6 Şubat 2016 Cumartesi

2014 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE CHP






             Ülkemizde son aylarda yaşanan ve gelişen olaylara yetişmek adeta imkansız. Geçen yıldan bu yana, Gezi olaylarını, 17 -25 Aralık soruşturmalarını, 30 Mart 2014 yerel seçimlerini, Irak’taki rehine krizini, ve son olarak Balyoz tutuklularının tahliyelerini konuştuk. Bu olayların etkileri bir yandan sürerken, şimdi de gündemimize cumhurbaşkanlığı seçimi girdi. Şu an adaylar henüz kesinleşmemekle beraber iki muhtemel adaydan bahsedebiliriz. Birincisi, iktidar partisinin adayı başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ikincisi iki muhalefet partisinin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu.
        
            Bu yazımda, İktidar Partisi’nin adayı ya da adayın saptanması üzerinde değil de muhalefet partilerinin ortak adayının belirleniş biçimi üzerinde durmak istiyorum. Zira, iktidar partisinde başbakanın istediğinin olacağını biliyoruz. Bu konuda önemli olan demokratik olduğunu iddia eden, iktidar alternatifi ana muhalefet parti’sinin davranışları ve kararlarıdır. Atatürk,”egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”, sözünü yıllar önce söyleyerek milletin kendi kaderini tayin etme hakkının olduğunu, bundan da vazgeçilemeyeceğini bu kısa sözde ifade etmişti. Şimdi alınan kararlarda millet bu işin neresindedir? Madem ki İslamcı bir cumhurbaşkanı adayı seçilecekti, günlerce neyin araştırması yapıldı? Parti meclisine, üyelerine, halka soruldu mu? Yoksa dar bir yönetim kadrosu ve iki lider mi karar verdi?

            Zaten itiraz noktası, muhalefet adayının saptanma biçiminin saydamlıktan ve katılımcılıktan uzak olmasıdır. Adayın kişiliği, kariyeri dürüstlüğü tartışma konusunun dışındadır. Yalnız şunu belirtmek gerekir, benzer adaylar birbirine alternatif oluşturamazlar. Yoksa CHP’sinin alternatifi CHP, AKP’nin alternatifi de AKP olurdu. O zaman da herkes aynı düşündükten sonra demokrasiden bahsedemezdik. İlkelerine uygun aday bulacaksın. Benzerini bularak kazanacağın garanti mi? Kazansan bile senin parti olarak ilkelerin hayata geçecek mi? Kaybedilirse, sadece adayı seçenler değil, ülke de kaybetmeyecek mi?. Bunun sonucunda doğal olarak partinin tutarlılığı tartışılacaktır. Siyasi partiler, programları ve ilkeleriyle ayakta kalırlar ve büyürler.

          Sonuç olarak; ülkemizde zaman zaman demokrasinin askıya alındığı dönemler olmuştur. Bu ara dönemlerde hiçbir demokratik kurala uyulmamış, en basit insan hakları bile çiğnenmiştir. Şimdi de sancılı bir dönemden geçmekteyiz. Günümüzde de demokratik bir hukuk devletinde olması gereken saydamlık,katılımcılık ve hesap verilebilirlikten bahsedemeyiz. Bu durumda buna karşı çıkması gereken Türkiye Cumhuriyet’ini kuran, ülkemizi çok partili hayata geçirerek demokrasinin temellerini atan, köklerini Kuvayi Milliye’den alan, 90 yıllık çınar Cumhuriyet Halk Partisi olmalıdır. Bunu yaparken de ATATÜRK’ün Kurtuluş Savaşı sürerken Millet Meclisini Ankara da topladığı gibi kararlarını milletin desteğiyle alması gerekmektedir.



Hür Gazete 23.06.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder