Değerli arkadaşlar;
Son ilçe
kongresi üzerinden yaklaşık 3.5 yıl geçti. Ülkemizde bu geçen 3.5 yıl içinde
olumsuz bir çok gelişme oldu. En son Rusya’ya ait bir uçağın düşürülmesi sonucu
savaşın eşiğine geldik. Ondan önce Ankara’da canlı bombaların kendilerini
patlatması sonucu 101 masum vatandaşımız hayatını kaybetti. Daha öncelere
gidersek Diyarbakır, Suruç, Reyhanlı, Ermenek, Soma faciaları yaşandı. İçimiz
yandı. Şehitlerimiz artmaya başladı. Gezi olaylarını, 17/25 Aralık
operasyonlarını, Balyoz, Ergenekon davalarını anımsadığımızda sanki uyanıkken kabus
görür gibi olduk. Hayat pahalılığını, dövizin fırlamasını, iç ve dış borcumuzu,
komşu ülkelerle olan sorunlarımızı , kadın cinayetlerini, hukukun
katledilmesini, basına, medyaya konan
sansürü, eğitim ve sağlıktaki geri gidişi ve daha bir çok olumsuzluğu eklersek, ülkemizin gidişatının iyi olmadığını, bunun bir an önce düzeltilmesi gerektiğini anlarız.
Son yıllarda
gerçekleşen, kısaca özetlediğim bu olaylardan sonra ülke olarak rotasını
şaşırmış bir gemi gibi dalgalarla boğuşuyoruz. İşte bu noktada CHP’si ülkeyi kurtarmak için AKP iktidarına karşı
seçenek olmak zorundadır.
Ancak CHP’sinin son yıllarda yapılan tüm seçimlerde % 25 gibi
bir oy oranına saplanıp kalması ve adeta patinaj yapması bu partiye oy veren
seçmenlerinin ve üyelerinin hayal kırıklığına uğramasına neden olmaktadır.
Burada oy vermeyen seçmenleri suçlamak,”ne yapalım bu kadar çalışıp, ekonomik
vaatlerde bulunduğumuz halde, halk bizi anlamıyor”,demek olayın özünü
kavramamak,
kolaycılığa kaçmaktır. CHP her ne kadar Türkiye’nin en
demokratik partisi olarak gözükse ise de üst yönetimden başlayarak üye,
örgüt yapısına ve işleyişine kadar yapısal sorunları vardır. Liderin değişmesi
seçmene ve üyeye güven vermek için yeterli değildir. Bununla birlikte parti
içinde katılımcı, demokratik, saydam, eşitlikçi, hesap verebilir bir yönetim
anlayışına ihtiyaç vardır. Tekrar “emek en yüce değerdir” zihniyetinin partide
egemen olması gerekir.
Parti içinde üye
kayıtları kongrelere yönelik değil, iktidar olmak için olmalıdır. Parti içinde
yarışlar eşitlikçi ve adil olmalı, tüzük keyfi uygulanmamalıdır. Parti içinde
yükselmek ve bir yerlere gelebilmek için öncelikle emek, liyakat aranmalıdır.
Kongrelerde ve ön seçimlerde üyenin ya da delegenin özgür iradesine belediye başkanlarının, milletvekillerinin ve üst yönetimlerin müdahalesi önlenmelidir.
Eğer bunlar önlenmezse, şimdiye dek olduğu gibi güçlülere dayanmak, biat etmek
geçerli kılınırsa bu da kısır döngüye neden olur. Üye çalışmak, kendini
geliştirmek yerine en kolayından güç sahiplerine yanaşmayı seçer. Parti de
samimi, gönüllü çalışacak üye yerine çıkarını düşünen üyeye sahip olur. Bu da
partiye zafiyet getirir.
2008’de yapılan
14.Olağanüstü Program ve Tüzük Kurultayında genel başkana MYK üyelerini, parti
meclisi içinden seçme hakkı tanındı. Bu yetkiyi sayın genel başkanımız da
kullanmış, değiştirme gereğini duymamıştır. Nitekim 2010 yılından bu yana MYK
üyeleri defalarca değiştirilmiştir. Genel başkanın bu yetkileri, üst yönetimin il ve ilçe
başkanlıklarını kolayca görevden alabilmeleri partide genel merkezi güçlendirmiş,
üst yönetime yakın olmayanların yükselmeleri güçleşmiş, yine zincirin
halkalarından biri olan yerel seçimlerdeki adayların genel merkezce atanmaları,
hizipleşmeyi ve bunun doğal sonucu olarak yalnızca bir avuç insanın politika
yapmasını getirmiştir.
Örgütlerdeki keyfi uygulamalarına örnek vermek gerekirse, şunları söyleyebiliriz; İl ve ilçe örgütlerinin,
herkesin uyması gereken partinin anayasası sayılan tüzüğüne göre (madde 29) en geç 2 ayda bir genişletilmiş
yönetim kurulu toplantısı, 57/C maddesi gereğince 3 ayda bir il-ilçe danışma
toplantısı ve her seçimden sonra 2 ay içinde seçim değerlendirme toplantısı
yapması gerekirken bunların yapılmadığını görmekteyiz. Trakya, Ege ve İzmir’de
yüksek oranda oy almaktayız. Tabii ki bu sevindirici bir durumdur. Ancak bu
sonucu sadece örgütlerin başarısına bağlarsak, orada yaşayan insanlara
haksızlık etmiş oluruz. Bu bölgelerde aldığımız oylar, buradaki halkımızın bilinç düzeyinin yüksekliğini,
Atatürk’e ,onun ilkelerine ve Cumhuriyete bağlılığını gösterir. Çağdaş Türkiye
özlemini gösterir. Onun için hiç kimse şöyle başarılıyız, böyle başarılıyız
kibrine girmesin. Bu oylar hiçbir zaman çantada keklik değildir. Kaldı ki
başarı kıstasını yalnızca yüksek oranda oy almaya bağlarsak, Türkiye de genel
olarak AKP en yüksek oranda oy almaktadır. O halde iktidar partisi olan AKP
başarılı mı sayılmalıdır?
Geçen 30 Mart 2014 yerel seçimler öncesi ve sonrasında
partimizde 30 yıla yaklaşan
parti üyeliğimde görmediğim olaylara değinmeden geçemeyeceğim. Bu
seçimlerde genel merkez, Edirne ve ilçelerinde il genel ve belediye meclis
listeleri için eğilim yoklaması kararı almıştı ancak ne olduysa bu karardan on
gün sonra karar değişti. Sandık koyup, koymama yetkisi yönetim kurullarına
bırakıldı. Uzunköprü’de eğilim yoklaması yapılması için üç günde toplanan 700’e
yakın üyenin imzasına rağmen sandık üyenin önüne konmadı. 1400’e yakın üyenin
söz ve oy hakkı elinden alındı. Aday adaylarının da demokratik bir şekilde
seçilme imkanı yok edildi. Eşitliğin, hakkın, hukukun, adaletin ve emeğe
saygının olması gereken sosyal demokrat bir partide bu yetki bunlara
uyulmayarak keyfi bir şekilde kullanıldı. Sonrasında ne oldu? Yönetim kurulunda 9 kişi tüm kararları ve
sorumluluğu alarak belediye ve il genel meclis listelerini oluşturdular. Buna
göre yönetim kurulunda görev alan iki bayan üyenin eşleri belediye ve il genel
meclis listelerinin başında, yine yönetime destek veren iki kooperatif
başkanından birinin eşi, diğerinin kardeşi belediye meclisinde yer aldı. Diğer
meclis ve il genel meclis üyelerinin de, yönetime yakın olanlardan seçildiğini
söyleyebiliriz.
Tüzüğümüze göre tüm üyelerimize eşit ve adil davranarak
birliğimizi ,beraberliğimizi sağlaması gereken ilçe başkanı ve yönetimi bu
görevlerini hakkıyla yerine getirmemişler, üyeler arasında ayrımcılık ve
kayırmacılık yapmışlardır.
Halkımızın büyük çoğunluğu demokratik, laik, hukuk devletinden ve
parlamenter rejimden yanadır. Yargı,
yasama ve yürütme ayrılığına dayalı sisteme inanır. Anayasaya saygılıdır. Bunun
yanı sıra, insanlarımız aralarında yer almak istediğimiz tüm çağdaş ülkelerde
olduğu gibi bireysel özgürlüklere ve hayat tarzlarına karışılmadığı, medya ve
basın özgürlüğünün tam anlamıyla yaşandığı, fırsat eşitliğinin olduğu,
çatışmasız, savaşsız, huzurlu ve müreffeh bir ülkede yaşamak istemektedir. Bu
istekler, katılmak istediğimiz Avrupa Birliği normlarıdır. İşte tüm bu
istekleri yerine getirebilmek için Cumhuriyet Halk Partisi’ne ihtiyaç vardır. Nasıl bir CHP ? CHP’sinde
tepeden tırnağa zihniyet devrimi yapılmalıdır. En geniş şekilde, üst yönetimden
başlayarak parti içinde; saydamlık, eşitlik, hesap verilebilirlik, katılımcılık
ilkeleri hayata geçirilmeli, ortak akıl işletilerek ve emeğe değer verilerek
demokratikleşme hamlesi yapılmalıdır. Yoksa taşıma kadrolarla, yalnızca vitrin
düzenleyerek iktidar olunmaz. Bunun sonucunda parti olarak, yerimizde saymaya
devam ettiğimiz gibi ülkemizin de geleceğini karartmış oluruz. Hepinize, sağlıklı, mutlu günler
diliyor, saygılar sunuyorum. "Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi.".
ORHAN KALYONCU
29.11.2015