11 Mayıs 2018 Cuma

KİM KAZANIR, KİM KAYBEDER?







Her zaman sakin güç kazanır.
Sinirlenen kaybeder. 

Tutarlı olan kazanır.
Oy vermedikleri için halkı suçlayanlar kaybeder.                                                                                                           
Nal toplayanlar, nal toplatır ise kazanır.
Rakibi Üsküdar'ı geçen kaybeder.

Siyaset uzun maratondur, dayanan kazanır.
Nefesi kesilen kaybeder.

İnsanlara güven veren, sözünü dinleten kazanır.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar kaybeder.

Dik duran kazanır.
Eğilip bükülen kaybeder.

------------   o   ----------  o   ---------   o   -----------

Siyaseti halka hizmet olarak görenler kazanır.
Rant aracı olarak görenler kaybeder.

Siyasette istikrar gösterenler kazanır.
Karabatak gibi bir görünüp, bir kaybolanlar kaybeder.

Halkın nabzını tutanlar kazanır.
Halkı kandıranlar kaybeder.

Anayasaya, yasalara uyan kazanır.
Oyunu kurallarına göre oynamayan kaybeder.

İlkelerin peşinden gidenler kazanır.
Kişilerin peşinden gidenler kaybeder.   

Kalbi özgür, bağımsız bir Türkiye için atanlar kazanır.
Ülkeyi değil, kendilerini düşünenler kaybeder.

           


11/05/2018 
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                 

9 Mayıs 2018 Çarşamba

HERKES EŞİTTİR AMA BAZILARI DAHA EŞİTTİR


        



         20. Yüzyıl İngiliz Edebiyatının önde gelen yazarlarından George Orwell (1903-1950), Hayvan Çiftliği adlı romanında, "herkes eşittir ama bazıları daha eşittir", der. Bu kurgu romanda; Orwell, insanların zulmüne karşı çiftlikteki hayvanların insanlara karşı ayaklanmasını ve çiftliği ele geçirmesini anlatır. Yönetici olan domuzlar, bir süre sonra insanların yaptıklarını aynen yaparak diğer hayvanları ezer ve sömürürler. Yazar kitabında, komünizme ve komünistlere bir eleştiri getirmiş, ezildiğini söyleyen bir grubun iktidara geldiğinde değiştiğini ve eleştirdikleri düzeni aynen uyguladıklarını vurgulamıştır. Herkes eşittir ama iktidar yanlıları, güç sahipleri her zaman daha eşit olmuştur. Hitler'in Almanya’da, Stalin'in Sovyetler Birliğinde özgürlük, eşitlik vaatleri söz konusu romandaki gibi yerini kan, gözyaşı ve despotizme bırakmıştır.
       Demokrasi ile idare edilen ülkelerde dil,din,ırk, cins ayrımı gözetilmeksizin herkes yasalar önünde eşittir. Ülkemizde de eşitlik anayasal teminat altındadır. T.C Anayasası 10. Maddesi şöyle yazar; " Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." Hukuk devleti olmanın gereği olarak Anayasamızın 10. Maddesi yurttaşların “eşitlik” hakkını tanımlamıştır. Bu madde, sade yurttaşlar için devletin kurumlarına karşı koruyucu bir zırhtır. Makamı, mevki ne olursa olsun herkes yasalar karşısında eşittir. 
      Demokrasinin tam anlamıyla uygulanması için ilk önce anayasamızın bu temel maddesine iktidarın uyması, kendi taraftarlarını kayırmaması, her yurttaşın hakkını, hukukunu koruması, liyakata dikkat etmesi gerekir. Siyasi partiler iktidara gelir ve giderler. Her şey seçimler vasıtasıyla olur. Eşitlik ilkesi her alanda olduğu gibi seçimler konusunda da son derece önemlidir. Şartları taşıyan herkesin seçme, seçilme hakkı ve seçime katılan tüm siyasi partilerin, eşit propaganda yapma hakkı olmalıdır. Seçimler, eşit koşullar altında olmazsa, halkın iradesi tam ve adil olarak tecelli etmez.




9/04/2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

7 Mayıs 2018 Pazartesi

HALKIN GURURU




           CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu, partililerin haykırdığı, "halkın gururu; Kılıçdaroğlu" sözünü hak etti. Kılıçdaroğlu’nun, gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşünden sonra 15 milletvekilinin seçime girebilmesi için bir başka partiye geçmesine demokrasi adına izin vermesi ve ardından kendisine karşı iki kez genel başkanlığa aday olmuş, kıyasıya eleştirmiş rakibi Muharrem İnce’yi tabanın sesine kulak vererek cumhurbaşkanı adayı olarak göstermesi partide ve seçmenlerde heyecan uyandırdı. İlk kez psikolojik üstünlük başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere muhalefete geçti.

             Cumhuriyet Halk Partisi kökleri Kuva-i Milliye’ye dayanan, Cumhuriyeti kuran, ülkemizi demokratik sisteme geçiren bir partidir. Daima demokrasiden yana olmuştur. Parti içinde demokrasi eksikliği olsa da, birleşik kaplar misali diğer partilerin otoriter alışkanlıklarından zaman zaman etkilense de Türkiye’de demokrasi kültürünü yaşatmaya çalışan bir partidir. Biat kültüründen uzaktır. Nitekim, 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gösterilen çatı aday konusundaki tutumu nedeniyle genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu parti içinde epey eleştirilmiştir.
          
     Sık sık vurgu yapıldığı gibi her seçim önemlidir ancak 24Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri ülkemiz açısından tarihi bir öneme sahiptir. Demokratik hayat tamamen değişecektir. Olağanüstü yetkilerle donatılan bir cumhurbaşkanı seçeceğiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, cumhurbaşkanı tarafından dışarıdan atanan bakanlar olacaktır. Bakanlar milletvekili olanların arasından olursa milletvekilliği sona erecektir.  Cumhurbaşkanı, yardımcılarını, üst düzey bürokratları, YÖK üyelerini, valileri, büyükelçileri, rektörleri atayacak, yargıda etkili bir ağırlığı olacaktır. Cumhurbaşkanı, atadığı bakanları, yardımcılarını ve üst düzey yöneticileri istediği zaman görevden alabilecektir. Aynı zamanda parti genel başkanı olarak partisini de idare edecektir. Bu durumda tarafsızlık ve demokratik ülkelerde en çok aranan kuvvetler ayrılığı ilkesi nasıl sağlanacaktır?
            
        Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bakanlar için güvenoyu aranmayacak, gensoru verilemeyecektir.  Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanacak bütçe Mecliste onaylanmadığı takdirde bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranında arttırılarak geçerli olacaktır. Cumhurbaşkanı isterse meclisi seçime götürebilecektir. Kanun hükmünde kararnameler çıkarabilecek, OHAL ilan edebilecektir. Cumhurbaşkanı ancak üçte iki çoğunlukla Yüce Divan’da yargılanabilecektir. Milletvekillerin görevleri azaldığı halde Meclisin milletvekili sayısı 600’e çıkacak, görev süreleri beş yıl olacaktır.
           
        Son yıllarda yaşadığımız siyasi, sosyal, ekonomik tüm olumsuz olayların çözümü, tüm yetkileri bir kişide toplamak olmamalıdır. Bunun olumsuzluğu bu sistemi deneyen tüm ülkelerde görülmüştür. O nedenle çağdaş ülkeler idare sistemini birbirini denetleyen, dengeleyen güçler ayrılığı sistemi üzerine kurmuşlardır. Yani Yasama, yürütme, yargı ayrı ve bağımsız olacaktır. Birbirlerini denetleyecek ve dengeleyeceklerdir. Demokratik sistemin gereği budur. Muhalefet,  demokratik parlamenter sisteme dönüleceğinin sözünü halka vermelidir.

Son söz: Otoriterlik azalırsa, demokrasi kazanır.



05/05/2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

1 Mayıs 2018 Salı

OYLAR VE OLAYLAR


  




            Ülkemiz, 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine adeta kilitlendi. Siyasi, sosyal, ekonomik olaylar seçimlere endekslendi. Kuşkusuz bu seçimler, önceki seçimlerden çok daha fazla ülkemizin kaderini etkileyecektir. Çünkü ülkeyi idare etmenin sistemi temelinden değişecektir. Seçeceğimiz cumhurbaşkanı hükümeti kuracak, dışarıdan atayacağı bakanlar sadece ona karşı sorumlu olacaktır. Milletin seçtiği milletvekilleri hükümette yer alamayacağı gibi icraatları konusunda da söz sahibi olmayacaktır. Dolayısıyla artık vatandaşlarımız kahvesine ziyarete gelen milletvekiline hükümetin icraatı konusunda eleştiri getiremeyecek, onlara hesap ve soru soramayacaktır. Çünkü hükümet ile seçmenin seçtiği milletvekilleri arasında direk bir ilişki kalmayacaktır.
        
          Siyasi gelişmeler her gün sürprizlere açık devam ederken, gün geçmiyor ki gazetelerde içimizi acıtan bazı haberlerle karşılaşmayalım. Geçenlerde ülkemizin en çok satan gazetelerinden biri olan Sözcü gazetesinin 27 Nisan 2018 tarihli sayısının 3. Sayfasında aşağıdaki haberleri okuduk.
-8 yıldır eşini rahatsız eden adamı bıçaklayıp öldürdü.
-Bursa’da yol verme kavgası: 1 kişi öldü.
-Güngören’de trafikte tartışma kanlı bitti.
-Annesinin gözleri önünde kendisini cayır cayır yaktı.
-Önce kadını vurdu, ardından intihar etti.
-Dengesini kaybedip balkonda yere çakıldı.
Pisi pisine, en ucuz ölümler bizde mi olmaktadır? Başka ülkelerde bu kadar olay ve cinayet var mı? Onlar, bu olaylara bu kadar kayıtsız kalırlar mıydı?
       
         Tüm bunları düşünüp, kağıda dökerken bugün 30 Nisan 2018 tarihli aynı gazetenin 3. sayfa haberlerinde yine benzer olaylar vardı.
-Balkondan girdiği evi kan gölüne çevirdi.
-Kahvehaneye silahlı saldırı: 1 ölü, 3 yaralı.
-Düğün günü eşini öldürüp, “kuş gibi hafifledim”, dedi.
-Otelde yanan itfaiye eri şehit oldu.
-Virajı alamayan cip takla attı, Şule öldü.
-Borç alacak kavgası kanlı bitti: 1 ölü.
-Kocasıyla tartıştı, kendini bıçakladı.
     
        . Bu durum bir cinnet hali midir?  Bu konuda işsizlik, ekonomik sıkıntılar, gelir adaletsizliği, lükse özenme, tüketim toplumu olma, uyuşturucuya kolay ulaşma gibi etkenler mi rol oynamaktadır? İnsanlarımız mı acımasız oldu yoksa hayat şartları mı insanları öyle yaptı? Ne olursa olsun bu konu psikologlar ve konunun uzmanları tarafından incelenmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu devletin asli görevidir. Sağlıklı toplum olmak için bu şarttır.     
                                                                                      
Son söz:  Kitleler, cezalarla düzene sokulursa dejenere olur, karizma ve nezaketle yönetilirse bilinçli ve dürüst olur. Konfüçyüs (filozof M.Ö 551- M.Ö 479)



Orhan Kalyoncu 30.04.2018

orhankalyoncu.blogspot.com.tr



  
      
     

27 Nisan 2018 Cuma

ETME BULMA DÜNYASI


       





        “ Etme bulma dünyası” sözü, günlük yaşamımızda çok duyduğumuz bir deyimdir. Metafizik bir yönü de vardır. Hiçbir kötülük, kimsenin yanına kalmaz, er geç karşılığını bulur, anlamındadır. Öyle mi olur? Bazen doğru çıktığını şaşkınlıkla görürüz. Adam, gençliğinde anne babasına gerekli saygıyı göstermemiştir, yaşlılığında aynısıyla karşılaşır. Ya da siyasette yaptığı ayak oyunu, onun da başına gelebilir. “Çalma elin kapısını, çalarlar kapını” sözü de benzer anlam taşır. Bilerek ve isteyerek yaptığın kötülük sana da olabilir.
       
       Hayatımıza giren bu sözler, yılların deneyiminden ve imbiğinden geçmiştir. Bir ders niteliğindedir. Toplum düzenini sadece kanunlar sağlamaz, insanın vicdanına hitap eden bu sözler de düzenler. Toplum vicdanı, yöneticileri de derinden etkiler. Makam, mevkii sahibi insanlar için, eskiden yeniçerilerin padişaha söylediği şu sözler de her zaman hatırlatılır. “Gururlanma, padişahım. Senden büyük Allah var.” Bu sözlerle, mevkii ve makamı ne kadar büyük olursa olsun, bir faninin gurur ve kibirden uzak durması öğütlenir.
      
     Büyüklerimden duyduğum bir deyim daha vardır. Ne demek istendiğini her zaman düşünmüşümdür. Derlerdi ki, “Pamukçu, beyaz köpekten hoşlanmaz”.  Eskiden pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan makineye çırçır adı verilirdi. O zaman pamukçular bu işle uğraşırdı. Sanırım, pamukçular, pamukla karışıp rekabet edecek diye beyaz köpeğin dolaşmasından bile rahatsız olurlarmış. Günümüzde de bazı siyasilerin rakiplerine bu gözle baktıklarını görmekteyiz.
       
    Yaşamın içinde, özellikle bizi idare eden yöneticiler için söylenen bir deyim daha vardır. “Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Şehir mezarlıkları, kendini vazgeçilmez sananlarla doludur.” Bu sözleri herkes için yakıştırabiliriz. Mahalle muhtarı ya da kasabı da bu fikirde olabilir. Bizi yönetenler de böyle düşünebilir. Ben gidersem her şeyin sonu gelir. Halbuki böyle bir şey olmaz. Her şey yaşamın dinamiğine uygun olarak devam eder. Çünkü hiç kimse ölümsüz değildir. Önemli olan sistemin işlemesidir.
       
     Gençliğine, zenginliğine, güzelliğine ve makamına hiç kimse güvenmemelidir! Bunlar gelip, geçicidir. Kalıcı olan insanlıktır. İnsanlığa yapılan hizmettir. Bu hizmet yolunda da insana yakışan güçlü, eğilip bükülmeyen karakterdir. Bu konuda da anonim olan bir söz vardır. Zenginlik bir şeydir, sağlık iki şeydir, karakter her şeydir.





27/04/2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

HER SEÇİM BİR YARIŞTIR


          

               
            Her seçim bir yarıştır. Seçimler demokratik olursa demokrasiye hizmet eder. Seçim süreci eşit, saydam, adil olmalı ve sonuçları halkın iradesini tam olarak yansıtmalıdır. Aksi halde sadece şeklen yapılmış olur ve milli irade tam olarak tecelli etmez. Ülke idaresi açısından halk arasında adalet duygusunun sarsılmaması da çok önemlidir. Onun için adalet söz konusu olduğunda örnek olarak verilen Hz Ömer der ki; “adalet olmadıkça, yönetimin faydası olmaz.”
         
        Türkiye adeta 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine kilitlendi. Henüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili uyum yasaları çıkmadan, 18 Nisan Çarşamba günü seçim tarihi açıklandı. Daha öncesi partiler arası ittifak yapılmasını kolaylaştıran bir yasa çıkmıştı. O seçim şekli de İlk defa uygulanacak. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için 100 bin imza ile adaylık konusunda da netlik kazandırılmaya çalışılıyor. Öte yandan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçim takvimini açıklamak için uyum yasalarının çıkmasını bekliyor ancak takvim belli olmasa da seçim saati işlemeye başladı.
         
      Tabii ki, yurttaşlar olarak siyasi partilerin yer alacağı geniş bir yelpazeden fikirlerimize en fazla uyan parti ve adayları seçmek isteriz. O yüzden yasal sürece uyan tüm partilerin ve adayların seçimlere girmesi, hakkın, hukukun, adaletin gereğidir. 22 Nisan 2018 Pazar günü, seçimlere ilişkin demokrasi tarihine geçecek önemli bir siyasi olay oldu.15 CHP milletvekili genel başkanın talimatıyla partilerinden ayrılarak başka bir siyasi partiye (İYİ PARTİ) geçti. Genel kurulunu ve gereken il-ilçe örgütlenmesini yasalara uygun olarak yaptığı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından saptanmasına rağmen YSK tarafından seçime girememe durumu baş gösterdiğinden ana muhalefet partisi (CHP) halkın yakından ilgisini gören bu partiye demokrasi ilkeleri açısından mecliste grup kurup, seçimlere katılabilmeleri için el uzatmıştır. Bu olay bizi şaşırtsa da, kınanacak bir durum yoktur. Halk bir siyasi partiye rağbet ederse bunun önünde kimse duramaz. Halkın iradesini görmek içinde o partinin seçimlere girmesi gerekir.
           
         Aralarında CHP Edirne milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun da olduğu 15 CHP milletvekilinin, halkın ilgi gösterdiği bir siyasi partinin seçimlere girememesinden dolayı eksik ve ayıplı bir seçim yaşamamak adına gösterdikleri fedakarlık takdire şayandır. Demokrasinin tam anlamıyla ve bütün kurallarıyla işletilebilmesi, özgür ve bağımsız bir vatanda yaşayabilmek için gösterilen her türlü özveri tarihe geçecektir. Hak, hukuk, adalet, eşitlik olmazsa demokrasi olmaz. Bu durum aynı zamanda halkın seçme hakkına da sahip çıkmaktır.
           
          Ülke olarak hep beraber 60 günde yaşayacağımız seçim süreci sonunda demokratik parlamenter sistem yerine cumhuriyet tarihinde ilk kez denenecek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tanışacağız. 24 Haziran 2018 seçimleri ülkemiz açısından bu nedenle tarihi bir öneme sahiptir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan beri TBMM içinden çıkan bir başbakan ve hükümet tarafından yönetilmiştir. İlk kez bu seçimlerden sonra başbakan olmayacak ve hükümet meclisten çıkmayacaktır. Hükümeti cumhurbaşkanı kuracak, hükümet üyelerini ve cumhurbaşkanı yardımcılarını da cumhurbaşkanı dışarıdan atayacaktır.

Son söz: Milli irade ancak halkın istediğini özgürce seçmesi sonucu oluşur.



24/04/2018
Orhan Kalyoncu 
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

HIZLANDIRILMIŞ ERKEN SEÇİM







           Türkiye’de gündem çok hızla değişmektedir. Son günlerde, yükselen döviz kurları, hayat pahalılığı, işsizlik, terör, Suriye’deki savaş ve etkileri konuşulurken birden bire ülkenin gündemine bir erken seçim girdi. Bu planlanmış bir teklif miydi yoksa şartlar mı zorlamıştı? Bunun yanıtı ne olursa olsun, izlenen politikalar sonunda ekonomik olarak sıkıntıya düşen halkımız seçimi değil geçimini düşünmekteydi. 17 Nisan 2018 Salı gününe kadar tüm iktidar mensupları, “erken seçim yoktur. Seçimler 2019 Kasımında, gününde yapılacaktır. Erken seçimden söz etmek bu ülkeye ihanettir” dememişler miydi? Şimdi ne oldu da MHP genel başkanı sayın Devlet Bahçeli’nin grup toplantısında erken seçim istemesi üzerine iktidar partisi buna uyarak 24 Haziran 2018 Pazar gününü seçim tarihi olarak ilan etti?
       
     Yüksek Seçim Kurulu (YSK) normal seçim takvimini 90 günlük sürede uygulamaktadır. Ancak bu seçimde süre kısaltılarak 60 güne indirilecektir. Kaldı ki 16 Nisan 2017’de yapılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin anayasa referandumunda kabul edilen anayasa değişiklikleriyle ilgili uyum yasaları da henüz çıkarılamamıştır. Hangi usul ve esaslar uygulanacaktır? Ön seçim yapmak isteyen partiler bu takvimde yeterli süreye sahip olacaklar mıdır? İlk defa uygulanacak partiler arası ittifak sistemi nasıl çalışacaktır? 100 bin seçmenin imzasıyla Cumhurbaşkanlığı adaylığı nasıl uygulanacaktır? Tüm bu sorulara yanıt olarak, “kervan yolda düzülür” mü denecektir? 
        
      Seçim tarihi olarak belirlenen 24 Haziran Pazar günü, yeni sisteme göre yeni yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanını ve sayısı 600’e çıkarılan milletvekillerini seçeceğiz. Cumhurbaşkanı adaylarından herhangi biri kullanılan oyların %50+1 ini alamazsa, seçim 8 Temmuz 2018 Pazar gününde yapılacak ikinci tura kalacaktır. Bu turda yarışacak iki adaydan en çok oy alan aday cumhurbaşkanı olacaktır.
            
        Aklımıza şu soru da gelmiyor değil. Siyasi partiler iktidar olmak için kurulurlar. Bir siyasi parti; büyük bir çoğunlukla 15 yıldır iktidardaysa, her istediği yasayı çıkartabiliyorsa, tüm bürokratik kadrolar elindeyse, medyaya büyük çapta hakimse hatta bir muhalefet partisi de onu iktidar ortağı gibi her konuda destekliyorsa niye daha görev süresinin dolmasına 16 ay olmasına rağmen erken seçime gitmek ister? Üstelik işler de iyiyse.
          
     Demokrasilerde, seçimler sadece sandık demek değildir. Bundan daha fazlasıdır. Seçimlerin sadece yapılması değil, aynı zamanda özgür, saydam ve eşit koşullarda gerçekleştirilmesi önemlidir. Sonuçlar, halkın gerçek iradesini yansıtmalıdır. Halkın gerçek gündemi seçim değil, geçim olmasına rağmen sistem değişikliğinden dolayı ülkemiz açısından tarihi öneme sahip bu seçimlerin hayırlı olmasını dilerim. 





20/04/2018 
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr