri rejim tarafından oluşturulan Danışma Kurulu tarafından 1983 tarihinde çıkarılan seçim yasasıyla yürürlüğe girdi. Askeri yönetimin amacı, yönetimde istikrar için az partili bir sistem kurmaktı. O tarihten bu yana hiçbir iktidar tarafından değiştirilmek istenmedi. Hatta yüksek baraj nedeniyle iktidar olmayı düşünen muhalefet partileri bile güçlü bir şekilde itiraz etmediler.
         
            1995 yılında yapılan genel seçimlerden sonra yapılan hükümet kurma çalışmalarında önce ANAP(%19,65) ile DYP(%19,18)  Anayol hükümetini kurdu. Bu koalisyonun bozulmasının ardından DYP ile Refah Parti(%21,38) Refahyol hükümetini kurdu. 1999 genel seçimlerinde de yine koalisyon hükümetleri kuruldu. DSP: %22,19, MHP: % 17,98, ANAP: % 13,22 oranında oy alarak 3’lü koalisyon kurdu. Bu hükümetlerin kurulmasında dikkat çeken en önemli husus hükümeti kurmakla görevlendirilen partilerin en çok %22 oranında oy almalarıydı. %22 ile iktidar olunan bir seçim sisteminde %10 seçim barajı çok yüksek, değil mi?
         
         Bazı Avrupa ülkelerinde baraj olmadığı gibi bazılarında da %2 ile %7 arasında oy barajı uygulanmaktadır.  Ülkemizde 2002’de yapılan genel seçimlerde meclise sadece iki parti ve Bağımsızlar girerek AKP %34,4, CHP %19,4 Bağımsızlar 0.96 oy oranıyla milletvekilliklerini paylaşmıştı. AKP , meclisteki 550 milletvekilinin 365'ini, CHP'si 177'sini, Bağımsızlar da 8'ini  kazanmıştı. Toplamda seçmenin %54,8 i mecliste temsil edildi. Geriye kalan %45,2 sinin oyları çöpe, daha doğrusu seçmenin oy vermediği iki büyük partiye gitti. Onların görüşleri mecliste temsil edilmedi. DYP %9,5 la dışarıda kaldı ve zamanla gücünü kaybetti. ANAP, Genç Parti de öyle. MHP de %8,5 la meclis dışındaydı. Bu durum ülkenin siyasi hayatında bir deprem etkisi yarattı. Merkez sağı temsil eden partiler silindi. 
       
        Nerede kaldı temsilde adalet? Nerede kaldı seçmenin iradesi? Kaldı ki İktidar partisi %34,4 'le mecliste %66'lık bir çoğunluk elde etmişti. 1980 öncesi koalisyonlar dönemlerine tepki için getirilen bu sistem, böylece barajı geçen partilere seçmenin vermediği bir güç vermiş oluyordu. Barajın kaldırılması veya düşürülmesi teklifinin, kimler tarafından, ne için getirildiğine bakmadan, demokrasi, temsilde adalet ve seçmenin iradesinin mecliste tam olarak yansıması için desteklenmesi gerekir. Konulan baraj sadece partilerin ve adayların seçilme hakkına yönelik değil, aynı zamanda seçmenlerin seçme hakkına karşı da yapılan bir haksızlık ve adaletsizliktir. Çünkü sandığa attığı oyun karşılığında, sandıktan tercih ettiği bir siyasi parti ve aday değil, seçmediği bir parti ve aday çıkmaktadır. 








Orhan Kalyoncu

20/11/2017                  
Orhankalyoncu.blogspot.com.tr

         

DEMOKRASİ OYUNU MU BU?

  










                 Siyaset, insanla ve insanlar için yapılır. Siyasette de etik kurallar vardır. Hak, hukuk, adalet, eşitlik, emeğin en yüce değer olması gibi. Halka demokrasi içinde hizmet böyle olur. Bunları göz ardı ederseniz, demokrasi olmaz, keyfi idare olur. Siyaseti rant için yapanlar eşe, dosta, arkadaşa koltuk paylaşımı olarak görenler, halkın vicdanında yer alamazlar. Siyasi partiler, önce kendi içlerinde demokrasiyi uygulayacaklar ki, ülkede demokrasi gelişsin, insan hak ve özgürlükleri konusunda yol alalım. Demokratik kurallara, önce kuralları koyanlar uymalıdır. Demokrasinin en temel bir kuralı da halkın kendi yöneticilerini özgür iradesiyle kendisinin seçmesidir. Tüm siyasi partilerde bu konuda son söz sahibi genel merkezdir, genel başkandır. Cumhurbaşkanı, milletvekillerini, belediye başkanlarını, diğer meclis üyelerini aday yapanlar, onlardır. Böyle olunca halk,yalnızca oy vererek, önüne konan adayı seçer..   

            Yukarıdan atananlar da bir kez daha atanmak için halka değil, onu oraya getiren iradeye yaranmak isteyecektir. Genel merkez de gücünü, göreve getirdiklerinden alacaktır. Böylece “al gülüm, ver gülüm” politikası geçerli olacaktır. ” Seçilen yöneticiler, artık halkı değil, yukarısını gözlerler. Çünkü bir daha seçilmek her şeyin önündedir. O da liderden geçer. Zordur, bizde demokrat olmak. Lider, eline geçirdiği yetkiyi sonuna kadar kullanır. Hiç kimse artık onu, o istemediği takdirde oradan indiremez. Demokrasiyi tabana yaymak, katılımcılığı sağlamakön seçim yapmak, yetkilerinin bir kısmından vazgeçmek liderin aklından dahi geçmez. Tek seçicidir. Tüm adayları o seçer, MYK üyelerini de, danışmanlarını da. Boşuna mıdır, adayların liderle fotoğraf çektirmeleri, karşılama kuyruğuna girmeleri? 

            Siyasi partilerin ilkeleri, hedefleri, amaçları olmalıdır. Üyeler, o ilkeler etrafında birleşir. Bir davaya inanmaları gerekir. Sayıları çok olmasa da partileri ayakta tutan, onlardır. Bu üyeler bilinçlidir. Gömlek değiştirir gibi parti değiştirmezler. Siyasi partilerde birliği sağlamak, genel başkandan başlayarak en küçük belde başkanına kadar görev alan parti yöneticilerinin işidir. Bu görevi yaparken adaleti, eşitliği öncelikli olarak düşünmelidirler. Partide adaleti ve eşitliği sağlamak için de her yerde ön seçim, kongrelerde de demokratik olan “çarşaf liste” yöntemlerinin uygulanması gerekir. Üye, eğer partide çalışarak yükseleceğini, emeğe ve liyakata önem verileceğini görürse, gönüllü çalışır. Ama şimdiye kadar olduğu gibi güçlülere dayanmak geçerli olursa, yalnızca bir avuç kimse siyaset yapar. Yönetenler de halktan uzaklaşarak, hiyerarşi ve protokol kuralları arkasına sığınırlar. 






Orhan Kalyoncu 

15/11/2017
orhankalyoncu.blogspot.com.tr
         

     

9 Kasım 2017 Perşembe

KENT YAŞAMI VE KÜLTÜRÜ





        İnsan, sosyal bir varlıktır ve bir arada yaşama ihtiyacı duyar. Yerleşim alanları da bunun sonucu ortaya çıkar. Kalabalık nüfusa sahip kentler de yaşamanın bir adabı ve usulü vardır. Kentlerde yaşayanların uyması gereken yazılı ya da yazısız davranış kuralları, kent yaşam kültürünü oluşturur. Toplum yaşamında bir kimsenin özgürlük alanının, bir başkasının özgürlük alanı sınırına kadar olduğunu da hatırdan çıkarmamak gerekir. Kimse gece yarısı pencereye çıkıp bağıramaz, arabasının egzozunu bağırtarak hız yapamaz, dinlediği müziğin sesini sonuna kadar açamaz, kahvede ayakkabısını çıkarıp ayaklarını başka bir sandalyeye uzatamaz. Bu örnekler çoğaltılabilir. Yine geleneklerimize bağlı saygı kuralları vardır. Herkesle, özellikle büyüklerimizle saygılı konuşmak, küçüklerimizi sevmek ve korumak, kadınlara öncelik vermek, özürlü yurttaşlarımıza yardımcı olmak gibi. Toplumu bir arada tutan bu davranışlardır. Bu durum bozulduğunda toplum da bozulur. Çağdaş toplumları sadece yaptırımlar değil manevi duygular da ayakta tutar.
        
      Gençlerine önem vermeyen, yaşlılarına saygı göstermeyen toplumların geleceği de olmaz. O ülkede yaşam çekilmez olur. Bir toplumun huzurlu olması kentlerde ya da taşrada yaşayan insanların sosyal ilişkilerinin bütünü ile özgür olmasına bağlıdır. Herkesin hayat tarzı, siyasi görüş ve dini inanış bakımından özgürce hareket etmesi, bu konularda baskı görmemesi çağdaş yaşam için çok önemlidir. Ekonomik refah da insanların mutluluğunu ve davranışlarını olumlu yönde etkiler. Kentte yaşayan insanların, binaların sıkışıklığından, trafik yoğunluğundan uzak düzenli ve temiz bir çevrede yaşaması hem anayasal, hem de doğal hakkıdır. Bunu sağlamak genel ve yerel iktidar sahiplerinin asli görevidir. Komşu ülkelere gidenler orada köpeklerin başıboş gezmediğini, binaların durmadan yıkılıp testere dişi gibi bir ileri bir geri olmadığını, tarihin korunduğunu, meydanların geniş ve yeşil alanların bol, sokakların tertemiz ve güler yüzlü insanlarla dolu olduğunu görürler.  
           
       Son yıllarda komşu ülkelere turist olarak giden binlerce vatandaşımız var. Komşu ülkeler alt yapı sorunlarını bitirmiş, düzenli şehirlere sahipler. Bacasız sanayi olan turizmden çok kazanıyorlar, bilhassa Türk vatandaşlarından. Orada hizmet sektörü çok gelişmiş. Bizde de, yanı başımızda Enez, Şarköy, Gelibolu, Tekirdağ, Çanakkale gibi sahil kentlerimiz var. Adalarımız da öyle. Ama aynı rağbeti görmüyorlar. Bağımsızlık tarihi 200 yılı bulmayan bir ülkenin kentleri bir yanda ve güzelim ülkemizin 600 yıllık tarihe sahip Trakya'daki kentleri bir yanda. Bizde, yerel yönetimler halen alt yapı çalışmalarıyla uğraşırken, biz yurttaşlar da havasıyla, meydanlarıyla, parklarıyla, sokaklarıyla, pazar yeriyle, terminaliyle çağdaş bir kentte yaşamanın hayalini kuruyoruz.







Orhan Kalyoncu
09.11.2017

 orhankalyoncu.blogspot.com.tr