6 Şubat 2016 Cumartesi

DEMOKRATİK CHP

     

         Ülke olarak seçim yorgunu olduk. Son 19 ayda önce 30 Mart 2014 yerel seçimlerini, ardından aynı yılın Ağustos ayında cumhurbaşkanlığı seçimini, 7 Haziran ve nihayet 1 Kasım 2015 genel seçimlerini yaşadık. Her seçim öncesi Türkiye top yekun gerildi. Ekonomik dengeler bozuldu. Bombalar patladı, yüzlerce masum insan hayatını kaybetti. Her gün yeni şehit haberleri gelmeye başladı. Demokratik, saydam, eşitlikçi bir şekilde yapılan seçimler demokrasinin vazgeçilmez unsurudur. Eskiden seçimleri değişiklik olacak ve Türkiye’ye yeni ufuklar açacak yeni kadrolar gelecek diye heyecanla, ümitle beklerken, şimdi ise neredeyse tek başına iktidar çıktı, istikrar olacak ve 4 sene seçim olmayacak diye sevinir olduk. 
          13 senedir seçimlerden hep aynı kadroların çıkması karşısında muhalefet partilerinin durup, düşünmesi gerekir. Halkın büyük çoğunluğu demokratik, laik, hukuk devletinden ve parlamenter rejimden yanadır. Yargı, yasama ve yürütme ayrılığına dayalı sisteme inanır. Anayasaya saygılıdır. İnsanlarımız,tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi bireysel özgürlüklere ve hayat tarzlarına karışılmadığı, medya ve basın özgürlüğünün tam anlamıyla yaşandığı, fırsat eşitliğinin olduğu, çatışmasız, savaşsız,  huzurlu ve müreffeh bir ülke de yaşamak ister. Bu istekler, katılmak istediğimiz Avrupa Birliği normlarıdır. Siyasi partilerimizin bunların gerçekleşmesi için çaba harcaması, bu konularda iktidar partisi yetersiz kalırsa muhalefet partilerinin, özellikle ana muhalefet partisi CHP’sinin seçenek olması gerekmez mi?
        CHP’sinin yapılan tüm seçimlerde %25 gibi bir oy oranına saplanıp kalması, adeta patinaj yapması bu partiye oy veren seçmenlerinin ve üyelerinin hayal kırıklığına uğramasına neden oluyor. Burada oy vermeyen seçmenleri suçlamak, “ne yapalım bu kadar çalışıp, ekonomik vaatlerde bulunduğumuz halde, halk bizi anlamıyor”, demek olayın özünü kavramamak, kolaycılığa kaçmaktır. CHP, her ne kadar Türkiye’nin en demokratik partisi olarak gözükse de, üst yönetimden başlayarak  üye , örgüt yapısına ve işleyişine kadar yapısal sorunları vardır. Lider’in değişmesi seçmene ve üyeye güven vermek için yeterli değildir. Bununla birlikte parti içinde katılımcı, demokratik, saydam, eşitlikçi, hesap verebilir bir yönetim anlayışına ihtiyaç vardır. Tekrar “emek en yüce değerdir” zihniyetinin partide egemen olması gerekir.
        CHP'sinde üye kayıtları kongreler ve parti içi iktidar olmak için değil, ülkede iktidar olmak için olmalı, yükselmek için öncelikle emek ve liyakat aranmalıdır. Parti içinde yarışlar eşitlikçi ve adil olmalı, tüzük keyfi uygulanmamalıdır. Kongrelerde ve önseçimlerde üyenin ya da delegenin özgür iradesine yerel yönetimlerin, milletvekillerinin ve üst yönetimlerin müdahalesi önlenmelidir. Eğer bunlar önlenmezse  şimdiye dek olduğu gibi güçlülere dayanmak, biat etmek, yalakalık  yapmak geçerli kılınırsa, üye çalışmak, kendini geliştirmek yerine en kolayından güç sahiplerine yanaşmayı seçer. Parti de samimi, gönüllü çalışacak üye yerine çıkarını düşünen üyeye sahip olur. Bu da partiye zafiyet getirir. Genel başkanlar dahil başarısız olan gider, başaracak olan gelir. Bizde öyle olmuyor. Her başarısızlığa mazeret bulunuyor ve delege avcılığıyla o koltukta kalınıyor. Sistem öyle kuruluyor ki, kendi istemedikten sonra hiçbir yönetici koltuktan indirilemiyor.
          2008 yılının Aralık ayının sonlarında, genel başkan Deniz Baykal, CHP 14. Olağanüstü Tüzük ve Program Kurultayını toplayarak kurultayda çok istediği bir tüzük değişikliğini yaptırdı.  Baykal'ın 2010 yılının Mayıs ayında istifa etmek zorunda kalmasından dolayı kullanamadığı bu tüzük değişikliği ile genel başkana olağanüstü bir yetki veriliyor, daha önce parti meclisince seçilen MYK üyelerini genel başkan tek başına seçecek ve istediği zaman da değiştirebilecekti. Bu yetkiyi sayın Kılıçdaroğlu’da kullanarak, 2010’dan bu yana MYK üyelerini bir çok kez değiştirdi.
          Genel başkanın bu yetkileri ve onun seçtiği genel merkezin yerel seçimlerdeki adayları ve milletvekili adaylarının tamamını veya bir kısmını atamaları yukarıda güçlü bir  hizipleşmeyi ve bunun doğal sonucu olarak yalnızca bir avuç insanın politika yapmasını getirdi. İl ve ilçe örgütlerinin partinin anayasası sayılan tüzüğe göre 2 ayda bir  danışma ve her seçimden sonra seçimlerle ilgili değerlendirme toplantılarını yapması gerekirken bunlar yapılmaması, kimsenin hesap verme gereği duymaması da ne yazık ki, partide  bir zafiyet yarattı. İktidar olmak için, CHP’de zihniyet devrimi yapılmalı, en geniş şekilde üst yönetimden başlayarak parti içinde; saydamlık, eşitlik, hesap verilebilirlik, katılımcılık, ortak akıl ve emeğe değer verilmesi gibi ilkeler hayata geçirilmelidir. 

Hür Gazete 18.11.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder