31 Ocak 2016 Pazar

VATANDAŞ RIZA





        Geçen gün 5 Ocak 2013 tarihli bir gazetenin ekonomi sayfasında şöyle bir başlık vardı; "vatandaş Rıza’yı  %6,16'lık enflasyona inandırmak çok zor." Sonra şöyle devam ediyordu, "2012’de enflasyon TÜİK rakamlarına göre 29 yılın en düşük seviyesine çekildi." Öte yandan, 2012 de bazı ürünlerin artışları da şöyle olmuş; cepten görüşme %312,7, sağlık ürünleri %302,06, zorunlu sigorta %53,10, doğal gaz %28,56, banliyö tren %27,36, elektrik ücreti %20,69, odun kömür %19,59, köprü geçişi %19,36, vapur ücreti %19,01, su %18,98, metro ücreti %16,65, LPG %15,95, ekmek %14,72, Ayçiçek yağı %%14,36, çamaşır deterjanı  %14,05, tavuk eti %13,49, makarna %12,80 v.d. 
     
        Yukarıda ki rakamlardan sonra Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), nasıl oluyor da 2012 yılındaki enflasyon artışını %6.16 buluyor? Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, "kedi buradaysa ciğer nerede, ciğer buradaysa kedi nerede?" Yukarıda ki rakamlar doğruysa %6,16 nereden çıkıyor, %6,16 doğruysa yukarıda ki rakamlar hayal mi?
     
       İster kabul edin ister kabul etmeyin yetkililer diyor ki; "biz çalışan ve emeklilere bu enflasyon oranına  (%6.16) göre maaş artışı veririz. Geçen yıl çalışanlara ve emeklilere yıllık  %8, bu yıl da %6 civarında artış veren hükümet bu enflasyona inandığına göre acaba vatandaş Rıza inandı mı?
                               
                                            

                                               FABRİKA
       
               Fabrikalar üretim merkezleridir. İştir, ekmektir, aştır. Bir fabrikanın çalışması için sanayici (işveren), işçi, mal ve sermaye gereklidir. Bunların kendi aralarında dengeli ve uyumlu olması için de iyi bir yönetim şarttır. Gel gör ki; rekabete ve çağa ayak uyduramayanları da, küresel ekonominin dev aktörleri acımasızca yok eder. Fabrikalar kapanınca da işsizlik çığ gibi büyür, eve ekmek götüremeyenler çoğalır. 

             İş hayatında çeşitli badireler atlatmış yılların sanayicileri yeni piyasa şartlarına ayak uyduramayınca da; fabrikalar ya el değiştirir ya da  iflas edip, batarlar. Batarken de kendileriyle beraber kendisine mal veren birçok irili ufaklı üretici ve tüccarı da beraberinde sürüklerler. Ticari ahlak sahibi ticaret adamları batsalar da borçlarını ödemeye çalışır, bazıları da kanunların boşluklarından faydalanıp, fabrikasının içini boşaltır, mallarını kaçırırlar. Hayatlarına hiç bir şey olmamış gibi devam ederler.

           Yurt dışında bir şirket iflas ettiğinde artık tüm mal varlığı ile sorumludur. Onun bunun üzerine önceden mal kaçırıp, benim bir şeyim yok deyip, kenara çekilemezler. Orada tüm mal ve para hareketleri denetim altındadır. Alacaklıların hakları da korunur. Burada, "iflas ettim", deyince iş bitiyor. Türkiye'de bu şirketlere mal verip, alacaklı olanlar sonunda bir bardak su içiyorlar. Şirket sahipleri ise yüzleri kızarmadan hiç bir şey olmamış gibi hayatlarına devam edebiliyorlar.
      
           Bunu nasıl açıklayabiliriz? "Burası Türkiye, burada her şey olabilir'', dersek yanlış mı söylemiş oluruz?
 


Hür Gazete 22.01.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder