20 Ocak 2016 Çarşamba

KOCAMAN'IN YÜREĞİ

          








               Her zaman ki gibi adam sabah erken kalkmıştı. Hemen her gün sabahleyin, gün doğmadan yaşadığı küçük kasabanın etrafında yürüyüşe çıkardı. Bu ona zindelik verirdi. Zaten bu alışkanlığından ötürü arkadaşları onun yaşından epey genç gösterdiğini söylerdi. Yine öyle bir günde, hiç ummadığı bir olayla karşılaştı. Ormanlık alandan çalı çırpı toplayan birkaç gariban vatandaş bir ateş yakmış, etrafında kümelenmiş, sabahın ayazından  korunmaya çalışıyorlardı. Her şey olağan görünüyordu ancak kenarda dikkatli bir gözün fark edebileceği büyük bir naylon çuval kıpırdar gibiydi. Biraz daha dikkatle bakınca bunun , çuvalın içine konan ve kurtulmaya çalışan yavru bir ayı olduğunu gördü. Hayvancağız kurtulmaya çalışıyor ancak çaresizce debelenmekten öte gidemiyordu.
 
              Adam yabancılara yaklaştı. "Merhaba,kolay gelsin", dedi. Sağ olun' diye kalabalıktan ortak bir ses çıktı. Sonra sessizce oturmaya devam ettiler. Adam da gelerek ateşin yanına çöktü. Sigara paketini çıkardı, ağzına bir sigara yerleştirirken paketi diğerlerine de uzattı. İkisi alırken, iki kadın hiç tepki vermedi. İlerde çadırda uyuyan çocukları da vardı. Çadırın girişi açıktı, yer yatakları görünüyordu. Sessizce adam ve diğerleri birbirlerine baktılar, sonra adam söze girdi.
"Bu hayvancağızı nereden buldunuz?" Adamlar yutkundular, sonra birisi yanıtladı,.
"ormanın içinde kuru dalları ve kozalakları toplarken birden karşımıza çıktı, bizden korkup kaçtı. Ancak ayağına kıymık batınca fazla uzaklaşamadı, yakaladık."
"Onu ne yapacaksınız?" "Henüz ne yapacağımızı düşünmedik ama Bursa'da akrabalarımız var, sirkte çalışıyorlar. Onlar, bize bu tip hayvanların para yaptığını söylemişti. Ona vereceğiz."
"Sizce onun değeri ne kadardır, ne kadar istersiniz?"
"Vallahi beyim, biz onu Bursa'ya gönderdiğimizde elimize 500 lira geçer." 
"Peki, o zaman ben size 600 lira vereyim. Hem göndermekle de uğraşmazsınız. Tedavisini de ben yaptırırım."
"Oldu beyim,verin parayı alın hayvanı."
       
              Adam,3 aylık emekli maaşını bir gün önce bankadan çekmişti. O gün faturalarını ödemesi gerekiyordu. Hiç düşünmeden bunun 600 lirasını ayıyı yakalayan adamlardan birinin avucuna saydı. Adam ayıya baktı, çuvalın içinde çaresizce yatıyordu. Şimdi onu evine nasıl götürecekti? Yine göçebelerden biraz önce parayı saydığına rica etti. Hayvanı at arabasıyla evine kadar götürürse bir 20'lik daha vereceğini söyledi. Teni güneşten iyice kararan adam bunu memnuniyetle kabul etti. At arabasıyla yarım saatlik yolculuğun sonunda adamın bahçe kapısının önüne gelmişlerdi. Her ikisi çuvalın birer yanından tutarak, ayıyı bahçenin bir kenarına koydular. Esmer adam hemen at arabasına atlayıp gitti.
         
              Şimdi asıl zor olan adamın olayı karısına anlatmasıydı. Hele 3 aylığının 620 lirasının gittiğini öğrenince kim bilir karısı ne yapardı? En iyisi para verdiğini söylememekti. Öyle de yaptı. Yolda göçebe vatandaşlardan ayıyı yarasını iyileştireceğini söyleyerek aldığını söyledi. Kahvaltı ettiler. Artık gün başlamıştı. Bir veteriner bulmalıydı. Bir öğrencisi vardı. Cepten onu aradı. 2 saat sonra gelebileceğini söyledi. Bu arada yavru ayıya evdeki bal kavanozunda kalan balı verdi. Meyve sepetindeki armutlar da tam yavru ayının seveceği olgunluktaydı. Onları da ondan esirgemedi. Veteriner, ayının ayağında ki kıymığı çıkardı, pansumanı yaptı, mikrop kapmasın diye bandajladı ve gitti. Adam günlerce ayıya evladı gibi baktı.                    
               
              Hayvan her geçen gün büyüyor ve serpiliyordu. Birbirlerine çok alışmışlardı. Ona KOCAMAN diyorlardı. Yaşı küçüktü ama kendisi kocamandı. Kocamanın bahçede güzel bir kulübesi de olmuştu. Böylece iki sene geçti. Adamla karısı 25 senelik evliydi. Onca tedaviye rağmen çocukları olmamıştı. İşte çocuk sevgisini onda bulmuşlardı. Eninde sonunda ondan ayrılacak olma düşüncesi, özellikle adamı son derece rahatsız ediyor, uykularını kaçırıyordu. Artık Kocaman kulübeye de sığmamaya başlamıştı.

             Sonunda karar verdiler yakındaki büyük şehrin hayvanat bahçesine vereceklerdi. Hem sık sık ziyaretine de giderlerdi. Telefon ettiler, hayvanat bahçesi müdürü olaya sıcak yaklaştı. Demir parmaklı kasası olan bir kamyonetle almaya geldiler.Artık veda etmek zamanıydı. Hayvanat bahçesinin arabasına KOCAMAN binerken, gözlerinden yaş geliyordu. Adamla karısı da ona el sallarken göz yaşlarına engel olamıyor, hüngür hüngür ağlıyorlardı. Sanki; yıllar sonra kavuştukları çocuklarını kaybetmiş gibiydiler.


Hür Gazete 10.12.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder