9 Ocak 2023 Pazartesi

BOŞ TENCERE

 




         Seçim öncesi ekonomimizin çok iyi olduğu söylense de, çarşı-pazar bunun tersini söylüyor. Türkiye’de son 16 ayda enflasyon ve hayat pahalılığı zirveye çıktı. Bunun sonucu olarak ortalama vatandaşın alım gücü güneş görmüş kar gibi eridi. 2021 yılının Eylül ayında Merkez Bankasının gösterge faizini indirmesiyle döviz fiyatları fırladı. Buna bağlı olarak dövize bağlı elektrik, doğal gaz, akaryakıt gibi enerji fiyatları ve sanayi mallarının fiyatları arttı. Mazot, gübre, ilaç, tohum ve yem gibi girdileri artan üreticinin, ürünlerinin fiyatları da hızla yükseldi. Temel gıda ürünlerinden ekmek, yağ, et, süt ve peynir fiyatları ikiye hatta üçe katlandı. Tonu 400 ile 600 liradan satılan linyit kömürleri 2 bin, 3 bin liralara çıktı. Kiralar ve ev fiyatları da 3-4 kat arttı.

       Bu artışlar karşısında sabit gelirli işçi, memur ve emeklilerin maaşları enflasyonun altında kaldı. Onların maaşlarına gerçek enflasyon oranına göre değil de Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yıllık enflasyon oranına göre zam yapıldığı için maaşlar düşük kaldı. Alım gücü eridi. Enflasyon en adaletsiz vergi olduğuna ve önceden alındığına göre verilen maaş artışlarının ona yetişmesi mümkün olmuyor. 2022 yılı Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) oranını TÜİK yüzde 64,27, İstanbul Ticaret Odası (İTO) yüzde 92,97, bağımsız bilim adamlarının kurduğu ENAG Grubu yüzde 137,55 olarak açıkladı.  Bu üç kuruluşun açıkladığı enflasyon oranları arasında çok ciddi farklar var. Hangisi gerçek? Ama iktidar maaş artışlarında TÜİK’in enflasyon oranını dikkate alıyor. Yani yıllık yüzde 64,27 oranını. İktidar 2022 yılı işçi, memur, emeklilerin maaş artışlarında tek bir oran yerine farklı oranlarda zam uyguladı. Hatta emekliler arasında bile farklı oranlar açıklandı. Asgari ücrete yüzde 54,66, memur ve emeklilere yüzde 30, en düşük emekli maaşı alanlara yüzde 57,14 zam yapıldı. Hükümetin 2023 yılında vergi, harç ve cezalara uygulayacağı yeniden değerleme oranı ise yüzde 122,9 olarak belirlendi. Ülkede yaşanan enflasyon herkese göre mi değişiyor da, ücret zamları ve vergiler değişik oranda uygulanıyor? 

        Türkiye artık koşar adım seçime gidiyor. Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlayacağımız 2023 yılı, aynı zamanda seçim yılı. Haziran ayında ya da büyük olasılıkla daha önceki bir tarihte seçim sandığı önümüze gelecek. Cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçeceğiz. Halkımız da 5 yılda bir önüne gelen bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirecektir. Bu seçim yılında tencereler dolmuyor. Tencereler dolmazsa, halk tepkisini sandıkta gösterir. Merhum devlet adamımız Süleyman Demirel’in meşhur bir sözü vardır, “boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur.”

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                                    09.01.2023

         

       


1 Ocak 2023 Pazar

YENİ YIL HEDİYESİ

 




                                  

2019 yerel seçimleri-Uzunköprü/Yeniköy


          Bir yeni yıla daha girdik. 2023 yılının, ülkemize barış, huzur, refah getirmesini ve bu yılda 100. yaşına giren Cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlanmasını dilerim. Geride kalan 2022 yılının ülkemizde ve dünyada iyi geçtiğini söyleyemeyiz. Bir yandan bittiği düşünülen Covid 19 Pandemisi tekrar baş gösterirken, diğer yandan savaşlar, çatışmalar, terör olayları da sürüp gitti. Yanı başımızda Rusya-Ukrayna savaşı başladı. Bu savaştan Avrupa ülkeleri gibi ülkemiz de etkilendi. Halen de etkileniyor. Hayat pahalılığı, enflasyon, işsizlik yurttaşlarımızın en yakıcı dertleri oldu. Eğitim ve sağlık alanındaki sorunlar da her geçen gün arttı. Bir de sığınmacı sorunu var. Başta Suriye olmak üzere birçok ülkeden gelen geçici sığınmacılar neredeyse kalıcı olmaya başladı. 2023 yılına bu koşullarda giriyoruz.

        Ülkemizin daha gönençli yarınlara ulaşması için bu sorunların çözülmesi gerekir. 21 asrın ilk çeyreğini tamamlamamıza az bir süre kala tüm bu sorunları çözmekte görevli olanlar da; yöneticilerimizdir. Özellikle seçimle bir yere gelenlerdir. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”, ifadesinde belirtildiği gibi millet, iradesini seçim yoluyla gösterecektir. O da temsilcileri olan milletvekilleri vasıtasıyla olacaktır. Seçmen nasıl siyasi partiler arasında oylarıyla iktidarı belirliyorsa, parti üyelerinin de milletvekillerini ve yerel yöneticilerini ön seçimle belirlemesi gerekir. Ancak ülkemizde (CHP’sinde kısmen uygulansa da) genel olarak siyasi partilerde ön seçim yapılmıyor. Tüm siyasi partilerde, adayları parti liderleri ve üst yönetimleri belirliyor. Onun için ön seçimin olmadığı bu siyasi sistemde, yanlış bile yapsalar, hiç kimse lidere ve üst yönetime karşı çıkamıyor. Partilerin içinde demokrasi olmazsa, ülkemizde de olmaz. Bunun için (naylon üye kaydı önlenerek) tüm asil üyelerin oyuyla milletvekili ve yerel yönetici adayları ön seçimle saptanmalı ve kongrelerde çarşaf liste uygulanmalıdır. Böylece demokratik yolla seçilen yöneticiler genel merkeze değil üyeye ve seçmene değer verir. 

       2023 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri, Parlamenter Sistem isteyen Millet İttifakı ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini isteyen Cumhur İttifakı arasında adeta referandum havasında geçecektir. Bu seçimler için harekete geçen ilk parti CHP oldu. CHP’sinde aday olmak isteyen 40 il başkanı ve 39 ilçe başkanı istifasını verdi. Ön seçim mi yoksa atama mı olacak? Henüz onu bilmiyoruz. Ona partinin genel merkezi karar verecek. Aday olmak, gerekli şartları taşıyan her Türk yurttaşının hakkıdır. İl-ilçe başkanları ve yöneticileri de aday olmayı hak ederler. Ancak kararı genel merkez değil, üyelerin vermesi gerekir. Onların başarısını üyeler takdir edebilir. Bir siyasi partinin il-ilçe başkanı görev yaptığı beldenin en yetkili kişisidir. Üyelerin desteğiyle o koltuğa oturduysa, örgüt başkanı olarak tüm üyelere eşit ve adil davrandıysa, partisinin oylarını arttırdıysa kısacası başarılıysa onu üyelerin desteklememesi için bir neden yoktur. Sorumlu olduğu seçim bölgelerinde yerel seçimleri kaybetmiş, partisinin oylarını düşürmüş, üyelerin arasında senden benden ayrımı yaparak onlara eşit ve adil davranmadıysa, o örgüt başkanı tabii ki ön seçim istemez. Çünkü üyeler, partisini başarıya götürmüş, partisinin içinde hak, hukuk ve adaleti sağlamış başkanların aday olmasını isterler. Sırtını bazı güçlü yerlere dayamış, icazet almak için sadakat gösterenlere, bakalım genel merkez yeni yıl hediyesi verecek mi?

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                                   01.01.2023

         

        


17 Aralık 2022 Cumartesi

HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR

 



    Havanın çok ağır, puslu, dumanlı olduğu zamanlar vardır. Özellikle kış aylarında bu durumlarda (Uzunköprü gibi hava kirliliği olan yerlerde) nefes almak bile zorlaşır. Bunun üstüne bir de Ergene Nehrinin taşıdığı zehirli atıklarının buharlaşarak havaya karışması ve sonrasında da yağmurla toprağa inmesiyle, bu hava kirliliğinin ikiye katlandığını düşünün. İşte o zaman hava kurşun gibi ağır olur. Büyük Türk şairimiz Nazım Hikmet (1902-1963) “Kerem Gibi”, şiirinde, "hava kurşun gibi ağır" diyerek yaptığı benzetmeyle yaşadığı dönemdeki toplumsal havanın aşırı bunaltıcı, dayanılmaz, katlanılmaz olduğunu ifade ediyor. "Gelin kurşun eritmeye", dizeleriyle de, içinde yaşadığı topluma mücadele çağrısında bulunuyor. İşte Nazım Hikmet'in Kerem Gibi şiiri:

Hava kurşun gibi ağır! !
Bağır bağır bağır bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum...

O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana...

«Deeeert çok, hem dert yok»
Yüreklerin kulakları sağır...
Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..

Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır bağır bağır bağırıyorum...
Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr           18.12.2022


28 Kasım 2022 Pazartesi

HASAN DAĞI

 



Edirne-Karaağaç
           

                                  

      Toplumu idare etmek için seçimle gelenlerin oturduğu koltuk, rahat bir koltuk değildir. Tabiri caizse, iğneli bir koltuktur. Bu terim, toplum adına sorumluluk yüklenmiş birinin görevinin, ne kadar ağır olduğunu ifade eder. O koltuklarda oturanlar, bu durumu bilerek oraya oturmuşlardır. Oy vererek, o kişinin o koltuğa oturmasını ve kamu gücünü kullanmasını sağlayan halk, aynı zamanda denetim ve eleştiri hakkını da kullanır. Onun için seçimle bir yere gelen bir kişi, en sert eleştirilere bile tahammül etmek, demokratik kurallara uygun hareket etmek zorundadır. Halka sırtını dönemez, kibirle hareket edemez, her aklına geleni söyleyemez. O, artık toplumun temsilcisidir. “Taç giyen baş akıllanır”, sözü onun rehberi olmalıdır.

       Bir yeri iyi yönetmek orada sadece kendi hakimiyetini kurmak değildir. Yönetim takım oyunudur. İyi bir yönetici, kadrosunu kurarken eşe, dosta, arkadaşa göre değil, ehliyete ve liyakata göre hareket eder. Sadece alkışlardan, övülmekten güç alan yöneticiler, altlarından koltukları gidince, bu alkışların tersine döndüğünü görürler ama artık çok geçtir. Halk, kendisine hizmet edeni de, algı yönetimiyle kendisini kandıranı da unutmaz. Meşhur sözdür, “şehir mezarlıkları kendini vazgeçilmez sananlarla doludur.” Yöneticiler, halkın tepkisini ya da eleştirilerini kendisine yapılan bir haksızlık olarak görmemelidir. Tam aksine eleştirilere kulak vermeli ve hoşgörülü olmalıdır.

      Demokrasi yolunda düşe kalka yol almaya çalışan bir ülkeyiz. Siyasi, sosyal, ekonomik zorlukların yanı sıra iç ve dış tehditlerle de karşı karşıyayız. Bu durum içinde, kimin ne olacağı artık ayrıntı bile değildir. Siyaseti, koltuk kapma yarışı olarak görenlerin yerini, siyaseti hizmet etme yarışı olarak görenlerin alması gerekir. O zaman ülkemiz gelişir. Toplumun parasını idare edenler, bu parayı çarçur edemezler. Hele siyaseti zenginleşme aracı olarak gören ve buna göre hareket edenleri halk katiyen affetmez. Bu konuda yıllardır halk arasında söylenen anonim bir halk deyişi vardır. Her zaman, her şeyi yağma Hasan’ın Böreğine çevirenler için söylenir;

           Hasan Dağı arpalıktır,

           Eğer saban yürürse.

           Her derede bir değirmen,

           Eğer suyu gelirse…

           Her kümeste bir tavuk,

           Eğer köylü verirse…

           Güzel gidiş bu gidiş,

           Eğer sonu gelirse!

Son söz: “Türkiye’de bilgisizliğin en geçerli olduğu yer, hiç şüphesiz siyaset hayatıdır. Eğer bilgisizliğin diploması verilseydi, siyasi partilerimiz birer okul olurdu. “ Uğur Mumcu

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr               29.11.2022

 

 

      

        

                            

 

 

 

 

 

 

                 

 


12 Kasım 2022 Cumartesi

DÜŞMANIMIN DÜŞMANI


 






   

                                    

        Siyaset dünyasında yer alan bir takım siyasetçilerde, “düşmanımın düşmanı dostumdur”,  düşüncesi hakimdir. Kurt politikacılar, rakip gördüğü ya da beğenmediği bir siyasetçinin düşmanını dost, dostunu da düşman olarak kabul ederler. Sadece o kadarla da kalmaz,“bitaraf olan bertaraf olur”, mantığıyla taraf olmayanlara bile düşmandırlar. Bu davranış biçimine günlük hayatta da rastlarız. Halbuki düşmanlık üzerine siyaset yapılmaz. Siyaset, insan kazanma sanatıdır. Demokratik kurallar içinde yapıldığı takdirde halka hizmet vasıtasıdır. Kişisel hırs, kin ve intikam hisleriyle hareket edip, siyaseti senden benden ayrımı yaparak çete savaşına çevirirseniz, bunun kazananı olmaz. Sonunda bu davranışı sergileyenler, kaybeder. Gereksiz girilen savaşlarda kazansalar bile bu bir Pirus Zaferi olur. Pirus Zaferi, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zaferdir. 

     Herkesi ayrı değerlendirmek, gerçekleri söyleyenlerden çekinmemek, tam aksine kulak vermek gerekir. 20.yüzyılın önde gelen İngiliz yazarlarından (1984 ve Hayvan Çiftliğinin yazarı)  George Orwell (1903-1950), bu konuda şöyle diyor, “bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.”  Öyle de olsa, gerçekler değişmez. “Dünya dönüyor”, diyen İtalyan astronom ve Fizikçi Galileo (1564-1642), yargılandığı mahkemede bu teorisini inkar etmesini aksi takdirde mahkum olacağını söyleyen hakimlere, mahkum olmayı göze alarak, “yine de dünya dönüyor”, demiştir. Cinsiyet, ırk, din ayrımı yapılarak da siyaset yapılmaz. Ata’mızın yaptığı devrimler sonrasında ülkemizde kadın erkek eşittir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 10. Maddesi şöyle yazar; " Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” Siyasetçilerin, Anayasamızın 10. Maddesini çok iyi okumaları gerekir.

     Türk Milleti, siyasetteki kısır çekişmelerden, kavgalardan artık bıktı. Genel ve yerel yöneticilerin kavgaları bırakıp, toplumun sorunlarına çare bulmasını sabırla bekliyor. Siyasetçilerin görevi halka hizmettir. Halkımız kadirşinastır. Kendisine samimiyetle hizmet eden kişiye dünya durdukça sevgi ve saygı duyar. Dünya ve Türk Tarihinde böyle kişilerin başında Gazi Mustafa Kemal Atatürk gelir. İnsanlığa ve Türk Milletine yaptığı hizmetlerle adını altın harflerle dünya ve Türk tarihine yazdırmıştır. Makamlar gelip, geçicidir.  Ata’mızın dediği gibi Türk Milletinin sade bir ferdi olmaktan daha büyük bir makam yoktur.

       Kurtuluş Savaşında Büyük Taarruz öncesi, Meclis Başkanı olarak Gazi Mustafa Kemal’in üzerine aldığı Başkomutanlık yetkisinin süresi sona ermişti. Bu yetkinin uzatılmasına bir takım muhalefet milletvekilleri TBMM’inde karşı çıkıyordu. İngiliz gazeteci ve yazar Lord Kinross, Atatürk/Bir Milletin Yeniden Doğuşu adlı kitabında bu olayı şöyle anlatır; "Mayıs ayında Meclis, onun hasta ve yatakta olmasından yararlanarak, üçüncü bir uzatmayı reddetti. Böylece ordu başsız kalmış oluyordu. Gazi Mustafa Kemal hasta yatağından kalkarak askeri kıyafetlerini giydi ve Mecliste şu konuşmayı yaptı. "O mutlu gün gelince bütün milletle birlikte, en büyük mutluluklara erişmekle şeref duyacağız. Benim başlıca ikinci bir mutluluğum olacaktır ki, o da; kutsal davamıza başladığımız gün bulunduğum yere geri dönebilme olanağıdır. Milletin koynunda serbest bir fert olmak kadar, dünyada bahtiyarlık var mıdır? Gerçekleri iyi kavrayan, yürek ve vicdanında manevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insan için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur”. Gazinin Mecliste yaptığı bu konuşmadan sonra başkomutanlık yetkileri milli amaca ulaşıncaya kadar uzatıldı."

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                   11.11.2022

            
       

7 Kasım 2022 Pazartesi

CİSRİ ERGENE

 




         UZUNKÖPRÜ, Sultan 2. Murat tarafından Trakya’da kurulan ilk Türk kentidir. 1427-1443 yılları arasında inşa edilen 1238 metre uzunluğundaki taş köprünün yanında kurulmuştur. Ergene adı verilen bu kente daha sonra resmi olarak Cisri Ergene adı konulduysa da halk bunu benimsemedi. Halkın kullandığı Uzunköprü adı 1917’de resmileşti. 4 kez düşman işgaline uğrayan Uzunköprü, 1920’de Yunan işgali sırasında Yunanlılar tarafından adı değiştirilerek Makrifere yapılmış, 18 Kasım 1922’de kurtuluştan sonra tekrar özgün adını almıştır. 6 asırlık tarihe sahip Uzunköprü, kurulduğundan beri stratejik ve ekonomik yönden her zaman önemli olmuştur.

        Ancak Uzunköprü son yıllarda özelikle ekonomik ve sosyal yönden kan kaybetmiştir. Verimli topraklara sahip Uzunköprü’nün zenginliği büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa bağlı idi. Bu sektörün yeteri kadar desteklenmemesi nedeniyle 30-40 yıl önce Trakya’nın en parlak ilçelerinden biri olan Uzunköprü artık göç veriyor. Köylerde tarım ve hayvancılıkla uğraşan genç nüfus kalmadı. Nüfus yaşlanıyor. Gençler, çalışmak için büyük illere gidiyor. Üniversite bitirenlerin çoğu kente geri gelmiyor. Kentini seven Uzunköprülülerin bir kısmı bu durumu tersine çevirmenin yollarını arıyor, siyasetçileri göreve davet ediyor.

        12 Mart 2021 tarihinde kaleme aldığım ve Hür Gazete’de yayınlanan “AZ GİTTİK UZ GİTTİK”, adlı yazımda Uzunköprü’nün hizmet beklediği bazı konuları belirtmiştim. O tarihten bu yana geçen 20 ayda bir değişiklik olmuş mu? Olmamış mı? Hep beraber bir bakalım;

Ergene- Geçen sürede Ergene Ovasına hayat veren Ergene Nehrimizin temizlenmesinde olumlu bir gelişme göremedik. Çocukluğumuzdaki gibi sularında yüzeceğimiz ve balık tutacağımız bir nehri halen özlemle bekliyoruz.

Çakmak- Çakmak Barajı inşa edildi. Bu güzel bir hizmet ama sulama kanallarının büyük bir kısmı yapılmadı.

Eskiköy- Uzunköprü’ye hem turizm, hem de ihracat açısından büyük yararı olacak Yunanistan’ın Dimetoka şehrine 20 km uzaklıktaki sınır kapısı projesinde önemli bir adım atılmadı.

Doğalgaz- İpsala'dan Uzunköprü'ye döşenen ve yüzde sekseni tamamlanan doğal gaz boru hattı sökülmeye başlanmış. Borular sökülmeye başlandığına göre 7 yılda sadece tankerle taşınarak 2 mahalleye verilen doğal gazın tüm Uzunköprü’ye verilmesi acaba kaç yıl sürer?

Huzurevi- Yardımseverlerin katkısıyla açılan Huzurevinin eleman eksikliği nedeniyle henüz faaliyete geçemediğini öğrendik.

Hükümet Binası- Bina boşaltılmaya devam ediliyor. Yenisinin ihalesi bekleniyor.

Hastane-  “Yeni yapılan hastanenin inşaatı yarıda kaldı, inşaat ilerlemiyor,” diye yerel basında haberler görüyoruz.

Muradiye Camii- Tadilatı devam ediyor.

Tarihi Çeşmeler- Tarihi Çeşmelere el atıldığını görmedik.

Tarihi Uzunköprü- Tadilatı devam ediyor.

Pancar Şirketi- “Şeker Park”, adıyla hizmete gireceğini öğrendik. Ancak projesi ve mülkiyeti konusunda bir açıklamaya rastlamadık.

Otopark- Keşan Belediyesi Hizmet Binası altındakine benzer büyük bir kapalı otoparka Uzunköprü’nün de ihtiyacı var. Henüz öyle bir teşebbüs yok. İlçede bütün yollar otopark durumunda. Şehrin içinde yeni yapılan 30-40 dairelik apartmanların bile otoparkı yok.

Meydan- Uzunköprü’ye yakışır bir kent meydanının yapılmasını bekliyoruz. Ergene Oteli yıkılarak bir alan açıldı ama devamı gelmedi. Nasıl bir proje uygulanacağı konusu da açıklanmaya muhtaç.

Terminal- İlçenin kenarına yapılan terminal faaliyete geçti. Ancak Tarihi Köprünün kapalı olması dolayısıyla Uzunköprü’ye giriş yapan araçlar Atatürk ve Kavak Mahallesi yolunun trafiğini yoğunlaştırdı. Bir de terminalin trafiğinin buna eklenmesi ilerde kazaların artmasına neden olabilir. Bu yüzden terminalin şehir merkezi ile bağlantısı için Lise yolunun genişletilmesi ya da yeni bir yolun açılması gerekir.

Pazaryeri- Dokunulmadı.

Kırkkavak Deresi- Dokunulmadı.

      Görüldüğü gibi geçen 20 ayda da “az gittik, uz gittik.”

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr          07.11.2022



1 Kasım 2022 Salı

CUMHURİYETE YAKIŞMAYAN OLAY NEPOTİZM



                                            





2019 yerel seçimlerinde CHP Uzunköprü İl Genel Meclis üyeliği 4.sıra adaylık çalışmalarımdan bazıları. Sırasıyla; Aslıhan, Kırcasalih, Yeniköy,Yağmurca, Karabürçek, Kurtbey ziyaretleri.


         Bir yemek yedik, kıyamet koptu. CHP’sinin Uzunköprü’de yıllarca başarısı için mücadele etmiş, kıdemli üyeleri kendi aralarında bir akşam yemeği düzenledi. Ben de bu yemeğe katıldım. Çoktan beri bir araya gelememiş partili dostlarımızla özlem gidermiş olduk. Sonrasında yemeğe katılan arkadaşların bir kısmı tarafından hazırlanan bir bildiri yayınlandı. Bildirinin içeriğine pek itiraz etmesem de seçimlere az bir süre kaldığı için zamanlamasına ve bir kurul ismiyle yayınlanmasına başlangıçtan beri itirazım oldu. Onaylamadığım bu durumu bildiriyi hazırlayan arkadaşlara da izah ettim. Ama bildiri yayınlandı. Ondan bir iki gün sonrasında da Uzunköprü Belediye Başkanının karşı bildirisi sosyal medya ve yerel gazetelerde yer aldı. A dan Z ye katılmadığım ve ayrıştırıcı bulduğum bir bildiriydi. Birleştirici olması gereken seçilmiş bir kişinin, insanları tek tek hedef göstererek, had bildirmeye kalkmasını esefle karşıladım. Buna kimsenin hakkı olmaması gerekir. Seçimle gelmiş olsa bile hiç kimse yıllarını partiye veren insanları, bildiri yayınladı ya da kendisinin görev yapma biçimini beğenmiyorlar diye suçlayamaz. Daha sonra ilçe başkanı, ilçe binasında düzenlediği basın toplantısındaki konuşmasında da yatıştırıcı olacağına, aynı tarzda devam etti.

       İşte zaten sorun bu. Sorun, "seçimle geldik, artık biz istediğimiz her şeyi yapabiliriz”, anlayışıdır. Kendinizi demokrat addediyorsanız ve Cumhuriyet Halk Partisinin anayasası olan tüzük maddelerine uyuyorsanız, partiyi istediğiniz gibi değil, demokratik, adil, eşitlikçi, katılımcı ve şeffaf olarak yönetmek zorundasınız. 2017 ve sonrasında CHP Uzunköprü ilçe yönetimi partiyi eşit, adil ve demokratik bir biçimde yönetmedi. 2019 yerel seçimlerine girerken il genel ve belediye meclis üyelikleri için defalarca imza toplayarak yazılı ve sözlü müracaat etmemize rağmen CHP Uzunköprü ilçe yönetimi sandık koymadı. Ön seçim ya da eğilim yoklaması yapmadı. Üyenin seçme ve seçilme hakkını elinden aldı. İl genel ve belediye meclis üye listelerinin hangi kriterlere göre oluşturulduğunu bugün bile bilmiyoruz. Türkiye’ye demokrasi getirme iddiasındaki partimizin önce kendi içinde demokrat olması, hak, hukuk, adaleti uygulaması gerekirdi.

       Belediye başkanı yayınladığı bildirisinde, sanırım beni, “sıralamayı beğenmedi, ondan dolayı partiye gelmiyor, çalışmalara katılmıyor”, diye eleştiriyor. Siyaset gönüllü yapılan bir iştir. Sizin sahip olduğunuz, “siyaset eşittir koltuk anlayışı”, bende egemen olsaydı, 34 yıldır her halükarda partili olmaz, çalışmalara katılmazdım. O savınız bana göre değil. Size ve ekibinize oy ve destek verdiğim 2017 CHP Uzunköprü ilçe kongresinde 3 oyla seçim kazandığınızda, kongre konuşmanızı düzenlediğimde, ilçe seçim kurulunda partiyi temsil ettiğimde de bir kişinin ya da grubun çıkarını değil partinin ve toplumun çıkarını düşünüyordum. Şimdi de öyle. O zamanki şartlarda diğer adaylara göre daha iyi yapacağınıza inanmıştım. Ancak geçen zamanda dar grupçuluğun dışına çıkamadınız.

      Ülke olarak dağ gibi sorunlarla karşı karşıyayız. Şimdi umudumuz önümüzdeki 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerindedir. Onun için herkesin kibirlerinden sıyrılıp, aklını başına alması gerekir. Halkımız, seçimle bir yere gelenleri, sadece geçici bir süre kendileri adına görev yapması için görevlendirmiştir. Kimseden üstün bir tarafları yoktur. Halka saygılı yöneticiler, eşini, dostunu, arkadaşlarını kollamaz, akraba kayırıcılığı (nepotizm) yapmazlar. Liyakata değer verirler. Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, bu konuda şöyle diyor;  "Cumhuriyete yakışmayan bir olay vardır nepotizm. Akrabacılık çok kötü bir şey. Bir nevi doğuş imtiyazına gidiyor. Cumhuriyet bunu kaldırmaz. Liyakat sistemine göre gidilmeli. Olur olmaz yerlere, olur olmaz insanları dolduramazsınız.”

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr           01.11.2022