22 Aralık 2024 Pazar

MİNİBÜS DURAĞINDA AÇIK OTURUM

 


                                               

        Edirne’de yağmurlu, soğuk bir gündü. Orta yaşın üzerinde, hafif saçları dökülmüş tıknaz bir adam minibüs durağında çarşıya gitmek için minibüs bekliyordu. Bir minibüs geldi, geçti. Durmadı. Bir sonraki minibüs durdu. Adam minibüse binerken, “elini kaldırmazsan, hiç bir minibüs durmaz”, dedi şoför. Adam hayret etti. “Ben ne diye durakta duruyorum ki, minibüs durağında bir kimse ne bekler”, diye düşündü. “Böyle bir adet olduğunu bilmiyordum, bir daha öyle yaparım”, diye şoföre cevap verdi. Tartışmayı fazla uzatmak istemiyordu. Boş bulduğu bir koltuğa oturdu. Oturması ile kalkması bir oldu. Zira koltuğun şiltesi erimiş, kemik gibi sert demir iskeletin üzerine oturmuştu. Bir arka koltuğa geçti. Bereket her zamankinin tersine boş koltuk vardı. Minibüsler artık dökülüyordu. Normalde servis dışı kalmalıydılar ama hala çalışıyorlardı. Şoför minibüsü çok hızlı kullanıyordu. Minibüs dolmaya başlamıştı. Ayaktaki yolcular minibüsün her durup, kalkmasında birbirlerini üzerine düşmemek için koltukların kenarlarına veya tavandaki demirlere tutunmaya çalışıyorlardı. Minibüs şehir merkezine gelmişti. Bazı yaşlılar ön kapıdan inmeye çalışıyorlardı. Şoför müdahale etti. “İnişler arka kapıdan”, dedi. İhtiyarlar ite kaka arka kapıya yanaştılar ve indiler.

      2024 yılını son günlerinde ben de çarşıya gitmek için Edirne Cumartesi Pazarı durağında minibüs bekliyordum. Saatime baktım saat 13.20 idi. Bir minibüs geldi. İçi kalabalıktı, durmadı. Bir minibüs daha geldi. O da durmadı. Durak kalabalıklaşıyordu. Bir vatandaş ETUS’dan şikayet etmeye başladı. “Ben 76 yaşındayım, 40 yıldır Balık Pazarında oturuyorum. Eskiden belediye otobüsleri vardı. Sonra onların yerini bu minibüsler aldı. Bu minibüslerin önceki adı Serhat Birlik idi. Eski belediye başkanı Hamdi Sedefçi zamanında belediye ortak edilerek bu minibüsler tekel haline geldi. Recep Gürkan’da bunların başkanını belediye meclisine aldı. Belediye yönetimiyle, minibüs yöneticileri uyum içinde çalıştılar. Vatandaşların şikayetlerini hiç dikkate almadılar. Yıllardır bu minibüslere bir çeki düzen verilmedi.” O sırada bir minibüs daha şoförünün “maalesef sizi alamam, çok doluyum”, anlamında iki elini iki yana açarak transit geçtiğine şahit olduk.

       Durak biraz daha kalabalıklaşmış, 8-10 kişi olmuştuk. Emekli bir bayan, “ben emekliyim. 71 yaşındayım. Bazen şoförler aceleniz varsa taksi tutun, diyor. Biz emekliler ücretsiz ulaşım hakkını kullanıyoruz diye bize ters davranıyorlar”, dedi. Bir minibüs daha geldi, geçti. Bu dördüncü idi. Bir emekli polis vatandaş da minibüslerin bu durumunun yıllardır sürdüğünü, kimsenin ilgilenmediğini söyledi. O arada bir minibüs daha geldi, geçti. Yine bizi almadı. Biz sohbetimizi sürdürüyorduk. Ben de belediyenin ETUS’dan elini ayağını çekip, kendi minibüs veya otobüslerini devreye sokması gerektiğini söyledim. O arada Edirne Belediyesi ulaşım hizmetleri birimini arayarak 5 tane minibüsün bizi duraktan almadığını ilettim. Sadece not aldılar. Halbuki belediye başkanı Filiz Gencan Akın seçim konuşmalarında ETUS’un yeniden ele alınacağını ve düzeltileceğini vaat etmişti. Geçen 9 ayda değişen bir şey olmadı. Altıncı minibüs geldi. Ona bindik ve açık oturum sona erdi. Saat 14.00’e geliyordu. 

Not: ETUS (Edirne Toplu Ulaşım Sistemi) Edirne’de toplu taşımada tekel olan kuruluş. Belediye ile bağlantılı olmasına rağmen özel bir şirket yapısındadır. Bu nedenle ETUS ulaşımı, halkın temel bir ihtiyacı olarak görmek yerine kar elde etmek amacıyla hareket etmektedir. Bu da ulaşım hizmetlerinin kalitesini ve erişebilirliğini olumsuz etkilemektedir. ETUS konusunda Edirne halkı arasında bir memnuniyet anketi yapılsa çok büyük çoğunlukla halkın memnuniyetsizliği ortaya çıkar. Böylece ETUS’un halka çektirdiği sıkıntıyı görmeyen gözler görür, duymayan kulaklar duyar ve gerekeni yaparlar. Yani belediye halkın toplu ulaşım hakkını şirkete bırakmaz diğer çevre belediyeler gibi bizatihi kendi yapar.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                    23.12.2024

       


15 Aralık 2024 Pazar

CHP’NİN TEMELİ

 

                                              

       

       Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğün “Kuruluş ve İlkeleri” başlığı altında Madde 1’de yer alan temel ilkeleri şunlardır:

 (1)- CHP, Mustafa kemal Atatürk’ün liderliğinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ve Kuvayi Milliye’nin devamı olarak 9 Eylül 1923 tarihinde kabul edilen “Parti Tüzüğü” ile kurulmuştur.

(2)- Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu, ilk genel başkanı ve değişmez önderi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

(3)- CHP, programındaki anlamlarıyla Atatürkçülüğün “Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik”, ilkelerine bağlıdır.

(5)- CHP, hukukun üstünlüğünü, insan hak ve özgürlüklerini, laikliği, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi, cinsiyet eşitliğini, sosyal devleti, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümeyi ve insan onuruna uygun barışçıl ve hakça bir dünya düzeninin kurulmasını vazgeçilmez temel merkezi olarak kabul eder.

      CHP’nin her üyesinin bu ilkeleri içselleştirmesi ve hayata geçmesi için çaba göstermesi görevidir. Partinin üst yönetimi, İl-ilçe yöneticileri, seçimle gelen yerel yöneticiler ve milletvekilleri bu konuda örnek olmak zorundadır. Kendi bireysel siyasi istikbali için parti içinde hizip kuran, bunun için de seçilerek geldiği koltuğunun gücünü kullanan siyasetçilerin partiye ve halka verdiği zarar çok büyüktür. Seçim sonuçları bunu kanıtlamıştır. Grupçuluk yaparak etrafına topladıkları kurşun askerlerin de kaderleri her zaman işleri bitince terkedilmek olmuştur. Hizip, grup, klik ya da vakıf adı altında partinin içindeki topluluklar partinin birliğini zedeler. Onlar için öncelik kendi bireysel siyasi çıkarıdır. Dolayısıyla partinin genel amacına hizmet etmez. 101 yaşına giren ülkemizin kurucu partisi CHP 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde büyük bir başarı göstererek uzun bir aradan sonra yüzde 37 oyla Türkiye’nin birinci partisi olmuştur. Şimdi CHP yöneticilerine düşen görev halkın bu teveccühünü boşa çıkarmayarak partiyi genel iktidara taşımaktır. Halkın umudunu boşa çıkarmaya CHP’de hiçbir yöneticinin hakkı olamaz.

       CHP’de geleneksel olarak parti binaları büyük önem taşır. Özellikle ilçelerde pazar kurulan günlerde köylerden gelen üyeler partiye uğramadan köylerine dönmezlerdi. En azından Uzunköprü’de eskiden böyleydi. Ancak son yıllarda üyelerin uzak durduğu ya da uzak tutulduğu yerler haline gelmiştir. CHP’de parti binaları üyelerin dayanışma duygularıyla buluştukları, ülke ve dünya olaylarını konuştukları, siyasi deneyimlerini birbirlerine aktardıkları ve ortak amaç için bir araya geldikleri merkezlerdir. Edirne’de CHP İl ve İlçe Merkezi aynı binadadır. Bu bina satın alındığı tarihte Edirne Hudut Gazetesi sahibi ve yazarı Gönül Uyanıktır, CHP’nin o zamanki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açtığı yeni bina için şunları yazmıştı. “Güzel, konforlu bir bina. Sanırsınız genel merkez! Ama içine gelmeli herkes. Sadece siz oturur, çay, kahve eş-dost sohbet ederseniz yazık edersiniz. O salonlar dolmalı, bilgi paylaşılmalı, çoğalmalı kalabalıklar. Sizin adamınızı eleştirenleri de dinlemek zorundasınız. Dinlemez, at gözlüğüyle bakmaya devam ederseniz, o güzelim koltukları boşuna eskitirsiniz." Ne yazık ki o zamandan beri izlenen parti içi politikalar nedeniyle sadece Edirne’de değil diğer ilçelerde de salonlar dolmadı, bilgiler paylaşılmadı, kalabalıklar çoğalmadı. Parti merkezleri çay, kahve eş dost sohbet havasında devam etti. Milletvekillikleri, belediye başkanlıkları, İl genel ve belediye meclis üyelikleri, “benim adamım iyidir”, mantığıyla atama usulüyle yapılırsa yani üyeler işin içine katılmazsa ne parti binaları üyelerle dolar taşar, ne de iktidar yolu açılır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                        15.12.2024

2 Aralık 2024 Pazartesi

BÜTÜN RENKLER

 

                                                  

 




        29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde Gazi Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilir. İsmet İnönü 1924 yılından 1937 yılına kadar başbakandır. 1 Kasım 1937 ile 1938 tarihleri arasında Celal Bayar başbakan olur. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü’ye 1937 yılında Ankara Anadolu Kulübü’nde karşılaştıklarında devlet adamlığı konusunda şöyle demiştir ; “Hiç kimsenin kerameti kendisinde görmeye hakkı yoktur. Bir devlet adamı, kerameti kendinde görmeye başladı mı, devlet adamlığını bitirdi demektir, işte bu!” Daha sonra yemek salonunda etrafındakilere “bakın çocuklar…”der. “Hiç kimse hiç kimseden daha akıllı değil. Birlikte herkesten daha akıllıyız! Millet ve devlet işlerinde herkes, herkese yardım edecek ve hiç kimse bundan bir iftihar payı çıkarmayacak. Düstur budur.” 101. yılında Cumhuriyetimizin yetiştirdiği devlet adamları Ata’mızın söylediği ilkelere ne derece uymuş ve ona layık olmuşlardır?  

      Şair Özdemir Asaf (1923-1981) “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu. Birinciliği beyaza verdiler”, diyordu. Şairimizin dizelerinde belirttiği gibi beyaz renk kirlenmeyi daha fazla gösterir. O yüzden 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerde birinci parti olan ülkemizin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu konuda son derece dikkat göstererek diğer partilere örnek olması gerekir. CHP’de hak, hukuk, adalet, saydamlık, hesap verilebilirlik, eşitlik ve ortak akıl işletilmelidir. Bunlarla birlikte hizipçiliğe müsaade edilmemeli ve atama usulüne son verilmelidir. Diğer partilere göre nispeten daha demokratik usul ve geleneklere sahip CHP’si bir lider partisi değildir. 1973’de tarihi lideri İsmet İnönü’yü bile değiştirebilmiştir. Son kurultayda 7. genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da delegelerin oylarıyla yerini Özgür Özel’e bırakmıştır. Partinin karizmatik lidere değil, partide demokrasiyi hayata geçiren, ekip çalışması yapan, verdiği sözü tutan, inandırıcı olan ve bu inancı yalnızca örgüte değil, halka da yansıtan bir lidere ihtiyacı vardır. Bir siyasi partide lider elbette önemlidir ancak her şey değildir. Lidere bağlı partiler, liderleri gidince birer tabela partisi haline geldiler. CHP ise 101 yıldır ayaktadır.

       CHP’de parti içi demokrasi olmazsa olmazdır. Örgütler atama ile değil demokratik kongreler yoluyla, desteği üyelerden alarak göreve gelmeli ve kimsenin etkisi altında hareket etmemelidir. Demokrasinin olmaması halinde parti örgütleri her şeyi yukarıdan bekler, dolayısıyla gereken çalışmayı gösteremez. Bu sistemden başarılı siyasetçi de yetişmez. Bir siyasi partinin üst yönetiminin belirlediği genel politikayı ve stratejiyi, ülkenin her noktasına örgütler taşır. İktidar yolu ancak öyle açılır. Yöneticiler liyakatli olmalıdır. Onlar yalnızca il-ilçe binalarını bekleyen, verilen talimatları yerine getiren, temsil görevi yapan kişiler değildir. Bunlarla birlikte politika üreten, tüm üyeler arasında ayrım yapmadan hakkı, adaleti, liyakatı gözeten ve halkla iç içe ilişkiler kuran kişilerdir. Yöneticilik özveri ister, idealistlik ister, tevazu ister, bilgi ister. Binlerce üyeye sahip bir parti örgütünde bir parti toplantısına yüz kişi bile gelmiyorsa, her gittiğinizde il- ilçe binalarında yönetici bulamıyorsanız, seçimlerdeki başarısızlığa rağmen yöneticiler koltuklarda oturmaya devam ediyorsa, seçimle gelen bir il başkanı yönetimi kalırken, kendisi sesiz sedasız istifa ediyorsa orada durup, düşünmek gerekir.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                        02.12. 2024

      

     

21 Haziran 2024 Cuma

CUMHURİYET HALK PARTİLİ BELEDİYELER

 







        CHP, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde Bülent Ecevit’in genel başkanlığında yüzde 41,4 oy alarak birinci parti olduğu 1977 genel seçimlerinden sonra en yüksek oy aldığı seçimler oldu. CHP, bu seçimlerde yüzde 37,76 oy alarak İstanbul, Ankara, İzmir dahil olmak üzere 14 büyükşehir, 21 il, 337 ilçe, 48 belde belediye başkanlığı kazandı. CHP’sinin kapalı olduğu dönemde yerine kurulan Sosyal Demokrat Halkçı Parti de (SHP) 1989 yerel seçimlerinde yüzde 28,7 oy alarak birinci parti olmuş ancak parti genel sekreteri Deniz Baykal’ın genel başkan Erdal İnönü ile girdiği genel başkanlık mücadelesi sonucunda başarısını sürdürememişti.

      CHP’sinin yeni genel başkanı Özgür Özel’in neredeyse kendisinin bile beklemediği bu başarı karşısında temkinli davrandığını, sonucun 1989 seçimlerine benzememesi için belediye başkanlarını bazı konularda uyardığını görüyoruz. Özgür Özel seçimlerden önce seçimi kazanan belediye başkanlarının mal beyanlarını belediyelerin kapısına asacağını söyledi. (Bir kısım belediye başkanının dışında diğerlerinin mal beyanlarının asılıp, asılmadığını bilmiyoruz.) Seçimlerden sonra da bir genelge yayınlayarak belediye başkanlarının eş, dost, akraba kayırıcılığı yapmamasını istedi. O da bu oyların tepki ve ödünç oylar olduğunu biliyor. Bu oyların geri gitmemesi için başta genel merkez ve örgütler olmak üzere seçilen belediye başkanlarının hata yapmaması gerekiyor. Halkımız, belediyelerden iltimas, kayırmacılık, yolsuzluk, israftan uzak durarak beklentilerinin karşılanmasını istiyor. Başkanların kendi istikballerini değil, vatandaşın istikbalini düşünmelerini istiyor. Hizmet istiyor. Öncelik sırasının şatafat değil, ihtiyaç doğrultusunda olmasını istiyor. Halkımız, bu seçimlerde verdiği oylarla içinde olduğu durumdan memnun olmadığını ve umut olarak CHP’sini gördüğünü gösterdi. Ekonomik sebepler bunları başında geliyor.

       Seçilemeyen bazı belediye başkanları niye seçilemediklerinin ya da niye aday yapılmadıklarının farkında değiller. Halen başarılı olduklarını söylüyorlar. Sormak lazım;

O zaman neden caddeler biraz yağmur yağdığında göl oluyor? Her yer çamur ve bazı yerlerde asfalt çökmüş, yollar delik deşik, kaldırımlar bozuk.

Niye her sokakta bol miktarda sokak köpeğine rastlıyoruz? 

Neden yeşil alanlar ve çocuk oyun alanları yetersiz ve bakımsız?

Neden caddelerde gelişi güzel park eden ve hız sınırını aşan sürücülere bir şey diyen yok?

Niye insanların buluşabileceği bir kent meydanı, insanların doğru dürüst alışveriş yapabileceği bir pazar yeri, sosyal tesisler ve kent lokantaları yok?

Neden her köşe başında bir seyyar satıcı tezgahı var?

Neden oto parklar ve toplu ulaşım yetersiz?

Sonuç olarak şehirlerimiz keşmekeş halde. Milletimiz daha iyi yönetilmeye layıktır. 5 yıl için seçilen yöneticiler, kendileri için değil millet için seçildiklerini unutmasınlar. CHP’li belediye başkanlarının yüklendikleri bu görev gelecek nesillerin kaderlerini etkileyecektir. O yüzden gece gündüz çalışarak başarılı olmak mecburiyeti vardır.

 

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                     21.06.2024

 

11 Haziran 2024 Salı

MUZIR ADAM

 



        Ülkemizde, son zamanlarda en çok tartışılan konuların başında “liyakat”, konusu geliyor. Bu konu boşuna tartışılmıyor. Hemen hemen her alanda acemiliklere rastlıyoruz. Bazen bu acemiliklerin faturasını ülke olarak pahalıya ödüyoruz. Liyakat; eğitim, öğretim, bilgi, deneyim, beceri ve uzmanlık demektir. Devletin her kademesinde; yetkili kılınan her kişinin, öncelikle o işe layık olması gerekir. Güçlü devlet ancak öyle olur. Sadece devlet kademelerinde değil, özel sektörde de nitelik, kalite ve liyakat gerekir. İsmet İnönü başbakan iken 8 Temmuz 1929 tarihinde Ankara Hukuk Mektebinde yaptığı bir konuşmada liyakat konusuna değinerek şöyle demiştir; “Bir cemiyette en muzır (zararlı) adam, ehliyetsiz olduğu halde salahiyet (yetki) sahibi olandır.” Türkiye Cumhuriyet tarihinde Mustafa İsmet İnönü’nün (24 Eylül 1884 İzmir- 25 Aralık 1973 Ankara) ayrı bir yeri vardır. Kurtuluş Savaşında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı ve Cumhuriyet’in ilanından sonra başbakanıdır. Mudanya Mütarekesini ve Türkiye’nin tapusu Lozan anlaşmasını imzalayan heyetin başkanıdır. Atatürk’ten sonra 2. Cumhurbaşkanı ve CHP’nin genel başkanıdır. İkinci Dünya Savaşı’nda da Türkiye’yi savaştan uzak tutmuştur. İsmet İnönü, ileriyi gören çok iyi yetişmiş bir asker ve devlet adamıdır. Söylediği söz bugün de geçerlidir

     Her işin ehline verilmesiyle ilgili Kuranı Kerim’de de bir ayet vardır. Nisa Suresi (4) 58. Ayet. Meali şöyledir: “Şüphesiz Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Böylece Allah size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah her şeyi hakkıyla işiten, kemaliyle görendir.” Asırlar önce indirilen kutsal kitabımızdaki ayet günümüze ışık tutmakta ve liyakati emretmektedir. İster siyasetçi olsun, ister bilim adamı olsun, isterse sade bir yurttaş, aklı başındaki her insan her işin ehline verilmesini ister. Yöneticiye de, doktora da, öğretmene de, avukata da, mühendise de, din adamına da, bürokrata da, ustaya da ihtiyacımız olsa, işinde uzman olana, ehil olana gitmek, ona işimizi yaptırmak isteriz.

     Bir iş uzmanına yaptırılmazsa sonuç kötü olur. Liyakatsizlik, özellikle devlet yönetiminde olursa, daha büyük felaketlere yol açar. Milletin tümüne zarar verir. Onun için toplumu idare edecek siyasetçiler, devlet adamları ve bürokratlar için liyakat olmazsa olmazdır. Bunun olması için de başta demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan ve devleti yönetmeleri için görev verilen siyasi partilerin liyakata önem vermeleri ve demokratik kurallara göre yönetilmeleri gerekir. Tüm partilerde, milletvekili, belediye başkanı il genel ve belediye meclis üyeleri ön seçimle belirlenmelidir. Öyle olursa liyakate dikkat edilir. İyiler öne çıkar. Bu koltuklar liyakata göre değil de, güçlülere dayanılarak doldurulursa yerlerinin hakkını veremezler. Halkın değil, güçlülerin temsilcisi olurlar. Toplumun sağlıklı olması ve yönetilmesi için her alanda liyakat şarttır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                               11.06.2024

 

 

 

 

 

  

 

 

                 

 


31 Mayıs 2024 Cuma

LİDER KUMAŞI

 


 


                                               

      Lider kimdir? Lider; kitleleri peşine takan, sözüne güvenilen, dün söylediğini bugün değiştirmeyen, toplumun nabzını tutan, ufku geniş örnek kişidir. Mustafa Kemal Atatürk öyle bir liderdi. Ülkemizde halen onun kurduğu düzen ve söylediği ilkeler geçerlidir. O bir dünya lideriydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de bir liderdi. İnönü, Kurtuluş Savaşı kahramanı ve Türkiye’nin tapusu olan Lozan Anlaşmasını imzalayan kişiydi. Cumhuriyet tarihi boyunca Bülent Ecevit, Süleyman Demirel gibi liderler de geldi, geçti. Siyasi partilerin günümüzdeki genel başkanlarından kimin liderlik özelliklerine sahip olup olmadıklarını zaman gösterecektir. Kim lider, kim değil? Buna tarih karar verecektir.

     Türkiye gibi siyasetin kurumlaşamadığı bir ülkede siyasi partilerin genel başkanları neredeyse tek adamdır. Her şeye tek başlarına karar verebilirler. Şimdiye dek başarısız olduğu için genel başkanlıktan ayrılan sadece İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener oldu. Akşener’in 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde Millet İttifakını oluşturan Altılı Masa’dan (CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığına karşı çıkarak) önce kalkması, ardından tekrar oturması ve bu seçimlerden on ay sonra yapılan 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde, “özü başına”, diyerek seçimlere ittifak yapmadan “hür ve müstakil”, girmesi İYİ Parti ve liderine başarı getirmedi. Bu iki kritik karar seçmen tarafından karşılık görmedi. Sonuçta Meral Akşener başarısızlığın sorumluluğunu alarak parti genel başkanlığından ayrıldı.

       Millet İttifakı 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinden yenilgiyle çıktığı halde başta bu ittifakın en büyük partisi CHP olmak üzere 6 siyasi partiden hiç biri doğru dürüst bir özeleştiri yapmadılar. Seçimin analizini yapıp, neden kaybettiklerini ortaya koymadılar. Kazanılması kuvvetle umulan seçimler neden kaybedilmişti? CHP’nin genel başkanı ve Millet İttifakının cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu adaylık sürecini iyi yönetemedi. Altı siyasi partinin bir araya gelerek ittifak yapması ve kendisinin adaylığı normaldi. Ancak Masadaki ikinci büyük parti olan İYİ Parti’nin ve lideri Meral Akşener’in adaylık konusunda önceden ikna edilmesi gerekiyordu. İkna edilemiyorsa da diğer olası adaylar üzerinde durulmalıydı. İkinci hata toplam 7 kişinin cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olmasıydı. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir durumdu. Üçüncü hata da Zafer Partisi Lideri ile yapılan gizli protokoldü. 

       Seçim başarısızlığına rağmen istifa etmeyen Kemal Kılıçdaroğlu, Türk siyasi tarihinde pek rastlanmayan bir biçimde CHP 38. Olağan Kurultay’ında Özgür Özel ile girdiği genel başkanlık yarışını kaybetti. Yerini Özgür Özel’e bıraktı. Böylelikle 2023 yılındaki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde partilerinde güçlü vaziyette olan iki genel başkan bir yıl içinde yapılan iki seçim sonrası devre dışı kaldılar. CHP'sinde yapılan genel başkan ve kadro değişimi 31 Mart 2024 yerel seçimlerine de yansıdı. 5 Kasım 2023’ten beri genel başkan olan Özgür Özel genel başkanlığındaki CHP, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde yüzde 37 oy alarak Türkiye’nin birinci partisi oldu. Ancak CHP genel başkanı Özgür Özel ve CHP yönetimi aldığı oyların tepki ve ödünç oylar olduğunu unutmamalıdır. Bundan sonra CHP'sinin izleyeceği politikalar da bize Özgür Özel’in lider kumaşına sahip olup olmadığını gösterecektir.



orhankalyoncu.blogspot.com.tr                 31 Mayıs 2024

 

                                  

 

 

 


19 Mayıs 2024 Pazar

KENDİNİ BİLMEZ

 



 




 

                                                              

      Günlük hayatta bazen ufak bir anlaşmazlıktan büyük kavgaların çıktığına tanık oluruz. Bu kavgaların nedeni genellikle bir yanlış anlamadan ya da tarafların birbirlerine ön yargıyla bakmalarından kaynaklanır. Bu durumda serinkanlı olup, olayın yatışmasına çalışmak en doğru davranış biçimidir. Ama her zaman sağduyu hakim olmaz. Öfkeyle hareket edilir. Bu durumda her iki tarafın kaybetmesi kaçınılmazdır. Taraflardan biri olayı çığırından çıkarıp, konumuna güvenerek karşısındakini, “ben sana gösteririm”, diye tehdit ederse ateşe benzin dökmüş olmaz mı? Onun hakkındaki kanaatiniz olumlu olabilir mi? Bu sözleri söyleyen kişi, ne kadar kendini güçlü göstermeye çalışırsa, çalışsın aslında kendi zayıflığını belirtmiş olur. Böyle mevkiine uygun davranmayan kişilere de, “kendini bilmez”, denir.

      Adam olmak bir duruş, bir karakter meselesidir. Bunun makam, mevkii ile bir ilgisi yoktur. Ama hak etmediği halde bir koltukta oturan, siyasette yetki sahibi olan babasını bile tanımayan siyasetçiler yok mudur? Vardır. Hem de çok. Bu kişiler halkın kendilerine verdikleri yetkinin geçici olduğunu anlayamıyorlar. Demokratik ülkelerde yetki sahibi bir kişi ile sade bir yurttaşın hiçbir farkı yoktur. Fark sadece o kişinin üstlendiği görevden ibarettir. O da ona bir sorumluluk yükler. Gücünü oturduğu koltuktan alan bazı koltuk sahiplerinin davranışlarını ve konuşmalarını görünce aklıma hep şu öykü gelir. Bir adam, her gün bir şey yapmadan sırt üstü yatan oğluna, “sen adam olamazsın”, dermiş. İçten içten babasına kızan haylaz oğlan da evi terk ederek, parasız yatılı okullarda okumuş, yıllar sonra babasının yaşadığı kente vali olarak atanmış. Hemen jandarmalara emir verip, babasını ayağına getirmelerini emretmiş. Babası gelince de, “bak gördün mü baba, vali oldum”, deyince, babası da kendisini o kadar yoldan ayağına getirten oğluna şöyle bir bakarak, ”oğlum, ben sana vali olamazsın demedim, adam olamazsın, dedim.”

     Siyasi partilerde görev üstlenenlerin sade yurttaşlara afra tafra yapmasının hiçbir açıklaması olamaz. Belli bir kitleyi temsil eden bir kişinin yaptığı hareketlerin sadece kendisini değil temsil ettiği kitleyi de bağladığını unutmaması gerekir. Bütün mesele makam, mevkii sahibi kişinin o koltuğu hak edip, hak etmediği ile ilgilidir. Yönetici olan kişi eğer o koltuğu hak etmiyorsa havalara girerek, “vay, ben ne oldum”, diyebilir. Yerini hazmedememiş olabilir. Bu durumdaki bir siyasetçinin halka saygısızca hareket etmesi, sadece kendi kuyusunu kazması demektir. Bu davranışlarının sonucunda kısa zamanda siyaset sahnesinden silinir. Eğer bir siyasetçi olayların değerlendirmesini yapamıyor, siyasetin çalışma şartlarına dayanamıyor ve eleştirilere katlanamıyorsa, o koltuğu işgal etmemesi gerekir. Çünkü toplumun zamanını çalmaya hakkı yoktur. Bir siyaset adamı için alçakgönüllü olmak, tevazu göstermek olması gereken bir özelliktir. Siyasette sorumluluk alanların birinci görevi toplum yararına çalışmak ve halka saygılı davranmaktır.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                           19.05.2024


6 Mayıs 2024 Pazartesi

HALKIN KANTARI

 



                                                     

       Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası; devletimizin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu ve tüm T.C yurttaşlarının dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin eşit haklara sahip olduğunu yazar. Özgür ve demokratik bir ülkede yaşadığımız için yasal kısıtlılığı olmayan her T.C yurttaşı siyaset yapma hakkına sahiptir. Gerekli şartlara uyarak her yurttaş seçimle gelinen cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği, belediye başkanlığı, il genel-belediye meclis üyelikleri ve muhtarlık gibi her mevkiiye aday olabilir. Ülkemiz, 2018’de yapılan genel seçimlerinden beri uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetildiği için icraat yetkisi halk tarafından doğrudan seçilen partili cumhurbaşkanındadır. Cumhurbaşkanı kabinesini oluşturan bakanları TBMM dışından atamaktadır. Bakanlar, cumhurbaşkanına karşı sorumludurlar. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri ise yasaları yapmakla yükümlüdürler. Devlet mekanizmasının genel yönetimi böyleyken yerel yönetimlerimizi de belediye başkanları, belediye meclisleri, il genel meclisleri ve muhtarlar temsil eder.

     Belediye başkanları bağımsız ya da bir siyasi partiye bağlı olarak doğrudan halkın oyuyla seçilirler. Yerel yönetimlerde meclislerden çok belediye başkanları göz önündedir. Geniş yetkilere sahiptirler. Belediye başkanları sadece kentin yol, su, kaldırım, park, bahçe işleriyle uğraşmaz bunlarla birlikte halkın işiyle, aşıyla, konutuyla, kreşiyle, kültür işiyle, okuluyla, öğrenci yurduyla kısacası günlük yaşamının her aşamasıyla ilgilenmek zorundadır. Halk yaşadığı kenti idare etmek üzere seçtiği yerel yöneticilerini seçildikten sonra her gün, her saat, her an denetler. Ona hesap sorma hakkını kendinde görür. Çünkü belediye başkanının verdiği kararlar onun hayatını ve geleceğini yakından etkiler. Belediyenin kullandığı bütçe halkın verdiği vergilerden oluşur. O yüzden başkanın hesapsız harcamaları kılıfına uydurulmuş bile olsa eğer gereksizse halkı rahatsız eder. Demokrasinin en güzel tarafı da budur. Sonuçta halk yöneticilerini beğenmiyorsa eleştirir ve zamanı gelince de seçimle değiştirir. Halkın kantarı şaşmaz. Halk samimiyet ister. Gerçek adanma ister. Hizmet ister.

     Kent halkı, belediye başkanını kendi içinden seçtiği için seçilince değişen, kendini herkesten farklı gören, siyaset vasıtasıyla ele geçirdiği kamu gücünü kendi siyasi ikbali için kullanan kibir sahibi siyasetçileri sevmez. İktidarda iken övülmeye, pohpohlanmaya alışmış bu gibi yöneticilerin etrafı kalabalık olur. Onların her hareketinde bir keramet aranır. Neredeyse o Allah’ın bir lütfudur. Ona öyle söylerler. Güç elden gidince de o sihirli atmosfer kaybolur. Artık onlar için halkın arasında sade bir yurttaş olarak yaşamak bile katlanılması zor bir durumdur. Halbuki bu koltuklar geçicidir. Bu koltukların geçici olduğunu bilerek hareket eden ve önceliği halka hizmete veren yöneticilerin kredileri bu yüzden sonsuz olur. Görevi bıraktıktan sonra bile devam eder. Zaten önemli olan, koltuktayken değil koltuktan indikten sonra itibar görmek, değil midir? Halkın gönlünde taht kuran, başkanlığı devrettiği halde halen aranan, sevilen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen gibi halktan kopmazsanız, halkın dertlerini dinlerseniz, onların dertlerine deva olursanız, onların paralarını çar-çur etmezseniz halk sizi unutmaz, ebediyen bağrına basar.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                    06.05.2024


26 Nisan 2024 Cuma

YEREL SEÇİMLER SONRASI CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN UZUNKÖPRÜ’DEKİ DURUMU

 


           

       31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi Uzunköprü’de 3 dönemdir elinde tuttuğu belediye başkanlığını kaybetti. Ardından ilçede parti içinde tartışmalar başladı. Yönetimdekiler, sorumluluklarının gereğini üstlenip özeleştiri ve İlçe Danışma Kurulunu toplayıp seçim değerlendirme toplantısını yapmak yerine parti içi muhalefeti suçlamayı seçtiler. Parti içinde yönetimi ve belediye başkanının icraatlarını beğenmeyip karşı tavır alan bazı üyeler de yönetimi ve belediye başkanını suçladılar. Kısacası yorgan gitti ama kavga bitmedi. Yenilginin faturasını yetki sahibi olmayanlara kesmeye çalışmak daha büyük yanlışlara kapı açar. Bu kaotik ortamın sürmesi halinde CHP, Uzunköprü’de (32 yıl aradan sonra büyük fedakarlıklarla 2009 yerel seçimlerinde kazandığı) belediye başkanlığını tekrar kazanmak için uzun yıllar beklemek zorunda kalabilir.

        CHP, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi 14 büyük şehirle beraber Kastamonu, Adıyaman, Afyonkarahisar gibi uzun yıllardır sağ partilerin ellerindeki illerde de başarılı oldu. Buradaki başarı, il-ilçe örgütlerinin üyelerle birlik – beraberlik içinde olmasından, halkın sevdiği doğru aday tespitinden ve doğru seçim stratejisinden kaynaklanmıştır. Dış etkenler de bu başarıda etkili olmuştur. Ekonomik nedenler bunların başında gelmektedir. Rüzgar CHP’sinin arkasından eserken ne oldu da CHP, Uzunköprü’de eski seçimlere göre büyük oy kaybına uğradı. Aynı avantajlar Uzunköprü’de de CHP için söz konusu değil miydi? Uzunköprü CHP’sindeki hatalar sadece son yıllarda yapılmadı. Uzun süredir yapılıyor. Bu hataların başında parti içinde gruplaşmaların olması gelir. Bir yeri hedefleyerek siyasetle uğraşanların hemen bir grup kurup, kendi ekibinin dışında hiç kimseye parti içinde hayat hakkı tanımaması, adeta karşı tarafı düşman olarak görmesi başarısızlığın temel nedenidir. Liyakata ve emeğe değer vermeyip, “benim adamım iyidir”, derseniz başarı hayal olur. Bir siyasi partide parti içinde parti olamayacağı gibi, yönetimde olanların da muhaliflere düşman gözüyle bakmaması gerekir. Bu seçimlerde, başarı için her zaman örgüt içinde birlik beraberliğin gerektiği bir kere daha ispatlandı.

        Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyaset ve siyasetçi olmadan demokrasi olmaz. Herkesin siyasetle ilgilenmesi demokrasinin gelişmesi ve yöneticilerin kaliteli olması bakımından gereklidir. Siyaset, makam, mevkii sahibi olmak, rant kazanmak için değil halka hizmet için yapılır. Ben de, siyasetin ülkemiz için yapılması gereken bir görev olduğuna inandığımdan ilkelerime uyan Cumhuriyet Halk Partisi’nde uzun yıllar görev aldım. SHP ve CHP’de geçen 36 yıl içinde mahalle delegeliğinden kurultay delegeliğine, ilçe başkanlığından seçim komitesi başkanlığına, milletvekili aday adaylığından belediye ve il genel meclis adaylığına kadar çeşitli görevler üstlendim. Genç siyasetçilere her zaman destek vermeye çalıştım. Ancak bazılarının beni hayal kırıklığına uğrattığını söylemeden geçemeyeceğim. Yine de karamsar olmayalım. Umudumuz gençlerdedir. Bundan sonra yapılacak olan şey; Uzunköprü’de Cumhuriyet Halk Parti’sinde birliği beraberliği sağlayacak yeni bir yönetimin iş başına gelmesidir. CHP’sinin’ Uzunköprü’de bütün üyelere eşit ve adil davranan hiziplerin etkisinde olmayan tarafsız bir yönetime ihtiyacı vardır.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                            27.04.2024

 

     

     


10 Nisan 2024 Çarşamba

SON PİŞMANLIK

 



                                              


        31 Mart 2024 yerel seçimleri bitti ama tartışmaları bitmedi. Kazananlar zaferlerini kutlarken, kaybedenler suçlu arama derdinde. Hiç kimse “neden böyle oldu”, sorusunun gerçek yanıtını aramıyor. Çoğu kişi başkalarını suçlama peşinde. Halbuki kaybeden partilerin içinde bir eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının çalışması gerekir. Eskiden her seçimden sonra CHP’de tüzük gereği il-ilçe danışma kurullarının seçim değerlendirme toplantıları yapılırdı. Çoktan beri yapılmaz oldu. CHP, Edirne ilinde Edirne, Keşan, Havsa, Enez, Süloğlu, Lalapaşa belediye başkanlıklarını kazanırken Uzunköprü, İpsala ve Meriç ilçelerini kaybetti. Uzunköprü’yü İYİ Parti, İpsala ve Meriç’i AK Parti adayları kazandı. Beklenmeyen sonuç Uzunköprü’den çıktı. CHP, İYİ Parti ve AK Partinin kafa kafaya götürdüğü seçimde ipi az farkla İYİ Parti adayı göğüsledi. Sonuç olarak CHP, (32 yıl sonra 2009’da yapılan yerel seçimlerde örgütün birlik içinde, büyük emek harcayarak kazandığı ve 3 dönemdir elinde tuttuğu) belediye başkanlığını kaybetti. 2024 yerel seçimlerinde CHP’sinin belediye meclisi oyları başkanlık oylarından daha fazla çıktı. Eğer Meclise verilen oylar başkanlığa da verilmiş olsaydı, başkanlık seçimi de kazanılacaktı. Bu durumda seçmen, seçimlere hali hazırda başkan olarak giren başkan adayının icraatlarını onaylamamış oluyor. Sadece seçmenin değil bazı parti üyelerinin de onaylamadığını görüyoruz.

       CHP, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde Türkiye çapında oy patlaması yaparken Uzunköprü’deki oyları yüzde 33’e indi. CHP, 2014 yerel seçimlerinde Uzunköprü’de yüzde 54,7, 2019’da (İYİ Parti ile birlikte) yüzde 56,4 oy almıştı. Ne oldu da oylar bu kadar düştü. Bu sonucun nedenleri çeşitli açılardan incelenebilir. Bununla ilgili birkaç genel doğrudan bahsedebilirim:

Siyaset insanla yapılır ve insan kazanma sanatıdır. Kutuplaştırma ve grup siyaseti eninde sonunda ters teper.

 “Her şeyi ben bilirim”, derseniz, çok yanılırsınız.

 Ancak artık yapılacak bir şey yok. Son pişmanlık fayda etmez. Burada faturayı ödemesi gerekenler, partide sorumluluk sahibi olan kişilerdir.

    Yerel seçimlere yaklaşırken 12 Ocak 2024 tarihinde Papatya Falı diye bir yazı kaleme almış ve şu uyarılarda bulunmuştum. “Eğer üyeler kendilerine haksızlık yapıldığına inanıyorsa onları oy vermeye götürmekte güçlük çekersiniz. Onun için önce partide iç birliği sağlamak zorunluluğu vardır. Bu görev de il-ilçe yönetimlerine düşer. Benim ekibim bana yeter derseniz. Yetmediğini görürsünüz. Biraz pahalıya çıkar ama iyi bir ders alırsınız. Örgüt yalnızca il-ilçe yönetimleri değildir, tüm üyelerle olan birliktir. Bir oyun bile çok değerli olduğu seçimlerde birlik beraberlik zafere giden yolun temelidir.” CHP, Uzunköprü’de birlik beraberlik içinde olamadı ve sonuç böyle oldu. “Ben başarılıyım”, demekle başarılı olunmadığı ortaya çıktı. Algılar bir yere kadar işe yarayabilir ama sonsuza kadar değil. Demokrasi yolunda daha kat edeceğimiz çok yol var. Siyasetçilerin, kendilerini herkesten farklı görmedikleri gün demokrasi rayına oturacaktır.

Son söz: Siyasetin mektebi yoktur. Siyaset yaşayarak öğrenilir.

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                 12.04.2024


2 Nisan 2024 Salı

DEMOKRASİ KAZANDI

 

                       




                                                        

           Türkiye, 31 Mart 2024 Pazar günü yapılan yerel seçimlerini büyük çapta hadise olmadan tamamladı. Seçimlerin en başarılı partisi CHP’si ülke çapında yüzde 37.76 oy oranı ile yüzde 35.48 oy alan iktidar partisi AK Partiyi geride bırakarak birinci parti oldu. Açıklanan kesin olmayan sonuçlara göre CHP’si İstanbul, Ankara, İzmir dahil olmak üzere 14 büyükşehir, 18 il, ve 302 ilçede belediye başkanlığını kazandı. AK Parti ise 12 büyükşehir, 9 il ve 324 ilçe belediyesi aldı. Fatih Erbakan liderliğindeki Yeniden Refah Partisi (YRP) sürpriz yaparak aldıkları yüzde 6.19 oyla Türkiye’nin üçüncü partisi oldular. Yeniden Refah Partisi (YRP) 1 büyükşehir, bir il ve 39 ilçe belediye başkanlığı kazandı.

        Aslında bu sonuçlar için “demokrasi kazandı”, diyebiliriz. Türk Milleti demokrasiye layık olduğunu bir kez daha gösterdi. İktidar partilerinin her türlü imkanına karşılık seçmen muhalefet partilerine güç vermeyi seçti. Muhalefetin güçlü olması iktidar-muhalefet dengesi oluşturacaktır. Bu demokratik denge hükümetin icraatlarına da etki edecek, halkın taleplerine cevap vermek mecburiyetinde kalacaklardır. Merhum devlet adamı Süleyman Demirel’in “boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur”, tezini yine hatırladık. Enflasyonun yüksekliği, hayat pahalılığı, kamu kesimindeki israf, hukuk, eğitim, sağlık alanındaki yetersizlikler seçmenin iktidara karşı oy kullanmasını getirdi. Önümüzdeki süreçte hükümetin seçmenin isteklerini ve mesajlarını göz önüne alacağını düşünebiliriz.

        Bu sonuçları her parti kendine göre yorumlayarak dersler çıkaracak, eleştiri ve özeleştirilerini yapacaklardır. Başarısız olan partiler gerekeni yapmadan yollarına hiçbir şey olmamış gibi devam edemezler. Yoksa daha öncekiler gibi tarihin tozlu sayfalarında yer alırlar. Zamanla metal yorgunluğuna tutulan partilerin her varlık gibi kan değişikliklerine ihtiyaçları vardır. CHP, bu değişimi 2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinden hemen sonra kısmen yaptı. Başta genel başkan ve kadrolarında değişiklikler yaparak bu seçimlerde halkın karşısına çıktılar. Halk da bu değişikliklere olumlu yanıt verdi. 1989’da yerel seçimlerinden birinci parti çıkan Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) bu başarısını devam ettirememişti. 1989’da Ankara Belediye Başkanı olan Murat Karayalçın (daha sonra SHP genel başkanı, başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı) bunun tekrarlanmaması için şöyle diyor; “Cumhuriyet Halk Partisi’nde yenileşme ya da dönüşüm diyebileceğimiz yeni bir siyasi mimariye ihtiyacımız vardır.” Evet, çok doğru. İktidara yürüyen bir partinin ilk önce parti içindeki birliği sağlaması gerekir. Bu da, parti içi demokrasi ile olur. Partide artık bir avuç siyasetçinin karar verdiği bir yapı değil, tüm üyelerin inisiyatif aldığı katılımcı bir yapı gerekir.

 Son söz: Tüm doğruları kendilerinin bildiklerinin sananlar, en çok yanılanlardır.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                             02.04.2024

 

 

28 Mart 2024 Perşembe

DEMOKRASİLERDE MUHALEFETİN ÖNEMİ

 





                                 

        31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlerine koşar adım gidiyoruz. Sandıkta oy kullanmamıza çok az bir süre kaldı. Yerel seçimler, sadece yerelden ibaret değildir. Ondan çok daha fazlasıdır. Çıkacak sonuçlar ister istemez merkezi hükümete bir not olarak değerlendirilecektir. Onun için muhalefet partileri hayat pahalılığını, enflasyonun yüksekliğini, işsizliği, maaşların düşüklüğünü, emeklilerin çaresizliğini işlemeyi ön plana almış durumdalar. Merkezi hükümet de bunu bildiği için tam kadro sahada. Seçmen yerel seçimlerde nasıl bir yol izleyecek? Merkezi hükümeti oluşturan partilere mi oy verecek yoksa bir denge politikası izleyip muhalefet partilerini mi güçlendirecek? Demokrasi bir kuşun iki kanadı gibidir. Bir kuş nasıl tek kanat ile uçamazsa, demokrasi de sadece iktidar kanadıyla uçamaz. Muhalefet ne kadar güçlü olursa, iktidar o kadar dengeli hareket etme mecburiyeti duyar. Geçen seçimlerde, Cumhurbaşkanı’nın daha önce, “seçim kaybetsem bile asla çıkarmam” dediği EYT ( Emeklilikte Yaşa Takılanlar) yasasını seçim öncesi iktidarın meclisten geçirdiğini unutmayalım.

        Her sahada olduğu gibi siyasette de rekabet daha iyi hizmeti getirecektir. İktidarı oluşturan Cumhur İttifakı partileri seçim işbirliği yaparken, muhalefet partileri büyük çapta tek başlarına seçime giriyorlar. Millet İttifakını oluşturan Altılı Masa dağıldı, bu seçimde birbirlerine rakip oldular. İktidar, tüm olanaklarını Cumhur İttifakının belediye başkan adaylarından yana kullanıyor. Bu da eşitsiz bir durum yaratıyor. Demokrasilerde seçimlerin olması kadar, seçimlerin eşit ve adil gerçekleşmesi de büyük önem taşır. Bunun sorumluluğu da Yüksek Seçim Kurulu’na aittir. Seçimde her seçmenin hür iradesiyle istediği partiye oy atması en doğal hakkıdır. Oy kabinine girildiğinde herkes vicdanıyla baş başadır. Seçmenin hiçbir baskı görmeden ve kimsenin etkisi altında kalmadan oy kullanması demokrasinin gereğidir.

       Bir siyasi parti üyesi olup da kendi partisine oy atmayanlar da olabilir. Bir kısım CHP'sinin kayıtlı üyeleri de, “ben üyesi olduğum partiye oy vermem”, diyor. "Neden", diye sorduğunuzda; aday tespiti sürecinde parti içindeki üyeleri devre dışı bırakan Genel Merkezin tutumunu ve diğer anti demokratik uygulamaları dile getiriyorlar. Haksızlar mı? Hayır, yerden göğe kadar haklılar. Türkiye'ye demokrasiyi yerleştirmeye çalışan bir partinin genel merkezi böyle yapamaz. Mutlaka kendine çeki düzen vermelidir. Ancak bunun zamanı ve yeri 31 Mart 2024 yerel seçimler öncesi değildir. Seçimden sonrasıdır. "Parti dibi görsün, ondan sonra akıllanırlar", derseniz. Parti, bir daha hiç yüze de çıkamayabilir. Bir zamanlar Türkiye'yi yöneten DSP, Doğruyol, ANAP gibi partilerin şimdiki durumu ortada. Başarı için parti içinde birlik, bütünlük gerekir. Güçlü demokrasi de güçlü muhalefet ile olur. Ünlü sözdür: "İktidar her rejimde vardır ancak muhalefet sadece demokrasilerde vardır."

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                                      27.03.2024

          


19 Mart 2024 Salı

EDİRNE’DE TEK BAŞINA

 



                                             

       31 Mart 2024 yerel seçimleri için geri sayım başladı. Koskoca bir beş yıl için kentimizi, beldemizi yönetecek yerel yöneticilerimizi seçeceğiz. Yerel seçimlerde meclis üyeleri ve muhtarların adaylıklarından ziyade dikkatlerimizi belediye başkan adaylarının üzerinde yoğunlaştırırız. Bu da doğaldır. Çünkü belediye başkanının kararları koca bir kenti ve orada yaşayan binlerce kişiyi etkileyecektir. Belediye başkanı tek başına bir kenti değiştirebilir mi? Bence değiştirebilir. Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş örnekleri önümüzde. İdare ettikleri kentler ortada. Merkezi hükümetin yardımı olmadan gayet başarılı işler yaptılar. Eskişehir başlı başına incelenmesi ve örnek alınması gereken bir şehirdir. 5 dönemdir Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Yılmaz Büyükerşen, bu 25 yılda Eskişehir’i Avrupai bir kent haline getirmiş, bir turizm kenti yapmıştır. Mansur Yavaş, Beypazarı’nda yaptığı başarılı hizmetleri Ankara’ya taşımış, Ekrem İmamoğlu’da ülkemizin en büyük şehrini yaşanabilir hale getirmek için olağanüstü çalışmıştır.

      Gelelim, yaşadığım kent Edirne’ye. Edirne, doğal güzellikleri, tarihi eserleri, nehirleri, üniversitesi, sınır kapıları ile ülkemizin nadide yerlerindendir. Tarihi Kırkpınar’ı dünyada tektir. Kakava Şenlikleri başka bir renkli tarafıdır. Tava ciğeri, köftesi, badem ezmesi, deva-i misk helvası gibi özgün yiyecekleri vardır. Niçin ikinci bir Eskişehir olmasın? Edirne’de bu seçimlerde ipi göğüsleyecek belediye başkanından neler yapmasını isteyebiliriz? Mesela:

Önce Edirne’ye bir kent meydanı gerek. İnsanların bir araya gelerek buluşabilecekleri, hoşça vakit geçirebilecekleri, bayram kutlamaları, konser gibi çeşitli organizasyonları yapabilecekleri bir kent meydanı.

Kent merkezinde trafiği rahatlatabilecek bir katlı otopark.

Kent lokantaları.

Kreşler, gençlik merkezleri, emekliler için sosyal tesisler.

Park, bahçeler ve mesire yerleri.

Sokak hayvanları için hayvan bakım merkezleri.

Kaldırım ve yol düzenlemeleri, su basmalarının önlenmesi için yağmur suyu toplama sistemi.

Bunlardan başka; Edirne’de Meriç Nehri kenarı bir cazibe merkezi haline getirilebilir. Orada halka açık tesisler açılabilir. Toplu ulaşım konusunda tekel olan ETUS’un alternatifi olarak raylı sistem olabilir. Böylece toplu ulaşımı kullanan Edirne halkı karda kışta duraklarda beklemekten kurtulur. Edirne’de tramvay projesi 115 yıl öncesinde 1909 yılında İtalyanlar ile hazırlanmış, proje kapsamında yer alan üç ana hatta tramvay düşünülmüş. Bu projenin her ayrıntısı hesaplanmış ancak Osmanlı devletinin içinde bulunduğu siyasi ve mali durum nedeniyle gerçekleşememiştir. (Kaynak: Trakya Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Aziz Tekdemir’in Edirne Tramvay Hattı Projeleri adlı kitabı)

       Şimdiye dek Edirne’ye belediye başkanlığı yapan kişiler, olanaklar ölçüsünde bir şeyler yapmışlar. 1980 öncesi belediyelerin olanakları şimdikiyle kıyaslanmayacak kadar azdı. Ama şimdi öyle değil. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in yaptığı gibi kaynak yaratılarak Edirne Avrupai bir şehir olabilir.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                       20.03.2024



13 Mart 2024 Çarşamba

ZOR BİR YARIŞ

 






                                                                     

       31 Mart 2024 yerel seçimlerine çok az bir süre kala tüm partiler sahada. Zor bir yarış olacak. Adaylar tüm gücüyle ipi göğüslemek için çalışıyorlar. İktidarı elinde tutan Ak Parti (Cumhur İttifakı) iktidarını güçlendirmek, muhalefet partileri de onu geriletmek düşüncesindeler. İktidar partisi ile muhalefet partileri eşit şartlarda mı yarışıyor? Bu soruya “evet”, diyemeyiz. Bu durum ülkemizde uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanıdır. Bakanları, TBMM dışından kendisi atıyor. Devletin üst kademe bürokrasisi, TRT ve Anadolu Ajansı yöneticileri cumhurbaşkanı tarafından tayin ediliyor. Bu yöneticilerin görev süreleri de cumhurbaşkanına bağlıdır. Demokrasilerde sadece seçimlerin olması değil, onun kadar seçim yarışının adil ve eşit şartlarda gerçekleşmesi de çok önem taşır. Türk demokrasisi Cumhuriyet’in ilanından beri geçen 100 yılda bu konuda önemli mesafeler kat etmişse de, daha kat edeceği çok yol vardır.

         Hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük diye günümüzde dillendirdiğimiz ilkeler için verilen mücadele yeni değildir. İnsanlar, 1215 yılında İngiltere’de İlan edilen Magna Carta’dan (Büyük Sözleşme) beri hak ve özgürlükler peşindedir. Bu sözleşme ile İngiltere’de kralın bazı yetkileri kısıtlandı ve kralın kanunlara uygun hareket etmesi kararlaştırıldı. Daha sonra Fransız Devrimi (1789-1799) ile Fransa’da mutlak meşrutiyet devrilip yerine cumhuriyet ilan edildi. Bu devrim sadece Fransa’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi ve ulus devletlerin doğmasına sebep oldu. Buna göre egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi. Eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı. Tüm bunlar Osmanlı Devleti’ni de etkiledi. 23 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edildiğinde Osmanlı aydınlarından ve dönemin Uzunköprü kaymakamı Mazhar Müfit Kansu ile belediye başkanı Hafız İsmail Yayalar’ın öncülüğünde 11 Aralık 1908’de ilk defa Uzunköprü’de Özgürlük Anıtı açıldı. Bu anıtın dört bir tarafına 1789 Fransız İhtilalinin ilkelerini ifade eden Hürriyet (Özgürlük), Adalet, Eşitlik (Müsavat), ve Kardeşlik (Uhuvvet) yazıldı.

         Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde Türkiye'de saltanat ve hilafet kaldırıldı. Ve "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir", ilkesiyle Cumhuriyet ilan edildi. Böylece padişahın tebaası yerine yurttaşlık hakkına kavuştuk. Anayasamızın 10. Maddesine göre de; “ Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları kanun önünde eşittir. Hiçbir gruba ya da zümreye ayrıcalık tanınamaz. Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Henüz Avrupa’da birçok ülkede olmayan kadınlara seçme ve seçilme hakkını da Mustafa Kemal Atatürk TBMM’nde kabul edilen bir kanunla 1934 yılında vermiştir. Gerçekten bileğinin hakkıyla bir yere gelen ve oturduğu koltuğun hakkını veren sayısız kadın siyasetçimiz vardır. Ancak siyasetçinin başarı kıstası, cinsiyetinden ziyade halkın dertlerine ne ölçüde çare bulduğu ile yakından ilgilidir. Çağdaş bir toplum için 1908’de Uzunköprü’de dikilen Özgürlük Anıtı'nda yazıldığı gibi eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet gerekir. Halkın iradesinin tam manasıyla ortaya çıkması da ancak bu ilkelerin hayata geçmesi ile olur.

 

orhankalyoncu.blogspot.com.tr                                   13.03.2024

 


6 Mart 2024 Çarşamba

NELER OLUYOR BİZE

 




                                                         

      Ülkemizde son yıllarda ardı ardına yaşananlardan sonra, ”neler oluyor, bize”, diye kendi kendimize sormadan edemiyoruz. Bırakın son yılları, son aylarda hatta son günlerde bile durmadan yakalanan uluslararası mafya liderlerinin, yerli çetelerin ve terör örgütlerinin haberlerini okuyoruz. Bu haberleri cinayetler, trafik kazaları, kadın cinayetleri, kavgalar ve saldırı haberleri takip ediyor. En son televizyon haberlerinde 28 Şubat 2024 günü Mersin’de yaşlı bir çifte otobüs içinde acımasızca yapılan bir saldırıyı izledik. 17 yaşındaki bir gencin ve bir lisede müdür olan babasının yaşlı çifte saldırısının hiçbir açıklaması olamaz. Yaşlı ve hasta insanlara saldırmak insanlığın neresinde var?  

      Günlük gazetelerin üçüncü sayfalarında genellikle cinayet, trafik kazaları, intihar, kavga ve saldırı gibi haberler yer alır. 29 Şubat 2024 tarihli Sözcü Gazetesinin üçüncü sayfasında bu haberlerden bazıları şöyle:

 Birinci haber: Sokak ortasında kanlı infaz. Bir kişi can verdi. Kayseri’deki iki grup arasındaki çatışmada bir kişi vurularak yaralandı. Hastanede vefat etti.

İkinci haber: Genç çift aynı gün katledildi. 26 Şubat günü Turhan Özdemir (54) uyuşturucu kullanan kızı Dilan Özdemir’i (19) bıçaklayıp, öldürdü. Kızın arkadaşları da kızın sevgilisi Selam Şenci’yi darp edip bıçaklayarak öldürdü.

Üçüncü haber. “Eşim beni öldürecek”, dedi, cesedi bulundu. Adapazarı’nda oturan Leyla Demir (56) polisi arayarak kocasının kendisini darp ettiğini ve öldüreceğini ihbar etti. Bir süre sonra cesedi Sakarya Nehri’nde bulundu.

Dördüncü haber: Emekli öğretmen denize düşüp öldü. Antalya’da barınakta teknesi bulunan emekli öğretmen Muzaffer kaynak (67) önceki gün bilinmeyen bir nedenle denize düştü. Sabah saatlerinde ölüsü bulundu.

Beşinci haber: 1 Mart’ta nişanı vardı. Kazada can verdiler. İzmir’de iki kardeşten Ümit Şahin’in (22) kullandığı otomobil yolda bariyerlere çarptı. Yanındaki ağabeyi Davut Şahin (26) ile birlikte yaşamını yitirdiler. Davut Şahin’in 1 Mart’ta nişanı için Van’dan geldiği öğrenildi.

Altıncı haber: Çığ düştü, bir kişi yaşamını yitirdi. Bingöl’ün Genç ilçesinde Yenisu köyü yakınında çığ düştü. Ekrem Canlı (64) çığ altında kalarak can verdi.

        Her gün bu ve buna benzer haberleri okuyoruz, dinliyoruz, izliyoruz. Toplum içindeki yaşayan insanların psikolojisi mi bozuldu? İnsanlar sanki her an patlamaya hazır dinamit gibi. En ufak bir olayda silahlara sarılanlar oluyor. İhmal sonucu insan kayıplarımıza en son örnek Erzincan İliç’te yaşandı. Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin 2010 yılı Aralık ayından beri altın üretimi yaptığı Çöpler Maden sahasında çıkarılıp istiflenen siyanürlü toprağın 13 Şubat 2024 tarihinde kayması sonucu toprak altında 9 işçi kaldı. 8 Temmuz 2018 tarihinde Uzunköprü-Halkalı seferini yapan yolcu treninin Çorlu yakınlarında devrilmesi sonucu da 25 kişi yaşamını yitirmişti. Aradan geçen beş buçuk yılda da bu dava sonuçlanmadı. Bunlar bizim kaderimiz mi? Tren kazaları, trafik kazaları, iş kazaları, cinayetler kaderimiz olamaz. Bunları önlemek için gereken tedbirleri almak yöneticilerin görevidir. Yöneticilerimizin görevlerini yapmalarını beklemek de vatandaş olarak hakkımızdır.


orhankalyoncu.blogspot.com.tr                       06.03.2024