1988 yılında, Uzunköprü'de Sosyal Demokrat Halkçı Parti'ye (SHP) kayıt olduğumda bir parti büyüğü bana şöyle demişti; "siyasetin okulu yoktur, siyaset yaşayarak öğrenilir." Aradan 28 yıl geçti. Bu süre zarfında bu sözün doğruluğunu yaşayarak öğrendim. "Siyaseti, tam olarak öğrendiniz mi", derseniz. Öğrendiğimi söyleyemem. Çünkü bu süreç yaşam boyu sürer. Ancak siyasette verilen sözlerin tutulmadığını, takım (hizip) oyunu oynandığını, samimiyetin olmadığını ve her zaman iki kere ikinin dört etmediğini öğrendim.
Başka neler öğrendim?
"Siyaset bir maratondur." Siyaset yapmak isterseniz kendinizi hayat boyu sürecek uzun soluklu bir yarışa hazırlamalısınız. Kısa zamanda geçici başarılar kazanabilirsiniz ama bu, siyasette kalıcı olmanıza yetmez. Kalıcı olmanız için gerçekten halka samimi yaklaşmanız ve yalansız, dolansız hizmet etmeniz gerekir.
"Siyasette her zaman hatalar yapılır." Bunlar bireyseldir ve faturasını herkes kendi öder. Ancak yönetimlerde görevliyseniz hatanızın bedelini halk öder.
"Siyaset ekiple yapılır." Aynı düşünce etrafında birleşen insanlar bir araya gelip, bir ekip, bir kadro kurup, hedeflerine ulaşmaya çalışabilirler. Ancak bu kadrolaşma,(çamurdan olsun, benden olsun, anlayışıyla) hizip halini alırsa, bu durum, parti içinde ayrışmaya yol açar ve partiye zarar verir.
"Düşmanlık üzerine siyaset yapılmaz." Siyasette bugün düşman olan, yarın dost olabilir. Onun için çıkarken kapıyı sert kapamamak lazım. Siyaset düşman üreterek yapılmaz.
"Seçilenlere saygı gösterilmeli." Seçilen yöneticiler, seçildikten sonra tüm üyelerin hatta vatandaşların yöneticileridir. Saygı görmeyi hak ederler. Buna karşılık yöneticiler de halka tepeden bakmayıp, herkese kucak açmalıdırlar.
"Siyaset toplum için yapılmalıdır." Ancak öyle yapılıyor mu?. Okuduğumuz, gördüğümüz kadarıyla bireysel çıkarlar ön planda. 1980’den sonra izlenen politikalar sonucu artık her şey parayla, lüks yaşamla ölçülür oldu. Onun için idealist siyasetçiler bir avuç kalırken, siyaset-çıkar ilişkisi kuran siyasetçilerin sayısı arttı.
"Siyasette de kurallar vardır." Bu kuralları siyasi partiler yasası, partinin tüzük ve yönetmelikleri belirler. Genel başkanlar, MYK ve Parti Meclisleri partinin sahibi değil, geçici olarak yöneticileridir. Partilerin gerçek sahipleri üyelerdir, halktır. Onun için yönetimdekiler kurallara aykırı hareket edip, kendilerine yönelik avantajlar sağlayamazlar. Eğer keyfi davranılırsa, partiye oy ve gönül veren insanların karşısında inandırıcı olunamaz. Parti de halka değil, bir kısım siyasetçiye hizmet eder duruma düşer.
Sonuç olarak siyaset; yediğimiz ekmekte, içtiğimiz suda, soluduğumuz havada, eğitimde, sağlıkta, savaşta, barışta, her yerde var. Toplumun huzur ve refahı ile çocuklarımızın geleceği için siyasette tüm yurttaşlarımıza görev düşmektedir. O da vatanımıza, bayrağımıza, cumhuriyetimize, Atatürk ve onun devrimlerine, demokratik, laik, sosyal hukuk devletine sahip çıkmaktır.
Hür Gazete 11.02.2016