11 Haziran 2018 Pazartesi

NEREDE O ÇOCUKLUĞUMUZUN BAYRAMLARI?


                         
           “Nerede o eski bayramlar?”, sözünü yaşları ilerlemiş kişiler çok kullanır. Bu söz, o kişilere göre eski bayramların güzelliğini anlatır. Gerçekten öyle midir?  Yoksa, eskiye özlem duymaktan öte geçmez mi? Belki de çocukluklarının o dönemleri onlara güzel gelir. 1960’lı yılların başında Uzunköprü’de elektrik ve su yeni gelmişti. Daha önceleri gaz lambası ile oturur, mahalle çeşmelerinden su taşırdık. Ülkemizin ekonomik gücü fazla yoktu. Otomobili olanlar parmakla gösterilirdi. Kara tren ile akşamdan binip, sabahı İstanbul’a varırdık. Evler tek katlı ve çoğu kerpiç idi. Tuvaletler çoğunlukla dışarıda, bahçede yer alırdı. Öyle bir Türkiye’de yine de mutluyduk. İnsanlar birbirine karşı samimi, yardımsever ve güler yüzlüydü. “Komşu, komşunun külüne muhtaçtır”, özdeyişine göre herkes birbirine yardım ederdi. Bir fincan toz şekeri komşudan ödünç isteyebilirdik. Komşuluk ilişkileri çok iyiydi.
          
         Dini bayramlarda, her zaman olmasa da genelde yeni elbiseler ve ayakkabılarımız alınırdı. Erkek çocuklarının elbiseleri çoğunlukla ısmarlama olur, terziye gidilir, ölçüler verilir, 2-3 provadan sonra takım elbise bayramda giyilmeye hazır hale gelirdi. Biz de yeni elbise ve ayakkabı alınan talihli çocuklardan biriysek, arife akşamı onları başucumuza koyar, öyle uyurduk. Bayram sabahı erken kalkılır, büyüklerimiz bayram namazı için camiye giderdi. Onlar gelince bayram başlardı. Kahvaltıdan sonra eller öpülür, bayram paraları alınırdı. Bayramın birinci günü öğleye kadar komşu ve akrabalara bayram için gidilir, çoğunlukla kapıdan elleri öpülür, bayram harçlıkları toplanırdı. Kimi mendil ve şeker verirdi.
           
         Paralarımız toplanınca bayram yerine koşardık. O zaman Uzunköprü’deki bayram yeri, “Hastane Bayırı” dediğimiz şimdiki askeri lojmanların olduğu yerdi. Oyuncaklar, salıncaklar oraya kurulurdu. Atlıkarıncalar, elle itilen ip salıncaklar ve dönme dolaplar vardı. Bayram günlerini paralarımız bitene kadar orada geçirirdik. Büyükler en şık kıyafetlerini giyer, komşu, dost ve akraba ziyaretlerinde bulunurlardı. Baklava en gözde bayram tatlısıydı. Tereyağlı ve bol cevizli ise yemeğe doyulmazdı. Uzunköprü’nün bayram ve diğer günler ailece gidilecek parkları ve sinemaları vardı. Parklar, sık ağaçlıklı ve zemini topraktı. Oksijen deposu gibiydiler. Üfür üfür eserdi o yıllanmış ağaçların altı. Özellikle yaz akşamları aileler, çocuklarıyla gider, bir şeyler içer, sohbet eder, otururlardı.  Aile, Halk, Adem Bahçe ve Emek sinemaları yazlık ve kışlık sinemalar olarak faaliyet gösterirlerdi. Geceleri, yazlık sinemalarda çekirdek çitleyerek film izlerdik. İki film birden oynardı.
          
        Bayram yerinden başka Muradiye Camii’nin avlusu çocukların buluşma ve oyun alanıydı. Orada pate (misket), kaleci (sakızlardan çıkan küçük futbolcu, artist resimleri) oynar, şans-talih-kader-kısmet (gofret, oyuncak çekilişi) satardık. Tom Miks, Teksas, Zagor gibi resimli macera kitaplarını değiş tokuş yapar, okurduk. O zaman ülke olarak imkanlarımız kısıtlıydı, Türkiye Cumhuriyeti 40’lı yaşlarındaydı. Aşılacak daha çok yollar vardı önünde. Hepimiz, çağdaş medeniyetler seviyesine geleceğimize inanıyorduk. Ümitlerimiz, hayallerimiz vardı. Azla yetinmesini biliyorduk. Henüz tüketim çılgını olmamıştık. Şimdi ise çok katlı betonarme evlerde oturuyoruz. Otomobil, yazlık, cep telefonu, bilgisayarların hepsi bir karış ötede. Bir imzayla alınan krediler bunlara yetiyor. Sonra ?
         Acaba, o zaman mı mutluyduk, şimdi mi mutluyuz?



orhankalyoncu.blogspot.com.tr    13.06.2018


      



DEMOKRASİLERDE EŞİTLİK


         






        Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokrasi ile yönetilmeyi temel ilke edinmiştir. Demokrasinin güzelliği, halkın kendi kendini yönetmesidir. Hiçbir sınıfa ayrıcalık tanınmamıştır. Yönetenler, halkın içinden çıktıkları gibi zamanı gelince görevlerini bıraktıklarında yine halkın içine döneceklerdir. Demokrasilerde “yönetenler” diye ayrıcalıklı bir sınıf yoktur. Anayasamıza göre her yurttaş eşittir. Yönetenlerin, görevleri gereği elde ettikleri bazı ayrıcalıkları görevleri bittiğinde sona erer.
        
    Cumhurbaşkanına, bakanlara, milletvekillerine tanınan bazı haklar, onların görevlerini daha rahat yapmaları için tanınmıştır. Bunları yaşam boyu bir imtiyaz şekline getirmek demokrasiyle bağdaşmaz. Emeklilikte, sağlıkta, eğitimde, trafikte, askerlikte vatandaşlar verdikleri emeğe göre eşit şartlara tabi olmalıdır.

  • Trafikte, Batılı ülkelerde olduğu gibi hata yapan cezasını ödemelidir. “Sen, benim kim olduğumu biliyor musun?” denilmemelidir.
  • Sağlıkta yurt dışı tedavi olanakları yalnızca yönetenler için değil, tüm emekliler için olmalıdır.
  • İktidar sahipleri, nepotizmden (yakınlarını kollama) uzak durmalıdır.
  • Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı, her isteyen evrensel çağdaş kurallara göre istediği eğitimi alabilmelidir.
  • Askerlikte, "parası olmayan askerlik yapar", anlayışı yerine her gencin kısa da olsa askerlik görevini yapması gerekir. Bu durum, asker ocağı ruhunu ve vatan savunmasının kutsallığını gençlerimize verir.
  • Emeklilikte, aynı çalışma şartlarından geçmiş emekliler arasındaki uçurum kapanmalı, adalet duygusu zedelenmemelidir.
  • Halkı yönetenler, ara sıra sade bir vatandaş gibi hastane, otobüs ya da iş kuyruklarında sıra beklerlerse, halkın bu konularda çektiği sıkıntıları görüp, çözüm bulmak için gayret gösterirler.
  • Bir ülkenin çimentosu adalet duygusudur. Adalet olmazsa her şey biter. Adaleti önce bizi idare edenler sağlayacaklardır. Örnek olacaklardır. Halktan tutumlu olması isteniyorsa önce kendileri tutumlu olacaklar, yine yerli malı kullanmamız isteniyorsa önce kendileri bunu kullanacaklardır.
       Anayasamızın 10. maddesinde, “kanun karşısında herkes eşittir. Hiçbir kimseye imtiyaz tanınamaz”, der. Demokrasimizin güçlenmesi için başta seçimler olmak üzere her alanda eşitlik sağlanmalıdır.



 orhankalyoncu.blogspot.com.tr      11.06.2018
        

6 Haziran 2018 Çarşamba

VATAN SEVGİSİ


            







         2018 yılının haziran ayının başındayız. Hava kararsız, yağmur yağacak gibi oluyor ama yağmıyor. Bir türlü parlak güneşli günlere kavuşamadık. Leyla’sını bekleyen Mecnun gibiyiz. Yoksa yaz gelmeyecek mi? Yok yok! Ne kadar gecikirse geciksin, mutlaka her kışın ardından yaz gelir.Havaların kapalı olmasından mıdır, nedir? Karamsarız. Karamsar olmak insanoğluna yakışmaz. Umut her zaman olmalıdır. Umut sadece fakirin ekmeği değil, hepimizin hayali. Umutsuz yaşam olur mu? Günlük yaşamımızda da iyimser olmak zorundayız. Zaten hayatın kendisi zor. Bir de biz zorlaştırmayalım. Bu düşünceler içinde baktım ki ülkemizin kader seçimleri olarak değerlendirebileceğimiz 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine 18 gün kalmış. Her seçim bir umuttur, diyelim.
         
       Toplum olarak son yıllarda her konuda ayrıştık. Bilerek ayrıştırıldık. Aslında insanları bir arada tutan, onların millet olmasını sağlayan ortak değerlerimiz vardır. Dil, din, kültür, örf ve adetler bu değerlerdendir. Bunlara müzik, sanat, edebiyat, güzel sanatları da ekleyebiliriz. Bu değerler bizi bir arada tutar ve kaynaştırır. Karadeniz’in horonunu, Ege’nin zeybeğini, Güneydoğu’nun halayını, Trakya’nın oyun havalarını nerede duysak, içimizde bir kıpırtı olmaz mı? Bu güzel ülkenin bir yurttaşı olarak, Nazım Hikmet’in, Zülfü Livaneli’nin, Aziz Nesin’in bir eserini yurt dışında bir kitap evinde görmek, Fazıl Say’ın konserlerine rastlamak, bütün varlığını Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete borçlu olduğunu söyleyen 2015 Nobel Kimya ödülünü alan Aziz Sancar’ın başarılarını dünyada izlemek, biz Türkleri sevindirmez mi?
         
      İstiklal Marşımızı, milli bayramlarımızı, tarihimizi, coğrafyamızı, insanlarımızı sevmek değil midir, milliyetçilik? Yurt dışına seyahat edenler ya da uzun süre orada yaşayanlar sıla hasretini iyi bilirler. Vatan toprağına ayak bastıklarında ilk sözleri her zaman, “benim cennet vatanım” demek olmuştur. Bağımsız ve özgür vatanda yaşamanın ne bulunmaz nimet olduğunu ülkemizde her yerde rastlayabileceğimiz milyonlarca Suriyeli, Afganistanlı, Afrikalı göçmen ya da sığınmacılara sorabilirsiniz. Vatan sevgisini biz, yani ataları muhacir olanlar çok iyi duyarlar. Çünkü dedelerimiz, çocukluğumuzda hep bize muhacirlerin göç yollarında nasıl zorluklar yaşadıklarını, düşmanların onlara nasıl zulüm yaptıklarını anlatırlardı. Şimdi onları ve onların ne demek istediklerini daha iyi anlayabiliyoruz.
         
     Demokrasi, özgürlük, adalet ve refah içinde yaşamak, Türk Milleti olarak hakkımız değil mi?




06/06/2018   

Orhan Kalyoncu 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr

4 Haziran 2018 Pazartesi

DEĞİŞİMİN İŞARETİ


                       Muharrem İnce Edirne Mitingi-9.05.2018




             9 Mayıs 2018 çarşamba günü yapılan CHP Edirne Muharrem İnce mitingi şimdiye dek gördüğümüz en heyecanlı mitinglerden biri oldu. Bu ilgi sadece yoğun kalabalıktan değil, aynı zamanda gelenlerin aşkla, şevkle, heyecanla ve canla başla mitinge katılmalarından ileri geliyordu. Belli ki bazı şeyler artık yerinden oynamış, değişim isteniyordu. Özellikle kadınların heyecanı ve CHP genel merkezinin, pek siyasette rastlanmayan bir hareketle genel başkanın rakibi, Muharrem İnce’yi cumhurbaşkanı adayı göstermesi de ezberleri bozmuştu. 
       
           31 Mayıs 2018 perşembe günü Uzunköprü 'de heyecan yine doruktaydı. Adalet Meydanında İYİ Parti’nin genel başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’in mitingi vardı. Saat 16.00’da başlayacağı belirtilen mitingin saat 18.00’den sonra başlamasına rağmen yine de sıcakta, meydanda binlerce kişi Akşener’i dinlemek için sabırla bekledi. Merkez sağ seçmenler aradığı lideri bulduklarını düşünüyorlardı. Akşener’in konuşması meydanı dolduran kalabalık tarafından ilgiyle dinlendi. 
         
            Bu mitinglerin kalabalık ve heyecanlı olması muhalefet partilerinin Trakya'da gücünü gösteriyordu. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, 11 yıl önce 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan anayasa referandumu ile kabul edildi. 10 Ağustos 2014’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde de halkın oylarıyla ilk kez  Recep Tayyip Erdoğan kullanılan oyların 51,8’ini alarak birinci turda cumhurbaşkanı oldu. Muhalefetin ortak (çatı) adayı Ekmeleddin İhsanoğlu %38.4, HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş % 9.8 oy almıştı.
          
            16 Nisan 2017 tarihin de yapılan anayasa referandumu ile de sistem değişikliğine gidilerek cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi getirildi. 24 Haziran 2018 seçimlerinde, bu sisteme göre yetkileri arttırılmış cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçmek için oy kullanacağız.65 günlük seçim maratonunun son 21 gününe girdiğimiz bu günlerde, muhalefet partilerinin bu kez daha planlı ve azimli olduğunu ve gündemin muhalefet partilerinin cumhurbaşkanı adaylarınca belirlendiğini görüyoruz.
          
           “Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir”, demişti rahmetli devlet adamımız Süleyman Demirel. O yüzden sonuçlara dair kesin bir şeyler şimdiden söylenemez. Sadece değişimin işaretlerinden bahsedebiliriz. Bunlar, Muharrem İnce’nin 9 Mayıs Edirne mitinginde ve Meral Akşener’in 31 Mayıs Uzunköprü mitinglerinde görüldü.






02/06/2018
Orhan Kalyoncu 
orhankalyoncu.blogspot.com.tr     

MİLLETİN VEKİLİ


     






          Demokrasi yolunda düşe kalka yol almaya çalışan bir ülke olarak siyasi, sosyal, ekonomik zorlukların yanı sıra iç ve dış tehditlerle de karşı karşıyayız. Bu durum içinde artık kimin ne olacağı ayrıntı bile değildir. Siyaseti bir şey olmak için yapanlar lüks kamara da otursalar bile tek başına kurtuluş yoktur. CHP genel merkezi, kendi belirlediği milletvekili listeleriyle seçime girmeye hazırlanıyor. Tabandan gelen tepkiler dikkate bile alınmıyor. Kriterlerin ne olduğunu kimse bilmiyor. Onun için ön seçim şarttır.
       
         Türkiye 24 Haziran 2018 de yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleriyle artık yeni bir döneme girecektir. Ülkemizi, 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu ile kabul edilen değişikliğe göre geniş yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanı başkanlığında bakanlar yönetecektir. Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminde, bakanların ve cumhurbaşkanı yardımcılarının hepsi dışarıdan atanacak ve onların sorumluluğu sadece cumhurbaşkanına karşı olacaktır. İstediği takdirde cumhurbaşkanı onları görevden alabilecektir. Eğer milletvekillerinden biri bakan olursa milletvekilliğinden istifa edecektir. Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bakanlar için güvenoyu aranmayacak, gensoru verilemeyecektir. Bütçeyi cumhurbaşkanı hazırlayacak, millet meclisinde kabul edilmediği takdirde yeniden değerleme oranında arttırılarak geçerli olacaktır. Milletvekillerin görevleri azaldığı halde meclisin milletvekili sayısı 600’e çıkacak, görev süreleri 5 yıl olacaktır.
        
         Hükümetler, Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığından beri (olağanüstü durumlar hariç) daima halkın seçtiği meclis içinden, meclisten güvenoyu alarak kurulmuşlardır. Bu durum milletvekillerin ve bakanların halkla iç içe olmasını ve gerektiğinde halka hesap vermesini sağlamıştır. Milletvekillerin seçim bölgelerindeki köylere, kentlere gidip halkı dolaşması, dertlerini dinlemesi bu nedenledir. Dışarıdan atanacak bakanların halkla ilişkileri bu denli yakın olamayacaktır.
         
          Bir de şu sorular akla gelmektedir. Bu sistemde yapılacak seçimler sonucunda cumhurbaşkanı başka bir partiden, meclis çoğunluğu başka partilerden olursa ne olacaktır? İstenen istikrar ve uyum gerçekleşecek midir, yoksa sık sık erken seçimlerle mi karşılaşacağız? Hızlandırılmış bir seçim süreci yaşıyoruz. Seçime 25 gün kala henüz partilerin milletvekili adaylıkları kesinleşmedi. Diğer yandan cumhurbaşkanı adayları, kampanyalarını, mitinglerini, televizyon programlarını sürdürüyor. Önemli tarihi bir dönemden geçiyoruz. Bu seçimler yalnızca Türkiye’nin 5 yıla damgasını vurmakla kalmayacak, tüm geleceğimizi de etkileyecektir.

Son söz: Her seçim, yeni bir başlangıçtır.





30/05/ 2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

28 Mayıs 2018 Pazartesi

HAYAT HİKAYEM








                

                

                 Hayat hikayem, 25 Kasım 1955 tarihinde Uzunköprü'de başladı. İlkokulu, Gazi Mahmut İlkokulunda (okul inşaatı devam ettiği için ilk 3 yılı Halk Eğitim Merkezinde, şimdi Halk Kütüphanesi), ortaokulu, Uzunköprü Ortaokulu'nda (Gazi Turhan Bey Ortaokulu) ve ortaokul son sınıfı 2. Murat Ortaokulunda, liseyi Uzunköprü Lisesi'nde okudum. Üniversite Giriş Sınavları ilk kez 1973 yılında tekrarlandı. Aynı yıl içinde sınavlara iki kez girdik. Lisenin Edebiyat Bölümünü, 1972/73 eğitim öğretim yılında birinci olarak bitirdiğim için Ankara Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümüne kontenjandan girmeye hak kazanmıştım. Bunu tercih etmeyerek İstanbul'da Aksaray Ticari İlimler Yüksek Okuluna kayıt yaptırdım. Bu okula bir ay devam ettikten sonra aynı yıl İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okuluna girdim.1974 yılında tekrar girdiğim Üniversite Giriş Sınavlarında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmama rağmen okulumu bırakmayarak, İ.Ü Yabancı Diller Yüksek Okulu İngilizce Bölümünden 1978 yılının Şubat döneminde mezun oldum. 
              
             Aynı yılın mayıs ayında İngilizce öğretmeni olarak Uzunköprü Lisesi'nde göreve başladım. 2 yıl sonra 1980’de Keşan Atatürk Ortaokuluna İngilizce öğretmeni olarak tayinim çıktı. 2 yıl burada görev yaptıktan sonra 1982’de istifa ederek Uzunköprü'de ticarete atıldım.1989’da SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) Uzunköprü ilçe başkanlığı görevinde bulundum. 1992’de Uzunköprü Ticaret Borsası ve Zahireciler Sitesi Yönetim Kurulu başkan vekili olarak seçildim. Bu görevlerimi 1997 yılının Aralık ayına kadar sürdürdüm. 1995/96 ve 1996/97 öğretim yıllarında Trakya Üniversitesi Uzunköprü Meslek Yüksek Okulunda İngilizce derslerine girdim. 01 Aralık 1997 yılında İngilizce öğretmeni ihtiyacı olması nedeniyle Uzunköprü Muzaffer Atasay Anadolu Lisesinde tekrar öğretmen olarak göreve başladım. 2000 yılında Uzunköprü Lisesine geçtim ve 2003 yılında emekli oldum. 2004-2008 yılları arasında tekrar ticaretle uğraştım.
    
            Emekli olduktan sonra 2003 Ağustosunda, 1992’de Uzunköprü’de kuruculuk çalışmalarında bulunduğum ve ilk kongresinde divan başkanlığını yaptığım Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) katıldım. 2007’de istifa eden CHP Uzunköprü ilçe yönetim kurulunun yerine yenisini kurmak için ilçe başkanı olarak atandım. 22 Temmuz 2007 genel seçimleri ve 21 Ekim 2007’de yapılan Anayasa Referandumunda çalışmalarda bulunduktan sonra genel merkez tarafından Kasım 2007'de yönetim kurulu olarak görevden alındık. 2008 yılında CHP Edirne İl Kongresinde kurultay delegesi seçildim. Aynı yıl yapılan 32. Olağan ve 14. Olağanüstü Program ve Tüzük Kurultaylarında görev yaptım. Program komisyonunda Edirne ilini temsil ettim. 32 yıl sonra Uzunköprü belediye başkanlığını kazandığımız 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde seçim komitesi başkanı olarak görev yaptım. 2011’de CHP Edirne milletvekili aday adayı, 2014 yerel seçimlerinde belediye meclis adayı oldum. Evliyim ve 2 çocuk babasıyım.
         
         Yerel basında yazmaya, 2010 yılında Uzunköprü Hür Gazete’de köşe yazısı yazarak başladım. 2016 yılından beri de, (orhankalyoncu.blogspot.com.tr adresinde) yazdığım bir blog var. Gönüllü ve karşılıksız yazan fahri bir yazarım. Yazı yazmaya lise dönemlerinden beri ilgim vardı. Üniversite yıllarında okuduğum okulun dersleri de buna uygundu. Bunların etkisiyle yazmak bir tutku oldu. Yazılarımda; insana, yaşama, yaşadığımız çevreye, toplumsal olaylara ve siyasete değinmeye çalışırım. Ülkenin iyi idare edilmesi için her yurttaşın siyasetle ilgilenmesinin gerekli olduğuna inanırım. Şimdiye kadar siyaseti bir yurttaşlık görevi olarak gördüm. Amacım, gelecek nesillere özgür, bağımsız, demokratik, laik, modern ve gelişmiş bir Türkiye bırakmaktır. 
      


orhankalyoncu.blogspot.com.tr      26.05.2018               
           

23 Mayıs 2018 Çarşamba

BİR VATANDAŞ DİYOR Kİ


       






            Bir vatandaş diyor ki, “dolar yükseldikçe ben daha çok para kazanıyorum. 3 ay önce 100 dolarımı bozdurduğum da 380 TL alıyordum. Şimdi 480 TL alıyorum. 100 TL kazancım var. Demek ki dolar yükseldikçe kazanıyorum.” Bu vatandaşa sormak lazım." Dolarla mı kazanıyorsun da, dolara endeksli her şey artarken, sen kazançlı çıkıyorsun?" 

             Yurt dışında çalışan, yurt içinde dövizle kazancı olan ya da ülkemizi ziyaret eden turistler, bu işten karlı çıkıyorlar. Bu doğru. Ama Türk lirası kazanan sade vatandaşın bu işten karlı çıkması mümkün değil. Kullandığımız her şey iğneden otomobile kadar ithale dayalı. İthal edilen her mal da döviz arttıkça artıyor. Dolayısıyla her türlü malın fiyatı artarken, alım gücümüz düşüyor. 5 yıl önce asgari ücret alan bir işçi, net 773 TL ile 407 dolar alabiliyorken, 23 Mayıs 2018’ de 1603 TL ile 334 dolar alabiliyor.  5 yıllık bir süreçte, söz konusu işçi, aylık 73 dolar fakirleşmiştir.
      
            Yine başka bir vatandaş diyor ki, “bizim dolarla, euro ile ne işimiz var? Ben Türk Lirasını tanırım.” Öyle ama Türkiye’de her şey dövize ayarlı. Her kullandığın malın arkasında döviz var. Döviz yükselince de başta petrol, doğal gaz, gübre, demir, çimento, nakliye,  gıda ürünleri, giysi ve kiralar olmak üzere kullandığın her mal ve hizmet artıyor. Başka bir vatandaş da diyor ki, “ Doların yükselmesi dış güçlerin bir oyunudur.” Döviz fiyatları 3 ayda %26 artmışsa bunun ekonomik, siyasi ve sosyal nedenleri vardır.
           
           Önce devlet olarak gelir gider dengenizi sağlayacaksınız. Savurganlığa ve ölü yatırımlara son vereceksiniz. Sığınmacılar sorununu kalıcı bir şekilde çözeceksiniz. Yatırımcıların ve size kredi veren finans çevrelerinin güven duyması için öngörülebilir bir hukuk sistemine sahip olacaksınız. Üretime dayalı bir ekonomik yapı oluşturacak böylelikle istihdamı arttıracaksınız. Köyden kente göçü önlemek için tarım ve hayvancılığa destek ve öncelik vereceksiniz. Liyakat sahiplerine ve kurumların özerkliğine önem vereceksiniz. OHAL'i kaldırıp, adalete güveni tesis edeceksiniz. Güçler, (yasama, yürütme ve yargı) ayrımına özen göstereceksiniz.   

   
            23.05.2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr