7 Mayıs 2018 Pazartesi

HALKIN GURURU




           CHP genel başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu, partililerin haykırdığı, "halkın gururu; Kılıçdaroğlu" sözünü hak etti. Kılıçdaroğlu’nun, gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşünden sonra 15 milletvekilinin seçime girebilmesi için bir başka partiye geçmesine demokrasi adına izin vermesi ve ardından kendisine karşı iki kez genel başkanlığa aday olmuş, kıyasıya eleştirmiş rakibi Muharrem İnce’yi tabanın sesine kulak vererek cumhurbaşkanı adayı olarak göstermesi partide ve seçmenlerde heyecan uyandırdı. İlk kez psikolojik üstünlük başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere muhalefete geçti.

             Cumhuriyet Halk Partisi kökleri Kuva-i Milliye’ye dayanan, Cumhuriyeti kuran, ülkemizi demokratik sisteme geçiren bir partidir. Daima demokrasiden yana olmuştur. Parti içinde demokrasi eksikliği olsa da, birleşik kaplar misali diğer partilerin otoriter alışkanlıklarından zaman zaman etkilense de Türkiye’de demokrasi kültürünü yaşatmaya çalışan bir partidir. Biat kültüründen uzaktır. Nitekim, 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gösterilen çatı aday konusundaki tutumu nedeniyle genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu parti içinde epey eleştirilmiştir.
          
     Sık sık vurgu yapıldığı gibi her seçim önemlidir ancak 24Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri ülkemiz açısından tarihi bir öneme sahiptir. Demokratik hayat tamamen değişecektir. Olağanüstü yetkilerle donatılan bir cumhurbaşkanı seçeceğiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, cumhurbaşkanı tarafından dışarıdan atanan bakanlar olacaktır. Bakanlar milletvekili olanların arasından olursa milletvekilliği sona erecektir.  Cumhurbaşkanı, yardımcılarını, üst düzey bürokratları, YÖK üyelerini, valileri, büyükelçileri, rektörleri atayacak, yargıda etkili bir ağırlığı olacaktır. Cumhurbaşkanı, atadığı bakanları, yardımcılarını ve üst düzey yöneticileri istediği zaman görevden alabilecektir. Aynı zamanda parti genel başkanı olarak partisini de idare edecektir. Bu durumda tarafsızlık ve demokratik ülkelerde en çok aranan kuvvetler ayrılığı ilkesi nasıl sağlanacaktır?
            
        Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bakanlar için güvenoyu aranmayacak, gensoru verilemeyecektir.  Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanacak bütçe Mecliste onaylanmadığı takdirde bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranında arttırılarak geçerli olacaktır. Cumhurbaşkanı isterse meclisi seçime götürebilecektir. Kanun hükmünde kararnameler çıkarabilecek, OHAL ilan edebilecektir. Cumhurbaşkanı ancak üçte iki çoğunlukla Yüce Divan’da yargılanabilecektir. Milletvekillerin görevleri azaldığı halde Meclisin milletvekili sayısı 600’e çıkacak, görev süreleri beş yıl olacaktır.
           
        Son yıllarda yaşadığımız siyasi, sosyal, ekonomik tüm olumsuz olayların çözümü, tüm yetkileri bir kişide toplamak olmamalıdır. Bunun olumsuzluğu bu sistemi deneyen tüm ülkelerde görülmüştür. O nedenle çağdaş ülkeler idare sistemini birbirini denetleyen, dengeleyen güçler ayrılığı sistemi üzerine kurmuşlardır. Yani Yasama, yürütme, yargı ayrı ve bağımsız olacaktır. Birbirlerini denetleyecek ve dengeleyeceklerdir. Demokratik sistemin gereği budur. Muhalefet,  demokratik parlamenter sisteme dönüleceğinin sözünü halka vermelidir.

Son söz: Otoriterlik azalırsa, demokrasi kazanır.



05/05/2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

1 Mayıs 2018 Salı

OYLAR VE OLAYLAR


  




            Ülkemiz, 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine adeta kilitlendi. Siyasi, sosyal, ekonomik olaylar seçimlere endekslendi. Kuşkusuz bu seçimler, önceki seçimlerden çok daha fazla ülkemizin kaderini etkileyecektir. Çünkü ülkeyi idare etmenin sistemi temelinden değişecektir. Seçeceğimiz cumhurbaşkanı hükümeti kuracak, dışarıdan atayacağı bakanlar sadece ona karşı sorumlu olacaktır. Milletin seçtiği milletvekilleri hükümette yer alamayacağı gibi icraatları konusunda da söz sahibi olmayacaktır. Dolayısıyla artık vatandaşlarımız kahvesine ziyarete gelen milletvekiline hükümetin icraatı konusunda eleştiri getiremeyecek, onlara hesap ve soru soramayacaktır. Çünkü hükümet ile seçmenin seçtiği milletvekilleri arasında direk bir ilişki kalmayacaktır.
        
          Siyasi gelişmeler her gün sürprizlere açık devam ederken, gün geçmiyor ki gazetelerde içimizi acıtan bazı haberlerle karşılaşmayalım. Geçenlerde ülkemizin en çok satan gazetelerinden biri olan Sözcü gazetesinin 27 Nisan 2018 tarihli sayısının 3. Sayfasında aşağıdaki haberleri okuduk.
-8 yıldır eşini rahatsız eden adamı bıçaklayıp öldürdü.
-Bursa’da yol verme kavgası: 1 kişi öldü.
-Güngören’de trafikte tartışma kanlı bitti.
-Annesinin gözleri önünde kendisini cayır cayır yaktı.
-Önce kadını vurdu, ardından intihar etti.
-Dengesini kaybedip balkonda yere çakıldı.
Pisi pisine, en ucuz ölümler bizde mi olmaktadır? Başka ülkelerde bu kadar olay ve cinayet var mı? Onlar, bu olaylara bu kadar kayıtsız kalırlar mıydı?
       
         Tüm bunları düşünüp, kağıda dökerken bugün 30 Nisan 2018 tarihli aynı gazetenin 3. sayfa haberlerinde yine benzer olaylar vardı.
-Balkondan girdiği evi kan gölüne çevirdi.
-Kahvehaneye silahlı saldırı: 1 ölü, 3 yaralı.
-Düğün günü eşini öldürüp, “kuş gibi hafifledim”, dedi.
-Otelde yanan itfaiye eri şehit oldu.
-Virajı alamayan cip takla attı, Şule öldü.
-Borç alacak kavgası kanlı bitti: 1 ölü.
-Kocasıyla tartıştı, kendini bıçakladı.
     
        . Bu durum bir cinnet hali midir?  Bu konuda işsizlik, ekonomik sıkıntılar, gelir adaletsizliği, lükse özenme, tüketim toplumu olma, uyuşturucuya kolay ulaşma gibi etkenler mi rol oynamaktadır? İnsanlarımız mı acımasız oldu yoksa hayat şartları mı insanları öyle yaptı? Ne olursa olsun bu konu psikologlar ve konunun uzmanları tarafından incelenmeli ve gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu devletin asli görevidir. Sağlıklı toplum olmak için bu şarttır.     
                                                                                      
Son söz:  Kitleler, cezalarla düzene sokulursa dejenere olur, karizma ve nezaketle yönetilirse bilinçli ve dürüst olur. Konfüçyüs (filozof M.Ö 551- M.Ö 479)



Orhan Kalyoncu 30.04.2018

orhankalyoncu.blogspot.com.tr



  
      
     

27 Nisan 2018 Cuma

ETME BULMA DÜNYASI


       





        “ Etme bulma dünyası” sözü, günlük yaşamımızda çok duyduğumuz bir deyimdir. Metafizik bir yönü de vardır. Hiçbir kötülük, kimsenin yanına kalmaz, er geç karşılığını bulur, anlamındadır. Öyle mi olur? Bazen doğru çıktığını şaşkınlıkla görürüz. Adam, gençliğinde anne babasına gerekli saygıyı göstermemiştir, yaşlılığında aynısıyla karşılaşır. Ya da siyasette yaptığı ayak oyunu, onun da başına gelebilir. “Çalma elin kapısını, çalarlar kapını” sözü de benzer anlam taşır. Bilerek ve isteyerek yaptığın kötülük sana da olabilir.
       
       Hayatımıza giren bu sözler, yılların deneyiminden ve imbiğinden geçmiştir. Bir ders niteliğindedir. Toplum düzenini sadece kanunlar sağlamaz, insanın vicdanına hitap eden bu sözler de düzenler. Toplum vicdanı, yöneticileri de derinden etkiler. Makam, mevkii sahibi insanlar için, eskiden yeniçerilerin padişaha söylediği şu sözler de her zaman hatırlatılır. “Gururlanma, padişahım. Senden büyük Allah var.” Bu sözlerle, mevkii ve makamı ne kadar büyük olursa olsun, bir faninin gurur ve kibirden uzak durması öğütlenir.
      
     Büyüklerimden duyduğum bir deyim daha vardır. Ne demek istendiğini her zaman düşünmüşümdür. Derlerdi ki, “Pamukçu, beyaz köpekten hoşlanmaz”.  Eskiden pamuğu çekirdeğinden ayırmaya yarayan makineye çırçır adı verilirdi. O zaman pamukçular bu işle uğraşırdı. Sanırım, pamukçular, pamukla karışıp rekabet edecek diye beyaz köpeğin dolaşmasından bile rahatsız olurlarmış. Günümüzde de bazı siyasilerin rakiplerine bu gözle baktıklarını görmekteyiz.
       
    Yaşamın içinde, özellikle bizi idare eden yöneticiler için söylenen bir deyim daha vardır. “Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Şehir mezarlıkları, kendini vazgeçilmez sananlarla doludur.” Bu sözleri herkes için yakıştırabiliriz. Mahalle muhtarı ya da kasabı da bu fikirde olabilir. Bizi yönetenler de böyle düşünebilir. Ben gidersem her şeyin sonu gelir. Halbuki böyle bir şey olmaz. Her şey yaşamın dinamiğine uygun olarak devam eder. Çünkü hiç kimse ölümsüz değildir. Önemli olan sistemin işlemesidir.
       
     Gençliğine, zenginliğine, güzelliğine ve makamına hiç kimse güvenmemelidir! Bunlar gelip, geçicidir. Kalıcı olan insanlıktır. İnsanlığa yapılan hizmettir. Bu hizmet yolunda da insana yakışan güçlü, eğilip bükülmeyen karakterdir. Bu konuda da anonim olan bir söz vardır. Zenginlik bir şeydir, sağlık iki şeydir, karakter her şeydir.





27/04/2018
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

HER SEÇİM BİR YARIŞTIR


          

               
            Her seçim bir yarıştır. Seçimler demokratik olursa demokrasiye hizmet eder. Seçim süreci eşit, saydam, adil olmalı ve sonuçları halkın iradesini tam olarak yansıtmalıdır. Aksi halde sadece şeklen yapılmış olur ve milli irade tam olarak tecelli etmez. Ülke idaresi açısından halk arasında adalet duygusunun sarsılmaması da çok önemlidir. Onun için adalet söz konusu olduğunda örnek olarak verilen Hz Ömer der ki; “adalet olmadıkça, yönetimin faydası olmaz.”
         
        Türkiye adeta 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine kilitlendi. Henüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili uyum yasaları çıkmadan, 18 Nisan Çarşamba günü seçim tarihi açıklandı. Daha öncesi partiler arası ittifak yapılmasını kolaylaştıran bir yasa çıkmıştı. O seçim şekli de İlk defa uygulanacak. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için 100 bin imza ile adaylık konusunda da netlik kazandırılmaya çalışılıyor. Öte yandan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçim takvimini açıklamak için uyum yasalarının çıkmasını bekliyor ancak takvim belli olmasa da seçim saati işlemeye başladı.
         
      Tabii ki, yurttaşlar olarak siyasi partilerin yer alacağı geniş bir yelpazeden fikirlerimize en fazla uyan parti ve adayları seçmek isteriz. O yüzden yasal sürece uyan tüm partilerin ve adayların seçimlere girmesi, hakkın, hukukun, adaletin gereğidir. 22 Nisan 2018 Pazar günü, seçimlere ilişkin demokrasi tarihine geçecek önemli bir siyasi olay oldu.15 CHP milletvekili genel başkanın talimatıyla partilerinden ayrılarak başka bir siyasi partiye (İYİ PARTİ) geçti. Genel kurulunu ve gereken il-ilçe örgütlenmesini yasalara uygun olarak yaptığı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından saptanmasına rağmen YSK tarafından seçime girememe durumu baş gösterdiğinden ana muhalefet partisi (CHP) halkın yakından ilgisini gören bu partiye demokrasi ilkeleri açısından mecliste grup kurup, seçimlere katılabilmeleri için el uzatmıştır. Bu olay bizi şaşırtsa da, kınanacak bir durum yoktur. Halk bir siyasi partiye rağbet ederse bunun önünde kimse duramaz. Halkın iradesini görmek içinde o partinin seçimlere girmesi gerekir.
           
         Aralarında CHP Edirne milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun da olduğu 15 CHP milletvekilinin, halkın ilgi gösterdiği bir siyasi partinin seçimlere girememesinden dolayı eksik ve ayıplı bir seçim yaşamamak adına gösterdikleri fedakarlık takdire şayandır. Demokrasinin tam anlamıyla ve bütün kurallarıyla işletilebilmesi, özgür ve bağımsız bir vatanda yaşayabilmek için gösterilen her türlü özveri tarihe geçecektir. Hak, hukuk, adalet, eşitlik olmazsa demokrasi olmaz. Bu durum aynı zamanda halkın seçme hakkına da sahip çıkmaktır.
           
          Ülke olarak hep beraber 60 günde yaşayacağımız seçim süreci sonunda demokratik parlamenter sistem yerine cumhuriyet tarihinde ilk kez denenecek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tanışacağız. 24 Haziran 2018 seçimleri ülkemiz açısından bu nedenle tarihi bir öneme sahiptir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan beri TBMM içinden çıkan bir başbakan ve hükümet tarafından yönetilmiştir. İlk kez bu seçimlerden sonra başbakan olmayacak ve hükümet meclisten çıkmayacaktır. Hükümeti cumhurbaşkanı kuracak, hükümet üyelerini ve cumhurbaşkanı yardımcılarını da cumhurbaşkanı dışarıdan atayacaktır.

Son söz: Milli irade ancak halkın istediğini özgürce seçmesi sonucu oluşur.



24/04/2018
Orhan Kalyoncu 
orhankalyoncu.blogspot.com.tr

HIZLANDIRILMIŞ ERKEN SEÇİM







           Türkiye’de gündem çok hızla değişmektedir. Son günlerde, yükselen döviz kurları, hayat pahalılığı, işsizlik, terör, Suriye’deki savaş ve etkileri konuşulurken birden bire ülkenin gündemine bir erken seçim girdi. Bu planlanmış bir teklif miydi yoksa şartlar mı zorlamıştı? Bunun yanıtı ne olursa olsun, izlenen politikalar sonunda ekonomik olarak sıkıntıya düşen halkımız seçimi değil geçimini düşünmekteydi. 17 Nisan 2018 Salı gününe kadar tüm iktidar mensupları, “erken seçim yoktur. Seçimler 2019 Kasımında, gününde yapılacaktır. Erken seçimden söz etmek bu ülkeye ihanettir” dememişler miydi? Şimdi ne oldu da MHP genel başkanı sayın Devlet Bahçeli’nin grup toplantısında erken seçim istemesi üzerine iktidar partisi buna uyarak 24 Haziran 2018 Pazar gününü seçim tarihi olarak ilan etti?
       
     Yüksek Seçim Kurulu (YSK) normal seçim takvimini 90 günlük sürede uygulamaktadır. Ancak bu seçimde süre kısaltılarak 60 güne indirilecektir. Kaldı ki 16 Nisan 2017’de yapılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin anayasa referandumunda kabul edilen anayasa değişiklikleriyle ilgili uyum yasaları da henüz çıkarılamamıştır. Hangi usul ve esaslar uygulanacaktır? Ön seçim yapmak isteyen partiler bu takvimde yeterli süreye sahip olacaklar mıdır? İlk defa uygulanacak partiler arası ittifak sistemi nasıl çalışacaktır? 100 bin seçmenin imzasıyla Cumhurbaşkanlığı adaylığı nasıl uygulanacaktır? Tüm bu sorulara yanıt olarak, “kervan yolda düzülür” mü denecektir? 
        
      Seçim tarihi olarak belirlenen 24 Haziran Pazar günü, yeni sisteme göre yeni yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanını ve sayısı 600’e çıkarılan milletvekillerini seçeceğiz. Cumhurbaşkanı adaylarından herhangi biri kullanılan oyların %50+1 ini alamazsa, seçim 8 Temmuz 2018 Pazar gününde yapılacak ikinci tura kalacaktır. Bu turda yarışacak iki adaydan en çok oy alan aday cumhurbaşkanı olacaktır.
            
        Aklımıza şu soru da gelmiyor değil. Siyasi partiler iktidar olmak için kurulurlar. Bir siyasi parti; büyük bir çoğunlukla 15 yıldır iktidardaysa, her istediği yasayı çıkartabiliyorsa, tüm bürokratik kadrolar elindeyse, medyaya büyük çapta hakimse hatta bir muhalefet partisi de onu iktidar ortağı gibi her konuda destekliyorsa niye daha görev süresinin dolmasına 16 ay olmasına rağmen erken seçime gitmek ister? Üstelik işler de iyiyse.
          
     Demokrasilerde, seçimler sadece sandık demek değildir. Bundan daha fazlasıdır. Seçimlerin sadece yapılması değil, aynı zamanda özgür, saydam ve eşit koşullarda gerçekleştirilmesi önemlidir. Sonuçlar, halkın gerçek iradesini yansıtmalıdır. Halkın gerçek gündemi seçim değil, geçim olmasına rağmen sistem değişikliğinden dolayı ülkemiz açısından tarihi öneme sahip bu seçimlerin hayırlı olmasını dilerim. 





20/04/2018 
Orhan Kalyoncu
orhankalyoncu.blogspot.com.tr          
       

       

18 Şubat 2018 Pazar

CUMHURİYET HALK PARTİSİ 19. OLAĞANÜSTÜ KURULTAYI ÜZERİNE BİR ANALİZ








           Genel başkanın çağrısı üzerine CHP, 9-10 Mart 2018 tarihlerinde 19. Olağanüstü Kurultayını gerçekleştirecektir. Tüzük değişikliği ile ilgili yapılması planlanan bu kurultayda hangi maddelerin değiştirilmek istendiği açıklanmadı. Yalnızca örgütler çalışmalarını yapsın, öneriler ortaya çıksın, orada değerlendirilecek, denildi. Daha mı demokratik yoksa daha mı merkeziyetçi bir tüzük ortaya çıkacak? Bekleyelim, görelim.
        
         Bir CHP üyesi olarak; 1-Her yerde yargıç denetiminde ön seçim yapılmasını, 2-Tüm kongrelerde Çarşaf Liste yönteminin uygulanmasını, 3-Kurultay delegeliğinin, genel seçimde alınan oylar göz önüne alınarak hesaplanmasını, 4-Kadın ile gençlik kollarının yapısı ve çalışma düzeninin yeniden değerlendirilmesini, 5-Kota ve kontenjanların tekrar ele alınmasını, 6-MYK üyelerinin genel başkan tarafından değil, parti meclisi tarafından seçilmesini, 7-Delegelik sistemi yerine nitelikli üye sistemine geçilmesini -bu madde hayata geçerse kurultay delegeliği de ortadan kalkacaktır- öneririm.
         
          Türkiye Cumhuriyetini kuran CHP'si, ayakta kalmak, mücadele etmek, insanlara umut olmak zorundadır. Aranan hakka, hukuka dayalı, eşitlikçi, demokratik, saydam bir parti yönetimidir. Tek adamda aramıyoruz çareyi. Lider, idare ettiği orkestrayı ahenkli yöneten, tüm sesleri bir armoni içinde birleştiren bir orkestra şefi gibidir. Liderlik, topluma öncü ve yol gösterici olmayı, ortak aklı işletmeyi, istişare etmeyi, sorumluluğu paylaşmayı, atacağı adımdan sonraki adımları düşünmeyi, doğrultu tutarlılığına önem vermeyi, her şeyi ben bilirim dememeyi, yerinde risk almayı, cesur olmayı gerektirir. 
         
         Tarihe damga vuran devlet adamlarını, başta Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ü örnek almak, onun yaptıklarını ve ilkelerini takip etmek, hem liderlerin hem de biz, yurttaşların yolunu aydınlatır. Demokrasi; asla kavga, kargaşa değildir. Hak, hukuk, adalettir. Eğitimde, kılık kıyafette, dini inanışta, sendikal haklarda, çalışma alanında, basında, medyada özgürlüktür. Korkusuzca düşüncesini söylemek, yasalar çerçevesinde haklarını bilerek özgürce yaşamaktır. İşte siyasi partiler de demokratik kurallara uygun yönetilerek, başta Avrupa İnsan Hakları ilkeleri olmak üzere anayasa ve siyasi partiler yasasına göre tüzüklerini hazırlamalıdırlar.  Onun için partilerin tüzükleri özgürlükçü bir ruh taşımalı, eşitlikçi ve demokratik olmalıdır. Umarım, CHP’sinin değerli Büyük Kongre üyeleri, bu konulara azami dikkat göstererek yapacağı değişikliklerle diğer siyasi partilere örnek olurlar.
         
Son söz: Otoriterliğin panzehiri demokrasidir.




18.02.2018
Orhan Kalyoncu

CUMHURİYET HALK PARTİSİNDE GENEL BAŞKANLIK YARIŞI


      


        3-4 Şubat 2018 tarihlerinde yapılan ve gündem oluşturan CHP 36. Olağan Kurultayı beklendiği gibi mevcut genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun tekrar genel başkan olmasıyla sonuçlandı. Genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, diğer aday Muharrem İnce’nin 447 oyuna karşılık, 790 oy alarak genel başkanlık seçimini kazandı. Halk ve sade parti üyeleri arasında değişim talepleri dile getirilse de, kurultay delegelerinin yapısı, 2010 yılının Mayıs ayından beri yaklaşık 8 yıldır CHP genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibinin değiştirilmesini imkansız kılıyordu. 
       Bir demokrasi şenliği havası içinde geçmesi ve başka partilere örnek olması gereken CHP 36. Olağan Kurultayına ne yazık ki bir imza olayı damga vurmuştur. Muharrem İnce'nin imza sayısına  bir itiraz yapıldı. Yapılan itirazın çözümü çok basitti. CHP tüzüğüne göre; başkan adaylığı için delege sayısının yüzde onu gerekir. Eğer iki tarafa da imza verilmişse, o delegeler divana çağrılır ve tercihi sorulur. Ona göre de işlem yapılır. Bir partinin kaderini elinde tutan 1266 kurultay delegesi arasına girmiş 48 kişi nasıl olur da iki başkan aday adayına imza verir? Bunun izahı zor görünüyor. Zaten mevcut genel başkan ve genel merkez kurultayda seçimler için her türlü avantaja sahiptir. Yerel ve genel seçimlerinde belediye başkanı ve milletvekili atama yetkisi kendilerinde bulunmaktadır. Genel merkezin o kozu yüzünden beklentisi olan delegeler, güçlüden yana hareket etmek düşüncesiyle, yukarıdan gelen işarete bakmaktadırlar. CHP’sinin az oy aldığı illerdeki delegeler üstünde de genel merkezin etkisi ağırlık taşır.
        Öyle olduğu halde, bir genel başkan aday adayı olan Muharrem İnce’nin topladığı imzaların mükerrer olduğu savıyla 48 oyu geçersiz saydırıp adayı teke indirmeye çalışmak hiçbir şekilde savunulamaz. O zaman 127 oyu bulamadığı söylenen adayın, nasıl 447 oy aldığını birilerinin açıklaması gerekir. Aksi halde delegelere baskı yapıldığı akla gelir. Genel başkan, aday olmak için 1266 delegenin 1081 imzasını almakta, diğer 3 başkan aday adayına da 185 imza kalmaktadır. Bu durumda nasıl aday olabilirler? Nitekim değerli iki başkan aday adayı Ümit Kocasakal ve Ömer Faruk Eminağaoğlu aday olamadığı gibi konuşma imkanı da bulamadılar.
        Yazımın başında belirttiğim gibi kurultay sonucu beklendiği gibi gerçekleşti. Diğer aksaklıklar olmasaydı da sonuç değişmezdi. Bu şartlar altında Muharrem İnce tekrar aday olsa yine kazanamaz. 1990’lı yıllarda Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) de ardı ardına 3 kez yapılan kurultaylar sürecinde de, en popüler olduğu zamanda, Deniz Baykal, genel başkan Erdal İnönü’ye karşı kazanamamıştı. Siyasi partilerde seçimle lider değiştirmek çok zordur. Ancak baraj altına düşüp, tabela partisi haline geldiği zaman mümkün oluyor. Yeterli imza toplasan da, bırakın lider değişikliğini, kurultayların bile toplanamadığını gördük.
        Yine de Türkiye de, şu andaki mevcut partilerde eksikte olsa demokrasiyi hayata geçirmeye çalışan bir tek CHP’si vardır. Yapılması beklenen tüzük kurultayında birkaç dokunuşla daha demokratik uygulamalara kavuşmaktır. Liderden çok canlı bir örgüt yapısı ve çalışma düzeni partiyi iktidar alternatifi yapabilir. Bunun başında, her yerde yargıç nezaretinde önseçim ve kongrelerde çarşaf liste gelir. O zaman liyakat ve emek geçerli değer olacak ve hak eden kazanacaktır. Böylece parti içinde eşitlik, hak, hukuk slogan olmaktan çıkıp, ete kemiğe bürünecektir.
       
Son söz: Partiler demokratikleşmeden, Türkiye demokratikleşemez.




12.02.2018
Orhan Kalyoncu